'Askerler 9 günde 46 koyunumuzu kesip yediler'

'Askerler 9 günde 46 koyunumuzu kesip yediler'

Amed'de 1993 yılında 11 köylünün öldürülmesi nedeniyle hakkında 11 kez müebbet hapis cezası istemiyle dava açılan emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk’ün yargılanmasına devam edildi. Duruşmada tanık olarak dinlenen Erhan Avar, “Askerler evimize gelerek annem ve babamı gözaltına aldılar. Askerlerin eve geldiği sırada annem küçük kardeşimi emziriyordu. Askerler kardeşimi annemin kucağından alarak onu kelepçeleyip götürdüler” dedi. Tanık Ramazan Yerlikaya ise, askerlerin 9 gün içinde köylünün 46 koyununu kesip yediğini söyledi.

Amed'in Kulp İlçesi’ne bağlı Alaca Köyü’nde 1993 tarihinde 11 köylünün öldürülmesi emrini verdiği belirtilen Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında açılan davanın ikinci duruşması Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkeme’nde görüldü.

Duruşmaya tutuksuz yargılanan sanık Ertürk katılmazken, avukatı ve 1993 yılında öldürülen 11 köylünün yakınları ve avukatları hazır bulundu. Kimlik tespitinin ardından mahkeme heyeti, tanıkları dinlemeye devam etti.

Duruşmada tanık olarak dinlenen maktul Nasrettin Yerlikaya’nın kardeşi Ramazan Yerlikaya, “Olay tarihinde Muş ilindeydim. Operasyon haberini duyunca köye geldim. Köye varmadan yolda yaşlı bir kadınla karşılaştık. O kadın bana ‘köye gitme seni de gözaltına alırlar’ dedi. Ben bir suçum yok, gidiyorum dedim. Mezraya vardığımda her tarafta asker vardı. Asker bizi görünce beni ve yanımda olan amcam oğlunu gözaltına aldılar. Bizi mezradan uzak bir bölgeye götürdüler. Orada bizi domuz bağı yöntemi ile bağladılar. Bağlı bulunduğumuz yerin karşısına askerler sürekli top atışları yapıyordu. Yerimizden hiç teprenemiyorduk. Bağlı bulunduğumuz yerde aradan 3 saat geçtikten sonra yüzbaşı olduğunu tahmin ettiğim bir komutan yanımıza gelerek neden bağlı olduğumuz sordu. Biz de ‘nedenini bilmiyoruz, askerler bizi bağladı’ dedik. Komutan nöbetçi askerlere bağırarak, ‘size bu yetkiyi kim verdi, neden bu insanları bağladınız’ diyerek tepki gösterdi. Sonra komutanın talimatıyla askerler bizi çözdü. Kalmak istediğimde ise yere düştüm. Komutan talimat vererek doktor çağırdı. Doktor beni muayene etti ve bayılmamın nedeninin açlıktan olduğunu söyledi. Komutan askerlere talimat vererek bize yemek getirdiler” dedi.

Yemek yedikten sonra komutanın kendisini askerlerin 10 metre uzağına bir yere götürerek bazı sorular sorduğunu belirten Yerlikaya, “Komutan bana ‘PKK’lilerin kampını göster, seni hemen bırakayım’ dedi. Ben de kendisine PKK’lilerin bölgede var olduğunu ancak yerlerini bilmediğimi söyledim. Kısa bir ifadenin ardından komutan bana, ‘Buradaki hayvanlara sen bakacaksın, bunlara çobanlık yaparsan, seni burada tutarım, kabul etmezsen Kevir mezrasına gönderirim’ dedi. Ben de kabul ettim. Komutan 96 koyundan 84 tanesini bana teslim etti. Çünkü diğerlerini kesip yediler. 9 gün buyunca hayvanlara baktım, çobanlık yaptım. Askerler 9 gün içerisinde onlarca hayvanı kesip yedi. 96 hayvandan 40 tane kaldı. 10. günde bir helikopter gelip bizi alarak Muş’a götürdü. 9 gün buyunca Muş Alay Komutanlığı’nda yoğun işkencelere maruz kaldık. Sabahlara kadar bize işkence yaptılar. 9. günün akşamı bizi bıraktılar. Bizi bıraktıklarında ne operasyon kalmıştı köyde, ne sağlam bir ev. Askerler hepsini yakıp gitmişti. Ben askerlerin yanında hayvanlara bakarken kardeşimin alındığını bilmiyordum. Bilseydim komutanla aram iyiydi, ona söylerdim. Ben kardeşimin alındığını sonradan örgendim” dedi.

EMRİ YAVUZ PAŞA VERİYORDU

Daha sonra dinlenen maktul Mehmet Salih Akdeniz’in korucu olan oğlu Zeki Akdeniz ise, “Operasyonunun birinci gününde askerler köyün etrafına yerleştirildi. Sağa sola rast gele ateş ediyorlardı, sonra askerler köye geldi. Askerlerin Yavuz Paşa’nın emriyle köye geldiklerini öğrendik. Askerler bir iki saat içinde köyü boşaltmamızı istediler. Çok sayıda asker vardı. Geçtikleri yerleri yakıyorlardı. Her yerden dumanlar yükseliyordu. Bütün köylüler can derdindeydi. Bu şekilde köyü boşalttılar. Mezramızın çevresinde PKK kampları ve sığınakları yoktu, sadece o bölgede geziyorlardı ama nerede kaldıklarını bilmiyorduk. Esmer bir rütbeli başlarında olduğu halde birçok asker bizim bulunduğumuz bölgeye geldiler ve ‘Yavuz Paşa’nın emri ile burayı boşaltacaksınız’ dediler. Biz de hayvanlarımızı alarak Bilür Deresi mevkisine gittik. Burayı boşaltın dendiğinde herkes kendi derdine düştü ve hayvanlarını toparlamaya çalıştı. Sırf benim şahsi 165 küçük, 65’te büyükbaş hayvanım vardı. Diğer aile fertlerinin de hayvanları vardı. Biz bu hayvanları topladık. Babam da bizimle beraberdi ve bize yardım ediyordu. Hayvanlar bir istikamette ilerliyordu. Biz de arkalarından yürüyorduk. Açıkçası bu kısımda bizi askerler karşıladılar. Zaten tepelerde de çok sayıda asker vardı. Zannediyorum ben çobanım diye benden kimlik sormadılar. Ancak babamdan ve Celil Aydoğdu’dan kimlik sordular. babam muhtar olduğunu söyledi. Çünkü kendisi Türkçe bilmiyordu ben ona tercümanlık yaptım. Bunun üzerine kimlik soran asker telsizle bir görüşme yaptı. Telsizden yukarı Kepir’e gönderin dedi. Kepir'in tercih edilme sebebi de bence tepelik olduğundan ve korunaklı olduğundan askerler burayı tercih etmişlerdi. Babam bu sırada 68 yaşındaydı hatta telsizle konuştuğu kişiye yaşlıdır, yürüyemez, kanat varsa kanat gönderin’ dedi. Karşıda ki de ‘kanat gönderemiyoruz, kendisi gelsin’ dedi. Bu konuşmadan sonra babamı ve Celil Aydoğdu’yu alarak yaya olarak götürdüler. Daha sonra ben hayvanları 18 saatlik bir yolculuktan sonra İnkaya Köyü’ne geldim. Ben olay yerine tekrar dönmedim. Yaklaşık 15-20 gün ben hayvanları bırakıp gidemediğimden babamın durumunu araştıramadım ancak ağabeyim Mizbah sürekli gidip geliyordu. Zaten ilk asker geldiğinde ağabeyim Mizbah Kulp ilçesindeydi. Babam götürüldükten sonra ilk haberi 15-20 gün sonra amcamın eşi olan yengem Zekiye Akdeniz'den babamla ilgili haber aldık” dedi.

BABASININ KATİLİNE MEYVE İKRAM ETMİŞ

Olaydan sonra tüm hayvanlarını satarak Kulp’ta market açtığını belirten Aydeniz, “O dönem askere kimse mal satmıyordu. Askeriyeye satış ben yapıyordum. Bir gün 15-20 askerle birlikte binbaşı Ali ve sanık Yavuz geldiler. Ali Binbaşı Kulp Karakol Komutanı olduğundan beni tanıyordu. Kulağıma eğilerek yanındaki kişinin Yavuz Paşa olduğunu söyledi. Beraber gelmelerinin diğer bir sebebi de karakola verdiğim mallar karşılığında ödenek yokluğundan paramın ödenmemesiydi. Hatta sanık Yavuz'a çay ikram etmek istedim. O bize meyve hazırla dedi. Ben de bulunan tüm meyveleri bir tepsiye koyarak ikram ettim. Bu arada benim adımı sordu. Ben de direkt Zeki Akdeniz dedim. Bana köyümü de sordu. İnkayalı olduğumu ve babamın da İnkaya köyü muhtarı olduğunu, kendisinin kaybolduğunu, bugün bana bunu söylersin dedim. Yavuz paşa ''Mehmet Salih Akdeniz mi? diye babamın adını sordu. Ben de evet deyince kirazları bırakarak iş yerimden ayrıldı. Ben de meyve bırakmıştım neden yemiyorsunuz ? deyince, ‘hak etmedim üzgünüm’ dedi. Ben de bu söz üzerine babamı sanık Yavuz’un emriyle öldürüldüğüne inandım dedi. Askeriye ye mal verdiğimde ödemede problem oluyordu bu yüzden de benim kestiğim irsaliyelerle astsubayın yanına gidiyordum ve birkaç seferde Lice'de ödeme yaptılar. Bana ödemeyi Yavuz Paşa yapacak dedikleri için ben irsaliyelere Yavuz Paşa'nın adını 'Yavuz Paşa' diye yazıyordum. Battığım için sonrasında da ben bana ödemeyi Yavuz Paşa yapacak dedikleri için ben irsaliyelere Yavuz Paşa'nın adını 'Yavuz Paşa' diye yazıyordum. Battığım için sonrasında da ben korucu oldum” dedi.

İlk ifadesinde korktuğu için babasının PKK tarafından kaçırıldığını söyleyen Aydeniz, “PKK babamı kaçırmadı. Çünkü babam bizzat ben ordayken askerlerce götürülmüştü. Dediğim gibi o sıra ben korktuğumdan bunları söyleyemedim. 2004 yılında Kulp Savcısı çağırdığı için gidip beyanda bulundum. O beyanı da korktuğumdan dolayı vermiştim, kabul etmiyorum. Ben korucu olduktan sonra babamın durumunu öğrenmek için kendime güvenim de geldi ve her türlü girişimde bulunmaya başladım. Ben 1994 yılında korucu oldum. Şemdin Sakık ile Arif Sakık’ın ‘Akdeniz ailesi PKK’nın parasına el koyduklar, Mizbah’a 100,000 Mark verdim, üzerine yattılar' şeklindeki beyanları doğru değil, hepsi iftiradır. Bunla ilgili bir bilgim yoktur. Örgüt bizim ailemize para vermedi. Zaten maddi durumumuz iyidir. Sanık Ertürk, giydiği üniformaya ihanet etmiştir. Ben 1996 yılında Kulp İlçe Jandarma Komutanı Felemez Küçük isimli kişinin yanına gittim ve 'ya babamın durumunu ortaya çıkaracaksınız, ya da korucu olduğumdan silah bırakacağız' dedim. 2 gün sonra benim evime tanımadığım kişice baskın yapıldı. Üzerinde ütülü kumaş pantolon ve hücum yeleği vardı. Kafası keldi ve benim evimi taradı” şeklinde konuştu.

‘ANNEM KARDEŞİMİ EMZİRİRKEN ASKERLER GÖTÜRDÜ’

Operasyonda babası Mehmet Şerif Avar’ı kaybeden Erhan Avar’da başından geçenleri şöyle dile getirdi: “Askerler operasyonun ikinci gününde bizim mezraya geldiler. Çok sayıda asker evimize baskın yaptı. Askerler eve geldikleri zaman annem 1.5 yaşında olan kardeşimi emziriyordu. Askerler annemin kucağından kardeşimi alıp yere bıraktıktan sonra annem ve babamın ellerini bağlayıp götürdüler. Evde ben ve küçük kardeşim tek kalmıştık. Bırakmaları için arkalarından ağladım, ama bırakmadılar. 2 gün boyunca kardeşimle birlikte evde aç susuz ve korku dolu bir şekilde kaldık. 3. günde annemi bıraktılar ama babamı bırakmadılar. Annem geldikten sonra askerler tüm evleri yaktı. Anneme değil, ama babama askerler çok işkence yaptılar. Kepir mezrasında olan babama yemek götürdüm. Yemek götürdüğüm zaman askerler işkence yaptıkları sırada bizi bekletiyorlardı, işkence bittikten sonra herkes yakınana yemek veriyordu. Yaklaşık 20 kişi bu şekilde elleri bağlı yerde uzatılmış bir vaziyette bekletiliyorlardı. Yemek saati çözüyorlardı. Yüzü maskeli kişi geldiğinde ise tekrar işkence başlıyordu. Baba ne zaman geleceğini sorduğum ise, ‘bana belli değil, üzerimizde şikayet var. Kardeşlerini al git buradan’ dedi. Bu son görüşmemiz oldu. Bir daha da babamdan haber alamadım. Sanıktan şikayetçiyim” diye konuştu.