Bahoz Erdal: Sınırların meşruiyeti kalmadı

Bahoz Erdal: Sınırların meşruiyeti kalmadı

HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, Türk sömürgeciliðinin dayattıðı savaşa karşı direnişte olan Kürdistan gerillasının, yapay sınırları anlamsızlaştırdıðını, Türk güçlerinin artık çoðu bölgede karadan hareket edemez hale gelip üslerine tıkıldıðını söyledi.

HPG ile Türk ordusu arasında Kuzey Kürdistan’daki savaş yeni bir boyuta taşınırken HPG komutanlarından Bahoz Erdal, Almanya’da yayınlanan Yeni Özgür Politika gazetesine konuştu. Şemdinli’de yaşananları orta yoðunluklu savaş durumu olarak nitelendiren Erdal, çatışmalar süresince 169 Türk askerinin öldürüldüðü, 3 Skorsky helikopterinin ise düşürüldüðünü söyledi.

Sinan Cudi’nin Yeni Özgür Politika gazetesi için yaptıðı röportaj şöyle:

HPG gerillaları bugüne kadar Türk ordusuna karşı alan tutma gibi bir taktik içerisinde deðildi. Bu taktik deðişikliði ve ortaya çıkaran koşullar nedir?

En başta Şemdinli’de ne yaşandıðını doðru tespit etmek lazım. Türk özel savaş medyasında Şemdinli'ye kapsamlı bir baskın planlaması olduðu ve alınan istihbarat sonucu boşa çıkartıldıðı biçimindeki söylemler gerçeði yansıtmıyor. Ortada ilçe baskını gibi bir planlama yoktur. Alan tutma veya araziye dayalı savaş planlaması hayata geçirilmiştir. Farklı bir ifadeyle kirpinin yılana karşı kullandıðı taktik etkili ve başarılı bir biçimde uygulanmıştır.

Türk ordusu savaş uçakları, helikopterleri, aðır topları ve binlerce askeri yoðun bir biçimde kullanmaktadır. Zaten Kuzey Kürdistan’da 200 bini aşkın asker mevcudu var. Türk devleti, başka bir devletle savaş girildiðinde kullanacaðı her türlü silah, araç ve güç yoðunluðunu Kürdistan’da kullanmaktadır.

Kürdistan’da AKP Hükümeti'nin halkımıza karşı yürüttüðü bir savaş vardır. Gerilla güçlerimiz de buna karşılık yaratıcı ve güçlü bir direniş sergilemektedir.

Şemdinli ve diðer bölgelerde yaşananlar düşük yoðunluklu çatışma deðil, orta yoðunluklu bir savaş durumunu ifade etmektedir.

Savaş nasıl bu düzeye geldi?

Bu savaşın kararını biz vermediðimiz gibi başlatan taraf da deðiliz. Dikkat edilirse on yıllık AKP iktidarı tarafımızdan ilan edilen ateşkes ve çatışmasızlık süreçleriyle geçmiştir. Ancak Önderliðimizin ve Hareketimizin tüm iyi niyetlerine karşın AKP Hükümeti bu süreci, devleti ele geçirinceye kadar istismar etmiştir. Sermayeyi ele geçirmiş, daha sonra orduyu teslim almış, ardından da yargı ve medya üzerinde denetim kurmuş ve 2011 seçim sonuçlarının ortaya çıkardıðı şımarmayla ayakta kalan tek muhalefet gücü olan Kürdistan Özgürlük Hareketi ve halkımıza yönelik ezme ve daðıtma temelinde bir savaş başlatmıştır. Şemdinli’de, Çukurca’da ve başka yerlerde yaşananları zorunlu kılan nedenleri bu gelişmelerde aramak gerekir. Sonuç olarak eylemlerin Şemdinli, Çelê ve Kürdistan’ın diðer yerlerinde yaygınlaşması ve kapsamlılaşması AKP Hükümeti'nin yürüttüðü devlet terörünün sınır tanımaz bir düzeye ulaşmasıyla baðlantılıdır.

Şemdinli’de yaşananlar ile Birinci Dünya Savaşı sonrasında egemen güçler tarafından çizilen ve Kürt halkını parçalayan sınırların bir anlamda silinmeye başladıðı deðerlendirmeleri yapılıyor. Bu sizin açınızdan ne kadar gerçekçi bir deðerlendirme?

Aslında Kürdistan gerillası olarak 28 yıldır Kürdistan’ın dört parçasında hareket ediyor, her gün ve her yerde bu yapay sınırları pasaportsuz ve vizesiz geçiyoruz. Gerilla nezdinde bu sınırlar zaten meşruiyetini ve anlamını çoktan yitirmiştir. Şemzinan’da güçlerimizin geliştirdiði devrimci harekat da bu gerçeði daha belirgin ve görünür hale getirmiştir. Yine devrimci harekat, bu sınırların ne kadar yapay, dayanaksız ve geçersiz olduðunu bir kez daha göstermiştir. AKP Hükümeti'nin bu kadar askeri gücü, aðır silahı, teknik donanımı sınır bölgelerine yıðması aynı zamanda sınırların artık anlamsızlaştıðının ve meşruiyeti olmadıðının da somut kanıtıdır.

Türk ordusu, Şemdinli’de yaşananlara ilişkin uzun süre bir açıklama yapmadı. Türk Hükümeti kamuoyundan neyi gizlemeye çalıştı/çalışıyor?

Erdoðan, her gün Türk medyasını uyarıyor; Kürdistan’da yürütülen soykırım savaşını yazmayın, görmeyin ve yansıtmayın, diyerek tehditler savuruyor. Kürdistan’da yaşananları gizlemekte bu kadar ısrarcı olmaları iki önemli gerçekle açıklanabilir:

* Büyük bir haksızlık ve zulüm yürütülüyor,

* Bu zulüm politikası başarısız kalmıştır.

Bu iki gerçek gizlenmek isteniyor. Dikkat edelim AKP Hükümeti demagoji, gerçekleri tersyüz etme ve yalan söylemede olimpiyat madalyası alacak düzeydeyken Şemdinli’de yaşanan direniş karşısında tuz buz olmuş, söyleyecek söz bulamamaktadır. Bu durum, gerilla güçlerimizin Şemdinli’de gösterdiði güçlü direniş karşısında yaşadıðı bozgundan kaynaklanıyor.

Şemdinli konusunda Başbakan ve Ýçişleri Bakanı tarafından 115 kaybınızın olduðu iddia edilmişti. Bu doðru mu?

Şu kadar askeri vurduk, öldürdük diyerek övünmek istemiyoruz ancak çatışmaların yoðunluðu ve gerillamızın savaş kapasitesiyle yeteneðini anlamak açısından, yine gidişata ilişkin gerçekleri halkımızla paylaşmak açısından bu sonuçları aktarmak bizim için ahlaki bir sorumluluktur. Şemzinan’daki devrimci hamlemiz başladıðından bu yana gün gün çatışmaların sonuçları hakkında halkımızı ve kamuoyunu bilgilendirmekteyiz. Şemzinan’daki savaşta bugüne kadarki toplu sonuçlar şu temeldedir. 169 düşman askeri öldürülmüş, 3 Skorsky helikopter düşürülmüş, 4 araç imha edilmiş, 3 Skorsky, 1 Kobra helikopter ile 2 akrep tipi araç darbelenmiştir. Tüm çatışmalarda 11 arkadaşımız destansı bir direniş göstererek şahadete ulaşmıştır. 115 rakamının gerçekle hiçbir alakası yoktur.

Türk yetkilileri HPG’nin Şemdinli’de içine girdiði taktik deðişiklikle ilgili “Baasçılık” suçlamasında bulunuyor. Neden gelişmeleri bu şekilde açıklama gereði duyuyorlar?

Ne alakası var! Şemzinan’daki başarılı direnişi bu biçimde yansıtmalarının iki nedeni var:

*Yaşadıkları başarısızlık ve bunun yarattıðı çaresizlik psikolojisine bahaneler bulma gayreti,

* BAAS ve BAAS’çılıðın bölgede ve dünyada mahkum olmasından faydalanarak Hareketimizi BAAS’la yan yana göstermek ve hedef haline getirme isteðidir.

Daha düne kadar BAAS’la sıkı fıkı olan, “kardeşim, dostum” diyen, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapan, “iki devlet, bir hükümetiz” diyen; Kürt halkı ve Hareketimize karşı gizli ortak tasfiye konsepti gerçekleştiren Erdoðan ve AKP hükümeti deðil miydi? BAAS’çılık ve BAAS zihniyetinden söz edilecekse ikiz kardeşi AKP’ye bakmak yeterli olacaktır.

Sadece Şemdinli’de deðil, Kürdistan’ın birçok yerinde HPG gerillaları arazinin hakimi gibi gözüküyor. Yerel kaynaklar Türk ordusunun karakollar ve garnizonlara kapandıðını ifade ediyor. Bu askeri tarzın genelde geçmişte işgal orduları tarafından benimsendiði biliniyor. Türk ordusunun artık açıkça bir işgal ordusu gibi hareket etmeye başladıðı söylenebilir mi?

Türk devleti, Kürdistan’da işgalci ve sömürgeci bir karaktere ve yaklaşıma sahiptir. Birkaç örnek vererek bu durumu daha net gösterebiliriz:

* Erdoðan'ın Ýstanbul ve Hakkari gezilerinde alınan güvenlik tedbirleri arasında ciddi bir fark vardır,

* Antalya ormanlarında çıkan bir yangında onlarca helikopter ve uçak yangın söndürmede kullanılırken, Şemdinli ve bütün Kürdistan’da ormanlar bilinçli bir şekilde yakılmakta, orman kesimi teşvik edilmektedir,

* Türkiye illerinde fabrikalardan geçilmezken Hakkari ve Şırnak’ta karakol ve askeri üslerden geçilmiyor.

Bu üç örnek üzerinden iki görüntüyü ve yaklaşımı yan yana koyduðumuzda aynı ülkeyi yansıtmadıðı çok açık bir biçimde görülecektir. Biri Türkiye’yi, diðeri Kürdistan’ı yansıtmaktadır.

Türk devleti ve AKP Hükümeti, Kürdistan’a bir müstemleke olarak bile yaklaşmıyor. Kürdistan’ı ve Kürdistan halkını harita üzerinden silinmesi gereken bir düşman ülke, düşman halk olarak görüyor.

Türk ordusunun Kürdistan’da yürüttüðü savaş da bu zihniyet temelinde yürütülüyor. Şemdinli’deki köyleri kasıtlı bir biçimde bombalamaları ve daha geçen gün sınır üzerinde Veysi Demir isimli 13 yaşındaki Kürt çocuðunun katledilmesi bu zihniyetin sonucudur.

Türk ordusu Kürdistan’ı kendi ülkesi olarak görmediði gibi Kürtleri de düşman görüyor. Bundan dolayı kendini güvende hissetmiyor. Etkili gerilla vuruşları da buna eklenince karakollarında tutsak oluyor ve dışarı çıkamaz durumda yaşıyor.

AKP Hükümeti, medyasıyla HPG’ye karşı çok ciddi bir kampanya yürütüyor. Hemen hemen her gün basında HPG gerillalarıyla paket haberler servis ediliyor. Türk ordusunun teknik kapasitesi konusunda yayınlar yapılıyor. Siz bu yayınları okuduðunuzda neler düşünüyorsunuz?

Bu propaganda ve yayınların servis edilmesi, Türk Hükümeti'nin ve ordunun yaşadıðı başarısızlıðın ve Hareketimiz karşısındaki çaresizlik psikolojisinin yarattıðı ruh halinden kaynaklanıyor. Bunlarla içinde bulunduðu zafiyeti ve savaşta kaybettiði inisiyatifi kamufle etmeye çalışıyor. Diðer yandan gerçekleri tersyüz ederek, gerilla güçlerimize yönelik yalan yanlış haberler yayarak, gerilla güçlerimizin saðlam duruşu, büyük birlik ruhu ve mücadele azmi konusunda şüpheler uyandırmaya çalışıyor.

Düzmece ve yalan habere neden ihtiyaç duyduðu açıktır. Haklı, güçlü, başarılı ve kendine güvenen bir güç, yalan söyleme ihtiyacı duymaz. Bu kadar yalan söylemeleri, Kürdistan’da yürütülen haksız sömürge savaşının başarısızlıðını örtbas etme çabasından ileri geliyor.

Türk yetkilileri Kürdistan’da yatırım yapmak istiyoruz ama PKK izin vermiyor, diyerek Kürdistan’daki ekonomik gelişme ve kalkınmayı engellediðinizi iddia ediyor. Bu iddiaları nasıl deðerlendiriyorsunuz?

Kürdistan’da AKP Hükümeti'nin aðırlık verdiði yatırım 3 alanda yoðunlaşıyor: Baraj,yol ve karakol yapımı projeleridir.

Bine yakın yeni karakol inşaatı projesi vardır. Her üç alandaki projeler de ilgili bakanlıklar tarafından deðil, Milli Güvenlik Kurulu tarafından karar altına alınmıştır. Üçü de birbiriyle baðlantılıdır ve Kürdistan’da ekonomik kalkınma ve halkın refahıyla hiçbir alakası yoktur.

Barajlarla Kürdistan’ı su altında bırakmayı; çoðunluðu askeri amaçlı olan yollarla Kürdistan’da Türk ordusunun hareket kabiliyeti kolaylaştırmak, gerillanın kullandıðı daðlık alanları bölmek, karakol ve askeri üslere güvenli gidişi amaçlıyorlar. Türkiye tarafında her gün yeni fabrika açılışları yapılırken Kürdistan’da her gün yeni karakol açılışları yapılıyor. Bahsettikleri yatırım Kürdistan’ı yeniden işgal ve talan etme yatırımlarıdır. AKP Hükümeti'nin en fazla övündüðü ve Kürdistan’da aðırlık verdiði kalkınma daha büyük ve yeni cezaevlerinin yapılmasıdır. Karşı çıktıðımız, engellemeye çalıştıðımız bunlardır.

Oysa Kürdistan’da en fazla gelişebilecek ve imkanı olan yatırım olan hayvancılık engellenmekte, hayvancılık için en uygun alanlar askeri yasak bölgeler olarak ilan edilmektedir. Bunun yanı sıra tarımı da engelleyerek halkımızı aç bırakmaya, tek geçim kaynaðı olarak da koruculuða ve AKP işbirlikçiliðine zorlamaktadır. AKP’nin engellediðimiz için bizi suçladıðı yatırımlar bunlardır.