Adalet Yürüyüşü nasıl kazanır?

Faşizm bir sloganla, cılız bir yürüyüşle, sadece toplumun bir kesimini temsil edenleri harekete geçirmekle, geriletilemez.

CHP ve Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde başlatılan "Adalet Yürüyüşü" devam ediyor. 11 gündür süren yürüyüş, belli tartışmaları da beraberinde getirmiş durumda. “Hayır” blokunun öncülüğünde ortaya çıkan sokak gösterilerini örgütlemeyen, hatta “sokak eylemleriyle işimiz yok” deyip gösterileri boşa çıkartan Kılıçdaroğlu ve CHP’nin, yürüyüş konusunda da samimi olmadığını söyleyenlerin yanında, “Enis Berberoğulu tahliye olursa, CHP Adalet Yürüyüşünü bırakır” diyenler de var. “CHP ve Kılıçdaroğlu bir şey yapmazsa, biter” diyenler de. “Kılıçdaroğlu, parti kongresinden önce sokağa çıkmak zorundaydı” diyenler de az değil.

Öyle ya, gerçekten de şimdiye kadar neden CHP ve Kılıçdaroğlu ile ekibi AKP faşizmine karşı ciddi bir duruş sergilemedi? Aksine birçok kez AKP ve Erdoğan’la aynı çizgide yürüdü. Irak ve Suriye topraklarında yaşayan Kürtlere dönük yapılan hava saldırısını destekledi, Şengal’e yapılan hava saldırısına “çok geç kalınmış bir operasyondur”; Rojava’da bulunan YPG-YPJ karargahına yapılan saldırıya “iyi oldu” dedi. HDP milletvekillerinin dokunmazlığının kaldırılması için Mecliste AKP ile aynı doğrultuda oy kullandı. Kılıçdaroğlu; “Anayasaya aykırıdır, ama yine de milletvekilliklerinin düşürülmesi ile ilgili Meclise gelen önergeye ‘evet’ oyu kullanacağım” dedi.

Kılıçdaroğlu ve ekibinin en kötü sınavı “Hayır” döneminde, Hayır Cephesinin sokaklarda Erdoğan-Bahçeli faşizmine karşı geliştirdiği ortak mücadele sırasında “Hiçbir CHP'li sokağa çıkmayacak” demesiydi. Büyük bir fırsat doğmuştu, Hayır Cephesi gasp edilmiş olan haklarını almak, sokaklarda gösteri ve yürüyüş yapmak için büyük bir kararlaşma sürecine girmişti. Kılıçdaroğlu ve CHP de, bu sürece dahil olması ve faşizme karşı ortak bir cephenin oluşturulması noktasında katkı sunması gerekirken, bunu yapmamış, daha da kötüsü, sokak gösterilerinin bitmesi için ne gerekiyorsa onu yapmıştır.

BÜYÜTÜLMESİ GEREKEN BİR YÜRÜYÜŞ

Ve bu CHP, bu Kılıçdaroğlu ile ekibi, bir haftadan fazladır adalet için yürüyor. Vekilleri Enis Berberoğlu’nun tutuklanması ile birlikte birazcık da olsa harekete geçen Kılıçdaroğlu, şimdi ‘adalet’ için yürüyor. “Susma sustukça sıra sana gelecek” sözünün gereği değil, gerçekten de sustu, en son da sıra kendisine gelince yürümeye başladı. Yani Enis Berberoğlu tutuklanmamış olsaydı, büyük ihtimalle Kılıçdaroğlu ve CHP yürümeyecekti, hâlâ adaletin var olduğunu düşünerek, rutin yaşamını sürdürecekti. Enis Berberoğlu ile birlikte gerçekten de sıranın kendisine geldiğini anlayınca, artık “bu kadar da fazla” demek zorunda kaldı.

Tüm bunları anlattıktan sora şimdi de “adalet” yürüyüşüne gelelim. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun geçmiş süreçte AKP ve Erdoğan-Bahçeli faşizmine giden yolu açan tutumu değerlendirme dışı bırakılırsa, ‘Adalet Yürüyüşü’ de doğru değerlendirilmemiş olur, daha doğrusu eksik bir analiz olur. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, çok ama çok gecikmiş de olsa, adalet için yapılan yürüyüş olumludur. Bazı demokrat milletvekillerinin dayatması, aydınların ısrarı, seçmen tabanın “artık yeter” demesi, CHP ve Kılıçdaroğlu'yu harekete geçirmiştir. Zaten bunun için son tahlilde desteklenmesi ve büyütülmesi gereken bir eylem olduğunu söylüyoruz.

Çünkü; bugün Türkiye’deki sorun sadece soyut anlamda yaşanan bir adaletsizlik sorunu değildir. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun dediği ve anladığı tarzda bir adalet de gelse, Türkiye’de yaşanan temel sorunlar çözülmemiş olur. Burası önemlidir.

FAŞİZME KARŞI CEPHEYE İHTİYAÇ VAR

Her şeyden önce Türkiye’de faşizm vardır. AKP-MHP-Erdoğan-Bahçeli faşizminin hâkim olduğu bir sistem, bir rejim inşa edilmiştir. Bu rejimde adaletle birlikte her şey, ama her şey yok edildi. Faşizm Kürtlerle birlikte, tüm ezilenlere karşı kirli bir savaşı da başlattı. Kürtlere karşı büyük bir soykırım kararını çıkarttı, tüm Kürt illerinde binlerce insan, kadın, genç, çocuk, yaşlı evleriyle birlikte tamamen yok edildi. Sur, Nusaybin, Şırnak, Silopi gibi ilçeler, tamamen haritadan silindi. Bugünkü Erdoğan Türkiyesi'nde demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi evrensel kriterlerin zerresi yok. Bu nedenle faşizme karşı bir cepheye, diktatörlüğe karşı ortak bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin ‘Adalet Yürüyüşü’ Türkiye cephesi için bir vesile olabilir. Herkesin katılması, herkesin yer alması, her cinsten ve yaştan insanların bu cephede yer alması, mutlak bir zorunluluktur. Elbette ki, HDP ve bir bütün olarak Kürtlerin de bu cephede yer alma gibi bir sorumluluğu vardır.

ÖNCÜLÜK ORTAKLAŞTIRILMALI

Ancak yürüyüşün ortaklaşması, kalıcı hale gelmesi, faşizme karşı doğru bir çizgide devam etmesi, ama daha da önemlisi; her sınıfın, her halkın, ulusun, etnik ve inancın, her kimlik ve farklı cinslerin, kısacası Erdoğan-Bahçeli faşizmi tarafından ötekileştirilenlerin, eşit ve gönüllü olarak yer alması için öncülüğün ortaklaştırılması gerektiği açıktır. Nasıl ki faşizm kendini tekleştirerek ete kemiğe büründürmüşse, ona karşı ortak mücadele edecek kesimlerin de güçlerini ve iradelerini birleştirmesi gerekiyor. Nasıl ki faşizm anti-demokratik bir tarzla demokrasi ve özgürlüğü temsil edenleri bertaraf ediyorsa, ona karşı demokrasi cephesini oluşturacak olan kesimler de, son derece demokratik bir işleyişle, kendi güçlerini ortaklaştırıp ona karşı mücadele etmelidir. Bunun dışında başka türlü hareket etmek doğru olmayacaktır. Nasıl ki Erdoğan her şeyi tekleştirerek, sadece kendi faşist zihniyetine izin vererek halklara karşı soykırım politikasını uyguluyorsa, demokrasi güçleri de tersi bir biçimde en geniş kesimlerle, değişik güçlerle, farklı yaşam tarzına sahip gruplarla birlik halinde mücadele tarzını belirlemek durumundadır.

Tüm bu nedenlerden dolayı, olumlu ve desteklenmesi gereken ‘Adalet Yürüyüşü’nün bileşenleri bağlamında, yeniden değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Başlatılan eylemi durdurmak, ya da farklı biçimlerde yeniden biçimlendirmek değil, eylem içinde eylemin öncülüğünü, onun bileşenlerini ve ortaklaşması gereken noktaları yeniden konuşup tartışmak ve herkesi bu sürece katmak eylemin başarısı için olmazsa olmazdır. Bu, var olan güvensizlikleri de ortadan kaldırmış olur. Kaldı ki, faşizme karşı yapılan tüm eylem ve etkinliklerde genel olarak bu temel ilke esas alınır. Eyleme katılan güçler, etkinlikte yer alan farklı gruplar öncülük noktasında ortak bir irade oluşturur. Demokratik ortaklaşma bunu gerektiriyor. Bu, eylemin başarısızlığı veya başarısını da ortaklaştırır.

