Bayık: Kürdistan’ın her parçası ayağa kalkmalı

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Türk devletinin Kürtleri ortadan kaldırmak istediğini belirterek, Kürtlerin kendini savunmak ve kendi toprağına sahip çıkmak için yapacağı her şeyin hakkı olduğunu ifade etti.

Stêrk TV’de haftalık yayınlanan Rojeva Welat programına konuk olan ve gündemdeki gelişmeleri değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık; “Türkiye bir konsept geliştiriyor. Bu,  Kürt karşıtı, PKK karşıtı bir konseptir. Bakur’da sınırsız bir savaş yürütülüyor. Türkiye tarihinde, hiçbir zaman Kürtlere karşı böyle bir savaş yürütmemiştir” şeklinde konuştu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, gündemde öne çıkan gelişmeleri değerlendirdiği programda Kürtlere yönelik her parçada geliştirilen saldırılara da değinerek; “Türkiye ne yaparsa yapsın,  Kürt Hareketi’nin önünü alamaz, tasfiye edemez. Kim tasfiye etmek isterse kendisi tasfiye olur. Daha önce tasfiye etmek isteyenler ne hale geldilerse, Erdoğan ve Davutoğlu onlar da aynı hale düşecekler, hatta onlardan daha beter duruma düşecekler” dedi.

Konuşmasının devamında bölgesel gelişmelere de değinen Bayık, şunları söyledi; “Birileri Bakur ve Rojava’ya düşmanlık yapıyorsa, Güney’e dostluk yapmaz. O zaman bunu taktik olduğunu bilmeliyiz. Kürt birliğini bölmek istiyordur. Kürt’ü Kürt’le karşı karşıya getirmek istiyordur”

“Güney halkımız, Türkiye’nin bölgedeki askeri üstlenmelerine karşı durmalıdır. Sadece propaganda olarak değil, her alanda karşı çıkmalıdırlar, bu onların hakkıdır. Çünkü Türkiye Güney’i işgal etmiş ele geçirmek istemektedir. Başur’un kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyorlar”

“Şu an Kürtler, Türkiye devletine karşı ne yaparlarsa hakkıdır ve meşrudur. Çünkü bunlar Kürtleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Kürtlerde kendini savunmak ve kendi toprağına sahip çıkmak için ne yaparsa hakkıdır.”

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın gündeme ilişkin yaptığı değerlendirme ve mesajlar şu şekilde: Türkiye’nin Musul’daki Başika kampına asker göndermesinden sonra bölgede ortaya çıkan tepkileri ve sonrasında gelişen geri çekme iddialarına ilişkin soruya karşılık Bayık şu değerlendirmelerde bulundu:

ASKER EĞİTMEK İŞİN MASKESİ

Türkiye hiçbir askerini Başur’dan(Güney), Musul’dan çekmemiştir. Bunlar kandırmacadır, yalandır. Çünkü Türkiye’ye karşı bazı tepkiler gelişti. Bu tepkileri yumuşatmak için taktik yürütüyorlar. Daha önce Başika’daki üç yerde bazı güçlerini yerleştirmişlerdi. Şimdi bu güçlerin bazılarını buradan çekip farklı yerlere dağıtıyorlar. Şimdi Güney Kürdistan’ın her yerinde Türkiye’nin askeri güçleri vardır. Türkler birçok yerde kendilerini yerleştirmişlerdir. Tank, top ve istihbaratıyla kendilerini konumlandırmışlardır. Eskiden zaten Başur’un bazı ilçelerinde Türk askeri güçleri vardı. Bamernê, Şeledizê, Kanimasi, Batufa gibi ilçelerde güçleri vardı. Şimdi o güçler tümden hem askerleriyle, hem de silah açısından değiştirildi, yenilendi. Yani daha güçlü silahlar ve askerler getirdiler. Bunun dışında da binlerce Türk askeri geldi. Bunlar tank ve toplar getirdi. Zırhlı arabalar getirdiler. Sadece Başika bölgesinde 3 yerde yaklaşık 1300-1500 asker yerleştirdiler. 25 tank yerleştirdiler. 40 zırhlı insan taşıma arabalarını getirip yerleştirdiler. 15 zırhlı akrep dedikleri araçlar getirdiler, 10 panzer getirdiler, onlarca obis topu getirdiler, bunların hepsini sadece Başika bölgesinde yerleştirdiler. Bunun dışında da Alibek vadisinde yaklaşık 200 asker yerleştirdiler. Yine Altın Köprü’de 26 Türk arabası var. Oraya asker götürdüler ve o bölgeye yerleştiler. Türk istihbaratı diğer bölgelerde ve şehirlerde, Hewlêr plakası ve pikaplarla -camları da siyahtır-  dolaşıyorlar. Yani Güney Kürdistan’ı işgal etmişler. Kendi işgalciliğini Başur’da da dağıtmışlardır. Musul üzerinde de hegemonyalarını geliştirmek istiyorlar. Yani Türkiye’nin gelişi öyle bazı askerleri eğitmek için değildir. Peşmerge ve milis eğitmek için gelmediler. Bu maskedir. Bu maskenin altında birçok şey saklıyorlar. Bu şekilde kendi hedeflerini gerçekleştirmek istiyorlar.

