Barış papatya falı açmakla olmaz-Cahit Mervan

Barış papatya falı açmakla olmaz-Cahit Mervan

4 Şubat 2013 günü Taraf gazetesi logosunun üstüne kalın puntolarla ‘Çekilme çağrısı 10 gün içinde’ başlığını atmıştı. Bu iddialı ‘haberin’ üzerinden tam 23 gün geçti. Yani bu iddianın üzerinden iki kez 10 gün ve artı 3 gün geçmesine rağmen, ortada ne çekilme çağrısı var, ne de bunu çağrıştıran bir şey.  Ne de çekilen.

Bu iddianın, daha doğrusu özel üretilmiş haberin sahibi ise Kurtuluş T. adlı bir eleman. Hani sürekli PKK ve Özgürlük savaşçılarına ilişkin aç tavuk gibi rüyasında kendisini darı ambarında zanneden ve gördüğü rüyayı oradan buradan topladığı kırıntı bilgilerle süsleyerek gerçekmiş gibi sunan o ‘yetenek’ var ya, işte o.

Yetenek olmazsa  ‘Çekilme çağrısı 10 gün içinde’ palavrasını salladıktan sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi yeni palavralar üfürmeye devam eder mi? Etmez.  Ne yapar? En azından Kürdistan, Türkiye ve dünya kamuoyunu bu kadar yakından ilgilendiren ve üzerinde tartışılan ‘çekilme’ meselesi konusundan bir düzeltmeye gider.

Örneğin ‘bir dizgi hatası sonucu ‘100 gün’ yanlışlıkla ‘10 gün’ olarak gazetenin sür manşetinde yer aldı’ diye bir düzeltme yapar. Ne de olsa 10 gün hesabı tutmayınca şimdi 100 gün palavrasını üfürüyorlar da ondan!

Kendilerince ateşkesi 21 Mart’a ‘çekilmeyi’ ise Mayıs-Haziran aylarına ertelediler. Nerden baksanız yüz gün ediyor.     

Sürekli takvim açıklamakla meşgul Kurtuluş T. adlı eleman-unsurun yanı sıra ‘merdiven teorisini’ Abdulkadir Selvi ile birlikte keşfeden birisi var ki, evlere şenlik cinsten. ‘O’ bu dönemin ‘her şeyi bilen adamı olarakta’ adlandırılıyor. Çünkü her dönemde ‘her şeyi bilen birisi’ var mutlaka.

Bir ara istihbaratçı Emre Uslu, istihbaratçı-bavulcu Mehmet Baransu ve istihbaratçı-vakanüvist Şamil Tayyar  ‘her şeyi’ önceden biliyorlardı! Bir yerde bir olay mı oldu, her şeyi bilenler sıraya diziliyordu. Bu beyler ekranlara anında bağlanıyor, ‘biz daha önce demiştik’ havaları içinde olayı anında çözüveriyor, failleri yakalıyor ve olayın arkasındaki ‘karanlık gücü’ deşifre ediyorlardı!

Dahası vardı. Söz gelimi, vuku bulan olay konusunda daha önce bir şey gevelememiş olsalar dahi, TV sunucularının dalkavuklukları sayesinde daha önce söyledikleri ‘gerçeklerin’ gerçekleştiğini anlatıyorlardı. Ve böylelikle ‘her şeyi bilen’ bu adamlar olan olayı ‘çözdükleri’ gibi, olacakları da bir falcı gibi önceden haber veriyorlardı!

Attıklarını yutan yutuyordu. Üfürdükleri yalan ve teoriler arasında tutan tutuyordu. Geri kalan ise ses ve görüntü kirliliği olarak topluma geri dönüyordu. Hem de faturası ağır olarak.        

Ne gariptir ki, bu ‘her şeyi önceden bilenler’ 14 kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına yol açan ve dünya medyasında hatırı sayılır bir yer tutan  Türkiye-Suriye sınırındaki Cilvegözü Kapısı’na yapılan saldırıya ilişkin hiçbir şey söylemediler. Veya söyletmediler. Devri devran kapandı. Yani ‘her şeyi bilenlerin’ yerlerini yenileri aldı. Herhalde bavul ve istihbaratçı-vakanüvistlik dönemi sona erdi. Şimdi sıra yenilerinde.

İşte bu dönemin ‘her şeyi bilen adamı’ olmaya aday Kurtuluş T. gibi, ‘merdiven teorisini’ keşfeden ve her şeyi önceden yazan(!) Eyüp Can var. Kendisi bir gazetenin aynı zamanda genel yayın yönetmeni.

Bu genel yayın yönetmeni de birkaç aydır rüyalarını gerçek gibi yazmaya çalışıyor. Haber yazımında ‘her şeyi bilen’ olarak bir çığır açıyor! Haberde ‘beş N bir K’ prensibine yeni katkılar sunuyor!

 Örneğin ‘olacak’, ‘yapılacak’, yazacak’, ‘söyleyecek’  gibi geleceğe ait fiillerle manşet atıyor. Yazı döşüyor. Gerillayı bir hafta içinde sınır dışına çıkarıyor. Bu gerçekleşmeyince bu kez gerillaları ‘sınır içinde tutarak’ bir hafta içinde ateşkes ilan ediyor. O da tutmayınca ateşkes ilanını 21 Mart’a, çekilme tarihini ise Haziran ayına uzatıyor. O da olmayınca Öcalan’ın mesajını Kandil’e ulaştırıyor!

Bu ‘çok bilen adam’ habercilikte aklın da ötesine geçerek, daha gerçekleşmemiş bir görüşmede olacakları, kimin ne konuşacağını ‘ayrıntılarıyla’ yazıyor. Örneğin gazetesi Radikal’de ikinci heyetin İmralı’ya gideceği gün ‘Öcalan bugün ne anlatacak?’  diye yazıyor.

Öyle şaka-maka değil. Bu dönemin ‘her şeyi bilen adamlarından’ olan E. Can İmralı adasına ikinci heyetin gittiği gün ‘Öcalan şunları şunları söyleyecek, heyet ise şunları şunları not edecek’ diye yazdı. ‘Bu kadarda olmaz’ diyenlere bu haberlerin kendisine ‘minik kuşlar’ tarafından nasıl ulaştırıldığını bir keresinde anlatmak zorunda kaldı.

Aslında E. Can da birçokları gibi İmralı Sürecine ilişkin hem papatya falı açıyor, hem de devletin ‘minik kuşlarının’ getirdiği o özel haberleri psikolojik savaşın bir gereği olarak sunuyor.  Ama o da diğerleri gibi tutturamıyor. Kürdistan kamuoyunda her nedense inandırıcı bulunmuyor. Çünkü haber dili, yaklaşımı içten ve samimi bulunmuyor.  Örneğin o çok sevdiği ve sıkça dile getirdiği empatiyi dahi beceremiyor. Acaba halen ‘Nevroz’u, ‘Newroz’  olarak yazmamaya devam ettiği için olabilir mi?

E. Can ve Kurtuluş T. örneği aslında İmralı sürecine ilişkin ‘Türk tarafının’ ruh halini de gösteriyor. Halk deyimiyle ‘kuyruğu dik tutmak’ için sanki inisiyatif tümüyle hükümettedir imajı verilmek isteniyor.  Hükümetin önerdiği ‘çözüm’ daha doğrusu öngörülen tasfiye süreci işliyor.  Buna göre önce ateşkes, sonra sınır dışı, sonra silah bırakma ve en sonunda silahlara veda!

Peki, Kürtler ne elde edecek? Hiç. Koca bir sıfır. Ne numara ama! Tam bir Osmanlı oyunu! Ancak Osmanlıdan miras olarak alınan pusucu, komplocu ve entrikalarla dolu bu numara bu çağda tutmaz. Bunu da kimse yemez-yutmaz.   

Çünkü süreç Türk medyasının, onun ‘her şeyi bilen adamlarının’ yazdığı gibi işlemiyor, bu bir.

Sürecin inisiyatifi Erdoğan ve onun medyadaki ‘her şeyi bilen adamlarında’ değil, bu iki.

Abdullah Öcalan ve Kürdistan Özgürlük Hareketinin bütün bileşenlerinin kararlı tutumu sayesinde Kürtler artık süreci belirliyor, bu üç.

Acelesi olan Öcalan, PKK, BDP ve bir bütün olarak Kürtler değil artık. Acelesi olan her şeyi, halkların geleceğini, barışı, ama her şeyi gözü dönmüş bir şekilde heba edecek iktidar konforuyla, kibirle dolup taşan Erdoğan ve ekibidir, bu dört.  

Türklerle Kürtler arası barış Erdoğansız olur, ama artık PKK’siz olmaz, bu beş.

Bu ‘mesele’ bütün Kürtler açısından artık bir silah bırakma, silahlara veda meselesi değil, Kürtlerin ve üzerinde yaşadıkları toprakların özgürlük sorunudur, bu altı.  

Ve bu işler öyle K.T adlı unsur gibi yalan haber yapmakla, E. Can gibi İmralı’daki her görüşme öncesi ve sonrası papatya falı açmakla yürümez, bu da yedi.