Çiğdem Kılıçgün Uçar: Barış iradesi Türkiye’yi aştı

Barış meselesinin aynı zamanda bir Türkiye meselesi olduğunu vurgulayan DBP Eşsözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Türkiye'de demokrasinin en asgari değerlerine bile sahiplenen herkesin mutlaka bununla ilgili bir sözünün olması gerekmektedir” dedi.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği'nin (ÖHD), İstanbul’da bulunan Taksim Elit World Otel’de 'Tecrit Siyasetine Karşı Barış ve Özgürlük Mücadelesi' başlıklı konferansı sona erdi.  

Konferansın üçüncü ve son oturumunda, moderatörlüğünü İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in üstlendiği “Barış, Demokratik Çözüm ve Özgürlük Diyalektiği” konusu masaya yatırıldı.

Oturumda, gazeteci Fatih Polat, “Tecrit ve savaş siyasetinde ısrar ve ekonomik-toplumsal yıkım”, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Kürt sorununda çözüm olanakları”, İtalya’dan Daimi Halk Mahkemesi Sekreteri Gianni Tognoni, “Tarihsel-politik sorunların çözümünde hukuk ve adalet mücadelesinin rolü ve etkisi” ve DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel “Türkiye’de demokrasi sorunu ve çözüm arayışları” konulu sunum gerçekleştirdi.

UÇAR: TECRİT EN TEMEL SORUN

DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, tecridin en temel sorunlardan biri olduğunu vurguladı. Tecride sadece hukuksal bir mesele olarak bakılmayacağını belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, Kürtlerin Türkiye’de neye tekabül ettiğini ve ne anlam ifade ettiğini anlatmak gerektiğinin altını çizdi. Tarihsel süreçte Kürtlere dönük politikalara değinen Çiğdem Kılıçgün Uçar, Erzurum Kongresi’nin önemine değindi. Kongrenin hem Kurdistan’da hem de Kürtlerin yoğun katılımıyla gerçekleşmesinin önemli kıldığını vurgulayan Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Ardından yüz yıl geçti. Erzurum’da bir cenazeye katılmıştık. Kürtlerin o dönem sahiplendiği kongrenin geçtiği Erzurum’da Kürtlerin cenazeleri kutularda teslim edildi ailelerine. Bu tarihsel süreçte Kürtlerin nereden nereye geldiğini göstermeye yeter. Kurucusu olduğumuz bir mekanizmanın inkar, asimilasyon, imha politikaları ile karşı karşıyayız” dedi.

1921 ANAYASASI KÜRTLER AÇISINDAN DEĞERLİ

1921 Anayasasının Kürtler açısından değerli bir anayasa olduğunu belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, bugün söylenmesinin cezai yaptırımlara neden olduğu muhtariyetin o dönem Kürtlere tanıyan bir anayasa olduğunun altını çizdi.

1924 Anayasası ile inkara dayalı bir anayasanın hayata geçirildiğini dile getiren Çiğdem Kılıçgün Uçar, Türkiye’de Türk ve Sünni olanlar dışında kalanların inkar edildiğini dile getirdi. Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Yüz yıllık bir kayyum sistemi diyebiliriz, bu da ulus devlettir. Türkiye’de Kürt sorunu gerçekten çözülemez mi? Çözüme dair bir irade göstermek bu kadar zor mu? Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kürt gerçekliğinin kendisinin bu coğrafyada hayat bulması ve bunun Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli olduğunu belirtiyor” diye konuştu.

BARIŞ PROJESİNİN SAHİBİ ABDULLAH ÖCALAN’DIR

2013 yılındaki diyalog sürecinin önemine de değinen Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Sayın Öcalan’ın mektubu ile barış iradesinin Kurdistan sınırından çıktığını gördük. Sadece Kürtlerin değil, tüm halkların, inançların demokratik kurumların içinde olduğu bir süreçti. Sayın Öcalan, Kürt sorununun çözümünün ülkenin demokratik hale gelmesine, krizlerin çözümüne dair kıymetli olduğunu ifade ediyor. Bu projenin tek sahibi sayın Öcalan’dır” diye belirtti.

TECRİT TÜM HALKLARI ETKİLİYOR

Kürt halkının geçmişten bu yana yürüttüğü barış mücadelesine değinen Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Bugün İmralı’da yürütülen tecridi sadece Kürt halkına yöneltilmiş bir hukuksuzluk olarak ifade edebilir miyiz? Hayır, elbette ki Türkiye'deki bütün halkları etkileyen bir durumdur. O zaman Kürt sorununda barış konusunda da oluşacak bir müzakere sürecinin ve aşağı çıkan sonucun kendisinin de böyle takip edebilmesi gerekiyor. O yüzden eğer bir barış süreci gerçekleşecekse bu, devlet ile örgüt arasında değil devlet ile toplum arasında yapılmalı” dedi.

HALK SOYKIRIMLARA RAĞMEN BARIŞTA ISRAR EDİYOR

1 Şubat ile 15 Şubat tarihleri arasında Kurdistan’da iki koldan gerçekleştirilen Büyük Özgürlük Yürüyüşü’nün önemine işaret eden Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Hem milletvekillerinin hem DBP’nin hem de Kurdistan'daki kurumların katılımcı olduğu bir yürüyüş gerçekleştirdik. Bu yürüyüşle aslında açığa çıkan birçok tablo var. Yürüdüğümüz Kurdistan topraklarının tarihini yeniden sahiplenen halkımızla birlikte açığa çıkarmış olduğu ve bence en çok da devletin görmesi gereken şey; tecride rağmen Kürt sorununda sayın Öcalan’ın rolünün ne kadar kıymetli olduğu hem de Kurdistan halkının yaşamış olduğu bütün soykırımlara, bütün şiddet politikalarına rağmen halen barışta ısrar ediyor olmasının bir şans olarak görülmesi gerektiğidir.”

‘BARIŞ BİR TÜRKİYE MESELESİDİR’

“Barış meselesi bir Türkiye meselesidir ve Türkiye'de demokrasinin en asgari değerlerine bile sahiplenen herkesin mutlaka bununla ilgili bir sözünün olması gerekmektedir” diyen Çiğdem Kılıçgün Uçar, sözlerini şöyle noktaladı: “Meclis bunun bir ayağı, sivil toplum örgütleri bu meselenin bir ayağı. Bugün erkek egemenliğinde diz çöktüren kadın mücadelesi ve Kürt özgürlük mücadelesinin kendisi de bunun bir başka ayağı. Özetle; Türkiye'de demokrasi mücadelesinde Türkiye’deki kesimlerin dört koldan sarılması ve bırakmaması gereken bir süreç. Biz bütün bu süreçte yaşarken aslında beraberinde katliamları da gördük. Yani ulus devlet paradigmasının kendisi zamanla yaşadığı sorunlar açılmaya karşı kendisini yeniden işaretleyecek duraklar aradı. Örneğin Sivas Katliamı olsun, Zilan Katliamı olsun, Çöktürme Planı olsun bunun duraklarından birisi ve biz bu duraklara mecbur değiliz. Sadece daha cesaretli bir şekilde bu işin bir tarafı devlet ise bunun direksiyonu olan taraflarından birisi de Kürtlerin kendisidir. Bugün Türkiye’de demokrasinin asgari düzeyde önemini bilen her kişini bu demokrasi mücadelesini sahiplenmesi gerekiyor. Öz örgütlenmeyi sahiplenip barış mücadelesinin sesini yükseltmekle zafer kaçınılmazdır.”

GIANNI TAGNONI: İNSANLIĞA YÖNELİK SUÇLAR İNKAR EDİLİYOR

Daha sonra İtalyan hukukçu Gianni Tagnoni, “Tarihsel-politik sorunların çözümünde hukuk ve adalet mücadelesinin rolü ve etkisi” başlıklı sunum yaptı. Tagnoni, “Ermeni Soykırımı’na karşı Türkiye, kendisine dokunulmaz bir şekilde cezasızlık politikasını sürdürmeye devam ediyor. Fransa, soykırım ile ilgili bir duruşmasında, Türkiye’nin cezasızlık politikalarına izin verdi. Paris’te Kürtlere karşı gerçekleştirilen katliam da Türkiye’nin durumunu gösteriyor. İnsanlığa yönelik suçlar inkar ediliyor” şeklinde konuştu. 

BM GÜVENLİK KONSEYİ HUKUKU KORUMUYOR

Dünyanın birçok ülkesinde halklara dönük savaş ve insan hakları ihlallerinin sürdüğünü hatırlatan Tagnoni, “Barışa dönük bir hak ihlali var. Özellikle Kürt halkı için elzem olan şey çok benzer şeyler var. Hem Kürtler hem Filistin halkı uluslararası boyutta jeopolitik çıkarlara kurban ediliyorlar. Bu soykırım süreçleri devam ediyor. Gazze’de soykırım süreci sürüyor ve oradaki insanlar ‘terörist’ olarak tanımlanıyor. Tüm Kürtlerin izolasyon ile kuşatıldığı bir dönemden geçiyoruz. Erdoğan Filistin ile dayanıştığını söylerken Rojava’ya karşı farklı bir politika izliyor. BM Güvenlik Konseyi hukuku korumuyor. Kürt sorununu Türkiye ve Rojava’da, geleceğin programını nasıl ifade edebiliriz, barışa yönelik suç olduğunu ve Kürtlere yönelik baskıları nasıl daha fazla gösterebiliriz bunu konuşmamız lazım. Kürtlerin direnişlerine teşekkür ediyoruz” dedi.