HEDEF SADECE PKK DEĞİL

Türkiye’nin Başur’a gelmesi birçok hedefi içermektedir. Hedefleri sadece PKK değildir. Bu hedeflerinden sadece bir tanesidir. Bir bütün olarak Güney Kürdistan’ı kendi kontrolüne almak, Güney’deki halkımızın kazanımları hedeftir. Yine Musul üzerinde kendi hegemonyasını oluşturmak bir hedeftir. Şengal’de Kürt özgürlük güçlerini tasfiye etmek bir hedeftir. Oradan HPG ve YJA-STAR güçlerini çıkarmak istiyorlar. Bunu da Telefer’deki Türkmenlere yardım adı altında yapmak istiyorlar. Musul’da Sunni Araplardan ve Türkmenlerden kendileri için bir güç oluşturmak istiyorlar. Kendileri için yeni DAİŞ’ler oluşturmak istiyorlar. Biliniyor; bunlar Musul’u savaşmadan DAİŞ’e teslim ettiler. Şimdi onların DAİŞ ile ilişkileri ortaya çıkmıştır. Bunu herkes biliyor. Çok da sıkışmıştır. Bu ilişkilerini saklamak ve kendilerini temize çıkarmak, herkesin onların DAİŞ ile olan ilişkilerini unutması için, Musul’da bir şov yapmak istiyorlar. Nasıl ki savaşız Musul’u DAİŞ’e verdiler, bu sefer de DAİŞ’e benzer bir güç oluşturmak ve Musul’u onlara teslim etmek istiyorlar. Bu KDP ve Türkiye’ye bağlı bir güçtür. Ve DAİŞ’i de yeni kuracakları örgüte dahil etmek istiyorlar. Böyle bir taktik yürütmek istiyorlar. Dünya’ya da diyecekler ki; biz Musul’dan DAİŞ’i çıkarttık, Musul’u özgürleştirdik. Dünya’yı da kandırmak istiyorlar. Yine onların hedefleri arasında Rojava var. Rojava devrimini tasfiye etmek istiyorlar.  Erdoğan açık söyledi, dedi ki; “Biz Başur’da hata yaptık, biz bir kez daha bu hatayı Rojava’da yaşamayacağız. Biz bunun önünü alacağız.” Bunun bir anlamı var. Diyor ki, biz Başur’da hata yaptık. Hata yaptığını söyleyen biri, fırsat bulduğunda da hatasını düzeltir. Yani Başur kazanımlarını ortadan kaldırıyorlar. Gerçek budur. Bu bir konseptir. Şimdi Türkiye bir konsept geliştiriyor. Ve bu konsepti esas olarak Kürt karşıtlığıdır, PKK’ye karşıtlığıdır.

