24 Mart Efrîn gününün verdiği mesaj

24 Mart Dünya Efrîn Günü, farklı kıtalar da yer alan onlarca şehirde yüzbinlerce insanın katıldığı gösteriler gerçekleşti.

Kürtler ve dostları o gün aynı sloganlar etrafında bir araya geldiler ve hep bir ağızdan sömürgeci TC devletinin Efrîn işgalini naletlerlerken, teknik donanım ve askeri güç açısından kendinden katbe kat daha fazla olan düşmana karşı Efrîn halkının iki ayı aşkın bir süredir devam eden görkemli direnişini selamladılar.

Daha önce de,uluslararası kamu oyunun aktif katılımının gerçekleştiği demokrasi güçleri tarafından 1 Kasım 2014 tarihinde “Dünya Kobanê Günü” düzenlenmişti. O gün de, sayısı milyonlara varan insan dünyanın her kıtasında meydanları doldurarak DAİŞ çetelerini ve onu besleyen başta TC devleti olmak üzere arkasında duran güçleri naletlemişler ve  Kobanê direnişini selamlamışlardı.

Demokrasi güçlerinin uluslararası alanda; sokaklara çıkarak, meydanları doldurmaları; kendi rol ve misyonlarına sahip çıkmaları açısından önemli olmakla birlikte, sömürgeciliğe, işgale, faşizme ve her türden gericiliğe karşı bir tutum olma özelliğini taşıdı ve bundan sonra, insanlık düşmanı olan bu güçlere karşı mücadeleye hazır olduklarının da göstergesi oldu.

Demokrasi güçlerinin uluslararası alan da Efrîn direnişini sahiplenmeleri, sömürgeci, işgalci, gerici faşist güçleri o kadar korkutmuş olacak ki, yeni katliam senaryolarını devreye koymalarına neden oldu. Onun içindir ki, Dünya Efrîn Günün de, Fransa’da DAİŞ çetelerini ortalığa saldılar ve onlar eliyle dört kişinin daha yaşamını kaybettiği bir katliam daha gerçekleştirdiler.

DAİŞ çeteleri daha önce de başta Fransa olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde katliamlar gerçekleştirmişti. Gerçekleştirilmiş olan bu katliamların hiç biri de; dağınık, serseri grupların kendiliğinden rastgele saldırıların bir sonucu olarak yaşanmamıştı, son derece bilinçli bir şekilde belirlenen hedeflere karşı yapılmış ve istenilen mesajlar sahiplerine verilmişti. Fransa, Almanya ve İngiltere’de kendilerine verilen mesajları alarak, DAİŞ çetelerinin saldırıları karşısında bir nevi teslim bayrağını çekmişlerdi.

Avrupa devletleri DAİŞ’in arkasında kimlerin olduğunu ve yine kimlerin hesabına çalıştığını herkesten daha çok bilmektedir. Bu konu da ellerinde güçlü kanıt ve deliller de bulunmaktadır. Fakat bu gerçekliğe rağmen, DAİŞ çetelerine ve onların arkasında olan güçlere karşı bir tutum sahibi olmamışlardır. Aksine onlara cesaret verici, taviz üzerine taviz vermekten de geri kalmamışlardır. Avrupa Birliği (AB)’nin TC devletine 3 Milyar EURO vereceklerine dair yapmış oldukları açıklama da bunun bir göstergesi olmaktan öte bir anlam ifade etmemişti. 

AB’nin, sömürgeci TC devleti tarafından Efrîn’i ilhak projelerinin uygulamaya konulduğu bir süreçte verilen bu 3 Milyarlık Euro’nun ne anlama geldiğini bilmemesi de söz konusu değildi. Herkesten daha iyi bilmekteydi. Çok açık bir şekilde; DAİŞ saldırılarının durdurtulması, göçmenlerin kendilerine karşı kullanılmaması, örgütlü kontra faşist güçlerin kendi sınırları harekete geçirilmemesi ve çıkarlarına zarar vermemesine karşılık, bu paraları TC devletine açıktan bir haraç olarak vermişlerdir. 

En son açığa çıktı ki, Alman gazetelerine de konu olduğu gibi; AB, TC devletine daha önce de çeşitli “gerekçeler” adı altında haraç vermiş. En ilginç olanı da AB’nin, TC devletine ödemiş olduğu bu haraçlara dair gösterdiği gerekçeleri olmuştur. TC’nin “sınır güvenliğin de ihtiyaç duyulan teknik donanımın sağlanması için“ vermiş olduğu 80 Milyonluk EURO’da sadece ödenen bu haraçlardan bir tanesidir.

Oysa sömürgeci TC devletinin ne DAİŞ ne de Cephet El Nusra, Ahrar-ı Şam vb. çete grupları ile her hangi bir sınır sorunu olmadığını başta AB olmak üzere her kes bilmektedir. Daha düne kadar Akçakale’de, Kilis’te DAİŞ’ile sınır komşusu idi ve aralarındaki her türlü bir alış-veriş söz konusu idi. Aslında buna da gerek yoktu TC devlet sınırları ve DAİŞ’in kontrolünde olan tüm alanlar birbirleri için birer arka bahçe konumundaydı. Bunların belgeleri de yayınlanmıştı. Cephet El Nusra ve Ahrarı Şam’ın TC devletinin taşeron bir çete örgütü olduğu ise çoktan bir sır olmaktan çıkmıştır. O nedenle TC devletine verilen o, 80 Milyon EURO’nun sınır güvenliği ile bir alakasının olduğuna hiçbir kimsenin inanması mümkün değildir.

AB devletlerinin TC devletine haraç vermekte olduğu haraç, yeni açığa çıkmış bir gerçeklik değildir. Önceden bilinmekteydi ve bu da bir sır değildi. En son olarak ödemiş oldukları 3 Milyar ve deşifre olan 80 Milyon Euro ile de bilinen bu gerçeklik daha da güçlenmiştir.

AB devletleri bu şekilde TC devletine daha nereye kadar haraç vermeye devam edecektir. Tabii orasını en iyi bilecek olan da kendilerinden başkası değildir. Ancak bilinen bir gerçeklik vardır. O da, sömürgeci TC devletine haraç ödemeye devam ettikçe, her seferinden bir önceki verdiğinden çok daha fazlası ödeyecekleri gerçekliğidir. Eğer bu gerçekliğe rağmen verdikleri haraçları bundan sonra da vererek idare edeceklerini düşünüyorlarsa, bu da onların kendilerini kandırmalarından öte bir anlam ifade etmeyecektir.

En son olarak Dünya Efrîn Günü olan 24 Mart’da Fransa’da gerçekleşen TC devletinin DAİŞ eliyle gerçekleştirdiği katliamda bunu göstermektedir. Bunu engellemenin tek yolu vardır. O da, DAİŞ bitirmek ve onun arkasında olan TC devletini bir daha bu tür taşeron çete grupların oluşturamaz hale getirmektir. 

Kuzey Suriye’de demokrasi güçlerinin ilerleyişi sonucunda DAİŞ’in hareket edemez ve uluslararası alanda gerçekleştirdiği katliamların da durma noktasına gelmesi ve yine 24 Mart’da Dünya Efrîn Günün de dünyanın dört bir yanında sokakları, meydanları dolduran yüzbinler, bunun yolunun ne olduğunu göstermiş bulunmaktadır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika