Batı Kurdistan yolculuðumuz -I- Amed Dicle

Batı Kurdistan yolculuðumuz -I- Amed Dicle

'Halkım beni kurtardı, ben de halkıma hizmet ediyorum’

Nûçe TV adına bir dizi söyleşi yapmak üzere iki haftalıðına Suriye ve Batı Kürdistan’a gitmek için hazırlıklar yaptıðımızda, gidip göreceklerimizin şimdiye kadar duyup yazdıklarımızdan farklı olacaðını tahmin ediyorduk.

Ancak, gerek yol hikayemizden, gerekse orada tanık olduðumuz manzaradan, durumun tahminlerimizin ötesinde bir gerçekliði ifade ettiðini gördük.

Önce yol hikayemizden başlayalım...

Suriye’ye hava yolu ile gitmek çok zor, hatta bu ara mümkün bile deðil. Tüm hava yolu ulaşım kanalları kapalı. Ürdün, Lübnan ve Türkiye’ye gidip oradan kara yolu ile geçmek olası ve kısmen mümkün seçeneklerin başında geliyor.

Ürdün ve Lübnan üzeri gitmek teorik olarak mümkün ancak teknik olarak çok zor. Böyle bir yolculuk için gidip dönmemeyi de hesaplamak gerekiyor.

Diðer yollar için de benzer bir durum söz konusu. Ancak gerekli baðlantılar saðlanabilinirse pek tabii mümkün.

Biz de öyle yaptık; Türkiye üzerinden geçtik, ancak uçaðımızın rotası tabii ki Hewlêr hava alanıydı. Hewlêr'e indiðimizde önceden görüştüðümüz baðlantılarımızla buluştuk.

Bize Batı Kurdistan'a geçiş için deðişik yol ve yöntemleri önerdiler.

Bunlardan birincisi, belirli bazı noktalarda sınırı yakın bir yere kadar araçla geçmek, ondan sonrası ise yürümek. Nereden bakarsanız 4-5 saatlik bir yürüyüş... Önce Dicle Nehri'ni geçeceksiniz. Çantanızı, kameranızı sırtınıza alacaksınız ve henüz biçilmiş buðday tarlalarında yürüyeceksiniz.

Yürüyüşün gece ve hızlı olması gerekiyor...

Pasaport ve yasal yollarla Güney Kürdistan’dan Batı Kürdistan'a geçmek de mümkün. Ancak bunun için Güney Kürdistan veya Suriye’ye ait kimliðinizin olması gerekiyor. Zaten bu hat gazetecileri için kapatılmış durumda.

Neyse ki şansımız vardı ve Hewlêr’e gittiðimiz gün, Batı Kürdistan Yüksek Kürt Konseyi üyeleri orada bir toplantı için bulunuyorlardı.

Bu fırsatı deðerlendirerek, Konsey üyelerinin desteðiyle bir sonraki gün saat sabahın 05:00'ini gösterirken bizi almaya gelen bir araçla Musul ovasına doðru yol aldık.

Aðustos’un yakıcı güneşi Dicle suyu üzerinden yükseldiðinde, sadece Batı Kürdistan’a gideceðimizi biliyor, ancak bizi nasıl bir güzergahın beklediðini bilemiyorduk.

Ama ulaşım için yardımcı olan arkadaşımızın yolu iyi bilmesi ve gerekli baðlantıların önceden ayarlanmış olmasının verdiði güvenle, Batı Kürdistan ve Suriye yolculuðumuz başlamış oldu.

Musul yakınlarındaki bir bölgede Güney Kürdistan Bölge Hükümetine baðlı güçlerin kontrol noktasından geçerek, Irak Merkezi Hükümeti'nin denetimindeki alanda devam etti yolcuðumuz...

Tabi ki, Güney Kürdistan yönetimine baðlı güçlerin son kontrol noktasından geçtiðimizde, Suriye'ye gittiðimizi, orada birkaç hafta kalacaðımızı ve başımıza gelecek olası durumlardan kendimiz sorumlu olduðumuzu beyan eden bir metni de imzaladık.

Zira, Hewlêr ve Baðdat hükümetlerinin anlaşması gereði sınır hattı, merkezi hükümete ait güçlerin denetiminde bulunuyor.