Kuzey Kürdistan’da ve Rojava’da Kürtlere karşı yürütülen saldırılara da değinen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, geliştirilen savaş politikalarına ilişkin şunları söyledi;

TARİHTE KÜRTLERE KARŞI BÖYLE BİR SAVAŞ YÜRÜTÜLMEDİ

Bakur’da sınırsız bir savaş yürütülüyor. Türkiye tarihinde hiçbir zaman Kürtlere karşı böyle bir savaş yürütülmemiştir. Davutoğlu diyordu; “Teröre karşı 30 yıldır böyle bir savaş geliştirilmemiştir” doğru söylüyor. Çünkü ne 12 Eylül döneminde, ne de Çiller döneminde şehirler böylesine tank ve toplarla yıkılmamıştır, şehirler boşaltılmamış, ulu orta insanlar öldürülmemiştir. Şimdi bunu yapıyorlar. Halkımızın bu gerçekliği iyi görmesi lazım. Yani Kürt Özgürlük Hareketi’ni her yönden çembere almak istiyor. Her yerde Kürt Özgürlük Hareketi’ne darbe vurmak istiyor. Çünkü Kürtler onların önünde engel oluşturuyor. Bu engeli kaldıracaklar ki, hem Türkiye de  kendilerini zayıflıktan, sorunlardan kurtaracaklar, bu şekilde iktidarlarını yürütecekler; hem de Ortadoğu’daki hedeflerini gerçekleştirecekler. 1 Kasım seçimlerinde iktidara geldiler, ama hala iktidar değiller. İktidar olmak için bunu yapıyorlar. Çok zayıftırlar, sıkışmışlar. AKP ve Türkiye’nin sorunları çoktur. Savaşla bu sorunları çözmek istiyorlar. Bu yüzden Türkiye’de, Kuzey Kürdistan’da ve diğer yerlerde, Irak ve Suriye’de, savaşı geliştiriyorlar ki hedeflerine ulaşsınlar. Esasta Türkiye’nin sadece Başur üzerinde değil, Suriye ve Irak üzerinde de hedefleri var. Kobanê savaşıyla yürütmek istedikleri planlarını kaybettiler. Siyasetleri boşa çıktı. Yeniden bir siyaset yürütebilmek için Cerablus bölgesinde bazı adımlar attılar. Öyle Cerablus’ta denildiği gibi Türkmen falan yoktur. Kimler var? MHP var, Alperen Ocakları var, dışardan bazılarını getirmişlerdi, Türk askerleri var içlerinde, bunlarla Cerablus’u ellerinde tutmak istiyorlar. Bu şekilde Kobane ve Afrin’in birleşmesini engellemek, Kürtlerin haklarını elde etmelerini engellemek istiyorlar. Bu şekilde DAİŞ ile birlikte, oluşmakta olan koalisyonu bozmak istiyorlar. Rusya ve NATO arasında çelişki yaratmayı amaçlıyor. NATO’yu kendi yanlarına çekmek istediler. NATO’dan yardım almayı ve bu yardımla PKK, Rojava ve Kürtlere karşı savaş yürütmeyi düşündüler.

UÇAK BİLEREK DÜŞÜRÜLDÜ

Rusya’nın Suriye’deki savaşa girmesi, Türkiye’nin Cerablus planını bozdu. Onların planlarına ve Sunni Cephe’ye darbe vurdu. Sunni Cephe zayıf düştü, Türkiye zayıf düştü. Bunun için Erdoğan ve Türkiye ne yaptı? Rusya uçağını düşürdü, bilerek bu uçağı düşürdü. Rusya’nın saldırılarının önünü almak istedi. Cerablus ve Suriye’de zayıf düşmemek için. Sonra Riyad’da bir toplantı düzenlediler. Erdoğan ve Barzani, Riyad, Katar taraflarına gitti; toplantı yaptılar. Sonra Türkiye asker gönderdi. Başika ve Kürdistan’da yerleşti. Barzani, Türkiye, bunların hepsi Sunni Cephenin hamlesidir. Türkiye’nin hamlesidir. Kendi zayıflıklarını ortadan kaldırmak istediler. Bir kez daha Irak ve Suriye’de siyaset yapabilmek için. Bunlar bunun içindi. Türkiye belki biraz sonuç alabildi; ama Irak ve Suriye’de netice alamadı. Buralardan da sonuç almak için ısrar ediyor. Erdoğan ve Türkiye diyor ki; biz her şeyi savaşla kazandık, savaşla kazanacağız. Görüyorlar, Ortadoğu’da herkes bir hamle içindedir, hamleyle kazanıyorlar. Onlar da hamleyle kazanmak istiyorlar. Savaş hamlesiyle kazanmak istiyorlar. Türkiye sadece Başur ve Musul’da hamle peşinde değildir. Cerablus üzerine de hamle yapmak istiyor. Bu şekilde hem Suriye, hem Irak’ta ağırlığını koyarak bölge siyasetinde yer edinmek istiyor. Eğer bunu yapmazsa siyasetin dışında kalacağını hesaplıyor. Bu hamlelerle Kürt hareketini daraltmak ve önünü almak istiyor. Tasfiye etme kararını gerçekleştirmek istiyorlar. Bunun için her parçada savaşı esas almıştır. Esas savaşı da Bakur’da yürütmek istiyorlar. Halkımızın bunu görmesi gerekir.

KİM TASFİYE ETMEK İSTERSE TASFİYE OLUR

Barzani’nin Türkiye ziyareti ve sonuçlarına ilişkin bir soru üzerine ise Bayık: Halkımız özellikle şu gerçeği iyi anlamalıdır. Nasıl ki, Uluslararası Komplo gerçekleştirildiğinde hedef  Önder Apo’ydu. Önder Apo’yu Suriye’den çıkarıp hareketi tasfiye etmek istediler. Şimdi yine buna benzer bir planı yürütmek istiyorlar. Kürt hareketinin yönetimine darbe indirmek istiyorlar. Gerillanın gücünü etkisizleştirmek istiyorlar. Halkı da etkisiz kılmak için tasfiye planları oluşturuyorlar. Bu açıdan 99 sürecine benzemektedir. 99’da bir fark vardı. Birçok devlet bu komploda yer almıştı. Bugün öyle bir durum yok. Hareketimiz de o günlerden çok daha ileri bir durumdadır. Bu açıdan da fark vardır. Onlar uluslararası komployu tekrar geliştirmek istiyorlar, tasfiye etmek istiyorlar. Bu artık mümkün değildir. Türkiye ne yaparsa yapsın,  Kürt Hareketi’nin önünü alamaz, tasfiye edemez. Kim tasfiye etmek isterse kendisi tasfiye olur. Daha önce tasfiye etmek isteyenler ne hale geldilerse, Erdoğan ve Davutoğlu onlar da aynı hale düşecekler, hatta onlardan daha beter duruma düşecekler. Halkımız her şart altında kendisine sahip çıkmalıdır. Her parçada sahip çıkmalıdır. Hiçbir zaman kendi yerlerini, köylerini, şehirlerini, mahallelerini ve evlerini ülkelerini terk etmemelidirler. Ölünecekse de kendi evinde, toprağında, ülkesinde ölünmelidir; yaşayacaklarsa da buralarda yaşasınlar. Yaşam da, ölüm de, kendi ülkelerinin yerlerinin dışında olmamalı. Eğer insan kendi halkını, evini, ülkesine sahip çıkıp direnirse, onlar bizi öldüremezler. Eğer bizi öldürürlerse, onların karşısına daha güçlü çıkarız. Çiller de zamanında söylemişti; ya bitireceğiz ya bitireceğiz demişti. Ama kendisi bitti. Halkımız, Erdoğan ve Davutoğlu’na da bir kez daha bunu yaşatmalılar. Bunlara sessiz kalınmamalı. Her parça ayağa kalkmalıdır. Bu fiziki soykırıma karşı durmalılar. Kendilerine sahip çıkmalılar. Hiç bir parça şunu dememeli; orası Bakurdur, burada olmaz, dememeli. Bugün herhangi bir parçada ne yaşanıyorsa, tüm Kürdistan parçaları bundan etkilenmektedir. İyi de kötü de birbirini etkilemektedir. Kürt her yerde Kürt’tür. Bir parça tasfiye olursa diğer parçada da tasfiye gerçekleşir.

