Amed ve İzmir'de 'kaybedilenlerin' akıbeti soruldu

Amed ve İzmir'de aileler ile insan hakları savunucuları, devlet güçlerince kaybedilenlerin akıbetini sormaya devam etti.

AMED

İnsan Hakları Derneği (İHD) Aöed Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla düzenlediği oturma eyleminin 462’ncisi yapıldı. Eylemde Dersim’in Mirik mezrasında gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Hıdır Işık (63), Hatun Işık (31), Yeter Işık (22), Elif Işık ( 29), Düzali Serin (37), Gülizar Serin, (34) ve 3 yaşındaki Dilek Serin’in akıbeti soruldu. 

İHD binasında gerçekleşen eylemde konuşan Avukat Hasan Yalçın, kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması için devlet kurumlarına başvurular yaptıklarını ancak yetkililerin deve kuşu misali görmedikleri ve duymadıklarını söyledi. Yalçın, kayıpların bulunması adına herhangi bir adımın ısrarla atılmadığı ve failler hakkında sistematik bir cezasızlık politikasının uygulandığını belirtti. Yalçın, zorla kaybedilenlerin üzerinden bir asır geçse de kayıpları aramaya ve failleri kovalamaya devam edeceklerini söyledi. 

HİKAYELERİ

Yalçın, Dersim’de aynı mezrada yaşayan iki aileden kaybedilen 6 kişinin hikayesini şöyle okudu:

“Dersim merkeze bağlı Gökçek köyü Mîrik mezrasında yaşayanlar mezra civarında süreklileşen askeri operasyonlar, silahlı çatışmalar ve askerlerin sürekli baskıları nedeniyle başka yerlere göç etmişti. Sadece Işık ve Serin aileleri mezrada kalmaya devam ediyordu. 23-24 Eylül 1994 tarihinde başlayan operasyonlar sırasında Mîrik’e giriş çıkışlar yasaklandı, köy muhtarı da dâhil kimsenin köye girmesine izin verilmedi. Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Komutanlığı’na bağlı askerler mezraya baskının düzenledi. Mezrada bulunan evler, bağ ve bahçeler bombalandı, yakıldı. Askerler daha sonra her iki aileden Hıdır Işık  (63), Hatun Işık( 31), Yeter Işık (22), Elif Işık (29), Düzali Serin (37), Gülizar Serin (34) ve 3 yaşındaki Dilek Serin'i gözaltına aldı. Bu kişilerden bir daha haber alınamadı.

Onları soran köylülere Mîrik’ten sorumlu olan Gökçek Jandarma Karakolu “onları biz de görmedik” yanıtını verdi. Olay tarihinde asker olan ve olaydan bir-iki gün sonra Dersim’e dönen Işık ailesinin büyük oğlu Ali Işık, kendisine yapılan tüm uyarılara rağmen Mîrik'e yakınlarını aramaya gitti. Ondan da haber alınamadı.

Öldürülen ve kaybolanların yakınları tarafından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na yapılan başvuru üzerine Olağanüstü Hal Bölge Valiliği tarafından komisyona gönderilen yazıda, 21-26 Eylül 1994 tarihleri arasında Mîrik mezrası Kutu deresi bölgesinde düzenlenen operasyonda, 2 güvenlik görevlisinin ve 18 örgüt militanın öldüğü, operasyon sırasında Mîrik mezrasında kimsenin bulunmadığı, Işık ve Serin ailelerinin güvenlik güçleri ile muhatap olmadıkları, 35 kilometre genişliğindeki operasyon bölgesinde rastlanan 200 kadar başıboş koyunun sonradan sahiplerine iletilmek üzere Gökçek Jandarma Karakolu’na teslim edildiği yanıtı verildi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu da incelemesini sonlandırdı. Dönemin Komisyon Başkanı Sabri Yavuz tarafından 27 Aralık 1994 günü Süleyman Işık'a gönderilen mektupta "kayıp kişiler hakkında herhangi bir bulgunun elde edilemediği... Kutu Deresi operasyonunda ağır kayıplar veren örgütün bu iki hane efradını rehin aldıkları ya da ihbar ettikleri düşüncesiyle yanlarında götürdüklerinin değerlendirildiği" bildirildi. Bu tarihten itibaren Mîrik olayı, Savcılık, Jandarma ve Emniyetin dosyalarında "faili meçhul olay" olarak kaldı; hiçbir ilerleme sağlanmadı ve araştırma durduruldu."

Eylem 5 dakikalık oturma eyleminin ardından sona erdi. 

İZMİR

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi her hafta yaptıkları eylemin 411’inci haftasında gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sordu. Konak'ta bulunan Başbakanlık binası önünde toplanan İHD'lilere demokratik kitle örgütü temsilcileri destek verdi. 

İHD adına açıklamayı Şube Yöneticisi Ahmet Çiçek yaptı. Çiçek, Türkiye’de '90’lı yıllarda kimi insanların köyünden, evinden, sokaktan, iş yerinden alınarak kaybedildiğini belirterek, kimisinin ise katledildiğini ifade etti. Hâlâ akıbeti bilinmeyen ve mezar taşı olmayan insanların olduğunu kaydeden Çiçek, böylesi bir ülkede insan haklarından ve barıştan söz edilmeyeceğini aktardı. Çiçek bu hafta 1993 yılında Urfa’nın Siverek ilçesinde gözaltında kaybedilen ve bir daha kendisinden haber alınamayan Hüseyin Taşkaya’nın akıbetini sordu.

TAŞKAYA'NIN HİKAYESİ

Çiçek, Urfa'nın Siverek ilçesinde daha önceleri inşaat işçiliği yapan ve maddi durumu düzeldikçe müteahhitlik yapmaya başlayan ve devlet ihaleleri alan Hüseyin Taşkaya hakkında bir süre sonra güçlü aşiretler tarafından “PKK ile bağlantısı olduğu” söylentisi yayıldığını ifade etti. 6 Aralık 1993'te öğle saatlerinde Sultan Taşkaya'nın annesinin evine baskına gelen onlarca araç dolusu asker, polis ve korucu tarafından Taşkaya’nın gözaltına alındığını belirten Çiçek, şunları söyledi: 

“Gelen ekip içinde Sedat Bucak'ın kardeşi korucu Ahmet Bucak da vardı. Sokak ortasında herkesin gözü önünde çıkan arbede sırasında Sultan Taşkaya'nın ablası Zeliha Çınar'ın kolu kırıldı; Hüseyin Taşkaya'nın gözaltına alınmasını engellemeye çalışan aile üyeleri ‘bırakmazsanız sizi de alırız, gece gelir evinizi yakarız’ denerek tehdit edildi. Hüseyin’in abisi Abdülaziz Taşkaya’nın Siverek Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvurunun ardından savcılıkça yapılan soruşturmanın ve toplanan delillerin neticesinde ‘Hüseyin Taşkaya’nın Siverek ilçe merkezinde Jandarma ve korucular tarafından alındığına dair müştekinin soyut iddiası dışında herhangi bir delil elde edilemediğinden, başsavcılıkça takibata yer olmadığı’ iddiasıyla 1994 tarihinde ‘takipsizlik kararı’ verildi. Savcılık soruşturmaların yeniden açılması için her kayıpla ilgili dilekçeyi olayın gerçekleştiği yer açısından yetkili savcılıklara gönderdi. Hüseyin Taşkaya zorla kaybedilmesine ilişkin dosya Siverek Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi ancak elimize ulaşan belgelerde soruşturmalara ilişkin daha güncel bir veri yoktur.”