Kürt vekil Leyla Zananın Türk başbakanı Erdoðan ile yaptıðı bir buçuk saatlik görüşmeden keramet bekleyenler hayal kırıklıðı yaşayacaklar. Bu görüşmenin Kürt hareketini böleceðini, parçalayacaðını düşünenler de nal toplayacaklar. Kürt hareketinin genel stratejik ve dönemsel politikalarında kırılmalara neden olacaðını düşünenler de fena yanılacaklar. Kürtleri kimin, nerede ve nasıl temsil edeceðini Kürtlere sormadan, danışmadan toplum mühendisliði yapanlar da yanılacaklar. Sinn Feinin lideri Gerry Adams benzetmesi gayretine girenler, PKK içinde şahinler-güvercinler gibi hayali kanatlar peşinde koşanlar da fena halde yanılacaklar.
Neden mi? Çünkü Erdoðan-Zana zirvesi sorunu görüşmek, müzakere etmek, kapalı kapıları açmak, bilmem süreci ilerletmek, velhasıl iyi şeyler için organize edilmiş bir görüşme ve zirve deðil de ondan. Bu daha çok AKP karargahın da pişirilmiş -Leyla Zananın da niyetinden baðımsız olarak düşündüðüm-bir halkla ilişkiler çalışmasına çok benziyor da ondan.
NEDEN AÇIKLAMA 24 SAAT SONRA YAPILDI
Amed baðımsız milletvekili Leyla Zana, Türk başbakanı Tayyip Erdoðan ile görüştükten sonra bir basın toplantısı düzenledi. Açıklamayı yazılı metine sadık kalarak yaptı. Gazetecilerin sorularını yanıtlamadı. Zananın açıklamayı görüşmeden yaklaşık 24 saat sonra yapması, zaten başlı başına meseleyi hayli enteresan kıldı. Ýlk akla gelen soru neden bir gün beklendikten sonra, yazılı bir açıklama metni okundu?
Normalde bu tür ikili zirvelerden sonra, taraflar kendileri için hazırlanan bir podyumda basının karşısına çıkarlar. El sıkışır. Fotoðraf ve görüntü alınmasına izin verirler. Zirveye ilişkin kısa açıklamalar yapılır. Ve basın mensuplarının soruları yanıtlanır. Ancak Kürtlerin ezici çoðunluðunda bizim görmediðimiz, hissetmediðimiz ama her nedense Türk medyasının gördüðü ve hissettiði bu büyük heyecan yaratan zirve sonrası böyle bir şey olmadı. Olması da zaten beklenmiyordu.
Çünkü görüşme veya zirve iki eşit taraf arasında gerçekleşmedi. Daha çok egemen olan, güçlü ve diz çökertmek isteyenin çizdiði sınırlar içinde, onun koyduðu ve tayin ettiði kurallar çerçevesinde gerçekleşti. Hiç şüphe yok ki, bu kurallardan bir tanesi ise Leyla Zananın yapacaðı açıklamanın zamanlamasıydı. Ýhtimaldir ki bu işi organize edenler açıklamanın zirve sonrası hemen yapılmasının şık kaçmayacaðına karar vermişler. Yoksa yazılı bir metni okumak için 24 saat beklemek gerekmezdi.
ÝLK FOTOÐRAFIN YAPTIÐI ÇAÐRIŞIM
Aslında Cumartesi öðle saatlerinde yapılan ve büyük heyecan yarattıðı iddia edilen bu zirvenin ilk fotoðrafları ajanslara düştüðü zaman, işin rengi anlaşıldı. Psikolojik savaş, yani halkla ilişkiler çalışmasına kafa yoranlar büyük ihtimalle zirveden servis edilen iki kare fotoðrafı gördüklerinde bunu kötü yazılmış bir senaryo olarak nitelemişlerdir.
Ýsteyen bir kez daha, ama dikkatlice Erdoðanın hakim bir pozisyonda oturduðu, Leyla Zananın ise dizini bükmüş bir şekilde göründüðü o fotoðrafa tekrar tekrar bakabilir. Tabi sadece bir fotoðraf servis edilmedi. Aynı zamanda başbakanlık kaynaklarına göre denilerek zirveden bazı ayrıntılar aktarıldı.
Örneðin Türk başbakanı Erdoðanın Leyla Zanaya kırmızı-beyaz ve lacivert tonlarını taşıyan bir fular hediye ettiði, sanki çok önemli bir olaymış gibi sızdırıldı. Zananın ise yakın çevresine fulardaki renklerden hareketle Erdoðanın Siyah-beyaz bakmadıðına ve nezaketine kanıt" olarak gördüðünü söylediðini aktardı.
Bir fulardan bu kadar derin bir yorum çıkarmak bir tarafa, Türk başbakanı Tayyip Erdoðan bu zirve sonrası AKP Ankara il kongresine katıldı. Kürtlere karşı-diðerlerine de muhatapları cevap versin- ne kadar nezaketli olduðunu gösterdi! Ankarada hızını alamayan Erdoðan, Leyla Zananın basın açıklamasını okuduðu saatlerde ise bu kez Kayseride nezaketini sergiledi.
NEZAKET BUYSA EÐER
Suriye politikasını eleştiren Wall Street Journal gazetesini ve PKKyi namert olmakla itham etti. Lafla milliyetçilik olmaz diyerek Adriyatikten Çin Seddine kadar büyük Türk dünyasını anlattı, hatta hızını alamayarak kendi iktidarlarını Karakurum'dan Orhun Abideleri'ne kadar yol yapan bir iktidardır olarak niteledi.
Peki bu Orhun Abideleri nerede bulunuyor diye soruyorsanız, onu da söyleyelim: Çin Seddinin tam burnunun dibinde. Türk kaynaklarına göre Orhun Abideleri Moðolistan'daki Orhun Irmaðı'nın eski yataðı yakınlarında, Koço Çaydam gölünün civarındadır. Meraklısı için matematik koordinatları 47o enlemi ve 102o boylamdadır.
Kayseride yaptıðı konuşmada Türk başbakanı göz yaşartacak kadar nezaketliydi. Bir gün önce huzuruna kabul ettiði Leyla Zananın yol arkadaşlarına, halkına, kaderdaşlarına veryansın etti. Kürdistan Özgürlük hareketine aðır hakaretlerde buldu: Bu örgütün milli deðerleri, manevi deðerleri, dini deðerleri yok. Bu örgüt Zerdüşt'tür. Elimizde belgeler var ve bunlar benim Müslüman saf Kürt kardeşlerimi de aldatmaya çalışıyorlar, kandırmaya çalışıyorlar diyecek kadar zıvanadan çıktı.
BDPyi tehdit ederek, Özgürlük hareketiyle aranıza mesafe koyun yoksa sonuçlarına katlanırsınız dedi. Ýsim vermeden Zanaya gönderme yaptı: Bu parti içinde yanlışları görenler, terörün kanlı yüzünü görenler çıkıp cesaretle doðruları söylüyor dedi. Ne nezaket ama
Dahası Orhun Abidelerinde köklerini arayacak kadar Turancı olan Erdoðan, bu kirli propagandasına, doðrusu nezaketsizliðine büyük Kürt yazarı Ehmede Xanîyi, büyük Kürt şairi Feqiye Teyranı ve düşmanları tarafından dahi büyük şövalye olarak adlandırılan, kitabında kalleşlik olmayan büyük Kürt askeri dehası Selahaddin Eyyübiyi malzeme yapma cüreti gösterdi.
GÖRÜŞME ÝÇÝN 8 YIL BEKLEMÝŞ!
Ýşte Erdoðan son bin yıllık Kürdistan tarihini Turancı emellerine malzeme yaparken, büyük yalan atın bir gün mutlaka inanan çıkacaktır diyen Hitlerin nam-i deðer propaganda bakanı Joseph Goebbels gibi gerçekleri ters yüz ederken, Leyla Zana ise 24. dönem başladıðından bu yana, Meclise girdiðimizden beri, görüşmenin gerçekleşmesine yönelik talepler vardı diyerek açıklama yapıyordu.
