Artık ‘Erdoðan’ diye bir sorun var - Cahit Mervan

Artık ‘Erdoðan’ diye bir sorun var - Cahit Mervan

Türk başbakanı Tayyip Erdoðan son günlerde üst üste uzun konuşmalar yapıyor. Türk başbakanının yaptıðı ‘konuşmalar’ aslında senaryosu çok kötü yazılmış, oyuncuları başarısız, replikleri sıkıcı, bir sonraki sahneyi herkesin tahmin edebileceði, ancak maliyeti yüksek üçüncü sınıf, kötü bir Hollywood filmini andırıyor.

Herhalde konuşma metnini yazanlar, sunumu ve vücut dili için taktik verenler bu kadar gerilimin bizzat ‘baðırsak ameliyatı’ geçirmiş Erdoðan’ın saðlıðını da tehlikeye attıðını düşünmüyorlar. Doktorlar sürekli bir gerilim, agresif bir tutum, yüksek ses tonu ve kızgın ruh halinin insan vücudunda aşaðıya doðru bir basınç yarattıðını ve bunun beklenmedik kötü sonuçlara yol açabileceðini söylüyorlar. Erdoðan’ın doktorlarının bunu bilmemesi, onu şu ana kadar uyarmamış olmaları çok garip doðrusu.

‘Başbakanın adamlarının’ tek bildikleri şey, BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın da dikkat çektiði gibi ‘çukurun hatırı kalacak’ şekilde seviyeyi düşürerek korku yaratmak, yukardan aşaðıya doðru bir basınçla herkesi ve herşeyi hizaya getirmek olsa gerek.

KÜLTÜRSÜZ BÝR BAŞBAKAN

Ancak istedikleri olmuyor. Çünkü toplum mühendisliði ile gerçek hayat arasındaki nitel farkı okuyamıyorlar. Çukur derinleştikçe tek çıkış yolu olarak Erdoðan’ın konuşma metnine daha sert, daha agresif, terbiye sınırlarını aşan sözler, daha fazla yalan veri ve detaylar yerleştirerek, oradan çıkmaya çalışıyorlar.

Hem kendilerine eziyet ediyorlar, hem de liderlerinin saðlıðını tehlikeye atarak, siyasi ömrünü hovardaca harcıyorlar. Erdoðan’ı deyim yerindeyse her konuşmayla biraz daha bataða, çukura itiyorlar.

Erdoðan da bu durumdan oldukça hoşnut. Çünkü camdan okuduðu metinler onun ruh dünyasına, ideolojik kodlarına ve kültür düzeyine hayli uygun. O da bu üçüncü sınıf toplum mühendislerinin yazdıðı metinleri büyük bir zevkle okuyor. Küfür, hakaret, yalan ve saçmalamanın çok önemli şeyler olduðunu düşünüyor. Müthiş havalara giriyor. Uçuyor. Onu uçurmaya kafaya koymuş mürit takımıyla beraber.

ŞAPKASINI TERS GÝYECEKMÝŞ!

Erdoðan en son partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuştu. Nerdeyse gölgesiyle, ceketiyle kavga edercesine konuştu. Aðzından çıkanları kulakları duydu mu duymadı mı, tartışmasından baðımsız olarak, Erdoðan herkesi ve her şeyi bir kez daha düşman ilan etti. Öyle gizli kapaklı deðil, açıktan Kürtleri soykırımla tehdit etti.

12 Punto ile 11 sayfa tutan, hamaset paragraflarıyla , ‘Türkün Türk’e propagandasıyla’ dolup taşan bu konuşmada-siz buna tehdit, şantaj, hakaret ve küfür metni olarak algılayın-Türk başbakanı bir soykırımcı cellat gibi Kürtleri tekrardan parmaðını sallayarak tehdit etti.

Erdoðan, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın konuşmasına cevap verirken, ‘Biz şu anda Eyüp sabrındayız, bir yere kadar sabrederiz, ondan sonra şapkaları farklı olarak deðişmeye de başlarız, bunu da çok açık net söylüyorum ‘ diyerek aslında Kemalistlerin ve 90’lı yıllarda iş başında olan Çiller-Güreş-Aðar ekibinin yolunda yürüyeceðinin açık mesajını verdi. Kirli savaşı resmen ilan etmiş oldu. Cumhuriyet’in ilk yıllarından 38’e kadar soykırım uygulayan Kemalistler, 90 yılların başında 4000 köyü yakan, asit kuyularına insanları diri diri atanlar, 17 bin kişiyi faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldıranlar da ‘Şapkaları ters giyeriz’ demişlerdi.

ERDOÐAN ASKER AÝLELERÝNE DE ALÇAK DEDÝ

Erdoðan'ın ruh dünyası o kadar karışık ki, bu tehditin hemen ardından ‘bu arada’ diyerek Londra’da kapanışı yapılan Paralimpik Oyunlarına bir uðrayayım diyor. Oradan direk Afyonkarahisar’a dalış yapıyor.

Ve ’25 kardeşimiz, canımız, Mehmet’imiz, şehidimiz’ edebiyatına başlıyor. Başta bu patlamada yakınlarını kaybeden 25 askerin ailesi olmak üzere, kamuoyunun kafasını meşgul eden sorulara yanıt vereceðine, medyaya yükleniyor. Daha doðrusu yazılı ve görsel medyaya ‘soru sormayın, sorulara cevap aramayın, olayı aydınlatmaya çalışmayın, olayla ilgili haberler aktarmayın’ diyor. AKP karargahlarının denetleyemediði sosyal paylaşım aðlarını özel bir hedef haline getiriyor. Yakında facebook, twitter gibi sosyal paylaşım aðlarına kısıtlama veya yasak gelirse kimse şaşmasın.

Ve “Ayfon’da ne oldu?” sorusunu soranları çok tanıdık, ama çok tanıdık cümlelerle itham etmeye kalkıyor.Terbiye sınırlarını aşarak, şapkasını ters giyiyor. ’Kurumlara yönelik, kurum personelinin motivasyonunu kırmaya yönelik, milleti galeyana getirmeye yönelik bu girişimler en hafif tabiriyle sorumsuzluktur, alçaklıktır’ diyor.

Kime alçak diyor? Patlamada yaşamını yitiren 25 asker yakını başta olmak üzere, patlamaya ilişkin kuşkuları olan herkese Türk başbakanı ‘alçak’ diyor.

Burada duracak, bir nefes alacak ve söylediklerini tartacak, “dilim sürçtü; özür dilerim” diyecek sanıyorsunuz, ama durmuyor. Camdan akan metni saldırgan bir tonlamayla okumaya devem ediyor.

TANIDIK BÝR HAMASET

Bayat, posası çıkmış, yüz kez, belki bin kez söylenmiş, tribünleri hedefleyen, halkı ırkçı söylemle galeyana getirmeyi amaçlayan yani yabancısı olmadıðımız bir cümleyi sarf ediyor. Kendi oðlunun çürük raporu aldıðını unutarak, birçok bakan ve üst düzey bürokratın, AKP’li yöneticinin çocuðunun yurt dışında olduðunu ‘unutarak’ ucuz bir ‘edebiyat’ yapıyor:

‘Bu beyefendiler Boðaz’a karşı keyif çatarken televizyonlarının karşısında çerezlerini, alkollü içkileriyle yudumlarken orada vali, kaymakam, asker, polis, korucu, istihbaratçı canını ortaya koyuyor.’

Erdoðan bu sözlerden sonra bir torba dolusu hamaset nutku atıyor ve esas meselesine tekrar geri dönüyor. Kürtlere karşı kimyasal silah kullanan, ama ordusu Kürdistan daðlarında dökülen yeni dönemin ‘tak şak paşası’ Nejdet Özel’i cansiperane savunuyor. Generalline toz kondurtmuyor. ‘Ona laf söyleyenin alimallah canını yakarım, evini başına yıkarım’ havası içinde tehditler savuruyor.

Ordusunun başına sahip çıktıktan sonra bu kez ÖSYM’nin başındaki zata sahip çıkıyor. Onu konuşmasının arasına ara bir reklam spotu gibi, çerez gibi yerleştiriyor ve çare bulamadıðı esas derdine tekrar geri dönüyor. Hayli bir laf kalabalıðından sonra, bu kez Kürtlerin bütün deðerlerine ‘Gerek daðın ve gerekse uzantısının onurlu bir duruşu yok. Bunlar onursuzdur, onursuzdur’ diyecek kadar ileri gidiyor. Bu kez bütün Kürtleri onursuz olmakla itham ediyor.

BAŞBAKAN SAMASTLARI ÝŞ BAŞINA ÇAÐIRIYOR

Ve meclisi kendi çiftliði olduðunu ilan ederek, Kürt vekilleri buraya sokmayacaðının altını çiziyor. Şemiznan’da, Çele’de, Gever’de ve en son Beşebap’ta aldıðı aðır yenilginin sonuçlarının kısmen de olsa basına yansıdıðından duyduðu rahatsızlıðı dile getiriyor ve tekrardan ‘Sınırdaki askerin, polisin, korucunun, istihbarat görevlilerinin azmini kırmaya, şevkini kırmaya, motivasyonunu yok etmeye yönelik bu girişimleri, bu haberleri, bu manşetleri atanları da, onları yönlendirenleri de deşifre etmeye devam edeceðiz ‘ diyerek gerekli tehdit ve şantajını yapıyor. Köşe yazarlarını hedef göstererek adeta Ogün Samast’lara ‘hay de ne duruyorsunuz iş başı’ yapın diyor.

Ve bu uzun konuşmanın içinde hangi konuya giderse gitsin, ‘bir tilki gibi kürkçü dükkanına geri dönmek’ zorunda kalıyor. Kürt ve Kürdistan sorununa takılıyor. Oradan çıkış bulamıyor. BDP’ye bildik aðır sözler söylüyor. Hala ‘terör’le falan- filanla aranıza mesafe koyun türünden anlamsız, hayatta karşılıðı olmayan sözler söylüyor. Sözlerinin boşluða doðru uçtuðunu görünce onları sanki yakalamak için bu kez küfür ve hakaretlerde bulunuyor. Dahası derin dondurucuya koyduðu AKP’nin ‘Kürt kökenli’ vekili hikayesini tekrardan eritiyor.

ARTIK ‘ERDOÐAN’ DÝYE BÝR SORUN VAR

Her neyse. Bu demagoji, ha bitti, ha bitecek diyorsunuz. Ama bitmiyor. Konuşmasının sonuna doðru yüzüne hafif, muzip bir tebessüm iniyor. Kendisine büyük bir balık yakalamış havası veriyor. Güney Afrika, CHP, Sosyalist Enternasyonal derken cehaletin altın vuruşunu yapıyor. CHP’yi PKK’yi desteklemekle suçluyor. Ve ‘Şu anda PKK terör örgütünün mücadelesini özgürlük mücadelesi olarak gösteren bildiriyi imzalayan Kılıçdaroðlu sana yazıklar olsun’ diyor.

Erdoðan bu çıkışıyla CHP’yi zora sokmaktan öte toplumun en ırkçı kesimlerini kazanmayı hedefliyor. Kendisi Ýngilizce bilmiyor. Danışmanları, konuşma metnini yazanlar Ýngilizce biliyor mu o da meçhul. Çünkü CHP’nin de altında imzası olduðu söylenen bildiride PKK veya herhangi bir Kürt örgütünün adı filan geçmiyor.

Erdoðan'ın PKK ile özdeşleştirdiði bildiride şu görüşler dile getiriliyor:

"Ýsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorununa çok taraflı çözüm gerekiyor. Irak, Ýran, Türkiye, Suriye ve Kürt halkı ile BM ve uluslararası kuruluşlar çözüm için çok taraflı bir çerçevede çalışmalı. Kürt sorununun çözümü, hakların korunması, Kürt halkının güvenlik ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik özel çalışma grubunun uluslararası yasalara göre yeniden kurulmasına Sosyalist Enternasyonal Kongresi'nce karar verilmiştir"

Erdoðan’ın bu çıkışına halen şaşıranlar var. Bizce ortada şaşılacak bir şey yok. Kral çıplak. Erdoðan’ın bu bildiride dile getirilen mütevazi görüşlere tepki göstermesi, kin ve nefret ile yaklaşması anlaşılır bir şeydir. Irkçı hamuru buna çok, ama çok uygundur. Adam daha önce de ‘düşünmezseniz yoktur’ diyordu. Bir keresinde ise ‘Kürdistan, Arjantin'de de kurulsa müsaade etmeyiz’ demişti. Dua edin ki ruh saðlıðı bozuk bir başbakan olarak bu bildiriyi PKK yazmıştır demedi. Bunu da diyebilirdi. Demeyeceði ne malum?

Bu nedenle lütfen, ayıp oluyor, bu çıplak kralı giydirmeye kalkmayın. Çünkü sadece Türkiye’nin, bölgenin deðil, dünyanın ‘Erdoðan’ diye bir sorunu var artık.