GÜNEY HALKIMIZ İŞGALE KARŞI ÇIKMALI

Kimse kendisini kandırmasın. Demesin; ‘Bize dostça davranıyorlar’ diye. Eğer Güney’e karşı dostça davranıyorsa, o zaman Bakur ve Rojava’ya da dostça davranması gerekir. Birileri Bakur ve Rojava’ya düşmanlık yapıyorsa, Güney’e dostluk yapmaz. O zaman bunu taktik olduğunu bilmeliyiz. ‘Kürt Birliği’ni bölmek istiyordur. Kürt’ü Kürt’le karşı karşıya getirmek, Kürtler arası savaş çıkarmak istiyordur. Kürtlerin, oluşan tarihi fırsattan sonuç almasını engellemek istiyorlar. Onun için Türkiye bu siyaseti yürütüyor. Şimdi Türkiye, KDP’siz Güney’deki planlarını yürütemez. KDP kabul ettiği için Türkiye bu adımları atabiliyor. KDP dışında Güney Kürdistan’da kimse Türkiye’nin Güney’e gelişini kabul etmiyor, kabul etmez de. Yine Güney’in komşuları da kabul etmiyor. İran, Irak da kabul etmiyor. Güney’deki Kürt halkı ve sivil toplum örgütleri ve partiler de kabul etmiyor. Bunun için Türkiye’nin Güney’e gelişi meşru değildir. Belki KDP kabul etmiş gelmişler, ama bu herkesin onların gelişini kabul ettiği ve meşru olduğu anlamına gelmez. Onun için çok zayıflar. Bunun için Güney halkımız Türkiye’nin gelişine karşı durmalıdırlar. Sadece propaganda olarak değil, her alanda karşı çıkmalıdırlar, bunlar onların hakkıdır. Çünkü Türkiye Güney’i işgal etmiş, ele geçirmek istemektedir. Başur’un kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyorlar. Diğer güçlerin de önünü açıyor. İran da diyebilir, ‘ben de geleceğim, burada menfaatim var, çıkarlarımı savunmak için gelmek istiyorum’ diyebilir. Irak ise zaten gelmek istese gelebilir. Halkımız kazanımlarına sahip çıkmalı, iktidarların onlarla oynamasına izin vermemesi gerekir. Her hâlükârda buna karşı durmalı, bu onun hakkıdır.

BAKUR HALKIMIZ TOPRAĞINI TERK ETMEMELİ

Kuzey(Bakur)Kürdistan’daki halkımız, hiçbir zaman evini, şehrini, köyünü, toprağını ve yurdunu terk etmemesi gerekir.  Nasıl diyorlarsa ‘Biz Kürtleri bitireceğiz, buraları alacağız, burası bizimdir, Kürt yok, en iyi Kürt ölü Kürt’tür’; inkarı ve imhayı dayatıyorlarsa, halkımız da buna karşı direnme hakkı vardır. Şu an Kürtler, Türkiye devletine karşı ne yaparlarsa hakkıdır ve meşrudur. Çünkü bunlar Kürtleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Kürtler de kendini savunmak ve kendi toprağına sahip çıkmak için ne yaparsa hakkıdır. Kürtler eskiden beri burada yaşıyorlardı, Türkler sonradan buralara gelmiş. Eğer birisi o topraklardan çıkacaksa Türkler çıkacaktır.  Kimse kendini kandırmasın. Onun için Kürtler tarihine ve geleceğine sahip çıkmalı. Türkler, Kürtlerin kerametlerini ayaklar altına almak istiyorlar. Her şeyini alıp Kürdistan’ı mezarlığa çevirmek istiyorlar ve o mezarlıkları da bombalayarak ortadan kaldırmak istiyorlar. Kürtler, Kürdistan ve Türkiye başta olmak üzere, her yerde bütün varlığıyla buna karşı mücadele etmelidir. Bir şehir, helikopterin altında ve tankların bombalaması altında mücadele ediyor, her gün şehit veriyorsa, evleri yıkılıyorsa ve başka bir şehir ve köy bunu izleyip ‘Orada baskı var, burada bir şey yok’ deyip kimse kendini kandırmasın. Nerede Kürtlük adına bir örgüt oluşuyorsa, Türk devleti bütün imkanlarıyla ona karşı duruyor. İradesini kırıp teslim almak istiyor. Kürtlere karşı ne yaparlarsa kendilerine hak görüyorlar. O zaman Kürtlerin de buna karşı her türlü yolla mücadele etme hakkı var ve bunu yapmaları gerekiyor. Eğer her yerde halkımız Türkiye’ye karşı durursa, Türkiye kaybedecektir. Kürtler büyük bir başarıyla kazanacak ve insanlık için büyük bir kazanım sağlayacaklardır.

KÜRTLER KARDEŞ KAVGASI YAPMAYACAK

KDP’nin de Türkiye’nin oyunlarına gelmemesi lazım. Türkiye’nin KDP, Başur, Rojava ve Bakur halkına verecek hiçbir şeyi yoktur. Her bulduğu fırsatta Kürtlere bir darbe vuracaktır. Türkiye, KDP ve PKK’yi birbiriyle savaştırmak istiyor. Kürt birliğinin oluşmasını istemiyor. Bakur, Başur ve Rojava arasında savaş çıkarıp buradaki Kürt başarılarını bitirmek istiyor. Kendi hegemon sistemini oluşturmak istiyor. Kürtler, Türklerin hegemon çıkarları için mücadele etmeyecek ve kardeş kavgası yapmayacaktır. Eğer kim bunu yapmaya çalışırsa, onun için büyük bir kayıp olacak. Onun için Kürtler, Türkiye’nin zulmüne ve faşizmine karşı birliğini güçlendirmelidirler. Her parçadaki Kürtler birliğini ve mücadelesini güçlendirmelidir. Hatta bir ulusal kongre olmazsa, konferansla güçlendirmelidir. Tabi bunun yapılmasıyla Kürtler ve Partileri kazanacaktır. Eğer bunu yapmazsa ve Türkiye’nin istekleriyle hareket ederse bu Kürtlerin bitmesi anlamına gelir. Kürtlerin, bugün bunu çok iyi anladıklarına inanıyorum. Kürtler, Türkiye’nin safına geçmeyecekler ve her parçada Türkiye’ye karşı mücadele edeceklerine eminim. Bu Kürtlerin hakkıdır ve bunu yapacaklardır.

Bayık, uluslararası güçlerin Suriye’de geliştirdikleri politikaların ne anlama geldiği üzerine sorulan bir soruya ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu;

DEMOKRASİ CEPHESİ ÇAĞRILMADI

Ürdün’de Suriye üzerine bir konferans oldu. Aynı şekilde sonra Viyana’da da oldu. Riyad’ta da ayrı bir toplantı gerçekleştirildi. Riyad’taki toplantı Suriye’nin muhalefeti adı altında yapıldı. Ancak Suriye’nin bütün muhalifleri için değil, bir kısmını temsil etti. Hatta daha çok Sünni cephede yer alanlar içindi. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar öncülüğünde oluşturuldu ve KDP de içinde yer aldı. Hatta oluşmasında yardımcı oldu. KDP’nin tamamen içinde yer alması için Suudi Arabistan ‘8 milyar dolar verelim KDP’ye’ dedi. Türkiye ve Suudi Arabistan, KDP’yi tanıdıklarını gösterip kendi yanlarına çekmek istediler. Tabi KDP’yi o cepheye çekip, onun üzerinden Suriye ve Irak’ta hedeflerini gerçekleştirmek istediler. Bu toplantı Ürdün ve Viyana’daki toplantılara zarar verdi. ABD bu zararı ortadan kaldırmak için de, New York’ta bir toplantı oluşturmak istiyor ve onun hazırlığını yapıyor. Çünkü Riyad’ta demokrasi cephesi çağırılmadı ve yer almadı. Türkiye’nin istediği gibi oldu. Suriye’deki esas kuvvetleri, DAİŞ’e darbe vuran ve Suriye’nin demokratikleşmesini gerçekleştirecek olan oluşumları çağırmadılar. Çünkü bu devletler, Suriye’nin demokratikleşmesini ve ilerlemesini istemiyorlardı. Bu devletler Suriye’nin DAİŞ, Ehrar-ı Şam ve El-Nusra’nın eline geçmesini ve onların hizmetine girmelerini istiyorlardı. Onun için bu oluşumları çağırmadılar.

TİL TEMİR KATLİAMI DERİK’E BİR CEVAPTIR

Demokratik Kuvvetler önceden Suriye’de bir konsey oluşturmak için çalışıyorlardı. Aylar önce çalışmalara başlamışlardı. Derik’te de o toplantı gerçekleştirildi. Yani demokratik bir meclis oluşturuldu. Demokratik federal bir Suriye olması için çalışanlar orada toplandılar. Bunlar Riyad’daki toplantıya karşı oluşturulmadı. Böyle bir toplantının hazırlığının duyumlarını aldığımızda Riyad toplantısı diye bir şey ortada yoktu. Aslında Riyad’daki toplantı alelacele oluşturuldu ki, Derik’teki toplantıya alternatif olsun, diye düşündüler. Bir tek Derik’teki toplantıya değil, Ürdün ve Viyana’daki toplantılara da karşıdır. Suriye siyaseti için Riyad’daki toplantıyı hızla geliştirdiler. Sonra da ‘İslami devletler’ adına askeri bir güç oluşturacaklarını söylediler. Ağırlıkta; biz Sünni cepheyi öyle bir oluşturalım ki, Suriye ve Irak siyasetini yeniden yaratalım dışarda kalmasınlar, dediler.  Bu adımlar bunun için atılıyor. Türkiye ve Suudi Arabistan, Derik’teki toplantının bu kadar güçlü olacaklarına inanmıyorlardı.  Ve kabul edileceğine de inanmıyorlardı.  Toplantının güçlü geçmesi, Suriye’nin demokratikleşmesi açısından bir umut da yarattı.  Bu toplantının etkisini kırmak için,  sonrasında Tıl Temır’da bir katliam yaptılar.  Daiş adı altında bu katliam yapıldı.  Bunların ilişkileri var ve bunu herkes biliyor.  Bu katliamla Derik’te yapılan toplantıya bir cevap verdiler.   Suriye halklarına bir cevap, bir mesaj verdiler. Verdikleri mesaj; ‘Eğer siz bu oluşan meclisi esas alırsanız, demokrasi için bu meclise yardım ederseniz katliamlarla öldürülürsünüz’ oldu.  Nasıl ki Türkler, Kürtlere, Türkiye halklarına, Türkiye demokratik güçlerine bu türden mesajlar verdilerse, aynı mesajı Tıl Temır’de de verdiler.  Bunu Türkiye geliştirdi. Ve bu gerçekliğin böyle olduğunu herkes biliyor.  Bunun arkasında Türkiye var.  Toplantının sonuçlarını boşa çıkartmak istedi.  Bunu bu haliyle boşa çıkartamaz.  Çünkü Suriye’deki demokratik güçler; Daiş, El Nusra ve Ehrar ül Şam’a karşı aktif savaşan bir güçtür. Suriye’nin kaderini belirleyen bir güçtür.  Suriye sorunlarını demokratik Suriye çerçevesinde çözüme kavuşturan bir güçtür. Daiş, El Nusra ve ne de Ehrar ül Şam gibi sorunlara yaklaşmıyor. Yani bunlarla sorunları çözmüyor.  Yürütülen savaş Suriye demokratik güçleri ile Daiş, El Nusra, Ehrar ül Şam güçleri arasında gidiyor.  İki cephe arasında savaş gidiyor. Yani orda iki cephe vardır.  Demokrasi isteyen cephe ve buna karşı olan bir cephe var.  İslamiyet adına Suriye’de bir diktatörlük,  vahşet yaratmak istediler. Bunların arasında bu savaş yaşanıyor.

KİME KARŞI SAVAŞACAKLAR?

Son olarak Riyad’da 34 ülkenin katıldığı Sunni Cephe ittifakı olarak da adlandırılan toplantının neyi amaçladığına ilişkin soruya yanıt veren Bayık şunları belirtti:

Kendi açıklamalarında ne dediler?  Tüm teröre karşı savaşacağız.  Eğer bu doğru ise bugün en büyük terörü Daiş yapıyor, El Nusra, Ehrar ül Şam ve Türkiye geliştiriyor.  Devlet terörünü Kürtlere karşı yürütüyorlar. Beşar Esad rejiminin Suriye halkına karşı devlet terörünü yürüttüğünü söylüyorlar. Halka karşı bombalı saldırılar yapıyor, şehirleri yıkıp, yakıyor, göçlere sebebiyet veriyor, sivil insanları öldürüyor ve biz bu teröre karşı duruyoruz, diyorlar.  Bir taraftan Daiş, El Nusra, Ehrar ül Şam terör estiriyor.   Tüm dünya diyor ki; biz bu teröre karşı hep birlikte savaşmak istiyoruz. Daiş, El Nusra, Ehrar ül Şam’a karşı; Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin de yanımızda yer alıp savaşmaları gerekiyor.  Ama bunlar da diyor ki, Biz teröre karşı askeri bir cephe oluşturduk. Yani neyi hedef yapmak istiyorlar, belli değil.  Bununla esas olarak dağınık bir şey yaratıp bununla da herkesi kandırmak istiyorlar.  Suriye rejimine karşı mı savaşacaklar, Daişe karşı mı savaşacaklar?  Zaten Türkiye eskiden de ‘kokteyl terör’ var diyordu. İşte Daiş dir, PKK dir, PYD dir. Biz ‘kokteyl teröre’ karşı savaşıyoruz, diyor. Öyle görünüyor ki, Türkiye İslam adına toplanan devletlere bunu kabul ettirmiş.  Bu devletler de diyor ki; biz her türden teröre karşı duracağız.  Yani Türkiye’nin dediği gibi ‘kokteyl bir terör var’ ve bizde buna karşı duracağız, diyorlar. Türkiye’nin istediği şeyin, Arapları demokratik özgürlükçü güçlere karşı çıkartmak olduğu anlaşılıyor.  Kürtlere karşı çıkartmak, Ortadoğu’da demokrasi için mücadele veren güçlere karşı çıkartmak.  Sonuç olarak bu çıkıyor ortaya.  ABD bunu çok iyi gördüğünü söylüyor. ‘Riyad toplantısını iyi görüyoruz, bunun için Amerika’da bu toplantının bir devamı olabilecek bir toplantı yapacağız’ diyor. Öyle tahmin ediyorum ki, ABD kayıplarını bu biçimi ile telafi etmek istiyor.   ABD Sünni, Şii ve Alevi cepheleri arasında bir denge yaratmak istiyor. Çünkü denge oluşmazsa, ABD’nin bu yarattığı koalisyon bu koşullarda sonuç alamaz. Bunlar dengenin oluşmasını istiyorlar. Çünkü bu dengeler üzerinden tüm cepheleri zayıflatıp kendini güçlendirecektir. Öyle tahmin ediyorum ki, böyle bir taktik izliyorlar.  Bu ileriki süreçte daha fazla netleşecektir. Bunu daha iyi anlaya biliriz. Fakat görünen o ki, Rusya’nın Suriye’deki savaşa katılması ile dengeler bozuldu.  Türkiye’den darbe yediler, Sünni Cephe zayıfladı. Suriye’de, Irak’ta bazı hamleler yapmak istiyorlar. Bununla tekrardan bir denge yaratmak ve siyaset de yer almak istiyorlar.  Bunun için birçok adım atıyorlar.  Bu adımlarla bunu yapıp yapmayacakları ve nasıl sonuçlar alacaklarını şimdiden bunu söylemek mümkün değil.