ANALİZ

Böyle giderse Newroz’a kalmaz AKP-MHP diktatörlüğü yıkılıp gider

Böyle giderse Newroz’a kalmaz AKP-MHP diktatörlüğü yıkılıp gider. Yeter ki devrimci ve demokratik güçler birlik olsunlar ve faşizme karşı direnişi sürdürsünler, zafer kazanacakları ve faşizmi bu kışa gömecekleri kesindir.

Bir özel savaş yöntemi olarak psikolojik savaş, karşıtını korkutmayı ve aldatmayı hedefler. Korkan siner, aldanan ise çaresiz kalır. Böylece psikolojik savaş uygulayan güç istediğini yapma imkanına kavuşur. Eğer bir toplum sindirilir ve çaresiz bırakılırsa, o toplum sürü haline gelir ve kolaylıkla güdülür. Bütün diktatörler toplumu sürü haline getirerek kolaylıkla gütmek isterler. Bu nedenle de toplum üzerinde korku ve yanılgı geliştiren psikolojik savaşa ağırlık verirler.

Toplumu sindirmeyi amaçlayan korku terör ile yaratılır. Terör dehşet yaratan saldırı demektir. Öyle ki, birine vurulur, ama bini korkuya kapılır ve dehşete düşer. Bunun sonucunda ise siner ve pasifize olur, her türlü uygulamaya boyun eğen, ses çıkarmayan duruma gelir. Terörün en örgütlü ve etkili olanı devlet tarafından uygulananıdır. Devlet terörü toplumları sindirip boyun eğdirmenin en etkili yöntemidir. Bu nedenle bütün diktatörler devlet terörü uygularlar.

Bir toplumu sindirip çaresiz kılmada aldatma da çok önemli bir yöntemdir. Toplumu aldatma yalan ve hile ile olur. Yalan ve hileyi toplumda yaymanın araçları basın ve hafiye örgütüdür. Bu nedenle bütün diktatörler demagogdurlar, yalan ve hileye baş vururlar. Bunları etkili kılabilmek için de özel hafiye örgütleri kurar ve basın-yayın organlarını ele geçirirler. Öyle ki, toplum üzerinde kendilerini tek ses haline getirirler.

Bugün Türkiye’de çok yaygın, ölçüsüz ve etkili bir psikolojik savaş uygulanmaktadır. AKP-MHP iktidarının yürüttüğü topyekün özel savaş saldırısının yüzde doksanının psikolojik savaş olduğunu söylemek hatalı değildir. Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü varlığını ve geleceğini psikolojik savaşın gücünde görmektedir. Psikolojik savaş, geçmişte olduğu gibi sadece Kürtleri değil, şimdi tüm Türkiye toplumunu hedeflemektedir. Kürtler devlet terörüne dayalı katliamlarla ezilip diz çöktürülmek istenirken, Türkiye toplumu ise korkutulup aldatılarak boyun eğdirilmeye ve Kürt soykırımına alet edilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de yaşayan herkesin ve tüm dünyanın söz konusu psikolojik savaşa karşı uyanık olması gerekir.

Dikkat edilirse, 24 Temmuz 2015 günü başlatılan topyekün faşist saldırının esası bir psikolojik savaştı. 20 Temmuz günü yaşanan Suruç katliamının ardından geldi ve Ankara, Cizre, Sur katliamlarıyla beslendi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 24 Temmuz gecesi savaş uçaklarıyla dört yüz saldırı yaptıklarını hep övünerek dile getirdi. Besbelli ki bu söylem psikolojik savaş amaçlıydı. Bunu belirtirken, faşist AKP saldırılarının maddi askeri boyutu yoktur demek istemiyoruz. Elbette vardır ve hem de toplu katliamlar boyutundadır. Örneğin Cizre’de yaralı insanların üzerine benzin dökülerek yakılmıştır. Bunlar somut fiziki katliamlardır. Ancak dehşet verici özelliğe de sahiptirler. Bir gecede dört yüz uçak saldırısı yapmak, yaralı insanların üzerine benzin dökerek diri diri yakmak, bunlar dehşet verici olaylardır. Yüz kişiyi katletmişlerse, yüz binlerce kişiyi de korkutup sindirmişlerdir.

AKP-MHP faşizminin uyguladığı devlet terörünün hepsi aynı niteliktedir. Birincisi saldırılar dehşet vericidir, ikincisi ise bir saldırı bin yapılarak topluma yansıtılmaktadır. Dikkat edilirse, polisin sokakta halka karşı uyguladığı terör AKP basını tarafından çarşaf çarşaf verilerek ve günlerce tekrarlanarak toplumun beynine işlenmeye ve sürekli gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Askeri operasyonlar ve uçak saldırıları abartılarak her seferde “Onlarca terörist öldürüldü” denmektedir. Verilen bilançolar toplansa sözde öldürülmüş olan PKK’lilerin sayıları yüz binleri bulur. Tüm bu söylemler psikolojik savaş kapsamındadır ve iktidarı güçlü göstermeyi amaçlamaktadır. 

Her diktatörlük gibi, Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü de çok yoğun bir psikolojik savaş yürütmekte, varlığını ve geleceğini adeta psikolojik savaşın etkisine bağlamış bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan bukalemun gibi renkten renge girebilen bir kişiliktir. Yüzü kızarmadan her türlü yalanı söyleyebilmektedir. Duygu sömürüsü yapmakta ustadır. Bir anda söz kabadayılığı yapabildiği gibi, aynı anda ağlayıp kendini mağdur olarak da gösterebilmektedir. Dikkat edilirse günde en az üç-dört toplantıda konuşmakta ve demagoji ile toplumun beynini yıkamaya çalışmaktadır. Tüm alternatif basını susturmuş ve basını tümüyle tekeline almış durumdadır. Bu temelde yirmi dört saat sürekli onlarca TV ekranında kendini topluma göstermektedir. Erdoğan’ın konuşmalarını canlı yayınlamayan televizyonlar derhal kapatılmaktadır.

Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü kendi korkusunu yenebilmek için her gün kendi dışındaki herkesi tehdit etmektedir. Bu temelde herkesi korkutarak kendi Kürt düşmanı politikasına çekmek istemektedir. Erdoğan-Bahçeli ikilisine kalsa Halep’i, Rakka’yı, Musul’u, tüm Ortadoğu’yu alacak, Kandil’i vurup geçecek, BM’yi değiştirecek, Allah etmesin dünya fatihi olacaklardır! Her gün bu temelde nutuk atmakta ve denetime aldıkları Mehmetçik basın da bunları çarşaf çarşaf vermektedir. Bu kadar yaygın yalan ve demagoji ile Türkiye toplumu alıklaştırılmış ve cinnet geçirir bir noktaya getirilmiştir. Kendine yazar diyen bazıları bile, TAK’ın İstanbul eylemi ardından “Biz ne yaptık ki başımıza bunlar geliyor” diye yazabilmektedir. Bu baylara ve bayanlara “El insaf, başka ne yapacaktınız” demek gerekiyor! Kürdistan’ı kan gölü haline getirdiniz, şehirleri yerle bir ettiniz, yaralı insanları diri diri yaktınız, başka ne yapacaktınız?

Açıkça görülüyor ki, eğer mücadele edilmez ve psikolojik savaş etkisiz kılınmazsa, faşist demagoji altında Türkiye toplumu tam bir düşünce hastalığına yakalanacak ve rehabilite edilmek durumunda kalacaktır. Dikkat edilirse, 24 Temmuz faşist saldırısı başladığında toplumun önemli bir kesimi buna muhalefet ediyor ve AKP yöneticilerinden “Neden savaş başlattınız?” diye hesap soruyorlardı. Şimdi böyle düşünenlerin sesleri bile duyulmuyor, adeta hepsi susturulmuş bulunuyor. Yine 24 Temmuz öncesi Türkiye ortamı Kürt sorununu ve çözüm yollarını tartışıyordu. Şimdi adeta bunların hepsi unutulmuş ve yok olmuş görünüyor. Erdoğan-Bahçeli demagojisi altında adeta herkes “Teröre karşı mücadele” yalanına inandırılmışa benziyor.

Kuşkusuz tüm bu gerçekleri görerek, buna göre bir devrimci-demokratik tutum ve mücadele geliştirmek gerekiyor. Birincisi, söz konusu psikolojik savaşa karşı herkes uyanık olmalı ve olmayanlar uyarılmalıdır. İkincisi, koşullar ve imkanlar zorlanarak mevcut psikolojik savaşı boşa çıkartacak bir devrimci propaganda ve aydınlatma çalışması yaygın olarak yürütülmelidir. Üçüncü olarak da, faşist şeflerin söylediğinin aksine dönemin devrim dönemi olduğunu ve faşizmin yıkılacağını görerek, ona göre bir antifaşist direniş eylemliliği içinde olunmalıdır. Bu arada dünyayı AKP-MHP faşizmi konusunda bilgilendirmek de önemlidir. 

Kendilerini güçlü göstermek için ne kadar teröre ve yalana başvursalar da, gerçekte AKP-MHP faşizmi en zayıf anını yaşamakta ve yıkılma noktasında bulunmaktadır. Gelişen antifaşist direniş eylemlerinin yarattığı sarsıntı bunu açıkça göstermektedir. Anayasa değişikliğine bu kadar sarılmaları, aslında yaklaşan yıkımlarını önlemeye yöneliktir. Bir de iktidardan düşüp de yargı önüne getirildiklerinde kendilerini savunacak bir hukuk yaratma amaçlıdır. Yani artık sonlarının geldiğini kendileri de görmektedir. 

Nasıl görmesinler ki! Bütün Suriye politikaları yerle bir oldu. Suriye topraklarına askeri olarak girdiler ama, belli ki kolay çıkamayacaklar. Musul politikasında tam bir iflası yaşar konumdadırlar. Türkiye toplumuna başarı ve kurtuluş olarak gösterdikleri Rusya, İsrail ve İran ilişkileri şimdi Türkiye’yi inek gibi sağar hale gelmiş durumdadır. Dıştan tecrit ve içten çöküş, AKP-MHP faşizmini sona doğru götürmektedir. Böyle giderse Newroz’a kalmaz AKP-MHP diktatörlüğü yıkılıp gider. Yeter ki devrimci ve demokratik güçler birlik olsunlar ve faşizme karşı direnişi sürdürsünler, zafer kazanacakları ve faşizmi bu kışa gömecekleri kesindir.    

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA