İşkence Türkiye’de kültür haline getirildi!

TİHV Diyarbakır Temsilcisi Barış Yavuz, işkencenin Türkiye’de kültür haline getirildiğini ve devlet eliyle işkence uygulandığını söyledi.

Her dönem işkencenin had safhada yaşandığı Türkiye’de özellikle son 2 yıl işkencenin alenileştiği, meşru bir yöntem olarak kullanılmaya başladığı bir ortam yaratıldı. Polis ya da asker tarafından sokağa çıkma yasakları ve darbe girişimi sonrası yapılan işkenceler TV ve sosyal medyada paylaşılarak korku iklimi oluşturuldu. En son Gevaş’ta mantar toplamaya giden sivillerin feci biçimde işkence edilip fotoğraflarının medyada yayınlanması, ardından suçsuz olduklarının anlaşılması veya Lice’de 19 Haziran’da bahçesinde vurulan Osman Yalavuz ile operasyon bölgesine götürülüp kaybedilmek istenen Mesut Yalavuz işkencenin pervasızlığının bir kaç örneği. 26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü vesilesiyle ajansımıza konuşan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi Barış Yavuz, işkencenin geldiği boyutu değerlendirdi.

‘İŞKENCE TÜRKİYE’DE KÜLTÜR HALİNE GELDİ’

Yavuz, yılın ilk 5 ayında kendilerine 121 işkence başvurusu yapıldığı bilgisi verdi. Diğer yıllara oranla işkencede büyük bir artışın olduğunu vurgulayan Yavuz, Türkiye’de yıllardır hiçbir şeyin değişmediğini, bu gün yaşanan işkencenin yıllardır aleni bir şekilde sürdürüldüğüne dikkat çekti. İşkencenin Türkiye’de bir kültür haline geldiğini ifade eden Yavuz, “Bu dönemde işkencenin artık utanmazca yapıldığını görüyoruz. İşkence mutlak bir yasaktır. Kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı sınırlandırılabilir, ancak işkence her halde yasaktır. Bunun hiçbir istisnası ve aması yoktur. Bir ülkede darbeye teşebbüs etsen dahi yoktur. Ama son bir yılda işkence gören mağdurların boy boy ekran karşısına çıkartılmasını görüyoruz. Bununla şu anki iktidar işkenceyi kurumsallaştırıyor. İşkence yapılmasını içselleştiriyor ve yapılabilir hale getiriyor. Oysa ne uluslararası sözleşmeler ne de Türkiye’deki yasalar değişmedi. Hala mutlak yasaktır. Geldiğimiz noktada işkence yapılabilir gibi bir algı veriliyor” dedi.

“Sokağa çıkma yasakları” döneminde çıkarılan yasayla polis ve askerlere sadece Başbakanlık onayıyla soruşturma açılabileceği hükmü getirildiğini anımsatan Yavuz, “Bu cezasızlık zırhıydı aslında. Bu yetkileri alan kamu otoritesinin yapabileceklerini artık sokaklarda görebiliyoruz. Sur’da çatışmalar sırasında bunu gördük. Devlet işkenceye açık kapı ve tolerans sağlıyor. Devlet bunu açıkça söylemiyor ama ‘Sen birini öldürürsen ya da yaralarsan soruşturma izni bizde, sen rahat ol’ anlamına gelen bir yasa çıkararak fiiliyatta yapıyor” diye kaydetti.

BAŞVURULAR ARTTI

Kendilerine geçmiş yıllara oranla artan başvuruların olduğunu aktaran Yavuz, 2016 yılında 165 başvuru yapıldığını, bunların 75’inin yıl içerisinde işkence gördüğünü, 2017’nin ilk 5 ayında ise şimdiden kendilerine başvuru sayısının 121 bulduğunu kaydetti. Devasa işkencenin yaşandığı tablo içerisinde insanlarda oluşan endişe nedeniyle kendilerine başvurunun az olduğunu da söyleyen Yavuz, mağdurlarda “Kimi kime şikayet edeceksin” algının oturduğunu, soruşturma yürütecek bağımsız makamların olmadığı için başvuru sayısının az olduğunu, her şeye rağmen işkencenin mutlak yasak olduğunu düşünerek başvuru yapılması gerektiğinin altını çizdi.

‘DEVLET ELİYLE İŞKENCE UYGULANIYOR’

Türkiye’de uluslararası sözleşmelere aykırı bir yönetim şeklinin olduğuna dikkat çeken Yavuz, “İşkence tek başına kişiyi değil, grupları hedef alır. Devlet korkutma ve sindirme politikası kapsamında işkenceye başvuruyor. Devletin sokağa çıkma yasakları döneminde bazı hakların askıya aldığı meselesi vardı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı bazı hakları askıya aldığını söylemişti. Ama 3. maddeyi askıya alamazsınız. 3. maddede yer alan işkence mutlak yasaktır maddesi savaş hali ya da sıkıyönetim dönemlerinde bile askıya alınmaz. Öyle bir algı yaratıldı ki sanki askıya alınmış. Ama devlet eliyle işkence uygulanıyor ve suç işleniyor” dedi.

‘HAK ARANMALI’

İnsanların korkmadan başvuru yaparak mutlak yasak olan işkenceye karşı hukuki süreci başlatması gerektiğini, işkence önünde herhangi bir hukuk engeli olmadığını dile getiren Yavuz, yarın uluslararası mecralarda yapılacak başvurularda yurttaşların haklarını aramaları için Türkiye’de yasal başvuru yapmaları gerektiğini hatırlattı. Son dönemde güvenlik güçlerinin zırhlı araçlarla yurttaşları ezmesinin üsten gelen cezasızlık nedeniyle yaşandığına vurgulayan Yavuz, “Bölgede yaşayan halklar için ‘herkes teröristtir’ algısı yaygınlaşmaya devam ediyor. Öldürdüğü insan için yargılanmayacağını bildiği için çok üzerinde de durmuyor. Hukuku ve hakkı önemsemeyen bir güvenlik personeli algısı ortaya çıktı. Zırhlı araçla öldürülen her insan için güvenlik personeli hakkında ‘kasten adam öldürmekten’ işlem yapılması gerekiyor. Etkin ve yeterli bir soruşturma bile yapılmıyor” ifadelerini kullandı.

Devletin “güvenlik” gerekçesiyle kendi otoritesini değil de halkın güvenliğini sağlamakla hükümlü olduğunun altını çizen Yavuz, “Güvenlik herkes içindir. Güvenlik algısını devlete doğru değil de halkın yaşam hakkını korumak amacıyla kullanmak lazım. Bizim güvenliğini sağlamak için devlet denilen bir organizma oluşturulmuştur. O yüzden o devlet vatandaşın güvenliği sağlayarak hukuku işletmesi gerekiyor” diye konuştu.