300 yıllık Almanya-Türkiye dostluğunun perde arkası-I

1980 yılında yapılan askeri darbe sonrasında binlerce muhalif Almanya'ya sığındı. 1984 yılında PKK'nin silahlı güçlerinin Eruh ve Şemdinli eylemleriyle silahlı mücadeleyi başlatması sonrasında Türkiye Almanya ilişkileri askeri alanda yoğunlaştı.

Türkiye ile Almanya arasında gerilen ilişkilerin düzeltilmesi konusunda Türkiye tavizler verecek mi? Peki Almanya taviz almadan gerilen ilişkileri düzeltilmesi için geri adım atacak mı? Bu soruların yanıtı her iki ülkenin 300 yıla dayanan ilişkisinde saklı.

Türkiye Almanya ilişkileri kimine göre 800 yıl, kimilerine göre ise 300 yıla dayanıyor. Sınır komşusu olmayan iki ülke arasındaki sıcak ilişkilerin başlangıcı 250-300 yıl öncesine dayanıyor. 12. Yüzyıldaki İkinci Haçlı Seferi sırasında Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Frierich Barborassa ordusunun başında Selçuklunun başkenti Konya'ya kadar gittiği belirtiliyor. Burada Selçuklular ile Almanlar arasında yapılan bir anlaşmayla Alman Ordusu'na Klikya (Antalya- Mersin) yolu açılıyor. Ancak imparator Barborasso 1190 yılında İçel-Göksu ırmağında yıkanırken boğulması sonrasında Alman Ordusu'nda dağılmalar yaşandı.

Alman imparatorun yeğeninin Alman ordusunun başına geçmesinin ardından Selçuklu orduları ile Alman orduları arasında çeşitli savaşlar yaşandı. Bu savaşlardan sonra yeniden ikilli anlaşmalar yapıldı.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya'nın tamamını ve İtalya'nın bir bölümünü elinde bulunduran V. Karl döneminde, Kardinal Busbeck'i tam yetkiyle Osmanlı Devleti nezdinde Avusturya elçisi olarak görevlendirmiştir.  1556 yılında V. Karl'ın ölümünden sonra Alman birliği dağılmış, bugünkü Alman coğrafyasında küçük Alman prenslikleri ortaya çıkmıştır.

Kanuni döneminde 1.Viyana Kuşatması sırasında Alman prensliklerinin bir kısmının Osmanlılara karşı Avusturya'nın yanında yer aldılar. Türk ve Alman orduları arasında yapılan son savaş ise 1683 yılında İkinci Viyana Kuşatması'nda yaşandı. Kuşatma sırasında Avusturya'ya yardıma gelenler arasında Hannover Prensi Ernst August'un oğlu Veliaht Prens Ludvig komutasında bir Alman birliği de vardı. Bu savaştan sonra Osmanlı ile Almanya arasında başlayan ilişki bugünlere kadar devam etti.

ÖNCE FRANSIZ, SONRA ALMAN HAYRANLIĞI

18. yüzyılda Osmanlılarda başlayan batılılaşma eğilimi nedeniyle Fransa'ya ciddi yakınlaşmalar başladı. Avrupa ağırlıklı olarak Fransa ile başlayan ticari ve kültürel ilişkiler, 19 yüzyılın başında Osmanlı-Alman yakınlaşması nedeniyle Almanya'ya yöneldi. Bunda İttihat ve Terakki'nin payı büyüktü. Osmanlı ile Almanlar arasındaki ilişki askeri ve teknik işbirliğine dönüştü. Zamanla ticari ve kültürel alanlara yayıldı. 18 yüzyılda Osmanlı'da yoğun olan Fransız hayranlığı 19. yüzyılda yerini Alman hayranlığına bıraktı.

1845 yılında kurulan Alman Şarkiyat Kurumu (Deutsche Morgenländische Gesellschaft) Osmanlı toprakları başta olmak üzere bir çok Asya ülkesinde devletlerden aldıkları özel izinlerle araştırmalar yaptılar. Alman bilim adamları ve teknisyenleri aldıkları özel izinlerle Anadolu ve Mezopotamya'da da arkeolojik araştırma ve kazılar başlattılar. Truva hazineleri, Bergama Akropolü'ndeki görkemli Zeus Tapınağı bu araştırmalar sonucu bulunmuş ve Berlin'e taşınmıştır. Sultan II. Abdülhamit, Rus ve İngiliz ortak tehdidine karşı Almanya'ya karşı yakınlaşma ihtiyacı duymuştur. Almanya ile başlayan bu yakınlaşma nedeniyle I. Wilhelm, 1889 ve 1898 tarihlerinde iki kez İstanbul'u ziyaret etmiştir.

İSTANBUL BAĞDAT DEMİRYOLU İNŞAASI

1898 yılında Bağdat demiryolu hattının tamamlanması için Osmanlı İmparatorluğu ile Deutsche Bank arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma sonucu kurulan "Anadolu Demiryolları Şirketi" bünyesindeki Türk-Alman ortaklığıyla Bağdat Demiryolu hattı projesi hayata geçirildi. Bu dönemde ayrıca İstanbul'da Alman okulları ve hastaneleri açılmış, birçok Türk subayı ve öğrencisi Almanya'ya eğitim görmek üzere gitmiştir.

1913 yılında eğitim ve çalışma amacıyla Berlin'de 1301 Türk yaşıyordu. Çalışanların büyük bölümü tütün sanayinde istihdam edilmişti. 1913 yılında Berlin'de sanayi ve ticaretle ve bilim ve teknoloji ile ilgili iki Türk gazetesi yayınlanmıştır. 1917 yılında "Yeni Türkiye" (Die neue Türkei) dergisi iki dilde okuyucunun karşısına çıkmaya başlamıştır.

ABDÜLHAMİD İLE BAŞLAYAN KARŞILIK ÇIKAR İLİŞKİSİ

Sultan Abdülhamit tarafından Almanya ile geliştirilen ilişkiler İkinci Meşrutiyetten sonra İttihat ve Terakki tarafından sürdürülmüş, İttihat ve Terakki'nin yayın organı olan Osmanlı Dergisi. 1 Ocak 1900 tarihinden itibaren Almanca nüsha olarak çıkarılmaya başlanmıştır. 1908 yılında İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı'nın durumunu görüşmek için yaptıkları toplantıya Almanların katılmaması, Almanları Osmanlı'nın vazgeçilmez müttefiki haline getirmiştir.

1. Dünya savaşının ilk aylarında Almanya ile müttefik olan Osmanlı savaşa girmemeyi tercih ederken, İngiliz ve Fransız Donanmalarından kaçarak İstanbul'a sığınan ve Osmanlı devletince satın alındıkları açıklanan Gobel ve Braslav adlı iki Alman kruvazörü "Yavuz" ve "Midilli" isimlerini aldı. Türk bayrağı altında bu her iki geminin 1914 yılında Sivastopol'u bombalamaları sonrasında Osmanlı da 1. Dünya Savaşına fiilen katıldı.

Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya'nın ittifak halinde bulunduğu I. Dünya Savaşı'nda Alman General Liman Von Sanders Osmanlı Ordusu'nu yeniden örgütlemekle görevlendirilmiştir. Liman von Sanders, Çanakkale, Filistin ve Suriye Cephelerinde Osmanlı Ordusuna komuta etmiştir.

Türk Alman ilişkilerinin genişlemesi, Abdülhamid'in denge siyasetinin bir parçası olarak başlamış, İttihat ve Terakki tarafından geliştirilmiştir. Osmanlı'nın İngiltere ve Rusya'ya karşı Almanya'yı müttefik olarak seçerken, Almanya da Osmanlı üzerinden Ortadoğu'da var olmayı bir seçenek olarak görmüştür. Bu ilişkiler Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına kadar devam etti. Osmanlı'nın yıkılışıyla kesilen ilişkiler, 16 Mayıs 1924 tarihinde imzalanan dostluk anlaşmasıyla yeniden başladı. 1929 yılında konsolosluk anlaşması,1930 yılında ise Türkiye Almanya ticaret anlaşması imzalandı.

SAVAŞIMIN BİTİMİNE 3 AY KALA YAPILAN SAVAŞ İLANI

Türkiye Almanya ilişkileri Hitler Almanya'sında da devam etti. Türkiye 2. Dünya Savaşına kadar Almanya ile iyi ilişkiler geliştirdi. Diğer yandan ise Almanya'dan kaçan Nazi muhalifi bilim insanlarına Ankara'nın kapıları açıldı. Çok sayıda bilim insanı Türkiye'ye sığındı. Bu dönem alman teknolojisiyle birlikte, hukuk, tiyatro ve operanın gelişmesinde Almanların etkisi büyük oldu. Ankara'da Cumhuriyet dönemi yapılar olarak adlandırılan mimari yapılar, Alman tasarımcılar tarafından yapıldı.

Savaşta taraf olmamayı seçen Türkiye savaşın gidişinin iyice belirginleşmesi üzerine 2 Ağustos 1944’te Almanya ile siyasal ilişkilerini kesti. Fakat buna Türkiye Nazi Almanya'sını karşısına almadı ve ancak savaşın bitimine 3 ay kala 23 Şubat 1945 günü Almanya’ya savaş ilan etti. Almanya'ya savaş ilan etti. 24 Temmuz 1951 yılında Meclis'in kabul ettiği bir yasayla savaş halinin ortadan kalkmasıyla birlikte yeni Almanya ile ilişkiler yeniden kuruldu.

İŞÇİ GÖCÜ İLE İLİŞKİNİN BOYUTU DEĞİŞTİ...

30 Ekim 1961 tarihinde Almanya ile Türkiye arasında imzalanan "Türk işçilerinin Almanya Federal Cumhuriyeti'ne Gönderilmesine Dair Anlaşma" ile iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem başladı. O dönemde Anadolu ve Kuzey Kürdistan'dan emekçiler çalışmak üzere Almanya'ya gelmeye başlamışlardır. Bu işçi göçü 1973 yılına, yani Almanya'nın yurtdışından işçi alımını durdurduğunu açıklamasına kadar sürdü. 1967 yılında 150 bin civarında olan Türkiyeli sayısı bugün üç milyonu aşmış durumda.

Türkiye bu dönemde ABD ile artan güvenlik işbirliğini Almanya ile yoğunlaşan ekonomik işbirliği ile tamamlamıştır. Soğuk Savaş süresince Türkiye tarafından Almanya ve ABD arasındaki çapraz ikili ilişkiler geliştirilmiş, her iki ülke birbirinin alternatifi değil, tamamlayanı olarak görülmüştür.  Bu dönem, bu politikanın ürünü olarak Türkiye'de bazı politikacılar alman ekolü, bazı politikacılar ise Amerikancı olarak lanse edilmiştir.

ALMAN TANKLARI KÜRDİSTAN'DAKİ KİRLİ SAVAŞTA

1980 yılında yapılan askeri darbe sonrasında binlerce muhalif Almanya'ya sığındı. 1984 yılında PKK'nin silahlı güçlerinin Eruh ve Şemdinli eylemleriyle silahlı mücadeleyi başlatması sonrasında Türkiye Almanya ilişkileri askeri alanda yoğunlaştı. Türkiye Almanya'dan PKK'ya karşı kullanılmak üzere milyarlarca dolar silah satın aldı. Türkiye'nin satın aldığı leopard tanklarının Kürtlere karşı kullanıldığı basında yer alınca, Almanya'da bulunan Kürtler ve buna karşı çıkan Almanlar ayaklandı. Alman parlamentosunda yoğun tartışmalar yaşandı.

1994 yılının Nisan ayında Alman Hükümeti tarafından, Türkiye'nin Almanya'dan aldığı silâhları anlaşmalara aykırı olarak iç güvenlik amacıyla kullandığı öne sürülmüş ve Türkiye'ye silâh sevkiyatı durdurulmuştur. Bunun neticesinde iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimli bir dönem yaşanmış ve Türkiye'de Alman mallarının kullanılmaması yönünde kampanyalar yürütülmüştür.

Türkiye- Almanya arasında gerilen bu ilişkilere karşı Almanya-Türkiye arasında ticari ilişkiler durmamış ve devam etmiştir. Yalnız Almanya bu silahların kullanımını yasaklarken, diğer taraftan PKK'nin Almanya'daki faaliyetlerini yasadışı ilan ederek Kürtlere yönelik tutuklama ve baskı operasyonlarını yönetti. Almanya bir yandan sattığı silahların kullanılmaması kararın alırken, diğer taraftan ise Türkiye'nin istemleri doğrultusunda Kürtlere yönelik politikalar izlemeye başladı.

SPD-YEŞİLLER AB YOLUNU AÇTI

Türkiye ile Almanya arasında 1994 yılında gerilen ilişkiler yerini yumuşamaya bırakırken, Aralık 1997'de Lüksemburg'da yapılan AB Zirvesi'nden Türkiye'nin AB üyeliği konusunda olumlu bir karar çıkmaması üzerine, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir gerilim daha yaşandı. Alman ve Türk politikacılar arasında tartışmalar medya yoluyla uzunca bir süre devam etti.

1998-1999 yıllarında Türkiye- Almanya ilişkilerinde bir durgunluk yaşanırken, 1998 Eylül ayında gerçekleştirilen genel seçimlerde, Helmut Kohl'ün Başkanlığında 16 yıl iktidarda kalan CDU/CSU - FDP koalisyonu, yönetimi Schröder başkanlığındaki SPD - Yeşiller koalisyonuna bırakmıştır. SPD-Yeşiller hükümeti göreve geldiği ilk günden itibaren, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerde yeniden düzelme başladı.

Alman hükümeti, din ve kültür farklılıklarının AB üyeliği için bir engel olmadığını, AB kapısının Türkiye'ye açık olduğunu, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi halinde AB'ne girebileceğini açıkladı. Alman Hükümeti, Helsinki Zirvesine uzanan yolda, Türkiye'nin adaylığının tescil edilmesi için çalışmalarda yürüttü. 11 Aralık 1999 tarihlerinde yapılan AB Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin katılım adaylığının resmen tanınması kararının alınmasında Almanya'nın büyük etkisi oldu.

YARIN:

- Mülteci akınıyla değişen dengeler

- Erdoğan'ın Almanya'ya karşı rehine siyaseti

- Merkel 24 Eylül'den sonra Erdoğan ile 'kanka siyasetine döner mi?