AKP, Çiller ve dönemini 'ak'layacak- Mehdi Atay

AKP, Çiller ve dönemini 'ak'layacak- Mehdi Atay

Türk cumhuriyet tarihi bir bütün olarak, hukuksuzluklar, adaletsizlikler, komplolar, katliamlar, suikastlar, varlık vergisi ve 6-7 Eylül olayları gibi devlet eli ile gasplar, kayıplar tarihidir. Bu tarihin en az Ýstiklal Mahkemeleri ve Milli Şef dönemi kadar hukuksuz bir karanlıða mahkum edildiði bir başka dönem de Tansu Çiller'in başbakanlık yaptıðı kirli savaş rejimidir.

Sadece Türkiye'nin deðil, yakın geçmiş tarihin açısından insanlıðın tanık olduðu ender zulüm dönemlerindendir Çiller'in başbakanlık yaptıðı yıllar. Alman basını tarafından, “uyuşturucu kaçakçılıðı” yaptıðı iddia edilmesinden, Başbakan olduðu dönemde Ankara'da açılan bir davada, “Çete lideri olarak” itham edilmesine kadar kirli sicili ayyuka çıkmış bir siyasetçidir Tansu Çiller.

Ýktidarın, “deðişim ve demokratikleşme” iddiası ile Meclis'te kurulan, “Muhtıraları ve darbeleri araştırma” komisyonunun AKP'li başkanı Nimet Baş “spesifik” olarak 28 Şubat sürecini konuşmak üzere Tansu ÇÝller'le ilişkiye geçmiş.

Telefonu bizzat AKP'li komisyon başkanı Baş açıyor Çiller'e. Kısa bir süre önce Çiller döneminin içişleri bakanı olarak kirli savaş döneminin birçok insanlık dışı uygulamasının direktörü Mehmet Aðar'la anlaşarak onu kendi istediði özel bir cezaevine yerleştiren AKP bu telefonla Çiller'e de “senin sorumluluðun da 28 Şubat süreci tanıklıðı ile sınırlı” mesajı veriyor.

Binlerce faili meçhul cinayetin, binlerce kaybın, bir döneme damgasını vuran yargısız infazların, örtülü ödenek vurgunlarının bir bütün olarak bir dönem ülkeye egemen kılınmak istenen sivil faşist rejiminin uygulayıcısı Tansu Çiller ve dönemi AKP eli ile “ak”lanıyor.

Geriye dönük yargılamaların doksanlı yılların tetikçilerine ulaşması üzerine ülkeyi terk ederek ABD'ye gitmişti Çiller. AKP, Aðar gibi Çiller'le de anlaşarak, hem de “darbe karşıtı, darbelerle hesaplaşan eski başbakan” edası ile geri getirilmeye hazırlanıyor Çiller'i.

Basına yansıyan haberlere göre AKP'li komisyon başkanı Baş Çiller'e, “Bugüne kadar hiç konuşmadınız. Siz 28 Şubat sürecinin hem maðdurusunuz, hem yakın tanıðısınız. Bu meselenin aydınlatılmasında katkınızın büyük olacaðını düşünüyorum.” diyor.

Baş, AKP'nin Çiller'e bakışının, “Darbe maðduru” siyasetçi olduðunu Çiller'e bildirerek, partisi adına garanti veriyor. Ayrıca, AKP bu ifadelerle Çiller'e, “darbelerin araştırılması için” de katkı sunacak “demokrasi savaşçısı” misyonu biçiyor.

Fakat Çiller, Baş'ın davetini yeteri kadar garantili bulmamış olmalı ki, “Ben bu konuda üzerime düşeni yapacaðım. Hiç merak etmeyin. Şu anda yurt dışındayım, isterseniz hemen dönebilirim. Ama herkesi dinledikten sonra beni dinlerseniz daha faydalı olacaðını düşünüyorum. Bugüne kadar 28 Şubat süreci hakkında hiç konuşmadım. Ýlk kez konuşacaðım ve çok önemli şeyler anlatacaðım. Elimde bu konuda çok güçlü bir arşivim var. O nedenle siz diðerlerini dinleyin, ben ona göre konuşayım. Çünkü onların söyleyeceði her şeye verilecek bir cevabım var. Darbe komisyonunun kurulmasını çok önemsiyorum. Tarihe ışık tutacak bir çalışma yapacaðınıza inanıyorum. Bu komisyona sizin başkan olmanızdan da çok memnun oldum.” diyerek “nazikçe”, “daha saðlam garantilerle gelmelisiniz” diyor.

Komisyon kısa bir süre önce AKP'li başkanının talimatı ile ”rahatsız edici” sorular sormamak kaydı ile Çiller'i iktidara taşıyan Süleyman Demirel'i ziyaret etti. Darbeleri araştıran komisyon üyeleri ziyaret öncesi Demirel'in elini öperek bir türlü yerleşemeyen demokrasiye bir darbeyi de Demirel'in huzurunda vurdular. Demirel komisyon üyelerini lisanı münasiple fırçalayarak Ankara'nın en derin mahfillerinden sayılan Güniz Sokak'taki evinden uðurladı.

Geçmişiyle “hesaplaşamaması” bugün derin sistem sorununa dönüşen kangrenleşmiş problemlerin temel nedenidir Ankara egemenliði için. Kendisiyle "hesaplaşamama" Türk egemen siyasal siteminde yenemediði psikolojik bir bozukluk düzeyinde komplekse neden olmuştur. Bu kompleks Türk resmi ideolojisini oluşturan paradigmaların da temelini oluşturuyor. Her fırsatta çok kimlikli, çok dilli, çok dinli bir imparatorluk olan Osmanlı'nın bakiyesi olmakla böbürlenen” Ankara egemenliðinin geldiði, “tek dil, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek din” paradigmaları bu parçalanmış kişiliði kuşatan ve uluslararası egemenler tarafından da beslenen kompleksin hezeyanları.