İki örnek: Başûrê Kurdistan ve Katalonya

İster adına iktidar, ister sömürgecilik, isterse de egemenlik ve işbirlikçilik denilsin; bunların hepsi de eril zihniyeti, baskıyı, sömürüyü, horlamayı ve aşağılamayı anlatmaktadır.

Başûrê Kurdistan’da gerçekleşen 25 Eylül referandumu sonrası yaşananlar da bu gerçeği bir kez daha doğrulamaktadır.

Başûrê Kurdistan’da gerçekleşmiş olan 25 Eylül referandumu birçok yönüyle tartışılabilir. Bu gereklidir de. Çünkü bir halkın ulusal sorununu çözme biçimleri arasında değerlendirilebilecek olan referandumun Başûrê Kurdistan’da gerçekleşme biçimi, izlenen yol ve yöntem itibarıyla özde ulusal sorununu çözmekten daha çok çözmemeyi ifade eden bir sonuç yaratmıştır. Öyle ki kendi meşruluğunun bile tartışılmasına neden olabilecek bir yaklaşım ve yöntemin sahibi olunmuştur. Dünyanın birçok coğrafyasında, ülkesinde görülmeyen bir tarz sergilenmiştir. Sınıf niteliği ne olursa olsun, bugüne kadar hiç bir gücün yapmadığı bir şekilde hareket edilmiştir. Doğal olarak bunun neden olduğu sonuçlar da büyük tahribatlar yaratmıştır.

Başûrê Kurdistan’da referandumun gerçekleştiği günlerde Katalonya’da da bir referandum gerçekleşmiştir. Ancak Başûrê Kurdistan’da gerçekleşmiş olan referandumdan hem anlayış, hem izlenen yol ve yöntem hem de tarz konusunda çok farklı bir pratiğin sahibi olunmuştur. Önce halk önünde açık ve meşru bir tartışma yürütmüşlerdir. Yürütülen bu tartışmalara Katalonya’da farklı görüş ve düşüncelere sahip olan partiler ve benzerleri de katılmışlardır. Tüm bu yürütülen tartışmaların ardından da ulaşılan sonuçlar meclise götürülerek orada, onaydan geçirilerek karara dönüştürülmüştür. Ve alınan bu karar gereği de referanduma gidilmiştir.

İspanya merkezi yönetimi ise alınan bu referandum kararının uygulanmasını engellemek için tehdit, tutuklama vb. dahil tüm baskı biçimlerini devreye koymuştur. Referandum günü de halkın sandıkların başına gitmesini engellemeye çalışmıştır. Fakat buna rağmen halk ezici bir çoğunlukla sandıkların başına giderek oylarını kullanmıştır. Tüm bu engellemelere rağmen sandıkta kazanan halk olmuştur ve tercih bağımsızlıktan yana yapılmıştır. Irak Merkezi yönetiminin yaptığı gibi Katalonya’da da merkezi yönetim referandum sonuçlarını kabul etmemiş ve gayri meşru saymış, referandum sonuçlarının iptal edilmesini istemiştir. Fakat bu istemi Katalonya Meclisi ve halk tarafından kabul edilmemiştir. 27 Ekim günü de Katalonya Meclisi tarihi bir karar alarak “Bağımsızlık” ilanında bulunmuş ve gerçek bir referandumun nasıl olması gerektiği dosta da, düşmana da göstermiştir.

Başûrê Kurdistan’da 25 Eylül’de gerçekleşen referandumda olmayanda bu gerçekliktir. Mesud Barzani yönetimi referandum kararını tek başına almıştır. Alınan bu kararda da İsrail ve TC devletinin rolü belirleyici olmuştur. Böyle bir karar alırken; başında bulunduğu parti dışında olan partilerin, örgütlerin ve halkın görüşlerine başvurulmamıştır. Sadece referanduma bir kaç gün kala, kapısı kapalı olan, başkanının Hêwler’e girmesi yasaklanan meclisin kapısı açılarak, sadece onaylanmak üzere bir oylama gerçekleştirilmiştir. Böylece bir nevi baltayı kendi ayağına vurma gibi bir pozisyona düşmüştür.

