Son Dakika: PKK sonuç bildirisi açıklandı: PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı
GÖRÜNTÜLÜ

Apocu kültürün yaratıcısı ve taşıyıcısı

Mekan değişken amaç bakidir. Rıza Altun’un zorunlu bir sürgünle başlayan ve sonra bilinçli bir tercihe dönüşen göçebe hayatının son durağı en anlamlı yaşam dediği Kürdistan dağları oldu.

RIZA ALTUN

PKK’nin öncü kadrolarından Rıza Altun, 1954’te Kayseri‑Sarız’ın Küçüksöbeçimen köyünde doğdu. Osmanlı’nın 19. Yüzyıl ortalarında çıkardığı Fırka-i Islahiye kanunu ( denetim dışı alanları yeniden itaat altına almak) sonucu Dersim’den göç eden Alevi ve Zazaca konuşan Kürtlerin kurduğu 60 hanelik bu köy, Avşar Türkleriyle arazi kavgası yaşayan dışa kapalı bir yerdi. Çocukluğunun altı yılını köyde geçiren Altun bu nedenle başka bir Zazaca’dan başka bir dil duymadı. Babası geçim sıkıntısıyla Ankara’ya göç edince aile, 1960’larda Tuzluçayır’a yerleşti.

Altun, ilkokuldan sonra okumadı ve 1974 yılında devrimcilerle hareket etmeye başlayana kadar günü birlik işlerde çalıştı. Bu yıllarda Altun ve ailesi, Tuzluçayır’da “etnik ve inanç bakımından farklı” bir aile olmanın yol açtığı dışlanmayı yaşadı ve direndi. 1970’lerde devrimci hareketlerin mahalledeki etkinliği Altun’un çok genç yaşta devrimci gelenekle tanışmasına ve sempati beslemesine neden oldu. İbrahim Kaypakkaya ve Hüseyin İnan gibi devrimci öncülerin mahallede yarattığı etki, 12 Mart darbesi, Denizlerin idamları, Mahir Çayan’ın katledilmesinin ardından gelişen toplumsal dalgalanmaların ilk etkisini gösterdiği mekanlardan biri idi Tuzluçayır. Doğduğu günden bu yana bir yanıyla kimliğinin farklılığını yol açtığı dışlanma ve savunma arasındaki ikilem nihayet kendisini ait hissettiği bir toplumsallık bulmuştu. Altun’un ve tüm ailesinin devrimci hareketlerle içine doğmuş gibi bütünleşmesi ve bu toplumsallığın bir parçası olma gayreti bundandı.

KEMAL PİR İLE TANIŞMA

Devrimciliğinin ilk yıllarında mahallede kurulan bir dernek çatısı altında THKO’ya sempati duydu. 1974’te Ali Doğan Yıldırım, Ali Rıza Yıldırım, Hasan Şerik ve Doğan Kılıçkaya gibi isimlerle ortak hareket etmeye başladı. Arayışlarına yön veren ve devrim yürüyüşünü keskinleştiren dönüm noktası Kemal Pir ile tanışması oldu. Kemal Pir’in her adımında O’na eşlik etti. Kemal Pir’in tuttuğu eve sürekli gidip gelmeye başladı. Yolu burada Haki Karer ile kesişti. Daha adı bile konulmamış bir hareketin ruhunu bu iki enternasyonalist devrimcide gördü. Doğru yaşamı doğru kişiden öğrenmesi, doğru, güzel ve iyi olanı yaratmaya adanan devrimci yaşamının en sağlam mayasıydı. Var olmak yaşamak için büründüğü asi ve kavgacı kimliğini devrimci kültürle harmanladı. Böylece adı halen dilden dile dolaşan ilk Apocular arasında yerini aldı. Daha sonra Önder Apo ile tanıştı ve grup yapısının içine girdi. Anıttepe’deki evle başlayan ilişkilenme dönemini Rıza Altun şöyle anlatıyor:

O Anıttepe’ye gittikten sonra ilişkileri Kemal Pir’e bağlı ilişkiler olmaktan çıktı. Sonra Başkan’ın kendisi gelip gitmeye başladı. Cuma arkadaş, Abbas arkadaş yoğunca gelip gitmeye başladılar. Yoğun tartışmalar yapmaya başladılar. Kemal Pir, ilk tanıştığımız zaman bize kimliğini açıklamadığı zaman kendi içlerinde yoğunca tartıştıkları dönem olarak çıkarıyorum. Sonra ise örgütlenmeye karar verildiği bir durumdur. Sonra genel devrimci ilişkilerden çok sistematik ilişkiye girdi. Başkan, sık sık toplantılar için gelirdi. “Sağlam, tutarlı gençler toplayın” derdi. Başkan, o zaman konuşurdu, anlatırdı. Ev toplantıları yapardı devamlı. Sömürgeciliği anlatırdı. Kürdistan tarihini, Kürdistan’ın sömürgeleşmesini, genel sosyalizm anlayışını, silahlı mücadeleyi anlatırdı. Toplantılar süreklilik kazandı. Başkan’ın çok sayıda toplantısını hatırlıyorum. O dönem geniş bir örgütlenme, kitleselleşme çalışması yoktu. Mahalle çok geniş. Biz etkiniz. İstesek yüzde 70’i bizimle hareket ederdi. Başkan herkesi getirin demezdi. “En tutarlı olanları getirin” derdi.”

Mahallede asiliğiyle nam salmış Altun, Apocularla aktif hareket etmeye başlayınca kendisiyle birlikte arkadaşlarını da grubun içine çekmesi zor olmadı. O yıllara dair anlatımları şöyle.

Başkan anlatıyordu. Bizim çok fazla itiraz edeceğimiz bir şey yoktu. Hem o birikim yoktu hem de söylenenlerin ikna boyutu çok yüksekti. O zaman sosyal emperyalizm tartışması vardı. Bizde de etkisi vardı. Sosyal emperyalizmi savunuyorduk. Bir gün bizim evde toplantı yaparken Başkana “Hepsi tamam. Bu sosyal emperyalizm ne olacak” dedim. Başkan gülümsedi “O sorun değil. Gelirsiniz, bizi de ikna edersiniz. Biz de sosyal emperyalizmi savunuruz” dedi. “O zaman sorun kalmadı” dedik ve içine tümden girdik. O günden sonra sosyal emperyalizm gündeme gelmedi.”

Rıza Altun, “Kürdistan sömürgedir” sloganıyla hareket eden ilk grubun “Kahrolsun Sömürgecilik” yazılamalarına o dönemki Türkiye solunun gösterdiği tepkilere karşı mücadelenin başını çeken isimlerdendi. Koşullar, kişiler ve engeller değil amacın büyüklüğüydü önemli olan. Koşullar, kişiler ve engelleri kendine has yöntemlerle belirleyici olmaktan çıkarıp sadece bir detaya indirgemeyi, gençliğinden bu yana ustaca başardı.

KÜRDİSTAN’A İLK YOLCULUK

Rıza Altun 1977 yılında ülkeye dönüş hamlesiyle birlikte Antep’e gitti. Burada Haki Karer, Kemal Pir, Mustafa Karasu ile birlikte devrimci çalışmalara başladı. ‘İğne ile kuyu kazan’ bu geleneğin ilk temsilcileriydi. Nerede, nasıl, hangi imkanlarla olacak sorusunu sormadılar. Tek dayanakları sömürgeciliğe karşı bu isyanı başlatmaya duydukları katıksız inançtı. Çalışmalara aktif katılan öncü grubun içinde olan Altun’un o dönemlere dair anlatımları şöyle. 

“Karasu daha çok Nizip’te çalışıyordu. Sabun işçilerini örgütlemişti. Kemal Pir geziyordu. Urfa ve çeşitli yerlere gidiyordu. Haki arkadaş orada kalıyordu. Ben de Haki arkadaşla birlikte orada kaldım ve çalışmalara sistematik olarak katıldım.”

Haki Karer, Antep’de şehit edildiğinde Apocu grubun çalışmaları için Amed’de olan Rıza Altun buradan yeniden Antep’e geçti. Rıza Altun bu sürecin önemini daha sonra şöyle anlatacaktı: “Haki arkadaşın şahadeti bir dönüm noktası. Birincisi Kürdistan’a taşırılan düşünce ve geliştirilmek istenen örgütlenme Haki arkadaşın öncülüğünde girdi Kürdistan’a, yer etti. Aynı dönemde Dersim, Urfa, Batman’da gelişme var. Diyarbakır’a yerleşilmiş. Başkanın da tura çıkması PKK’nin ideolojik politik perspektifleri netleşti. Dönüşü olmayan bir noktaya gelindi. Sonuna kadar gidilecek bir çalışmanın adımları atıldı. Biz ülkemize ne kadar girmek, örgütlenmek, gelişmek istiyorsak karşıt durumlar ortaya çıkıyor. Objektif ya da subjektif. Karşıt güçlerin çeşitliliğini görmek lazım. Parti içinde sürekli kafa karıştıran Bozan, Mehmet Uzun gibi eğilimler var. Bununla birlikte çok farklı bir ton ve zeminde Türk solunun yaklaşımı var. Aynı oranda sivil faşistlerin karşı çıkışı var. Beş Parçacıların Haki arkadaşı şehit etmeleri var. Mücadelenin kolay olmadığı ortaya çıktı. Başkan, bu şehadetle yeni kararlara ulaşıldığını söylüyor. Şahadete verilecek en iyi cevap örgütlenmeyi geliştirmektir. Bu partileşme oluyor. O zamana kadar şiddet kullanılmadı. PKK’de şiddet savunma olarak ortaya çıktı. Ondan sonra bir eylemsellik gelişmeye başladı. PKK’de silaha dayalı eylemsellik o tarihten sonra gelişmeye başladı. Beş Parçaya karşı intikam kararı alındı. Başkanla ilişkim olmadı ama Kemal Pir ile Beş Parçacılara karşı bunun hesabını sorma kararlılığındaydık. Partiye güvenceye almak için. Böyle yapmasaydık acaba ne olurdu? HK, KUK’un Beş Parçacıları desteklememesinin hiçbir nedeni yok. Antep’te çatışmalar böyle başladı. 80’e kadar da muazzam bir çatışma dönemi başladı.”

MEKAN DEĞİŞKEN AMAÇ HER DAİM AYNI

Apocu geleneğin ilk yaratıcıları onlardı. Kürdistan’ı karış karış gezmek iyi doğru ve güzele doğru yürümek geleneği. Yer ve mekan değişken amaç her daim baki. Bir sonraki durağı köklerine biraz daha yakın bir mekan oldu.Yol arkadaşı bu kez Cemil Bayık idi. Elazığ’da Cemil Bayık’la birlikte faaliyet yürüttü. Nisan 1978’de Amed’den Elazığ’a gelirken yaşanan bir otobüs kazasında bacakları ve kaburgaları kırıldı. Uzun bir süre tedavi görmek zorunda kaldı. Tedavisinin ardından Antep’e döndü ve Hüseyin Sarıçiçek, Mustafa Yöndem, Şahin Kılavuz, Muzaffer Moğoltaş ve Suruçlu Bijî Yusuf’la birlikte devrimci faaliyetler yürüttü. Bu dönemde Tekoşin ve Halkın Kurtuluş örgütlerine karşı verilen mücadelede gösterdikleri başarı Antep’te Apocu hareketin hakim olmasını sağlamıştı.

Antep’in ardından Rıza Altun bu kez de Urfa’da faaliyetlere başladı. Burada da Mehmet Karasungur’la birlikte gericiliğe karşı verilen mücadelede önemli roller üstlendi.

Aynı dönemde Elazığ’da Apocu harekete yönelik büyük bir tutuklama hareketi yaşandı. Şahin Dönmez’in ihanetiyle birlikte devletin eline geçen belgeler Apocu hareketi bir anda temel hedef haline getirdi. Mazlum Doğan, Hayri Durmuş gibi öncü kadrolar bu bilgiler ışığında esir düştü.

Rıza Altun o dönemde askeri örgütlenme sorumlusu Mehmet Karsungur’un yardımcısıydı. Urfa’da yürütülen askeri mücadelede Rıza Altun da dönemin öncü kadrolarıyla birlikte yer aldı.

ESARETİ ESİR ALMAK

Altun 1979’da Urfa’da esir düştü ve sıkıyönetim döneminde Diyarbakır E Tipi Cezaevine götürüldü. 1991 yılına kadar zindan direnişinin en kritik anlarında gösterdiği iradeyle sembol isimlerden biri oldu. İnsanlığı utandıran bugün halen yüzleşilmeyi bekleyen o vahşet koşullarında direndi. Sadece bedeniyle değil sömürgecilerin tutsaklara unutturmak istediği bir şeyi almalarına izin vermeyerek; şakalarıyla, oyunlarıyla arkadaşlarına gülmeyi unutturmayarak direndi. Mekan değişken amaç baki idi. O yüzden zindanda bir ömür kalmayı göze alacak kadar kendini o koşullara adapte edebildi. Hiç çıkmayacakmış gibi şartlandırdığı için tahliye kararına kendisi bile inanmadı. O günü şöyle anlatıyor.

 “Bir mahkeme oldu. Benim de o gün bir koğuşta eğitim vermem gerekiyordu Parti üzerine. “Ya ne mahkemesi ben gelmiyorum. Ben mahkemeye gelmiyorum, ben arkadaşlara eğitim vereceğim” dedim. Ama diğer arkadaşlar gittiler. Ben de gittim eğitim vermeye.

35. koğuşta öğlen yemeğini yiyorduk, karşımda da Cizre’den gelmiş yurtsever köylüler falan da vardı, arkadaşlar da var. Ben dedim şimdi arkadaşlar mahkemeden gelecekler ve benim onlara yaptığımı onlar bana yapacaklar, diyecekler Rıza sen tahliye oldun. Eşyalarını hazırla sen çıkıyorsun. Ben öyle konuştum, aradan yarım saat geçti. Yılmaz Uzun arkadaşla ve başka bir arkadaş kapıdan içeriye geçtiler koşa koşa geldiler, dediler “sen tahliye olmuşsun.” Biz hepimiz kahkaha attık. “Bak görüyor musunuz, ben bunların huyunu nasıl biliyorum dedim. Ben size demedim mi, gelip bana diyecekler sen tahliye olmuşsun” dedim. Dediler “yok gerçekten de vallahi sen tahliye oldun.” Ben dedim “yalan söylemeyin. Bırakın işimiz gücümüz var.”

O zaman orada adetti. Tahliye olan, orada bir konuşma yapıyor; partiye gideceğine dair, mücadele edeceğine dair, partiden kopmayacağına dair bir söz ve yemin ediyordu. Ondan sonra herkes alkışlıyordu, tokalaşıyordu. Şimdi gezmem gerekiyordu. 36 koğuş var, onlar ısrar ediyor, “yav ben yok” diyorum, baktım onlar çok aşırı ısrar ediyorlar. Ben “mümkün değil diyorum çıkmam” diyorum. Beklemiyordum böyle bir şeyi ben dedim gidin baş gardiyanı çağırın- cezaevi bizim elimizde- Gardiyan geldi dedim “böyle bir şey diyorlar, bu nedir?” dedi “doğru senin tahliye kağıtların geldi, birazdan seni çağıracaklar. İdare de senin tahliye işlemlerin başladı.”

Ben halen inanmıyorum. Diyorum bunlar gardiyanı da ayarlamışlar. Çünkü ben çok böyle şeyleri arkadaşlara yaptım. Çok yaptığım için, şimdi başıma geliyor. Diyorum bu şaka ise ben bu işin içinden çıkamam rezil olacağım. Ama bir yandan da olabilir ihtimali var. Gittim dedim “bak heval bu iş şaka işini aştı.” Yemin ettiler. Korka korka gittim koğuşları gezdim, inanılmıyor. Hiç kimse inanmıyor. Ama bakıyorum, birçok arkadaş ağlıyor. Ben çıkacağım sorumluyum ismim de var. Kimi ağlıyor, kimi seviniyor, öyle tuhaf bir durum oldu. Neyse o dairelere girdim. O dairelere girip partiye gideceğime dair söz verdim. Gittim tüm koğuşları dolaştım söz verdim. Gittim 35. Koğuşa gittim orada Fazıl arkadaş vardı, gittim dairenin içine girdim, konuştum baktım arkadaşların yarısından fazlası ağlıyor. Ben inandım ki gerçekten de, tahliye olmuşum onların ağladığını görünce, ben orada konuştum. Sonra gardiyan geldi dedi seni çağırıyorlar, gittim idareye dediler sen tahliye olmuşsun. Geldi kapıya gittik, dışarı çıktım, kapıdan adımımı dışarı attım. Dışarıdaki hayata dair hiçbir özlem geliştirmedim. Bunu cezaevinde kendime prensip etmiştim. Yani ben bütün hayatımı cezaevi üzerine inşa etmiştim. Cezaevi aslında benim dünyamdı. Psikolojimi ve yaşanan olaylarda bunu gerekli görüyordu. Daha askerler beni alıp askerlik şubesine götürecekler ki, yemin ederim ki, koşup içeri gitmek istedim. Korkunç ve bastırılması güç bir durumdu. Öyle dondum, kaldım. O esnada öyle bir duygu yoğunluğunu yaşadım ki, tekrardan içeri girmek istedim.

ÖNDERLİKLE YENİDEN BULUŞMA

Zindanda yoldaşlarına ve kendine verdiği sözün gereğine göre hareket etti. Kavganın mekanı bir kez daha değişti. Rıza Altun 1992 yılında özgürlüğüne kavuştuktan sonra Mustafa Karasu’yla birlikte Önderlik sahasına geçti. Apocuların Tuzluçayır’da başlattıkları bu yürüyüşe katılanlar; etrafındaki toplumsallık büyümüştü.

Altun o dönemi de şu sözlerle anlatıyor: “Gittik Önderliğin yanına – Önderlik Halep’e gelmişiz- üç-dört katlı bir binada oturuyoruz. Gittiğimizde aşağı kapıya inmişti, bizi aşağıda karşıladı. Bizim gidişimize çok sevinmişti. Güldü, “sınırdan içeriye gelmenizi ayrıca önemsiyorum” dedi. Tabi ben çok düşünmedim. Önderlik bizim geliş biçimimize de farklı bir anlam yüklemişti. Beş-on gün Halep’te kaldıktan sonra Şam’a geçtik. Önderlik bizi kendi evinde aldı benle Mustafa Karasu arkadaşı birlikte. Karasu daha sonra Avrupa’ya gitti, ama ben uzun bir süre orada kaldım. İran’a gidene kadar kaldım. Orada birçok faaliyete kaldım. Hem beni evine aldı, hem de direkt faaliyetlere katıldım. Özellikle diplomasiye kattı.

Ben o zaman orada çok yoğun okudum. Yani örgütün yeni yapılanmasına göre uygun hale gelmek için çok yoğun okudum. O çok yoğun bir hikâye, ben o zaman önderliğin bu yaklaşımına çok şaşırdım. Önderlik yapmış olduğu bütün diplomatik görüşmelere beni götürüyordu. Şu anda Suriye ile yapılan bütün diplomatik görüşmeler ve başka yerlerde de yapılan diplomatik görüşmelerin tümüne beni götürüyordu. KDP-YNK ile yapılan görüşmelerin hepsini canlı yaşadım. Ateşkesler, basın toplantıların tümünü yoğun yaşadım. Hepsini yaşadım ve çoğu zamanda önderlik adına da bu tür faaliyetlere katıldım. O zaman da partiden koptuğumuz zamandan itibaren çok çözümleme kitap vb şeyler çıkmıştı. Korkunç derecede birikim vardı. O süreç içerisinde de çok yoğun olarak bunların hepsini de okudum. Ayrıca önderlikte sürekli günde bir- iki saat konuşuyordu benimle. O benim için çok iyi bir hazırlık dönemi oldu.”

ÖZGÜRLÜĞÜN TEMEL KOŞULU DAĞLAR

Rıza Altun daha sonra özellikle Doğu Kürdistan ve Ortadoğu alanında diplomasi faaliyetlerine katıldı ve gerilla alanlarında üstlendi.  2001 yılına kadar Kürdistan’ın çeşitli sahalarında faaliyet yürüten Altun özellikle Önder Apo’ya yönelik komplo sürecinde gerçekleştirilen PKK 6. Kongresi’nde önemli bir rol oynadı.

Rıza Altun, bir röportajında dağ yaşamına ilişkin şunları belirtiyor:

“Evet, kendimizi en özgürce ifade edebileceğimiz bir alan. Bir sefer kendimizi en özgürce ifade ettiğimiz bir alan olarak küçümsenmemelidir. Mesela insan kendisini beli bir toplum içinde, devrimcilik yaparsın, ama çok özgür olmazsın, dağ bu sefer sana böyle bir şansı tanıyor. Yani çok özgür bir alandır. Birde bizim mücadelemizi yürütüp başarıya götürmenin en temel yaşam alanıdır. Yani hem kendi yaşamını sürdürmek ve özgürlüğünü korumak için gerekli hem de özgürlük mücadelesini yürütmek için dağ temel bir koşuldur. Ve bu kısa değil, bu 30-35 yıldır dağı temel özgürlük alanı yapmak dağa daha farklı anlamlar yüklüyor ve insanda temel bir yaşam tarzı haline getiriyor. Vazgeçilme bir yaşam tarzı haline getiriyor. Tabi değişik etkilerini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bu söylediğim anlamda dağ bizim vazgeçemeyeceğimiz temel bir yaşam alanı.

2001 yılında Avrupa sahasına geçti. Avrupa’da çalışma yürüttüğü dönem boyunca Kürtlerin evine konuk oldu. Gittiği her mekanda keskin zekası ve etkileyici üslubuyla halkın Apocularla kopmaz bağlar kurmasını sağladı. Kapitalizmin merkezinde her gencin, kadının bu değerlerle bağ kurmasını sağladı. Toplumun her kesiminden insanla buluştu. Kavganın farklı mekanlarında kazandığı tecrübe, kazandığı muazzam düşünsel birikim, toplumun sosyolojisini analiz etme konusundaki ustalığı ve gençliğinden yadigar ‘kendine has ikna yöntemleriyle’ hareketinin büyüleyici, sade ve çarpıcı hakikatinin taşıyıcısı oldu.

Altun, 2007 yılında yeniden Kürdistan sahasına döndü. Gerilla sahasında da  eğitim çalışmaları ve diplomasi çalışmalarında görev alan Rıza Altun, 25 Eylül 2019 tarihinde şehit düştü.

Mekan değişken amaç bakidir. Rıza Altun’un zorunlu bir sürgünle başlayan ve sonra bilinçli bir tercihe dönüşen göçebe hayatının son durağı en anlamlı yaşam dediği Kürdistan dağları oldu. Gezdiği, geçtiği, konuştuğu dokunduğu her yerde, kişide ve mekanda yarattıkları amacı gibidir Yürekte, bilinçte, sözde ve eylemdeki keskinliktedir. Bakidir.