Geçtiðimiz günlerde Türk Dışişleri bakanı Ahmet Davutoðlunun BM Genel Kurulunda yaptıðı konuşma dünyada ve Ortadoðuda kendisini önemli güç ve parlayan bir yıldız olduðuna inandıran bir anlayışın dramatik çöküşünün ifadesiydi. Salonda Davutoðlunu üye ülkelerin Dışişleri bakanları deðil, ikinci, üçüncü düzeydeki katipleri dinledi. O da nezaketen olsa gerek!
Suriye krizinde kimsenin Türkiyeyi dinlemediðinden yakınan ve tampon bölge oluşturmak için çaðrı yapan Davutoðluna ilk cevabın Pentagondan gelmesi de şaşırtıcı olmadı. Pentagon en üst düzeyde yaptıðı bir açıklama ile Türkiyenin taleplerini nazikçe ret etti.
SIFIR SORUNDAN SIFIR DOSTLUÐA
Çünkü hiç kimse Türkiye gibi düşünmüyor. Yakın müttefiki ve taşeronculuðunu yaptıðı ABD başta olmak üzere uluslararası güçler, bölgesel aktörler Suriye krizine Türkiye gibi bakmıyor. Ortadoðudaki gelişmeleri Türkiye gibi okumuyor. Türk devleti ve onu yöneten AKP, ayakları betonlanmış bir boksör gibi sadece kollarını ve kafasını saða sola sallayarak, o duvardan o duvara vurarak yürüdüðünü ve mesafe aldıðını düşünüyor. Ama bir arpa boyu ilerleyemiyor.
Aksine Türk devleti hem ırkçı, ret ve inkarcı tarihsel mirastan kaynaklanan bakışıyla, hem de şu anki basiretsiz yönetici elit dolayısıyla hızla bir bataðın içine doðru ilerliyor. Ýçte ve dışta sıfır sorun, artık sıfır dostluk ve sürekli düşmanlık haline dönüşüyor. Bunun merkezinde ise Kürt ve Kürdistan sorunu duruyor.
Türk Başbakanı Tayyip Erdoðan ve ekibinin bu başarısız ve Türkiyeyi felakete götüren politikası dış dünyada da daha çıplak gözle görülür oldu. Son dönemde dünyanın önde gelen gazete, televizyon, radyo, ajans ve haftalık dergilerinin haber-analizlerinde Erdoðanın izlediði politikanın, kendisiyle birlikte Türkiyeyi bir uçuruma doðru sürüklediðine işaret etmeleri tesadüfi olmasa gerek.
BÝR BAŞBAKANIN SIRADAN YALANLARI
Öte yandan Erdoðan ve ekibinin sinirleri hayli gergin. Ses tonları yüksek. Herkesi tehdit ediyorlar. Yüzleri bir korku filminden fırlamış gibi. Konuşmalarında artık hiç kimse seviye filan aramıyor. Erdoðanın en son katıldıðı bir televizyon programında sergilediði ruh hali içine düşülen durumun somut göstergesi oldu. Sinirli hali, gergin yüz hatları ve otoriter duruşuyla karşısına dizdiði gazetecileri istediði gibi ikna ettiðine inanmamış olacak ki açıktan yalan söyledi. Medyaya Türk ordusunun gerilla karşınında verdiði kayıpları gizleyin dedi. Talimat yaðdırdı.
Hatta sözüm ona Afganistanı örnek verdi. Son bir ay içinde 154 NATO askerinin öldürüldüðünü, ancak bu verilerin Almanya, Fransa veya Ýngiltere basınında yer almadıðını iddia etti. Aslında o gazetecilerin, Türkiyede yaşayan herkesin, dünya medyasının gözlerinin içine baka baka yalan söyledi. Çünkü söylediði şey bir iddia deðil, düpedüz yalandı.
Örneðin Türk başbakanı Erdoðan bu yalanı söyledikten bir gün sonra Alman haber Ajansı DPA abonelerine geçtiði haberde Afganistanda NATO üstüne yapılan bir intihar saldırısında 12 kişinin öldüðünü duyurdu. Aynı haber, CNN, BBC, France 24, N-TV gibi haber kanallarında, breaking news, son dakika olarak aktarıldı. Televizyonlar başkent Kabil ile canlı baðlantı kurarak oradaki gelişmeleri izleyiciye aktardı. Son intihar saldırısı istisnasız bütün televizyonların ve radyoların ana haber bültenlerinde yer aldı. Bir gün sonra çıkan gazetelerde geniş yer buldu.
Kaldı ki Erdoðanın Fransa, Almanya ve Ýngiltere basını Afganistandaki NATO kayıplarını vermiyor iddiasına adı geçen ülkelerde inanacak tek bir vatandaş bulmak mümkün deðil. Pentagona raðmen ajans, televizyon, radyo ve gazeteler Afganistandaki NATO kayıplarını aktarıyorlar. Gizleme diye bir dertleri yok. Elbetteki bu, o ülkelerdeki basının taraf olmadıðı anlamına gelmiyor. Ancak tarafgirliklerinin Türk medyasına benzeyen bir yanı yok.
En son HPG gerillalarının Beytüşşebaptaki saldırısı sonrası Türk haber kanalları dahil Türk medyası başını kuma gömdü. Dünya basını Beytüşşebaptaki çatışmayı her saat başı aktardı. Ancak Türk haber kanalları Erdoðanın görmeyin, duymayın konuşmayın talimatına uygun olarak yerli dizleri konuştu.
Dahası Türk medyası, Türk Dış işleri bakanı Davutoðlunun BM genel kurulunda, Türk başbakanı Erdoðanın ise bir TV ekranında yalan söylemesi üzerinde duracaðına Şemzinan, Çelê, Gever ve Beytüşşebapta ne oluyor sorusuna yanıt arayacaðına, sürekli bir bayrak sendromu yaşayan özel bir gazetenin genel yayın yönetmeninin bir karakol bahçesine kurulmuş, kurgulanmış keyfini tercih etti.
KÜRDÝSTANI KARDAK SANAN BÝR ZAVALLI!
Türk devletinin ve rejimin her dönem amiral gemisi olduðunu söyleyen bu gazetenin esas kaptanı ise Türk askerlerinin patır patır öldüðü bu coðrafyada, yedeðinin kahve keyfini yere göðe sıðdırmadıðını yazdı. Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı attıðı kirli manşetler rekorunu kimseye kaptırmayan bu esas kaptan yedeðinin beş dakikalık macerasını allamak-pullamak için, ona pazar deðeri katmak için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalana kadar sıðındı. Öcalanın Bizim adamlarımız Hürriyetin gazetecileri kadar cesur olsaydı biz bu savaşı kazanırdık dediði yalanını üfürecek kadar ileri gitti.
Ýşte bu esas kaptanın yedeði bir zavallı gibi Kürdistanı Kardak kayalıkları sanıyor. Ýşgalci bir ordu adına, basit bir sömürge memuru gibi beyaza döşediði masasıyla, kolalı beyaz gömleðiyle Kürdistanda caka satıyor. Karakol bahçesinden, gece mezarlıkta yürürken korkan tipler gibi ıslık çalıyor. Kürtlere, Kürtlerin topraðında terbiye sınırlarını da aşarak nanik yapıyor. Ancak olmuyor. Kürt gerillasının Beytüşşebap operasyonunun yol açtıðı toz duman arasında, çektirdiði ve özenle servis edilen fotoðraf ve video onun için beş dakikalık hoş bir anı, temsil ettiði devlet ve rejim adına ise bir yıkıma dönüşüyor.
Davutoðlunun BM Genel Kurulundaki dramatik çöküşü, Erdoðanın karşısına dizdiði adamlarıyla dahi barışık olamaması, sinir ve gergin ruh hali ve zaten logusu ile tescilli ırkçı ve provokatör olan bir gazetenin genel yayın yönetmeninin beyaz kolalı gömleðiyle bir karakolun önünden verdiði poz, 100 Ýran ajanını bir gecede orta çıkaracak kadar başarılı(!)Gülen cemaatinin yayın organın attıðı manşet, aslında birbirini tamamlayan bir puzzlein parçaları gibi duruyor.
PUZZLEÝN PARÇALARI BÝRLEŞÝNCE
Türk devleti, bir türlü barışamadıðı Kürdistanı ve kolektif haklarını tanımadıðı Kürtleri kaybediyor. Puzzlein parçaları yerleştirildiði zaman ortaya Türk devletinin Kürdistanı sömürge olarak tutma ve Kürt halkının kendi geleceðini belirleme hakkına karşı yürüttüðü savaşın kaybedildiðinin resmi çıkıyor. Baş, gövde ve kollar hareket ediyor ama Kürtler ve Kürdistan bir pranga gibi ayaklara dolanıyor. Kürtler ve Kürdistan ile savaşarak hiçbir geleceðin olmadıðı resmi netleşiyor.
Türkiyenin Suriye politikası, Irak politikası bundan dolayı çöküyor. Türkiye bundan dolayı Ýran ile bir savaşın eşiðine doðru hızla ilerliyor. Davutoðlunu BMde bundan dolayı üçüncü düzeydeki katipler dinliyor. Bundan dolayı Erdoðanın baskısına raðmen Kürdistandaki savaş gerçeði gizlenemiyor. Bundan dolayı yedek kaptan özenle hazırladıðı kurguya raðmen Noam Chomskynin deyimiyle beş dakikalıðına bir üne kavuşmaktan öteye geçemiyor.
Ve kim ne derse desin AKP'nin bu sömürgeci kafa yapısı ve düşünce kodları Türkiye Cumhuriyetini bölünme ve parçalanmanın eşiðine doðru hızla itiyor.
Elbette AKP rejimi devleti ve hükümetiyle, polis ve asker gücüyle, medya ve gizli ödenekten beslenen sözde sivil toplum örgütleriyle Kürtlere karşı giriştiði savaşı kaybettiðini itiraf etmiyor. Doðru.
Ama bu gerçeði deðiştirmiyor.