Ankara Katliamı, MİT’in yeni oluşumları tarafından mı yapıldı?- Hacer Altunsoy
Türk devletinin '90’larda ‘terörler mücadele’ adı altında binlerce ‘faili meçhul’e sebep olan kirli bir savaşa imza attığını çok iyi biliyoruz.
Türk devletinin '90’larda ‘terörler mücadele’ adı altında binlerce ‘faili meçhul’e sebep olan kirli bir savaşa imza attığını çok iyi biliyoruz.
Türk devletinin '90’larda ‘terörler mücadele’ adı altında binlerce ‘faili meçhul’e sebep olan kirli bir savaşa imza attığını çok iyi biliyoruz. 13 yıllık AKP iktidarı döneminde bölgede savaş dışında fuhuş, uyuşturucu, ajanlaştırma gibi birçok politikanın da uygulandığı artık gizlenemiyor. Yine AKP-Cemaatin ortak organize ettiği; 'KCK' operasyonlarında yüzlerce seçilmiş, gazeteci, avukat ve toplumun değişik kesimleri tutuklandı. Bu operasyonlarda gençler ve muhalif kesimlerin, devletin ajanları tarafından yapılmış eylemlerle kriminalize edildiği de toplu gözaltılarda ortaya çıktı. Kısacası, 2000’ler öncesi Kürtler ve muhalif kesimlere dönük yürütülen kirli savaş farklı bir biçimde AKP iktidarı döneminde devam etti.
Öte yandan; Suriye savaşının başlaması ile birlikte MİT’in denetiminde Suriye’deki çetelere silah gönderildiği ortaya çıktı. Özellikle Adıyaman, Urfa, Amed gibi illerde DAİŞ’e eleman kazandıran eğitim merkezlerinin olduğu, sınırları istedikleri gibi kullandıkları da basına yansıyan konulardandı. Türkiye ve Kürdistan’da çok sayıda DAİŞ’e ait hücre evlerinin kurulduğu da gündeme gelmişti.
'ESADULLAH TİM!'
En son Suruç Katliamı'ndan sonra Kürdistan’da JİTEM benzeri yeni güçlerin peyda olduğu dillendirildi. Özellikle öz yönetim ilanlarının yapıldığı ilçelere dönük sokağa çıkma yasaklarının uygulanması sırasında birçok sivil katledildi. Yapılan katliamlara ilişkin görgü tanıkları katliamı yapanların tekbir getirdiklerini, kimilerinin Arapça konuştuğunu söyledi. Hatta görgü tanıkları ‘bunlar asker ve özel timler değil’ gibi ifadeler kullandılar. Özellikle Cizre’deki sivil katliamlarda bu daha net ortaya çıktı. (Sedat Laçiner CNN Türk’te katıldığı bir programda Kürdistan’da yaşanan hak ihlallerini ‘8 -18 PKK çıkarır’ diye tanımladı. Kürt halkı bu uygulamaları ve oluşumları '90’lardan tanımaktadır.)
'90’larda Kürdistan’da derin devlet, Ergenekon, gladyo, JİTEM gibi oluşumlar, kirli savaşın mimarı olarak 2000’li yıllarda tek tek meydana çıktı. Balyoz, Ergenekon gibi davalarla bu oluşumların tasfiye edildiği söylense de iki aydır Kuzey Kürdistan’da süren savaşta da yeni derin oluşumların olduğuna dair yorumlar yapılmaya başlandı. Bölgede yaşayan halk, katliamların özel birimlerce yapıldığını ısrarla anlatmaya çalışmakta.
En son HDP Amed milletvekilleri sokağa çıkma yasağının 4 gün sürdüğü Sur ilçesinde incelemeler yaptı. Bu incelemelerde duvarlara “Esadullah Tim” yazıldığı dikkat çekmişti. HDP Amed Milletvekili Çağlar Demirel, duvarlara yazılan "Esadullah Tim" notuna ilişkin bir soru üzerine, bu yazıları daha önce Kobanê'de ve Silvan'da da gördüklerini dile getirdi.
Görgü tanıkları ve incelemelerde ortaya çıkan sonuçlar, kısmi veriler oluştursa da tam olarak sonuç çıkarmak için yeterli olmamakta.
KATİLLER DEVLETİN ALAN AÇTIĞI DAİŞ'TEN
Ankara Katliamı'nın üzerinden altı gün geçti. Beş gündür katliamı gerçekleştiren ve arkasındaki azmettiricilerine ilişkin birçok şey söylendi.
Davutoğlu ve AKP medyasının ısrarla PKK ve DAİŞ arasında bağ kurma çabalarına rağmen ortaya atılan bilgiler bunların tam tersi oluyor. Öncelikle bu açıklama ile ortaya çıkan veriler birbirini tutmadı. Bütün sonuçlar DAİŞ’i gösterdi. 5 Haziran’da Amed, 20 Temmuz’da Suruç’ta yapılan saldırılara benzerliğinden dolayı, ilk akla gelen DAİŞ oldu. Nitekim yapılan araştırmalarda da, katillerin DAİŞ’e katılan iki kişi olduğuna dair bilgilerin netleştiği yansıdı. DNA testlerinin sonuçlarına göre, Suruç Katliamı'nı gerçekleştiren ve Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar olduğu iddia edildi. (Radikal’in haberine göre; her iki canlı bomba da DAİŞ’e katıldı. Aileleri çocuklarının DAİŞ’e katıldıklarını emniyete haber vererek çocuklarının geri getirilmesini istemişti. Ancak herhangi bir sonuç alamamışlardı.) Basına yansıyan bu verilerden sonra Ankara Katliamı'na ilişkin yayın yasağı getirildi. Aslında yayın yasağı bile basına yansıyan sonuçları doğrular nitelikte. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, yayın yasağına ilişkin; “Bunların hepsi kamuoyunda DAİŞ-AKP işbirliğini saklama kaygısıyla alınıyor. Bu olayın altında milyonda bir PKK bağlantısı olsaydı yayın yasağı değil yayın mecburiyeti getirilerdi. Sırf buradan bakarak da AKP DAİŞ işbirliğini anlayabilirsiniz" dedi.
Kısacası yayın yasağı, katliamı devletin bilgisi veya göz yumması ile sonucu yapıldığına dair şüpheleri arttırmaktan öte sonuç vermedi.
Ankara Katliamı'nın toplumda yarattığı acı, öfke, isyan ve ruhsal kopuş, kimi kesimlerde ciddi bölünme korkusu yarattı. Ve tabii doğruluğu ispatlanırsa Amed, Suruç ve Ankara katliamı aydınlatacak bazı iddialar ortaya çıktı.
'ERDOĞAN KENDİSİNE BAĞLI ÖRGÜTLER KURDU'
Suruç Katliamı sürecinde AŞİH diye bir örgütten bahsedilmişti. Bu isim şimdilerde tekrar zikredilmeye başlandı. O dönem çok görülmeyen bu oluşum Ankara'daki katliamdan sonra da Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik saldırıları büyük başarı olarak gören bir isim tarafından gündeme getirildi. Faruk Arslan. Arslan 11 Ekim’de kendi sitesinde yayımladığı makalede hem 21 canlı bombanın listesine yer verdi, hem de AŞİH ve birçok farklı oluşum hakkında bilgi verdi. Arslan’a göre; Erdoğan, MİT ve ÖKK’ye (Özel Kuvvetler Komutanlığı) kendisine bağlı örgütler kurdurdu.
Arslan ek olarak şunları belirtiyor: "Bunlardan birinin Selefi AŞİH en ilginci. 2000 kişi eğitildi, hücre yapılanması var. MİT’e çalışıyorlar. Sadece Adıyaman’dan Erdoğan’ın Selefi ideolojili AŞİH terör örgütüne fakir 200 genç seçildi. Anne babaları oğulları MİT’e çalışıyor sandı, Suruç olayı ile kısmen uyandılar. MİT, anne babalarına AŞİH için aldığı her potansiyel militan için 6000 dolar ödüyor ve gençleri 400 USD doları aylık maaşa bağlıyor. 1500 dolar 2. ödeme doping mahiyetinde yine ailesine yapılıyor. Erdoğan’ın MİT’e organize ettirdiği AŞİH, HDP’ye karşı Diyarbakır ve Suruç saldırıları ile adını duyurdu ama kimse duymak istemiyor ki!”
ERDOĞAN'IN JİTEM'İ: SADAT
Yine SADAT diye bir gruptan ise şöyle bahsediyor: “Erdoğan’ın en ilginç terör grubu SADAT. Jitem yerine 28 Şubat 2012’de kuruldu. Maalesef 67 eğitmen eski YAŞ mağduru dindarlardan seçildi. Erdoğan’ın yeni JİTEM’i SADAT, yeşil Süfyanizmin en fazla yararlandığı grup. Çeçenler bu gruba alındı. Suriye için militan devşiriyorlar. Erdoğan’ın SADAT’ında milliyetçi ve muhafazakar eski subay ve astsubaylar var, hepsi 5 vakit namaz kılan, YAŞ’ın eski mağdurları…"
Tabii SADAT diye bir oluşum var. Bir şirket olarak kurulan SADAT kendisini şöyle tanımlıyor: "Türkiye’de uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek şirkettir." (http://www.sadat.com.tr/tr/anasayfa/80-tr/71-sadat-uluslararasi-savunma-danismanligi.html)
Faruk Arslan; SADAT’ın askeri eğitim verdiği kamplarda yetişenlerin Suriye iç savaşına gönderildiğini, bunların El Nusra, Fetih Ordusu, ÖSO ve AŞİH içinde yer aldıklarını da belirtiyor. Daha sonra bu kişilerin Türkiye’ye geri döndüğü de belirtiliyor.
Arslan’ın diğer iddiası ise şöyle: "Erdoğan’ın en tehlikeli grubu eski mafya babalarından oluşturduğu tetikçi, suikast, adam dövme timleri. Ahmet Hakan ile gözdağı verdiler. Derin Karanlık Gladyo ekibin sağ ve sol elleri var… Sedat Peker bunlardan biri. Rize mitinginde Sedat Peker, ‘Erdoğan ve AKP’ye oy vermeyenlere merhamet etmeyeceğiz, oluk oluk kan akıtacağız’ dedi."
Anlaşılan o ki Arslan; bu oluşumların yarattığı kaosun devleti böleceği kaygısı ile bilgileri paylaşıyor. Ama bu kaygıyı giderme yöntemi olarak Türkiye’nin demokratikleşmesini değil de Genelkurmay Başkanı'nın göreve gelmesini görüyor.
O da ele alınması gereken ayrı bir konu. Çünkü askerin iktidarda olduğu dönemleri de bu ülke yaşadı. Tabiri caizse 'al birini vur ötekine' demek lazım.
PKK İLE BAĞ KURMA ÇABASI, BU YAPILARI GİZLEMEK İÇİN Mİ?
Konuya dönersek; HDP ve DBP’ye siyasi operasyonların hız kesmediği, Türkiye’nin devrimci ve demokratlarına yönelik baskıların hat safhaya geldiği bir dönemde canlı bombaları eylem sonrası yakalamayı düşünen hükümet bu iddialar için ne diyecek?
Israrla PKK ve DAİŞ arasında bağ kurma çabası, MİT tarafından örgütlendirildiği bu yapıları gizlemeye dönük mü?
Ankara, Suruç ve Amed katliamlarında, HDP binalarına yönelik saldırılarda, Cizre, Sur, Silvan ve diğer ilçelerde yaşanan katliamlarda bu yapıların payı var mıdır?
Bu iddiaların cevaplanması ve doğru yargılama yapılması Türkiye toplumun ortak geleceği için çok önemli bir adım olacak. Bu kirli savaştan ve kaostan çıkmanın yolu demokratik, şeffaf ve barışçıl adımların atılması ile mümkün olur. Ankara Katliamı'nda şehit düşen barışseverlere verilecek en anlamlı cevap bu olabilir.