CHP ve Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği yürüyüş bu bağlamda daha anlamlı ve daha doğru bir çizgide yürümüş olur. Tekçilikten çıkartan, başarı şansını daha çok artıran, hedefe ulaşmada daha doğru bir perspektifi yakalama şansını fazlalaştıran bir eyleme dönüşür. Çünkü eylemin başarısı, eylemin öncülük kuvvetiyle direkt orantılıdır. Öncü güçlüyse, irade birliğinde ciddi sorun yaşanmıyorsa, farklılıkları temsil etmede herhangi bir noksanlık yoksa, eylemin başarıya ulaşmaması için hiç bir neden yoktur.

CHP ve Kılıçdaroğlu'nun darlığa ve bencilliğe, “küçük olsun, benim olsun” gibi bir yaklaşıma gireceğini sanmıyoruz. Çünkü bu düşünce, Erdoğan-Bahçeli faşizmini güçlendirecek en tehlikeli düşüncedir.

KÜRTLERLE HAREKET EDİLİRSE CUMHURİYET DEMOKRATİKLEŞİR

HDP ve Kürtlerle hareket etmeme, onlarla aynı çatı altında buluşmama, ‘HDP ve Kürtler gelirse, Erdoğan-Bahçeli kızar’ gibi bir düşüncenin CHP bünyesinde yer alan bazı şahsiyetlerin şahsında dile geldiğini biliyoruz. Bu da, tehlikeli ve faşizmi büyüten bir düşüncedir. Zaten Erdoğan-Bahçeli faşizmine yol açan bu milliyetçi ve Kürtleri düşman gören yaklaşım oldu. “Kürtlerle birlikte olmaktansa, faşizmle birlik olurum” yaklaşımının, ‘Atatürk Cumhuriyeti’ni de Erdoğan-Bahçeli faşizmine yediren bir yaklaşım olduğu da bu süreçte açığa çıkmıştır. Halbuki Kürtlerle hareket edilse, CHP ve Cumhuriyet daha fazla demokratikleşerek güç kazanacaktır. Faşizmin onu, yani CHP ve Atatürk çizgisini de bitirdiğine bu süreçte hep birlikte tanık olduk.

Kısacası ‘adalet yürüyüşü’nün geç de olsa başlaması olumludur, anlamlı ve mutlaka büyütülmesi gereken bir eylemdir. Ancak mevcut öncülük yapısıyla, sloganıyla, katılanların görüş ve düşünceleriyle dikkate alındığında, son derece yetersizdir. Kaldı ki, mevcut haliyle her an dağılmaya ve tasfiye edilmeye açıktır. Erdoğan boşuna tehdit etmedi, boşuna Kılıçdaroğlu’na “savcılar seni de ifadeye çağırabilir” demedi. Erdoğan bu kadar da ileri gidemez, bize saldıramaz, Kılıçdarolğu’nun üzerine polis-asker gönderemez” gibi bir gafleti yaşamak da doğru bir politik analiz olmaz. Erdoğan her şeyi yapabilir. Tek adam olmasının, faşizmi ilan etmesinin, yasaları, hukuku, adaleti, Meclis çalışmasını ortadan kaldırmasının nedeni de bundan dolayıdır. Bu nedenle eylemin selameti ve başarısı için de Kürtlerle, Kürt hareketi ile birlikte bir öncü kuvvet gereklidir. Bu öncü kuvvete sendikalar, sivil toplum örgütleri, aydınlar, sanatçılar, sosyalistler, devrimciler, gençler, kadınlar, feministler, kısacası ötekileştirilen herkes dahil edilmelidir. Faşizme karşı ortak kuvvet olmadan onu geriletmek, iradesini kırmak mümkün değildir. Faşizm bir sloganla, cılız bir yürüyüşle, sadece toplumun bir kesimini temsil edenleri harekete geçirmekle, geriletilemez.

Kılıçdaroğlu ve CHP, gerçekten de eğer Erdoğan-Bahçeli yönetimine ve oluşturduğu çetelere faşizm diyorsa, o zaman ‘Adalet Yürüyüşü’nü genelleştirmeli, hedefini büyütmeli, sadece Enis Berberoğlu ile sınırlı tutmamalı, açıklama ve eylem programına faşizmden zarar gören herkesi koymalı ve öncü kuvveti bu bağlamda ortaklaştırmalıdır.