Bülbül: Aleviler ciddi tehditle karşı karşıya

Bülbül: Aleviler ciddi tehditle karşı karşıya

Pir Sultan Abdal Kültür Derneði (PSAKD) Genel Başkanı Kemal Bülbül, Başbakan ile AKP’nin, Sivas’ta 19 yıl önce yapılan ve insanlık suçu kapsamına giren Madımak katliamının zaman aşımına uðramasını kutsayarak sorunların önünde engel olduðunu gösterdiðini ifade etti. Bülbül, kapılara bırakılan işaretlere de dikkat çekerek bugün Alevi toplumu ciddi bir tehditle karşı karşıya olduðunu belirterek, “Alevilere, Kürtlere, Ermenilere ve inanç, etnik topluluklarına yapılanların hesabının sorulması, hukuki gereðinin yapılması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu talep ediyoruz. Farklılıklara saygı gösterilip, inkar ve retten arındırılmış bir zihniyetle bu yapılırsa köklü bir çözüm gelişir. Bu anlamıyla 2 Temmuz günü Madımak’ta buluşmak herkes için insani görev ve vicdani sorumluluktur” dedi.

Madımak’ta yaşanan katliamın 19. yılı geride kalırken, Sivas’ta 2 Temmuz günü yine kitlesel anma etkinliði gerçekleştirilecek. Ayrıca 19 yıldır 2 Temmuz dışında her fırsatta dillendirilen talepler yine en yüksek sesle haykırılacak. Bir insanlık suçu olarak literatürde yerini alan Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uðratılmasına hayır demek için onbinler o gün bir araya gelecek. PSAKD Genel Başkanı Kemal Bülbül ile bu yıl ki anma etkinlikleri, katliamın zaman aşımına uðratılmasına ilişkin düşünceleri ve talepleri, Sivas davası dosyasının yeniden açılması, Alevilere dönük inkarcı ve retçi yaklaşımları görüştük.

* Bu yıl Madımak Oteli önünde yine kitlesel eylemle taleplerinizi dile getireceksiniz. Etkinliðe ilişkin çalışmalarınızın son durumu nedir?

Bu yıl Madımak Katliamı’nın 19. yılı. Yine toplu bir şekilde Sivas’a gideceðiz. Bu yıl özellikle mahkemenin verdiði zaman aşımı kararını tanımadıðımızı, Madımak’ın utanç müzesi olması gerektiðini bir kez daha ifade edeceðiz orada. Bu amaçla Türkiye genelinde PSAKD’nin 70 şubesi, alevi kurum ve kuruluşları, demokrasi ve soldan yana, özgürlükten yana partiler, emek örgütleri, meslek örgütlerinin hazırlıðı devam ediyor. Yoðun bir katılım bekliyoruz. Önceki gün Sivas valiliðiyle görüşmemiz oldu. Yapacaðımız etkinlikle ilgili sorun yok. Tertip komitesi resmi çalışmalarını devam ettiriyor. Sivas’taki kurum ve kuruluşlarla görüşmemiz oldu. 2 Temmuz günü Madımak’ta yitirdiðimiz canları anmak için bir kere daha orada olacaðız.

* Zaman aşımı meselesine ilişkin hukuki açıdan yapacaklarınız ile Sivas’ta bu talepleri dillendirmenin ötesinde esasen daha sonraki sürecin sizin cephenizdeki seyri nasıl olacak?

Bir kere bu davanın hukuki deðil siyasi bir dava olduðunu, karanın da siyasi olduðunu düşünüyoruz. Ýkincisi Madımak katilleri için zaman aşımı kararı verilmiş olması Alevilere karşı uygulanmak istenen katliam politikasının devamıdır. Yani insanlıða karşı işlenmiş bir suç için zaman aşımı kararı vermek bu suçu onaylamak anlamına gelir. Dolayısıyla kararın hemen akabinde Başbakanın karara ilişkin “Türkiye’ye hayırlı uðurlu olsun” demesi bu kararı, katliamı yapıp elini kolunu sallayarak gezenlerin eylemini onaylayan bir tutumdur. Hemen sonrasında kararın ardından Başbakanın bu sözleri için suç duyurusunda bulunduk. Dedik ki; topluma faydalı olan, hakkaniyetli objektif kararlar için hayırlı uðurlu olsun denilir. Zaman aşımı kararı için hayırlı uðurlu olsun demek Türkiye toplumunun, inanç topluluklarının gelenek göreneklerine, insani bakış açısına, sosyal algısına aykırı bir durumdur. Dolayısıyla bunu onaylayan tutumdur. Suç duyurusunda bulunduk. Mahkeme kovuşturmaya gerek yok dedi 5-10 gün içinde.

Daha sonra şöyle bir vaka gelişti yine; hükümet bir Alevi açılımı politikası uyguluyordu 2009’dan bu yana. Bir dizi toplantı yaptılar. Hükümetin Alevi, Kürt, Ermeni, Roman açılımı şunu gösteriyor; devlet Türkiye’de resmi ideolojinin bir gereði olarak farklı etnik ve inançsal kimliklere kapalıdır. Ret ve inkar üzerine kuruludur. Bu ret ve inkarı geçtiðimiz yıl Madımak’ta üzerimize gaz bombası yaðdırarak, Ankara’da zaman aşımı kararını protesto ederken cop ve gaz bombasıyla saldırarak bir şiddet politikasıyla da pekiştirmiş oluyor.

UMUT KÝTABEVÝ DE ROBOSKÝ DE ‘ÝYݒ VE ‘DÝNDAR’ ÇOCUKLARIN ÝŞÝ

Şimdi bakarsak şu günlerde Alevi toplumu ciddi bir tehditle karşı karşıya. Adıyaman, Antep, Ýzmir, Erzincan ve Didim’de, beş yerleşim yerinde kapılarımıza işaretler kondu gece vakti. Bu, bakın sizi kontrol ediyoruz, bir hareketinizde size gerekeni yaparız demek. Ýçişleri Bakanı, hükümet yetkilileri, “Bunu çocuklar yapmıştır” dedi. Bizce de öyledir, çünkü iyi çocuklar ve dindar çocuklar koalisyon yaparak yapmıştır. Umut Kitabevi’ni bombalayan, Roboski’de 34 insanı katleden iyi çocuklar var ya, o iyi çocuklarla Başbakanın tarif ettiði dindar çocuklar bu katliamı yapmıştır.

‘BAŞBAKANIN TEKÇÝLÝÐÝ DEVŞÝRME TÜRKLÜK TEKÇÝLÝÐÝDÝR’

Başbakan sürekli bir tekerleme ifade ediyor. Tek devlet, tek bayrak, tek dili, tek din ibaresiyle pekiştirdi. Zihin altındaki bir gerçeði ifade etmiş oldu. Türkiye, Türk-Ýslam üzerine kuruludur. Bu Türklük devşirme bir Türk kimliði, bunu özellikle ifade etmek gerekiyor. Tokat’ın, Yozgat’ın, Kütahya’nın köylüsünün Türklüðü deðil, Balkan ve Kafkas devşirmesi Türklüðüdür. Ýslamcılık nedir? O da Kerbela’da katledilen imam Hüseyin’le birlikte egemen zihniyete tarafından kökü kazınan ehli beytin Ýslam anlayışının yerine ikame edilmiş Muaviye Ýslam anlayışının Türkiye tarafından devlet dini haline getirilmesidir. Başbakan bugün tek din diyerek Aleviliði ve diðer inançları reddetmiş oluyor. Başka ne yapmış oluyor? Bakınız 4 + 4 + 4 eðitim programından söz ediliyor. Seçmeli Kuran-ı Kerim, seçmeli Hz. Muhammed’in hayatının anlatılacaðını söylüyor ders olarak. Bunlar seçmeli deðil zorunluluktur. Tüm okullar Ýmam Hatipler haline getirilmiştir. Adeta toplumun üzerinde öðrenci ve veliler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi tehdit unsuru oluşturulmuştur. Bu hadi seçmeyin de görelim tehdidi vardır.

HAKÝKATLERÝ ARAŞTIRMA KOMÝSYONU TALEP EDÝYORUZ

Böyle bir ortamda hem eðitim programının sosyal, siyasal, kültürel, inançsal yaşamın abluka altına alındıðı etnik kimliklerin şiddetle imha edilmeye çalışıldıðı bir ortamda Madımak’a gidiyoruz. 19 yılda deðişen ne, hiçbir şey. Aksine şiddet nefret genele yaygınlaştırılmış. Bu politika hükümetin sistematik bir politikası haline gelmiş. Ýşte tam bu noktada “Madımak katliamı insanlıða karşı işlenmiştir” diyen her birey, kurum, aydın, sanatçı ya da yurttaş Alevi olsun olmasın etnik, inanç, cinsel, kimliði ne olursa olsun Sivas’a gelmesi vicdani bir sorumluluktur. Zaman aşımı olmaz. Bu kararı tanımıyoruz diyeceðiz. Akabinde bununla yetinmeyip bu dosyaların yeniden açılması, hukuki gereklerin yeniden yapılmasını talep edeceðiz. Sadece Madımak katliamı için deðil Koçgiri’den, Dersim’den, Çorum’dan, Maraş’tan bu yana gerçeklerin ortaya çıkarılması için bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu talep ediyoruz. Bu komisyon TBMM’de seçilmiş insanlardan bilim ve hukuk insanlarından alevi kurum yöneticileri, tarihçilerden oluşacak, hiçbir engel teşkil edilmeyecek ve gizli arşiv kalmayacak. Ki, tarihi gerçekler ortaya çıksın. Bunlar ortaya çıktıðında bunların hukuki deðerlendirmesinin ölçütü insan hakları sözleşmeleri ve dünya evrensel insan hakları bildirgesi olacak. Bunun akabinde özür dilenmesi o zaman gündeme gelecek. Özür dilemek manevi bir kavram deðil maddi bir yanı da var. Yaşamı talan edilmiş, yakınları katledilmiş, arazileri evleri elinden alınmış, köylerine gidemeyen dergahları talan edilmiş bir toplumla karşı karşıya bu hükümet. Literatürde böyle bir şey varsa sıradan bir özür dilemek adeta alay etmek olur aksi halde. Ortaya çıkmış bir şey yok ki. Komisyon araştırsın bunu. Daha sonra tazminat mı ödenecek, özür mü dilenecek ortaya çıkacak bu.

* Hukuki sürecin yeniden başlaması için girişimde bulunacaðınızı söylediniz ama sizce şu çerçevesini çizmiş olduðunuz tabloda, yeni bir hukuksal süreç beklentilerinize yanıt olabilecek mi? Çünkü sözde bir “Alevi açılımı” yapan ve yine söylemlerinde “demokratikleşmeyi” düşürmeyen hükümet ve Başbakan mahkemenin kararını olumlu buldu..!

Biz bunu hükümetten talep etmiyoruz. Toplumdan, hukuk kurumundan talep ediyoruz. Türkiye’de kuvvetler ayrılıðı var ya, yasama, yürütme ve yargı diye. Yargı baðımsız ya güya. Eðer baðımsızsa dünyada örnekleri var. Hitler’in yaptıðı faşist uygulamalardan yıllar sonra bile yargılanan Nazilerden ceza alanlar oldu. Topluma sesleniyorum zaten. AKP’den ve Başbakandan beklemiyoruz. Söylemleriyle tavırları ortada zaten. Yargı baðımsız ise yargıdan ve demokrasi yanlılarından talebimiz bu. Ýnsanlara karşı işlenen suç dünya genelinde herkesi ilgilendiren bir durum. Madımak’ta katledilenlerin sadece bedenleri deðil, müziði, semahı, şiiri, edebiyatı, inancı, sosyal ve kültürel algısı tümden ortadan kaldırılmak istenmiştir. Orada baðlama, kitap hepsi birlikte yakılmıştır. Bunun uluslararasında karşılıðı jenosit. Türkiye’deki karşılıðı ise soykırımdır. Sadece Madımak’ta deðil öncesinde de Selçuklu’dan, Osmanlı’dan, cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar Alevilere dönük soykırım politikası uygulanıyor. Bu soykırım politikasına karşı daha kitlesel sonuç alıcı bir duruş gerekiyor.

AKP’NÝN REFERANSI ÇÖZÜM ÖNÜNDE ENGEL OLDUÐUNU GÖSTERÝYOR

Başbakanın ya da hükümetin Alevi açılımı dediði şey bizim Ankara’da 150 bin kişiyle yaptıðımız mitingin akabinde Ýstanbul ve Ýzmir’de tekrarladıðımız mitinglere denk geldi. O zaman bazı yazarlar “Alevileri de sokaða döktünüz” dedi. Böyle olunca hükümet “bir şey yapıyormuş gibi görünelim” diyerek Alevi açılımı adı altında bir şey başlatmış oldu. Mesele sadece Alevi sorunu olsaydı toplumda ortak algı oluşur ve çözülürdü. Yanı sıra demokrasi sorunu, Kürt sorunu, Ermeni sorunu var. Farklılıklara şiddet ve nefretle yaklaşan bir resmi devlet ideolojisi var ve bunun yürütücüsü AKP hükümeti var. Sadece Aleviler Madımak’ı anmamalı. Demokratım diyen Sünniler, farklı inanç kimlikleri de anmalı. Sadece Kürtler Roboski’yi anmamalı, Türkler ve farklı etnik toplumlar da bunu yapmalı. Dolayısıyla hükümetin 10 yıldır uyguladıðı politikalara bakılırsa bu sorunu çözeceðini düşünmüyor, aksine sorun önünde bir engeldir diyoruz.

* Alevi toplumunun kendilerine dönük bu politikalara ilişkin ciddi bir tepkisi olduðunu düşünüyor musunuz? Hani toplumsal dönüşüm konusuna dikkat çektiniz, burada Alevilerin bu dönüşümü açısından yetersizlikleri neler?

Yaklaşık 8 yıldır bu kurumda yöneticilik yaptım. Bizim gözlemlerimizde mesela Madımak katliamı anmaları demokratik talepler ve anma etkinlikleri için ülke genelinde yaklaşık bir buçuk milyon insan mobilize oluyor. Bunun Madımak’a yansıma biçimi çeşitli yerlerden gelindiði için çok fazla deðilmiş gibi görünüyor ama geçen yıl 50 bini aşkın insan vardı. Bu yıl 100 bini aşmasını bekliyoruz. Çeşitli yerlerden gelindiðini düşündüðünüzde azımsanacak bir kitle deðil. Fakat daha çok olabilir. Elbette ki böyle olmalı. Tepkileri dile getirme yolunu çeşitlendirmek lazım. Sokak eylemleriyle, çeşitli etkinliklerle, kitlesel eylemlerle bunu dile getirmekte yarar var. 2 Temmuz özelinde konuştuðumuz için, tıpkı 1 Mayıs, Newroz ve 8 Mart gibi Türkiye ve dünyada böylesi bir gün olarak algılanıyor.

* Yani sembolleşen bir gün…

Evet, sembolleşiyor. Uluslararası bir gün olması için UNESCO, BÝRLEŞMÝŞ MÝLLETLER gibi uluslararası kurumlar nezdinde bir buçuk yıldır girişimlerde bulunuyoruz. Henüz bir sonuç alabilmiş deðiliz. Aslında biraz önce ifade ettiðim nedenlerle böyle bir gün olmasında yarar var. Başarabilir miyiz, onu bilmiyorum. Bu konuda destek de istiyoruz. Alevi katliamlarına ilişkin toplumsal hafıza oluşmuştur toplumda. Bunun sistematiði için demokratik hak alıcı bir güç olgusu duruyor şu an. Biz de bunu yaratmaya çalışıyoruz.

* Sıkça tartışılan bir diðer husus ise Alevilerin talepleri...

Asıl talebimiz şu; bir kere devletin resmi zihniyetinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu olmadıkça hiçbir sorun çözülmez. Şimdi Şerif Mardin’in mahalle baskısı kavramından hareketle herkes bunu kullanıyor. Böyle bir şey yok. Devlet baskısı var. Bu baskıyı yapanlar gücü devletten alıyor. Bu devlet politikası olmazsa sıradan birinin baskı yapması mümkün deðil. Öncelikle farklılıklara yönelik algının deðişmesi lazım. Ýkincisi basında eðitim kurumlarında eðitim programında sosyal kültürel inançsal yaşamda dilin güncellenmesi ve farklılıkları kabul eden bir duruma gelmesi lazım. Bugün tarih kitapları, sosyal ilgiler kitaplarını incelediðinizde inanılmaz hakaret ve nefret diliyle karşılaşıyorsunuz. Zorunlu din dersi kaldırılsın diyoruz ama zorunlu tarih ne olacak? Matematik problemlerinde bile Alevilere hakaret var. Türkiye’de Hacı Bektaş Veli’den söz ediyorlar ama Sünnileştirerek bahsediliyor. Devletin resmi söylemine oturtuluyor. Bu da nefret dilidir, asimilasyon dilidir. Dolayısıyla bu noktada Diyanet Ýşleri Başkanlıðı’nın kaldırılması, Alevi köylerine cami yapımının son bulması, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’yla kaldırılan ve yasaklanan Alevi dergahlarının açılması ve Alevi toplumuna verilmesini istiyoruz.

* Cem evleri de bu kapsama giriyor mu?

Cem evleri farklı. Biz kentlerde cem evleri yapıyoruz. Cem evleri ibadethane statüsünde kabul görmüyor. Diyanet havra ve kiliseyi ibadethane olarak kabul ediyor. Aslında onu da kabul etmez de Lozan Antlaşması gereði kabul etmek zorunda kalıyor. Şimdi cem evi talebinde bulunduðumuzda Diyanet Ýşleri Başkanlıðı’na soruyorlar. Orası da diyor ki; Türkiye’de tek bir ibadet şekli vardır, o da camidir. Bu artık haddini aşan, terbiye ve ahlak sınırlarını zorlayan bir duruma gelmiştir. Bir müftünün, cami hocasının, diyanet işleri başkanının Alevilerin inanç merkezini tanımlamak ve belirlemek haddine de deðildir, böyle bir yetkisi de yoktur. Bu konuda aleviler söz sahibidir. Biz zaten cem evlerimizi yapıyoruz fiiliyatta ve yasal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz. Alevi köyünün muhtarları çaðrılıyor deniyor ki ihtiyacınız neler, muhtar yol, su diyor. Ama orada cami de yok deniyor. Yani cami olmazsa bunlar yapılmaz demeye getiriliyor. Camilerde ezan okunuyor, cemaat yok. Cami hocası boşuna maaş alıyor. Asimilasyon çarkı dönüyor. Sonra diyorlar ki, gelin camiye ne farkımız var? Farkımız var. Hem de çok farkımız var. Ýbadetimiz, yolumuz, erkanımız farklı. Bunu asimile etmeye dönük bir girişim var. Dolayısıyla biz bu talepleri bir çırpıda ne kadar sıralarsak sıralayalım temel olgunun farklılıklar olduðunu kabul etmeli. Bunun sosyal, kültürel, siyasal ve inançsal karşılıðını ortaya koyabilmektir.

ANADÝLDE ÝBADET DE ÝSTÝYORUZ

* Başbakanın teklik vurgusu var. Okullarda Kürtçe eðitim dili olamaz diyorlar, diðer yandan devletin resmi kanalında Kürtçe yayın yapılıyor. Tek din olgusunda da Alevilere yönelik yaklaşımda böyle ama Aleviler için önemli olan belli günlerde TRT’de cem yapılıyor, Alevilere dönük yayınlar yapılıyor.

Bir kere anadilde ibadet talebimiz var. Aleviler sadece Türklerden ibaret deðil. Ýnançsal bir kimliktir. Kürt, Türk, Arap, Arnavut, Azeri, Rum Alevileri var. Etnik olarak çoðul ama inanç olarak tek kimlik. Anadilde ibadet sorumuz var. Türkiye’de şöyle bir algıda var. Halkların kardeşliði inançların özgürlüðü var. Biz bunu tekrar tekrar dile getireceðiz ama maalesef halklar kardeş deðil. Halkların kardeş olmamasının temel nedeni devletin kirli politikalarının toplumun en ince kılcal damarlarına nüfuz ettirilmiş olmasıdır. Batıdan Roboski için ciddi tepkilerin ortaya konmamasının nedeni devletin “En iyi Kürt ölü Kürt’tür” politikasının tezahüründen başka bir şey deðildir. Dolayısıyla evet, toplumsal bir dayanışma gerekiyor. Ýnkarcılıða, nefrete karşı dayanışma gerekiyor. Bunu saðlamak için şunu görmek lazım. Maalesef kimlikler ve kültürler birbirini tanımıyorlar. Sünni toplumun büyük çoðunluðu Alevileri, devletin tanımladıðı şekilde tanıyor. Sosyal ve kültürel bir etkileşim mecrasında tanıyıp inanç toplumu olduðunu, inancının gereklerini yaşama hakları olduðunu bilmiyor.

KÜRT VE KIZILBAŞ KAVRAMLARI HAKARETÝN KAVRAMI HALÝNE GETÝRÝLDÝ

Son 30 yılda geliştirilen, geçmişte de sistematik bir devlet politikası olan inkarcılıktan kaynaklı ırkçı yaklaşım var. Birine hakaret etmek için Yahudi, Ermeni deniyor utanmadan. Kürt ve Kızılbaş kavramı küfür olarak kullanılıyor. Toplum yaygın eðitim kurumlarından kaynaklı zihniyet geliştirir. Devletin ortaya koyduðu genel politika, sokaktaki davranış biçimi, basının duruşu gibi. Daha dün Kürtçe bir cümle söylediði için polis topluluðu tarafından linç edilmeye çalışılan bir Kürt genci durumu var. Yurttaş bunu izlediðinde diyor ki; Kürtlere karşı böyle yapmak gerekiyor. Linç kültürü gelişiyor.

HRANT DÝNK’ÝN CENAZESÝ HALEN O KALDIRIMDA

Bunu Alevi ve Ermenilere de yapmak istiyorlar. Hrant Dink’in cenazesi bana göre halen kaldırımda yatıyor. Kaldırımdan kaldırılmadı. Bunun sebebi davada verilen karar. Ýpe un sermek. Uydur kaydır yöntemlerle göstermelik hukuki süreç var. Vali, bürokrat, emniyet müdürleri öyle bir terminoloji kullanıyor ki, bu topluma inkarcılık şeklinde sirayet ediyor. Böyle olunca farklı etnik ve inançsal gruplar, inkar edilen gruplara karşı sosyal kültürel ve etnik anlamda haklarına kavuşmalıdır, zihniyeti gelişmemiştir. Bu zihniyet sürdükçe kitleselleşme ihtimali de yok. Elbette etkinlikler söz konusu ama biz Türkiye’deki her insanın kendisinin kullandıðı temel insani haklar bir başkasının da hakkıdır. Bunun farkına var, insan ol, insanlık erdemlerini taşı ve farklılıkların haklarını savun gerçekliðine davet ediyoruz. Bu yaşam bulmadıkça hiçbir sorun çözülmez.

* Son olarak söylemek istediðiniz ya da 2 Temmuz’a ilişkin çaðrınız nedir?

Biz diyoruz ki; 2 Temmuz katliamı insanlıða karşı işlenmiş bir suçtur. Zaman aşımı kararı olmaz. Buna karşıyım diyen her kim varsa etnik, inanç, cinsel kimliði ne olursa olsun gelmeli. Madımak’ta bizimle buluşmalı. Sokakta, evinde, işyerinde demokratik tepkisini ortaya koymalı. Türkiye’de her insan farklı etnik ve inanç gruplarından oluşuyor gerçekliðinden hareket ederek kendine bunun gereklerini yaşayan ve ifade eden dil edinmeli. Bu dil çoðulcu, çok kültürlü ve kimlikli insanlar olarak gereði yerine getirilmeli. Madımak’ta buluşmak insani görev ve vicdani sorumluluktur. Herkesi bu insani görev ve vicdani sorumluluða davet ediyoruz