Bu anlaşma gereði; Güney Kürdistan hükümeti bu sınırdan gazetecilerin geçmesine müsade etmiyor. Referansımız Yüksek Kürt Konseyi olunca, doðal olarak bize bu kolaylık saðlanmış oldu.

Ancak Güney Kürdistan hükümetine baðlı güçlerin denetimindeki kontrol noktasından geçmek, Suriye'ye geçmek anlamına da gelmiyor tabii ki. Bir ara bölge var ve bu ara bölgede Maliki güçlerine baðlı karakollar asker dolu.

Nitekim, verdiðimizin sözün gereði olarak tam ismini veremeyeceðim bölgede geçiş yapmak üzere seyir halindeyken Baðdat hükümetine baðlı askeri araçların kısa bir takibine yakalandık.

Burada gözaltına alınacak herkesin Baðdat'a kadar götürülme ihtimali var. Zira böyle bir inisiyatifleri söz konusu.

On dakikalık bir yolculuktan sonra, sınırın sıfır noktasındaki bir köyün girişindeki karakolun önünde toplanmış yaklaşık 20-30 Irak askerini, şoförümüzün verdiði 'selam' sonrası geçtik.

Biz, daha çok yol gideceðimizi beklerken 20 metre ötede aracımız saða doðru bir manevra yaparak karakolun tam arka tarafında park etti.

Ve "işte sınır bu" dedi...

Güneş henüz batmış, hava aydınlıðın ve karanlıðın ortasında bir yerlerde, ve ay isiginin musade ettigi kadarını görüyorsun..

Sol yanımızda toprak yıðınından oluşan üç metre yüksekliðinden sınır, sað yanımızda villa şeklinde bir Irak karakolu ve karakolun önünde iftar sonrası sigaralarını içen askerler…

Şoförümüz; 'sınır bu' sözüyle birlikte araçtan hemen indi, çantalarımızı sınırın diðer yakasına fırlattı, 'kameranızı alın ve gelin' diyerek bizi diðer tarafa götürdü ve 'eyvallah' diyerek geri gitti..

Bütün bu yaşananlar üç dakika bile sürmemişken, karşıdan son hızla gelen bir aracı fark ettik.

Siyah bir arazi aracıydı bu.. Yanımıza varır varmaz içinden silahlı, yüzü kapalı bir genç inerek çantalarımızı aracın bagajına yerleştirdi, biz de kamera ve foto makinelerimizle önde oturduk.

Sadece beş dakikalık bir zaman diliminde; Irak’tan Suriye’ye geçmiş ve bir aracın içinde olabildiðince suratlı bir şekilde yol gidiyorduk.

Sınırın hangi yakasına baksan köy ışıkları farkediliyordu. Yol kenarında ise petrol kuyuları...

Bizi karşılayanlar ise Yüksek Kürt Konseyine baðlı Halk Savunma Birlikleri-YPG (Yekîneyên Parastina Gel) üyeleri.

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra ilk duraðımız Derik’e baðlı bir köy.

Tabii ki köyün girişinde Baas rejiminden kurtarılmış bir karakola götürülüyoruz. Kürt güçleri Derik ve çevresinde yönetime el koyarken, burada Esad güçleriyle bir çatışma yaşanmış, bir kaç asker yaralanmış ve Esad güçleri bölgeyi terk etmek durumunda kalmışlar..

Köy gençleri burada sırasıyla nöbet tutuyor, devriye geziyor ve oldukça düzenli bir şekilde asayişi saðlıyorlar.

Ýçlerinden en yaşlı olanı Rezan. 41 yaşında. Daha önce siyasi sebeplerden dolayı Baas rejimi tarafından tutuklanmış ve idam cezası almış. Kürt güçleri yönetime el koyarken Rezan ve arkadaşları cezaevinden kurtarılmış.

Dünyaya yeniden gelmiş gibi mutlu. "Nöbet saatim dışında da hizmet ediyorum, gelen gidene su veriyorum" diyor ve ekliyor Rezan; "Düşmanım beni idam edecekti, halkım beni kurtardı, bende halkıma hizmet ediyorum’.

O gece orada kalıyoruz ve Rezan'ın sözleri dolanıyor zihnimde.. "bir halk kendini kurtarıyor ve karşılıðında kendine hizmet ediyor" diye düşünüyorum heyecanla...

Sonraki gün yolumuz Qamışlo...