Birleşik Devrim Hareketi-Selahattin Erdem

Birleşik Devrim Hareketi ile artık AKP saltanatının sonunun geldiği ifade ve ilan edilebilir. Böylece Tayyip Erdoğan’ın 2023 hayalleri suya düşecek, AKP faşizmi hayaller peşinde koşarken gerçek bir çöküşü ve çözülüşü yaşayacaktır.

AKP Hükümeti Kürt düşmanlığı ve Kürtlere karşı savaş temelinde faşist diktatörlüğü kurumlaştırmaya çalıştıkça, buna karşı devrimci ve demokratik güçler de birliklerini ve mücadelelerini geliştirmeye çalışıyorlar. Ağır faşist baskı ve teröre maruz kalan HDK-HDP güçlerinin, bir süredir geliştirdikleri demokrasi bloğunu büyütmek için yoğun bir çaba içerisinde olduğu gözleniyor. Türkiye ve Kürdistan’ın belli başlı on devrimci parti ve örgütü ise, bir süredir yürüttükleri birlik çalışmasını sona erdirerek Halkların Birleşik Devrim Hareketi adı altında güçlerini birleştirdiklerini 12 Mart günü açıklamış bulunuyor.

Kuşkusuz söz konusu bu gelişmeler politik açıdan çok ciddi bir önem taşıyor. Hatta epeyce geç kalmış adımlar olarak bile değerlendirilebilir. Çünkü AKP’nin 12 Eylül faşist-askeri rejimini restore ederek yeni bir sivil faşist diktatörlüğe dönüştürmeye ve böylece 12 Mart 1971 faşist darbesinden bu yana geliştirilen faşist saldırıları kalıcı bir faşist diktatörlük haline getirmeye çalıştığı ortadadır. Elbette AKP’nin söz konusu bu çabalarına fırsat vermemek ve Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın başlattığı kırk beş yıllık demokratik Türkiye mücadelesini başarıya götürmek gerekir. 

Türkiye’de söz konusu kırk beş yıllık hesaplaşma tarihi öneme sahiptir. 1970’lerin başında gündeme gelen “Nasıl bir Türkiye?” sorusuna hala tam bir net yanıt verilememiştir. Yani kırk beş yıllık tarihi mücadelede faşizm ve demokrasi tarafları hala yenişememiştir. Dış destekli olan ve tüm iç gerici güçleri birleştiren faşist blok, bu süreçte 12 Mart 1971 darbesi, 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi, Temmuz 1987 Olağanüstü Hal uygulaması, 28 Şubat 1997 Erbakan Hükümetinin düşürülmesi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat 1999 Uluslararası komplosu ve Kürt halkına karşı yöneltilen topyekûn özel savaş konsepti ile önemli hamleler yapmışsa da, ülkenin devrimci-demokratik güçlerini tamamen yenmeyi ve faşist diktatörlüğü kalıcı bir biçimde tesis etmeyi başaramamıştır. Şimdi AKP Hükümetinin “Çöktürme Eylem Planı” ve 24 Temmuz 2015 topyekûn özel savaş saldırısı ile geliştirdiği sivil faşist darbe temelinde söz konusu başarıya ulaşmak istemektedir.

Geçen kırk beş yıllık süreç içerisinde söz konusu faşist saldırganlığa karşı devrimci-demokratik güçler de önemli hamleler yapmıştır. 12 Mart darbesine karşı THKP-C, THKO ve TKP-ML örgütlerinin başlattığı devrimci-demokratik direniş, 1974 tarihindeki ADYÖD mücadelesi, 1982 tarihindeki Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) ve PKK’nin geliştirdiği 15 Ağustos 1984 gerilla atılımıyla devam etmiş, 1990 Kürt serhildanları, uluslararası komploya karşı Kürt halkının direnişi, devrimci örgütlerin mücadeleleri, DTP ve HDP’nin demokratik siyaset açılımları, 29 Mart 2009 ve 7 Haziran 2015 seçimleri, Haziran 2013 Gezi direnişi ve Ağustos 2015’ten bu yana gelişerek süren Kürt öz yönetim direnişleri ile çok önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Şimdi gelişen Kürt öz yönetim direnişleri temelinde gerçekleşmekte olan devrimci ve demokratik güçlerin kendi aralarındaki ittifakları, söz konusu kırk beş yıllık tarihi mücadeleyi devrimci-demokratik güçler lehine başarıya götürmeyi hedeflemektedir.

Hiç kuşkusuz bu nihai hesaplaşma tarihi açıdan çok önemlidir. Çünkü bu sonuç sadece “Nasıl bir Türkiye?” sorusuna cevap vermeyecek, aynı zamanda “Nasıl bir Ortadoğu?” ve hatta “Nasıl bir dünya?” sorularının da cevabını ortaya çıkartacaktır. Nitekim Ortadoğu’da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşının gelişim durumu insanlığı böyle bir noktaya getirmiştir. 2011 yılında başlayan ve adına “Arap Baharı” denen süreç bugün Irak, Suriye ve Türkiye üçgeninde odaklanmıştır ki, burada belirleyici alanın Türkiye olduğu ve sorunların kalıcı çözümünün Türkiye’den başlayarak gerçekleşeceği açıktır.

İşte bu noktada AKP Hükümetinin esas aldığı Kürt karşıtı ve Kürt düşmanı zihniyet ve politikanın Türkiye’yi çok ciddi bir felâketin içine sürüklemiş olduğu çıplak gözle bile görülmektedir. AKP’nin geleneksel şoven-milliyetçi ve faşist çizgiye oturmuş olduğu, adına “Türk-İslam Sentezciliği” denen İttihat Terakkici ve Kemalist kırması bir zihniyet ve politikayı esas aldığı ortadadır. Böyle bir zihniyet ve politika ile tüm ezilen ve sömürülen toplumsal kesimleri karşısına aldığı, dolayısıyla AKP’ye karşı çok geniş bir toplumsal karşıtlığın oluştuğu açıktır. Bu da AKP faşizmine karşı devrimci-demokratik örgütlenme ve mücadeleyi geliştirmek için son derece uygun imkân ve fırsatların ortaya çıkması demektir. 

Diğer yandan, mevcut politikaları ile AKP Hükümeti bölgede ve dünyada tüm müttefiklerinden kopmuş durumdadır. Özellikle ABD, AB ve Rusya ile yaşadığı çelişkiler önemlidir. Hatta AKP’nin kendi içinde bile ikiye parçalanmış olduğu artık açıkça görülmektedir. Söz konusu çelişki ve çatışmaların Türkiye’deki faşist güruha karşı devrimci-demokratik mücadeleyi geliştirmek için çok ciddi bir taktik imkân sunduğu ortadadır. Eski tabirle devrimci durum denen bir sürecin yaşandığı son derece nettir.

İşte bir yandan HDK-HDP’nin ÖDP ve Birleşik Haziran Hareketini kendi yanına çekerek Barış ve Demokrasi Bloğunu büyütme çabası, diğer yandan ise on devrimci örgütün güçlerini Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nde birleştirerek mücadele etmek istemesi söz konusu bu ortama ve sürece müdahale etme çabası anlamına gelmektedir. Bu temelde AKP’nin Türkiye’yi içine sürüklediği felâketten çıkarma ve geliştirmek istediği faşist diktatörlüğü engelleme ve söz konusu çelişki ve çatışma ortamında demokratik devrimi gerçekleştirerek Demokratik Türkiye’yi başarma hedeflenmektedir.

Zaten Halkların Birleşik Devrim Hareketinin 12 Mart günü, yani 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesinin kırk beşinci yıldönümünde ilan edilmesi de bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim açıklamayı yapanlar da bu gerçeğe dikkat çekmiş ve kırk beş yıllık tarihi mücadeleyi demokratik Türkiye lehine sonuca götürmeyi hedeflediklerini açıkça belirtmişlerdir. Böylece 12 Mart darbesinin kırk beşinci yıldönümünde demokratik devrim lehine faşist diktatörlüğe meydan okumuşlardır. AKP şahsında kurumlaştırılmaya çalışılan faşist diktatörlüğü yıkma ve Kürt sorununun çözümü temelinde bir demokratikleşmeyi gerçekleştirme hedeflerini açıkça belirtmişlerdir.

Türkiye’de ilk defa böyle bir ittifak kuruluyor olmasa da, Birleşik Devrim Hareketinin bazı özgünlüklerinin olduğu, mücadele etme potansiyeline ve ciddiyetine sahip bulunduğu tartışmasızdır. Nitekim 12 Mart darbesine karşı direnen üç temel akımdan güçleri bir araya getirdiği gibi, Türkiye’nin tüm devrimci ve sosyalist mirasını da sahiplenerek bunları Kürt Özgürlük Direnişi PKK ile birleştirmeyi başardığı görülmektedir. Söz konusu ittifakın Ortadoğu’daki gelişmelerden etkilenme yanında, Rojava Özgürlük Devrimi ve Kuzey Kürdistan öz yönetim direnişlerinden güç alarak gerçekleştiği açığa çıkmaktadır.

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin ilan edilmesiyle birlikte Türkiye’nin yeni bir sürece girmiş olduğu tartışmasızdır. Nitekim mevcut ortamın böyle bir direniş hareketine ihtiyaç duyduğu ve dolayısıyla diğer örgüt ve kesimlerin de katılmasıyla söz konusu Hareketin hızla büyüyeceği açıktır. Zaten Birleşik Devrim Hareketi de açıklamasında buna dikkat çekmekte ve başta kadınlar, gençler, işçi ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen kesimleri, özgürlük ve demokrasi isteyen tüm güçleri birleşmeye ve aktif mücadeleye çağırmaktadır. 

Kuşkusuz Newroz öncesi böyle bir ilan ve çağrının yapılmış olması önemlidir. Bunun etkisi ilk elden Newroz kutlamalarında ve öz yönetim direnişlerinin gelişmesinde görülecektir. Bu süreç 1 Mayıs ve sonrasında çok daha fazla bir yükselişe ulaşacaktır. Kürdistan’dan başlayan direniş Türkiye’ye yayılarak bir devrimci-demokratik yangına dönüşecektir. Belli ki 2016 yılı Kürdistan ve Türkiye’de tarihi öneme sahip kalıcı gelişmelerin yaşandığı bir süreç olacaktır. 

Birleşik Devrim Hareketi ile artık AKP saltanatının sonunun geldiği ifade ve ilan edilebilir. Böylece Tayyip Erdoğan’ın 2023 hayalleri suya düşecek, AKP faşizmi hayaller peşinde koşarken gerçek bir çöküşü ve çözülüşü yaşayacaktır. Türkiye için yeni bir umut doğmuş, tüm ezilenler için kurtuluşun ışığı görülmüştür. Gerisi daha çok örgütlenme, daha çok birlik ve daha çok mücadele demektir. Daha çok devrimci-demokratik örgütlenme, birlik ve mücadele ile AKP faşizmi yıkılacak, Türkiye ve Kürdistan halkları özgürlük ve demokrasiye ulaşacaktır!


KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA