Ateşkesi Erdoğan önlüyor-Cahit Mervan

ABD ve NATO üyesi bazı devletler Türk devletin Kürtlere karşı başlattığı son savaşı durdurmak, buna mukabil PKK'nin eylemlerini sonlandırması için yoğun bir trafik içindeler.

ABD ve NATO üyesi bazı devletler Türk devletin Kürtlere karşı başlattığı son savaşı durdurmak, buna mukabil PKK'nin eylemlerini sonlandırması için yoğun bir trafik içindeler.

ABD ve NATO'nun bazı güçlü üyeleri farklı yol-kanallarla bu isteklerini PKK'ye ulaştırmış görünüyorlar. Keza Avrupa Parlamentosu'nun önde gelen siyasi grupları, Avrupa Konseyi, ABD, Fransa ve Almanya gibi devletler ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda tekrardan ateşkes ortamına dönülmesini ve çözüm sürecinin canlandırılmasını istemekteler.

Kürt tarafının, yani KCK'nin bu açık ve farklı diplomatik kanallarla kendilerine iletilen çağrılara verdikleri cevaplar çok net. KCK Yürütüme Konseyi Eş Başkanları, yürütme konseyi üyeleri yaptıkları açıklamalarda çift taraflı, tahkim edilmiş bir ateşkese hazır olduklarını belirttiler. 

ABD, Avrupa Birliği devletlerinden gelen ateşkes çağrılarına kendi cephelerinden son derece anlaşılır yanıtlar verdiler. Zaten uzun dönemden beri silahı bir savunma aracı olarak gören ve şartlar oluşması halinde silahı devreden çıkarmaya hazır bir hareketin yapması gerekeni bir kez daha deklere ettiler.

ATEŞKES ÇAĞRISI AĞIRLIKLI OLARAK TÜRK TARAFINA YAPILIYOR

Eğer ABD ve NATO üyesi devletlerden gelen çağrılar tek yönlü, Türk devletini kayırmaya yönelik olsaydı, hiç şüphesiz KCK bu çağrıları ciddiye almayacak, bir değer biçmeyecekti.

Ama ateşkes çağrısı ve çözüm sürecinin yeniden canlandırılması talebi her iki tarafa, ağırlıklı olarak da Türk tarafına yapıldığı için KCK herhangi bir komplekse kapılmadan Kürdistan ve Türkiye halklarına duyduğu saygınında bir gereği olarak ateşkese hazır olduğunu açıkladı.

ABD, AB üyesi ülkelerin, hatta Rusya'nın Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı son savaşa karşı tutumları geçmişten çok farklı. Bu kez kantarın ağır yanı Türk cumhurbaşkanının savaş politikalarını aşağıya çekmesi için kalkmış durumda.

Peşinen belirtmek gerekir ki Batı'nın PKK konusunda bu 'radikal' sayılabilecek tutum değişikliği Kürtleri sevip-sevmemekle alakalı bir durum değil. Yeni koşullarla alakalıdır.

Özellikle Irak ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'daki son durum, yani kaotik ortamla çok yakın alakası söz konusudur. Bölge köklü değişikliği, alt-üst oluşa sahne oldu. Kaotik ortam devam ediyor. Bu ortamda Türk devletinin desteklediği ve büyüttüğü DAİŞ adlı katiller ordusu doğdu.

TÜRKİYE SOĞUK SAVAŞ POLİTİKALARINI TAKİP EDİYOR

Soğuk savaş döneminin dostları bir anlamda Irak ve Suriye iç savaşında karşı karşıya geldiler. Türk devletinin DAİŞ ve benzeri kanlı radikal örgütlerle ilişkisi öyle bir noktaya geldi ki defalarca bizzat ABD ve NATO üyesi devletler Ankara'yı açıktan uyarmak zorunda kaldılar.

Çünkü Irak'ta ortaya çıkan Suriye'deki iç savaşla birlikte büyümek için mükemmel bir iklim yakalayan ve bütün insanlığın baş belası olan DAİŞ'in tasfiyesi Türkiye'nin Batılı müttefiklerinin önceliği haline geldi.

Geçtiğimiz yılın 15 Eylül'ünde DAİŞ çetelerinin Kobanê Kantonu'nu istila etmek için başlattığı hareket ve ona karşı verilen akıl almaz direniş yeni dengelerin oluşmasın neden oldu.

Kürtler bütün dünyanın koktuğu, çekindiği, Irak ve Suriye ordularının birçok yerde ağır silahlarını dahi bırakarak kaçtığı ve teslim olduğu bu insanlık dışı çete karşısında dik durdular. Ve ona Kobanê'de stratejik bir yenilgi tattırdılar. Belini kırdılar. İstense de istenmese de DAİŞ karşıtı küresel koalisyonun bir parçası haline geldiler.

TÜRKİYE MÜTTEFİKLERİNİ ALDATTI

Normalde Kürtlerden önce Türk devleti NATO üyesi bir devlet olarak bu koalisyon içinde yer alması gerekiyordu. Ancak Ankara'nın geleneksel anti-Kürt tutumu, Erdoğan'ın Sünni mezhebini esas alan yeni bir devlet kurma hayali ve bölgesel bir güç olma arzusu için yapılan gizli operasyonlar bunun önüne geçti. Türk devleti Kürtlere karşı, ancak ömrünü tamamlamış 'kırmız çizgilerini' tekrardan masaya sürdü.  Değişen koşulları ve dengeleri görmedi. Çünkü artık savaş masadan çok sahaya kaymış ve Kürtler DAİŞ'i alt ederek çok güçlü bir aktör olduklarını ispatlamışlardı.

Ve en son öyle bir noktaya gelindi ki bir kez değil, defalarca Beyaz Saray sözcüleri, NATO yetkilileri, AB devletlerinin lider ve dışişleri bakanları PYD ve YPG'yi 'terörist bir örgüt olarak görmüyoruz' yönünde açıklama yaptılar. YPG'nin kendileri için 'çok güvenilir bir partner' olduğunun altını defalarca çizdiler.

Bütün bunlara karşı Türkiye ne yaptı?

Türk devleti bir taraftan DAİŞ karşıtı koalisyon güçlerini 'ha bugün ha yarın' diyerek oyalamaya çalıştı. Zaman kazanmak istedi. Diğer taraftan Rojava başta olmak üzere Kürtlerin kazanımlarını bertaraf etmeyi önüne koydu. DAİŞ adlı katiller ordusuna karşı amansız bir mücadele veren Kürdistan Özgürlük Hareketini hedefledi.

Daha bugün (24 Eylül) Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kurban Bayram namazı sonrası yaptığı açıklamada bir kez daha PYD ve YPG'yi 'terörist örgüt ' olarak gördüklerini söyleyerek çıkmaz sokakta devam edeceklerinin açık sinyalini verdi. 

Kürtleri bertaraf etmek hedefi aynı zamanda Erdoğan'ın tek lider olarak kalması ve AKP'nin 7 Haziran'da aldığı ağır yenilginin yeni bir seçimle telefi edilmesiyle çakışınca Türkiye'nin müttefiklerinin istediğinin tam tersine DAİŞ'e değil, ona karşı savaşan PKK'ye, YPG'ye savaş aştı.

Tüm dünya Erdoğan ve adamlarının bu kirli-kanlı savaşı gizlemek için uydurduğu 'üçlü tehdidi' yutmadı. Bu nedenle Erdoğan'ın son başlattığı savaşa destek beklendiği gibi olmadı.

Bugün Batı'da, Avrupa'da durum AKP kurmaylarının ve bazı liberal yazarlarının iddia ettiğinin tam tersidir. ABD, Avrupa Birliği ve NATO'yu yanlış okuyan PKK değil, Türk devleti, özelde de Erdoğan ve adamlarıdır.

Kesin ve net olan gerçek şu ki, Türkiye'nin müttefikleri Türkiye'ye inanmıyor ve güvenmiyorlar. Erdoğan'ın PKK'ye karşı savaş başlatarak kendilerini aldattığını biliyor ve görüyorlar. Bunun için çok kızgınlar.

PKK'DEN RİCA EDİYORLAR, ANKARA'DAN TALEP EDİYORLAR

Açık söylemek gerekirse ABD ve NATO üyesi devletler yeni bir ateşkesin sağlanması ve Türkiye dahil herkesin dikkatini DAİŞ adlı katiller ordusu üzerinde yoğunlaşması için PKK'den ricada bulunuyorlar, ama Erdoğan'dan talep ediyorlar.

Batı'dan gelen ateşkes çağrı ve taleplerin Ankara rejiminin yanıtı ise biliniyor. O çift taraflı ve tahkim edilmiş bir ateşkes yerine Kürtlere karşı saldırılarını artırarak devam ettiriyor. Hatta KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan'ın dikkat çektiği gibi Kürtleri kuralsız ve kaidesiz bir savaşın içine çekmek ve Türkiye'deki kaosu artırmak istiyor. Bu nedenle Kürtler açısından son derece hassas olan gerilla şehitliklerine saldırıyor, bu şehitlikte yapılan cami ve cem evlerini uçaklarla bombalıyor. 

Öte yandan Türkiye'nin batısında Hitler'e rahmet okutacak cinsten ırkçı ve faşist bir dalga yaratarak iç savaş için ateşe benzin döküyor.

Tüm bu olup bitenler dünyanın gözünden kaçmıyor. Erdoğan ve adamları üzerinde baskının önümüzdeki günlerde daha da artacağını söylemek yanlış olmazsa gerek.

Bunun en açık işaretini Kuzey Atlantik Paktı NATO'nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg verdi. Stoltenberg Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı ve ısrarla sürdürmeye çalıştığı son savaşa ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

NATO GENEL SEKRETERİ’NİN UYARISI ŞAŞIRTMADI

Türkiye'nin hava saldırılarıyla barış sürecini tehlikeye attığını vurgulayan Stoltenberg, ''gereksiz yere sorun daha da büyütülmemelidir" dedi.

İlk kez bir NATO Genel Sekreteri bu kadar açıktan Türk ordusunun 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ı işgal etmesinden bu yana kamuoyu önünde uyarıyor. Elbette ki NATO üyesi devletler kapalı kapılar ardında Erdoğan'a söylediklerinden sonuç almış olsalardı konuyu uluslararası kamuoyunun gündemine taşımayacaklardı. 

Her şeyden önce NATO Genel Sekreteri’nin BBC gibi dünya çapında yayın yapan bir televizyona Türkiye'yi uyaran ve Kürtlere karşı yürüttüğü kural dışı savaşı sonlandırması konusunda yaptığı açıklamayı önemli kılan budur. 

Buradan da anlıyoruz ki, yeni bir ateşkesin sağlanmasını Ankara dışında herkes istiyor. Nedenleri farklı olsa da Beyaz Saray'dan Kandil'e kadar Erdoğan ve adamları dışında herkes silahların susmasını, Türkiye'nin daha çok kaos ve iç savaş ortamına itilmeden, sorunun diyalog-müzakere yoluyla çözülmesini istiyor.

Bakalım bu talepler karşısında Erdoğan ve Ankara daha ne kadar burnunun dikine gidecek.