TAYİP TEMEL: TECRİT İNKAR, İMHA, SAVAŞ SİYASETİDİR

Ardından DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel’e söz hakkı verildi. Temel, İmralı’daki tecridin çözümsüzlüğün beslendiği zemin olduğunu belirterek, “Sayın Öcalan tecritte tutulduğu sürece inkar, imha ve savaş siyasetinin devam edeceğini bilmek gerekiyor. Bunun doğurduğu sonuçlarla doğru temelde mücadele etmek gerekiyor. Tecrit, çözüm ve barış ihtimalini kesinlikle ortadan kaldırma siyasetidir. Türkiye’de kim iktidardaysa,  tecridi Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmenin mihenk taşı olarak ele aldığını son 25 yılda gördük. Bu siyaset devreye girdiği an, Kurdistan’da dağlar bombalanıyor, işgal politikaları devreye giriyor ve Kürt halkının Kürtlüğü ile yaşamaya çalışan bütün unsunlar devlet mekanizmalarından dışlanıyor. Bu kayyum siyaseti ile yürütülen bir uygulama. Bir coğrafyada yaşayan bir kısım insan açısından hukuk askıya alınmışsa, orada aslında savaş politikaları devredeyse, orada o ülkenin demokratik değerlerle yönetilmesi mümkün değil” diye belirtti. 

‘TERÖR YAFTASI SİHİRLİ CÜMLE’

Temel, şunları söyledi: “Kürtlerin yalnızlaştırılması, yalnızlaştırılarak mücadelelerinin bastırılması inkar politikasını yürüten iktidarlar tarafından temel referans haline getirilmiş. Onlar açsından en önemli şey; Kürtlerin varlık mücadelesinin yolunun Kürtleri yalnızlaştırmak veya kriminalize edilmesinden geçiyor. Terör yaftası burada sihirli cümle. Terör kavramı üzerinden hem uluslararası alanda hem de Türkiye’de bir yalnızlaştırma ve boğma siyasetinin temel siyasi argümanı haline getirildi. Türkiye’de eğer Kürtler yalnız değilse bugün, Türkiye demokrasi güçleri ile yan yana gelme zemini kısmen mümkünse hem Kürtler bunu sayın Öcalan’a borçlu hem de Türkiye demokrasi  güçlerinin yan yana zemin bulması bu temel aktöre bağlı gelişen bir durum.”

TÜRKİYE’DE BİR BARIŞ HAREKETİ ÖRGÜTLENDİRİLEMEDİ

Egemen güçlerin Kürtleri kendi kontrolü altına alarak kendi çıkarlarına göre yönlendirmeyi amaçladığına dikkat çeken Temel, “Egemenler, Kürtlerin kime lider ve temsilci diyeceğine karar vermek istiyor. Bu çözümün imkanı önündeki en büyük engellerden birisidir. Yine aynı şekilde Türkiye’de bir barış hareketinin büyüyerek, güçlendirilerek örgütlendirilememesi de çözümün önündeki bir diğer engeldir. Çünkü egemenler kendi çözümünü işgalde, savaşta görüyorlar ve buna dair ilk adımlarını da sayın Öcalan’a dönük tecritle yürütüyorsa, bunun temel nedeni, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin bir barış hareketi geliştirememiş olmasındandır” dedi. 

‘İKTİDAR GÜÇLENDİĞİ ORANDA BARIŞ İMKANSIZ’

Mevcut tabloda iktidarın varlığını demokrasi güçlerinin örgütlenememesi üzerinden güçlendirdiğini vurgulayan Temel şunları ekledi: “Bugün güçlü bir yan yana gelme hali olmazsa, AKP yenilgiye uğrasa da kuzu postuna girmiş kurt gibi başka iktidar başa gelir. Mutlak bir iktidar sağlanırsa Kürt sorunu çözülür yanılgısı Türkiye’deki mücadeleci güçleri yanılgıya götüren bir perspektiftir. İktidarlar kendisini tahkim ettiği oranda çözüm perspektifinden kopmuş imha ve inkar politikalarına başvurmuştur.  İktidarın güçlendiği oranda barış politikasını sürdürmenin imkansız olduğunu bilmek ve mücadeleyi bunun üzerinden örmek gerektiğiyle sözlerimi bitirmek istiyorum.”