Dahası Zana Biz 2004 yılında çıktıðımızda bir dizi görüşme istemiştik. STK'dan iş çevrelerine, başbakandan meclis başkanına, ana muhalefet partisi genel başkanına kadar bir dizi randevu talebi olmuştur. Sayın Başbakan'la dün gerçekleşen toplantının böyle bir miladı var diyordu..Yani Tayyip Erdoðan, Leyla Zanayı nerden baksanız bakın bir 8 yıl randevu defterinde tutmuş. Peki Neden? Birinci soru budur.
ERDOÐAN TEPKÝSÝ ÝLLEGAL KALDI
Leyla Zana Başbakan tüm taleplerimizi büyük bir dikkatle dinledi diyor. Ve Kürt hareketinin üç aşaðı-beş yukarı sürekli dile getirdiði talepleri dile getirdiðini söylüyor. Zananın dile getirdiði ve Güven ortamı saðlanması, Oslo sürecinin yeniden başlaması, Öcalanın ev hapsine alınması, devletin Kürtlerden özür dilemesi, Kürtçe anadilde eðitimin saðlanması, silahların susarak deðil müzakere edilerek sorunun çözülmesi, tutuklamaların son bulması olarak özetlenebilecek bu taleplere karşı görüşmede başbakan Erdoðanın nasıl bir tepki, nasıl bir cevap verdiði ise illegal.
Çünkü dikkatlice dinlemek, görüşmenin son derece nazik bir ortamda geçmesi bir cevap deðil de ondan. Ýşte ikinci esas soruda budur. Erdoðan Zananın dile getirdiði talepler için, çok heyecan yarattı denilen zirvede ne dedi, nasıl tepki verdi? Acaba Leyla hanım sizde mi ölü sevicilerdensiniz? dedi. Yoksa sizi destekleyen parti, hani şu BDP kalleş bir parti dir mi? dedi. Veya Leyla hanım ev hapsine çıkmasını talep ettiðiniz Öcalanı biz iktidarda olsaydık asardık mı? dedi.
ŞÝMDÝ KOLEKTÝF ORGANÝZE OLMA ZAMANI
Üçüncüsü, Hürriyetteki manşeti önceden atılmış, papyon-kravatlı genel yayın yönetmeninin yaptıðı Zana röportajı ile birlikte gizlenemez hale gelen nerden icap etti sorularına da Zana açıklık getiriyor ve bilinmesini isterim ki aklım, vicdanım, yüreðim ve öngörülerimle hareket ettim diyor.
Elbette ki herkes gibi Leyla Zana da aklı, vicdanı, yüreði ve ön görüleriyle hareket etmesi kadar doðal bir şey olamaz. Ancak Kürt ve Kürdistan gibi bir sorun konuşulduðunda ve Zananın deðimiyle Tarihsel olarak bu görüşmenin kimler arasında gerçekleştiðinin ötesinde olası sonuçları çok önemli olduðunda kişisel akıl, vicdan, yürek ve öngörüden çok kolektif akıl, vicdan, yürek ve öngörünün devreye girmesi gerekir.
Ýşte son soruda budur? Zana Kürtlerin kolektif aklı ile bu adımları neden istişare etmedi? Neden 12 Haziran seçimlerinde 80 bin oy alarak parlamentoya giren Hatip Diclenin vekilliðini çalacak kadar vicdanlarda mahkum olmuş bir lider ile görüşmeyi yeðledi? Neden kendi yol arkadaşlarına, kaderdaşlarına ölü sevici diyecek kadar yüreksiz ve acımasız olan birisinin huzuruna çıktı? Neden BDP, DTK, diðer Kürt parti, örgüt ve çevrelerini by-pass etmenin bir işe yaramayacaðını görmeyecek kadar öngörüsüz hareket etti? Ve neden bu zirvenin AKPnin sıradan, basit bir halkla ilişkiler çalışması olduðunu göremedi?