Buna bağlı olarak da referandum sonrası yaşananlarda tam bir trajedi olmuştur. Mesud Barzani’yi referandum için teşvik eden TC devleti, Irak yönetimi ve İran ile anlaşmış ve sonuçta bu her üç devletin planlaması dahilinde Başûrê Kurdistan’a yönelik bir askeri işgal başlatılmıştır. Ve bu işgal karşısında direnilmediği gibi, halkın onuruna, gururuna yönelik kırıcı saldırıların yapılmasına imkan sunulmuştur. Başûrê Kurdistan’ın yüzde 45’e varan bir toprağı Irak ordusu ve Heşdi Şabi güçlerine bırakılmıştır. Referandumun üzerinden yaklaşık bir ay sonra 26 Ekim 2017 günü de referandum sonuçlarının dondurulduğu ilanında bulunulmuştur.

Mesud Barzani yönetiminin sergilediği bu tutum karşısında ise sömürgeci, iktidarcı, egemenlikçi eril zihniyet harekete geçmiştir. Sadece Başûrê Kurdistan’da değil, tüm Kürdistan parçalarında yaşayan halkımızı hedef almış, horlamaya ve aşağılamaya başlamışlardır. Irak ve TC devleti biri Arapça, diğeri de Türkçe aynı sözleri tekrarlamaya başlamışlardır. Referandum sonuçlarının “dondurulmuş” olmasını kabul etmeyerek, “iptal” etmelerini istemişlerdir. Bununla da yetinilmeyerek, hafifseyici, küçümseyici bir tutum içerisine girmişlerdir. Daha önce gerçekleşmiş olan Kürt direnişlerinin ardından olduğu gibi, psikolojik savaş yöntemlerine başvurulmuş, basın-yayın organları devreye konulmuş, şovenizm şahlandırılmaya ve Kürt düşmanlığı kışkırtılmaya başlanılmıştır. Aslında giderek dozajı arttırılan bu psikolojik savaş ile Başûrê Kurdistan gerçekleşen 25 Eylül referandumundan sonra yaşananlardan yola çıkılarak, diğer parçalarda yaşayan halkımıza “sizde böyle yaparsanız, sonunuz böyle olur” denilerek gözdağı verilmek istenilmiştir.

Elbette tüm bu yaşananlar, sömürgecilerin, Kürt düşmanlarının özel psikolojik savaşı Kürtlerde büyük bir moral bozukluğu da yaratmıştır. Ancak böyle de olsa, Başûrê Kurdistan’da başlayan işgal hareketini ve bunun sonucunda gerçekleşen referandumun sonuçlarının bu şekilde dondurulmasını içlerine sindirememişlerdir, kabul etmemişlerdir. Bu yaşanmış olanlardan güçlü sonuçlar çıkarmışlardır. Kendilerini aşağılayan, horlayan sömürgecilere karşı öfke ve kinlerini bileyerek daha da keskinleştirmişlerdir. İşgal karşısında direnmeyerek, referandum sonuçlarını bile “dondurarak” geri adım atan diğer partilerle birlikte Mesud Barzani yönetimi ile arasına mesafeye koymuşlar; özgürlük ve demokrasi hareketinden yana olan tercihlerini daha belirgin bir hale getirmişlerdir.

Mesud Barzani yönetimi ve direniş yerine teslimiyeti seçen diğer partiler, Kürdistan halkının 25 Eylül referandumu sonrası çıkardığı bu sonuçları ne kadar ciddiye alacaklar ve bunlardan, kendileri için bir sonuç çıkaracaklardır? Şimdiden bu konuda bir şeyler söylemek mümkün olmasa da, bundan sonra Başûrê Kurdistan hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve bir daha; iktidarcı, sömürgeci, egemenlikli, işbirlikçi eril zihniyete, baskıya, sömürüye, horlamayı ve aşağılamaya yaşam hakkı tanınmayacağı gerçekliğidir.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA