Açlık grevindeki Güven: Tecride sessizlik, onaylamaktır

Rehin tutulduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde 8 Kasım’dan beri süresiz-dönüşüm açlık grevinde olan DTK Eşbaşkanı Güven, “Tecride sessizlik, onaylamak ve bu suça ortak olmaktır" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için açlık grevinde olan DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven, mevcut durumun sürdürülebilir ve kabul edilebilir bir yanı olmadığının bilinmesi gerektiğini söyledi.

Türk devletinin Efrîn'e yönelik işgal saldırılarına karşı gösterdiği tepki, yaptığı açıklamalar ve Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) çalışmaları nedeniyle 31 Ocak'tan bu yana Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde rehin tutulan DTK Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, 24 Haziran seçimlerinde milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemişti. Güven, tutuklu yargılandığı Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 3. duruşmasında kelepçe dayatmasını reddederek, duruşmaya katılmamıştı.

SEGBİS sistemi ile duruşmaya katılan Güven, mahkemenin adil davranmadığını belirterek, davaya ilişkin artık savunma yapmayacağını söylemişti. Güven, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattığını da duyurmuştu. Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde tutulan Güven, avukatları aracılığıyla ANF'nin sorularını yanıtladı.

KÜRT DÜŞMANLIĞI DEVREDE

Kürt sorununun tüm yakıcılığıyla devam ettiğini; Ortadoğu'da Kürtler dışında statüsüz kalan ve dört ayrı devlet içinde var olma mücadelesi veren başka bir halk olmadığını hatırlatan Güven, bu durumun gün geçtikçe ağırlaştığını kaydetti.

Güven, Kürtlerin dört parçadaki durumunu şöyle özetledi: “İran'da devrimci Kürt gençleri hunharca katlediliyor. Irak'ta belirlenen sınırlara rağmen merkezi yönetim, Federe Kürdistan’a tehditler savurarak izinleri dışında hiçbir şey yapamaz pozisyonunda bırakılıyor. Suriye'de daha düne kadar kimlik ve mülk sahibi olmayan Kürtler, gelişen de facto durumda kendi sistemlerini inşa etme girişiminde bulununca hem yerel hem de uluslararası egemen güçler tarafından engellenmeye çalışılıyor. Yine Türkiye'nin Kürt düşmanlığı bu konuda devrede. Çetelerin denetimine verilen topraklar Kürtlerin eline geçince müdahale etme cüretine girişiyor. Ayrıca Kuzey Kürdistan'da da Kürt halkına karşı bir ’Çöktürme Planı’ devrede."

BARIŞ ÇABALARI KENARA İTİLDİ

AKP hükümetinin söz konusu bu plandan sonuç aldığını zannettiğini ama sorunu erteleme ve daha fazla derinleştirmeden başka bir şey ifade etmediğini vurgulayan Güven, bu yöntemlerin daha önce defalarca denenip sonuçsuz kaldığını hatırlattı.

Güven, Öcalan, 2013’teki Newroz’da gönderdiği mesajında sınırlar çizilmeden kalıcı çözümün mümkün olduğunu; Kürt ve Türk halkının ortak yaşayabileceğini; hiçbir dış güce ihtiyaç duymadan halkların kendi öz dinamikleriyle soruna çözüm olabileceğini açıkladığına dikkat çekti.

Güven, aynı modelle Ortadoğu halklarının demokratik sistemlerle yönetilmesi ve yaşaması için de somut önermelerle ortaya koyduğunu kaydetti.

Başta Türkiye halkları olmak üzere tüm dünyanın Öcalan'ın çabasını, samimiyetini ve çözüm gücünü gördüğünü ifade eden Güven, “3 yıla yakın savaş, acı ve göz yaşı en asgari düzeye geldi. Toplum çatışmasızlık sürecinin arzulanan, özlenen bir ortam olduğunu gördü. Artık kalıcı bazı adımların atılacağı zamana gelince bilinen ve bilinmeyen bazı güçler, eller devreye girdi ve tüm çabalar, emekler bir kenara itildi. Çatışma ortamına dönüldü“ diye konuştu.

İLK İŞLERİ TECRİT OLDU

Güven, çatışmalı sürecin başlamasıyla ilk işin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a tecrit uygulamak olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:

“Sayın Öcalan'ın sesinin dışarı çıkması, mutlak ağırlaştırılmış bir tecritle engellendi. Sayın Öcalan'ın öngörüleri tek tek gerçekleşmektedir. Bu düşünceler, sistemi fazlasıyla korkutuyor. Dolayısıyla tecrit her geçen gün daha da ağırlaştırılarak devam ediyor. Tecridin uluslararası bir politika olduğunu biliyoruz. Uluslararası kurumların, bu insanlık dışı uygulama karşısında durdukları yer, her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Başta CPT olmak üzere bütün kurumlar, bu çok ciddi ve hayati hak ihlalleri karşısında üç maymunu oynuyor. Bu durum, Sayın Öcalan'ın düşüncelerinden, inşa etmeye çalıştığı sistemin gücünün kendileri için tehlike arz etmesinden kaynaklanıyor. Kürt ve Kürdistan gerçeğini ötekileştirerek, terörize etmekteler. Türk devleti bu gerçekten hareketle Kürt halkını ve kurumlarını terörist ilan ediyor. Birileri de bu durum karşısında sadece izleyen pozisyonundadır."

MEVCUT DURUM SÜRDÜRÜLEMEZ

Tecridin insanlık suçu olduğunu vurgulayan Güven, Öcalan’ın aile, avukat, telefon, iletişim vb. hiçbir haktan yararlandırılmadığını hatırlattı.

Özel bir sistem olan İmralı’daki ihlallerin nedense hiçbir uluslararası kurum tarafından ele alınıp takip edilmediğine işaret eden Güven, şunların altını çizdi: “Bu durumu kabul etmek mümkün değildir. Avrupa'nın birçok başkentinde on binlerce Kürt yıllardır eylem halindeler. Çalmadıkları kapı kalmadı. Oturma eyleminden tutalım, açlık grevlerine kadar birçok eylem yapıldı. Bütün bunlara rağmen söz konusu kurumlar yeterli duyarlılığı göstermiyor. Elbette tek bir nedeni yok. Fakat mevcut durumun sürdürülebilir ve kabul edilebilir bir yanı da yok. Bunun bilinmesi gerekiyor."

TECRİDİ KENDİME VARSAYIYORUM

"Sonuç olarak ben Amed Zindanı'ndan, direnişin kalesinden fedakar halkımızın duygularına bir nebze de olsa tercüman olmak istedim" diyen Güven, şunları aktardı:

"Yanlış anlaşılmasın, bu halkın binlerce fedaisi var ve Sayın Öcalan için gözlerini kırpmadan her türlü eylemi yapmışlardır. Başta zindanlar olmak üzere dünyanın her yerinde yıllardır kahramanca direnen bir halk gerçeği söz konusudur. Ben bir Kürt kadını olarak, Sayın Öcalan'ın kadın özgürlük ve kurtuluş ideolojisi ile kendimi bildim. Dolayısıyla ona uygulanmış tecridi kendimi uygulanmış varsayıyorum. Elbette Kürt sorunu gibi devasa bir sorunu, tecrit gibi ağır bir uygulamayı tek başıma çözmem mümkün değil. Ancak ben Diyarbakır Zindanı'nın verdiği maneviyatla, Hz. İbrahim için su taşıyan karınca misali bir duygu içindeyim. Bu zindanda gerçekleştirilen eylemler, Kürt tarihinin akışını değiştirmiştir. O kahramanlara olan saygımla bu eylemimi başlattım."

TECRİT KALKINCAYA KADAR

Kürt halkının ve kurumlarının yıllardır bu konuda mücadele ettiğini, kendisinin de onların bu çabalarına ortak olmak istediğini ifade eden süresiz-dönüşümsüz açlık grevindeki DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, şunları ifade etti: “Tecrit kalkıncaya kadarda çabamız devam edecektir. Başta fedakar Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, Avrupa'daki direngen halkımız ve dört parça Kürdistan'da yaşayan değerli halkımıza tecrit parçalanmadan hiçbirimizin kendisini özgür hissetmeyeceği gerçeğinin farkında olduğumu söylemek isterim. Tecrit karşısında sessiz kalmak, onaylamak ve bu suça ortak olmaktır. Herkes üzerine düşen insani ve ahlaki görevleri yerine getirmelidir. Toplumsal barışı bu topraklara kendi öz gücümüzle getirebiliriz. Sayın Öcalan'ın rolünü oynaması için koşullarının iyileşmesini bizlerin mücadelesi belirleyecektir."