İşgal ve seçim

Şimdiye kadar KDP ve Irak güçleri işgalci TC birlikleriyle ortak askeri harekatta bulunmasalar da, karşı da çıkmıyorlar ve yan yana durmalarına rağmen aralarında herhangi bir çatışma yaşanmıyor.

Sömürgeci-soykırımcı TC faşizmi, 20 Ocak’ta başlattığı Efrîn’e işgal saldırısını şimdi de Başûrê Kurdistan’ın Sideka mıntıkasına yönelik sürdürüyor. Efrîn “Osmanlı Kürdistanı”nın TC sınırları dışında kalan en batı ucu olurken, Sideka ise en doğu ucu oluyor ve Türkiye-Irak-İran üçgeninde İran sınırına paralel uzanıyor. Bir başka deyişle Zagros-Toros düğümünün güney yakasını oluşturuyor. Tarihte İskender ordularının geçemediği alan olarak anılıyor.

Faşist TC ordusunun söz konusu alana yönelik “Sınır ötesi operasyonlarını” 25 Mayıs 1983’ten beri yürüttüğü biliniyor. Şimdiye kadar irili-ufaklı sayısız askeri saldırı yürütmüş bulunuyor. Söz konusu son saldırısını ise 2017 yılının Aralık ayından itibaren başlatmış ve yürütüyor. 11 Mart tarihinden itibaren ise Sideka mıntıkasında güneye doğru ilerliyor. En son Lêlikan Tepesi ve çevresini işgal etmiş bulunuyor ki, söz konusu alan takriben TC sınırından yirmi kilometre uzakta yer alıyor. Yani mevcut durum 3-5 kilometrelik sınır hareketini çoktan aşarak tam bir işgal girişimine ulaşmış bulunuyor.

Sideka mıntıkasında binlerce yıldır Bradost Aşireti yaşıyor ve esas olarak Bradost Mıntıkası olarak anılıyor. Büyük dağların yanında küçük ovacıkların yer aldığı zengin bir coğrafyayı oluşturuyor. Yaygın köylerin bulunduğu alanda halk tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürüyor. Tabi bir de sınır ticareti yapıyor. Bradost Mıntıkası’nın komşu olduğu coğrafya Barzan Mıntıkasıdır. Dolayısıyla Barzani ve Bradost Aşiretleri arasında sürekli bir anlaşmazlık ve kavga vardır. Daha doğrusu büyümeye ve etrafa yayılmaya çalışan Barzani Aşireti’nin en çok ilerlemek istediği alan Bradost Mıntıkası oluyor. 

Mevcut durumda Türkiye ve İran sınırlarının güneyinde Xaxurkê, Xinêre ve Helgurt alanlarında PKK güçleri bulunuyor ve alan Medya Savunma Alanları içerisinde yer alıyor. PKK güçlerinin güneyinde ise KDP güçleri ile Irak’ın sınır karakolları bulunuyor. Türk işgal birlikleri PKK ile KDP güçlerinin arasında kalan hattan güneye doğru ilerlemeye çalışıyor ve tabi PKK güçleriyle çatışmaya girerek PKK’nin elindeki alanları işgal etmeye çalışıyor. Elbette alanın içindeki ve kıyısındaki köyler de TC’nin top atışlarının ve uçak saldırılarının hedefi oluyor ve halk işine gidemediği gibi, ölüm ve yaralanma olayları da yaşanıyor. Ancak alanda bulunan KDP ve Irak karakollarına yönelik şimdilik hiçbir saldırı olmuyor. Belli ki Türk işgal güçleri buna özen gösteriyor ve bu konuda KDP ve Irak yönetimleri ile TC arasında bir anlaşmanın olduğu anlaşılıyor.

Bradost halkının yurtsever olması nedeniyle işgalci TC güçleri halka tamı tamına düşmanca yaklaşıyor. Köylerin arasına bombalar atarak ve halkı tehdit ederek alandan kaçırtmaya çalışıyor. Aynı durum KDP’nin de işine geldiği için, onlar da halkı korkutmaya ve köylerinden kaçırtarak alanı boşaltmaya çalışıyorlar. Böyle olursa Bradost Aşireti alandan uzaklaşmış ve söz konusu topraklar Barzani Aşireti’ne kalmış olacak. Zaten Diyana kentini önemli ölçüde ele geçirmiş bulunan Barzani Aşireti, böylece Sideka Mıntıkası’nı da ele geçirmiş olacak.

Şimdiye kadar KDP ve Irak güçleri işgalci TC birlikleriyle ortak askeri harekatta bulunmasalar da, karşı da çıkmıyorlar ve yan yana durmalarına rağmen aralarında herhangi bir çatışma yaşanmıyor. Dahası Türk MİT’i ve benzeri gizli güçler KDP alanında ve KDP’lilerle ilişki içinde PKK’ye karşı faaliyetlerini yürütüyorlar. Mevcut haliyle esas askeri aktör AKP-MHP faşist güçleri oluyor. Söz konusu son işgal saldırısının TC Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Bağdat gezisi sırasında planlanmış olduğu anlaşılıyor. Söylentiler muhteliftir; faşist TC güçlerinin Kandil Dağı’na kadar ilerleyeceği dahi ifade ediliyor.

Şimdi söz konusu bu bilgilere bir de Tayyip Erdoğan’ın tüm Rojava, Şengal ve Kerkük’e yönelik işgali içeren sözlerini eklersek, Efrîn ve Bradost’tan başlatılan TC işgal saldırılarının neyi hedeflediği daha açık olarak görülür oluyor. Belli ki AKP-MHP faşizmi Rojava ve Başûrê Kurdistan topraklarının tümünü işgal etmeyi planlıyor. Yani “Türklerin ve Kürtlerin yaşadıkları topraklar” olarak tanımlanan Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek istiyor. Herhalde Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği “Lozan’ın güncellenmesi gerekiyor” sözleri bu anlama geliyor. Yani “Osmanlı Kürdistanı”nın yeniden işgal edilmesini içeriyor. Ve tabi bu durum da Kürtlerle anlaşarak değil, özgür Kürt iradesini ezme temelinde gerçekleştirilmek isteniyor.

Bu noktada Tayyip Erdoğan Yönetimi de, tıpkı zamanın Mustafa Kemal Yönetimi gibi davranmaya çalışıyor. Bol bol Müslümanlıktan ve zaman zaman da “Kürt kardeşliğinden” söz ediyor. Tıpkı Lozan’da görüşmeler yapılırken bazı Kürtlerin milletvekili denerek Ankara’ya götürülmeleri gibi, ENSK’nin de reddettiği bazı hainlerin faşist TC birlikleriyle birlikte Efrîn’e girdikleri anlaşılıyor. Yine M. Kemal’in ara sıra Şex Mahmut Berzenci’ye mektup yazması gibi, AKP iktidarı da KDP ile ilişkili olmaya çalışıyor. Oysa İngiltere ile anlaşarak Şex Mahmut’un üzerine giden TC’nin, 16 Ekim 2017 tarihinde Irak Yönetimi ile anlaşarak KDP’nin üzerine nasıl gittiği de biliniyor. Hewlêr Yönetiminin 25 Eylül referandumuna en çok karşı çıkan gücün AKP Yönetimi olduğunu artık herkes biliyor.

Peki ne olacak? AKP-MHP faşizmi mevcut karanlık ortamda at mı oynatacak? Hegemonik kapitalist güçlerin buna karşı belli bir arayış içinde oldukları gözleniyor. Ancak çok parçalı ve cılız bir tutumu henüz aşamıyor. ABD’nin Suriye’den askeri güçleri çekmeyi açıklayarak Fransa ve İngiltere’yi daha aktif hale getirmeye yönelmesi, küresel kapitalizmin de “Sykes-Picot Anlaşmasını güncelleme çabası” olarak değerlendirilebilir. Sykes-Picot ile Misak-ı Milli’nin çatıştığı söylenebilir. Yüz yıl önce Ortadoğu coğrafyası nasıl dilim dilim doğrandıysa, şimdi de aynı coğrafyayı çok daha küçük dilimlere bölmek isteyen güçlerin hiç de az olmadığı açıkça görülmektedir. 

Ancak işte bu noktada Rusya’nın tutumu sorun olmaktadır. Mevcut Rusya ne yapacaktır? Yüz yıl önce olduğu gibi şimdi de ABD, Fransa ve İngiltere’nin yeni Sykes-Picot’una mı katılacak? Yoksa İran ve TC ile eski Sovyetler Birliği’nin izlediği politikayı mı izleyecek? Veya başka bir politik çizgi mi geliştirecek? Şimdiye kadar Rusya yönetimi bir yönüyle ABD ile yürümeye çalıştı. Son yıllarda İran ve TC ile Sovyet politikalarına benzer bir çizgiye kaydı. Aslında küresel hegemonyanın sorunu Rusya oluyor ve Rusya’nın işleri nasıl yürüteceği fazla bilinemiyor. İşte böyle bir ortamda Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı iddia edilerek ABD tarafından vuruluyor. ABD’yi destekleyenler emperyalizmin işbirlikçisi konumuna düşerken, karşı çıkanlar da Esad Yönetimi’nin halka karşı kullandığı kimyasal silahı desteklemiş oluyor. Böyle bir ortamda TC’nin Kürdistan’ı işgali ile Ortadoğu’daki Üçüncü Dünya Savaşı daha da yayılıp derinleşiyor.

Irak ve Başûrê Kurdistan işte böyle bir ortamda 12 Mayıs’ta yapılacak seçime gidiyor. Güya yönetimini demokratik seçim yöntemiyle belirleyecek. Haydar Abadi bu ortama dayanarak yeniden yönetim olmak istiyor, KDP de ayakta kalmaya çalışıyor. Buna ek olarak bir de Türkiye’de erken seçim tartışması gündeme gelmiş bulunuyor. Erdoğan-Bahçeli faşist ikilisi de bu ortamdan yararlanıp iktidarını koruma çabası yürütüyor. Dikkat edilirse, esas olan Kürdistan’ı işgal ve Ortadoğu’da savaştır. Bu durumda söz konusu seçimler işgal ve savaşın üzerini örtmeye çalışan asma yaprağından öte bir değere sahip değildir. Kürdistan’ı özgür ve Ortadoğu’yu birlik yapacak Birleşik Ortadoğu Demokratik Devrimi gelişerek sürece el koymadıkça savaş, işgal ve bölünme derinleşecektir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika