100 yıldır devam eden bir soykırım: Seyfo!

Asuri-Süryanilere ait onlarca tarihi yapının Hazine'ye devredilmesine tepki gösteren Süryaniler, bunu 1915 Seyfo soykırımının devamı olarak tanımlıyor.

AKP, aralarında kilise ve manastırlarında olduğu Asuri-Süryanilere ait onlarca tarihi yapıyı önce Diyanet İşleri Başkanlığı'na devretti. Yoğunlaşan tepkiler nedeniyle, Diyanet'e devredilen yapılar ve araziler, yeniden Hazine'ye devredildi. Bunu 1915 Seyfo soykırımının devamı olarak tanımlayan Avrupa’daki Asuri-Süryani ve Keldani kurum temsilcileri yaptıkları açıklamada "Osmanlı devletinin politikaları günümüzde AKP tarafından sürdürülüyor" dedi.

Mezopotamya'nın kadim halklarından biri olan Asuri-Süryani-Keldani halkı, tarih boyunca karşılaştıkları katliamlardan dolayı dünyanın dört bir tarafında dağılarak, var olma mücadelesini sürdürüyor.

Süryaniler, tarihte en büyük katliamı 1915 yılında yaşadı. 1.5 milyon Ermeninin katledildiği soykırımda, 500 bin de Süryani katledildi. Bu, 'Seyfo' yani kılıç anlamına gelen katliam olarak tarihe geçti. Böylece yerlerini, topraklarını terk ederek, dünyaya dağılan Süryaniler, günümüzde başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede yaşamak zorunda bırakılmış.

Yaşadıkları ülkelerde kurdukları dernek, enstitü, vakıf gibi kuruluşlarla bir taraftan varlık mücadelesi veriyor, diğer taraftan da geldikleri ülkelerdeki kilise, manastır gibi tarihi yapıtlarını korumaya çalışıyorlar. Ancak bütün bu girişimlere rağmen verdikleri mücadele sonuçsuz kalıyor. Süryanilerin yaşadığı Mardin’deki tarihi yapılar büyük tehlike altında. Özellikle AKP’nin Kürt belediyelerine yönelik kayyum adı altında el koyma süreciyle birlikte Kürdistan’da yaşayan farklı halklar ve inançların kurumları da hedef olmaya başladı. İlk önce belediyelerin astığı Kürtçe, Ermenice ve Süryanice tabelalar söküldü. Ardından da başta Mardin olmak üzere birçok yerde kilise, manastır, tarihi yapılara el konulma süreci başlatıldı.

Belçika Asuri Enstitüsü Başkanı Nail Beth-Kinne, Seyfo Center Başkanı Sabri Atman, Almanya ve Orta Avrupa Asur Federasyonu Eşbaşkanı Shabo Hadiko, Almanya Gütersloh Asuri Derneği Başkanı Morris Dal ve İsveç’ten Sosyal Medya Aktivisti Gabriel Ağırman Beth-Kathe, Türk devleti ve AKP’nin uygulamalarına tepki göstererek, bunun, 1915 yılında yapılan Seyfo soykırımı olarak tarihe geçen katliamın bir devamı olduğunu, uygulamadan bir önce vazgeçilmesi çağrısında bulundular.

EL KONULAN YAPILAR SÜRYANİLERE AİT

Belçika Asuri Enstitüsü Başkanı Nail Beth-Kinne, Süryanilerin bölgenin en eski halklarından biri olduğunu hatırlatarak, kendilerine ait bütün mülklere el konulmasının soykırımın devamı olduğunu söyledi. Nail Beth-Kinne el koyma sürecini şöyle dile getirdi:

"Mardin’in Büyükşehir olmasından sonra kurulan Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu, Süryanilere ait kilise, manastır ve mezarlıkların bir kısmını Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis etti. Süryaniler başta olmak üzere birçok kesimden gelen tepki üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Süryanilere ait mülkleri bir tekrar Devlet Hazinesi’ne devretti. Mülklerin asıl sahiplerine geri verilmesi konusunda belirsizlik sürerken, Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Arkah köyündeki Mor (Aziz) Afrem ve Mor Teodoros Kilisesi, Arbo köyündeki Mor Dimet Kilisesi, Mercimekli köyündeki Mor Loozor Manastırı, Nusaybin ilçesine bağlı Günyurdu köyündeki Mor Gogo Kilisesi, Üçköy köyündeki Mor Melke Manastırı, Dağiçi köyündeki Mor Aho Kilisesi ve Dibek köyündeki Mor Yakup Manastırı gibi birçok yere devlet el koydu. Midyat’ta yaşayan Süryanilerin geçmişi 1700-1800’lü yıllara dayadığı ve tüm mülklerin Süryanilere ait her kesçe bilinen bir gerçek. “

‘KİLİSELERİ CAMİ VE MESCİT YAPTILAR’

Tur-Abdin bölgesinde yaşayan Süryanilerin bu kararlarla geçmişte de katliamlarla yüz yüze kaldıklarının altını çizen Belçika Asuri Enstitüsü Başkanı Nail Beth-Kinne, yaşananları şöyle anlattı:

“1914-1915 Ermeni, Süryani ve Rum katliamlarında da bunlar yaşandı. Hatta salt mallarına el konulmamıştı; çocuk, yaşlı, genç, kadınlar da katledilmişti. Şimdi Şengal’de Êzidîlere katliam yapılıyor. Kürtlere de aynı şekilde şimdi Cizre, Sur, Nusaybin’de büyük katliamlar yaşandı. 1923’te Alevilerin mallarına el konuldu, Diyanet’e devredildi. 21’inci yüzyılda yine aynı sorunları yaşıyoruz. Zihniyet aynı zihniyet, değişen bir şey yok. Bu kararla Süryanilerin değerleri, duygularıyla oynuyorlar. Yarın ne olacağı hiç belli değil. Diyanet’e bu mallar devredildiğinde Diyanet bu malları direk Süryanilere devir etmesi gerekirdi. Tedirginiz, bu mallar neden asıl sahiplerine teslim edilmiyor. Kiliseyi camiye mi çevirecekler? Süryani okullarını Tevhid-i Tedrisat’ı gerekçe göstererek 1928’de kapattılar. Ve aradan geçen 2-3 kuşakla bu konu, ne yazık ki kapanıyor. Eski kilise ya da manastırı yıllarca cami, mescit, hükûmet binası olarak ya da benzeri kurum tarafından kullanıldığını gören insanlar, geçmişini, tarihçesini nasıl sorgular? Örnek olarak bugün Midyat’ta askeri kışla, Seyfo’ya kadar Mor Sarbel Manastırı idi. Ulu Cami Nasturi Kilisesi idi. Eski belediye binası Keldani Kilisesi idi. Eski Halkevi binası, Protestan Konaǧı’ydı. Urfa'daki tarihi Mor-Yuhanun Kilisesi'ni, 1995'te camiye çevirdiler. Mardin, Amed, Siirt, Hakkari, Cizre, Urfa, Adıyaman, Adana, Mersin, Antalya, Antakya, Adıyaman, Malatya, Hazro, Antep, Nusaybin, Hakkari, Şırnak, Bitlis, Van, gibi yerleşim birimlerde de böyle binalar vardı. Devlet eliyle el değiştirildi."

Müslüman olmayan halkların kanları üzerine inşa edilen Osmanlı devletinin politikalarının günümüzde AKP tarafından sürdürüldüğünü belirten Nail Beth-Kinne, “Günümüzde olanların anlaşılabilmesi için tarihe dönüp bakmamız gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde bugün Süryani, Ermeni ve diğer azınlık halklara yapılanların anlaşılması mümkün olmuyor. Süryanilere dönük saldırılar yeni değil. Süryaniler, 100 yıldır büyük baskı ve saldırı altında" diyor.

‘SOYKIRIM DEVAM EDİYOR’

1915 yılında 500 bin Asuri-Süryaninin öldürüldüğü katliamın soykırım olarak tanınması amacıyla kurulan ve bu yönlü çalışmalar yapan SEYFO Center Başkanı Sabri Atman ise yapılan katliam ve baskılardan dolayı Türkiye ve Tur Abdin bölgesinde 15 bin civarında Süryaninin kaldığını, kullandıkları tarihi yapılara ve mülklerine el konulma girişiminin soykırım sürecinin devamı anlamını taşıdığını belirtti.

Atman, Türk devletinin kuruluş felsefesinin bölgedeki halkları ve inançları yok etme üzerine inşa edildiğini belirterek, şunları söyledi:

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasını Türkleştirme projesinin adıdır. Bu proje uğruna milyonlarca insanın yaşamı yok edilmiş, canları alınmış, malları gasp edilmiştir. Coğrafyanın en kadim halkı Süryanilere, Ermenilere, Rumlara karşı soykırım yapılmıştır. Hıristiyan olmayan diğer halklar ise bu potanın içinde eritilmeye çalışılmıştır. Bu Türkleştirme projesi hâlâ sürdürülüyor. Eğer 1915 soykırımından hesap sorulsaydı, Türk yönetimi günümüzde yaptıklarını yapamazdı. Eğer Türkiye hak-hukuk-adalet gibi kavramların çok uzağında ise bunun birincil nedeni tarihiyle hesaplaşmamış olmasından ve soykırımı inkar etmesinden kaynaklanıyor. Türk yönetimi tarafından söylenen çok açıktır, ‘ben 1915’te yanlış yapmadım’ diyor. Bu yüzden de benzer politikalar günümüzde de sürdürülmesinde sakınca duyulmuyor. Herkesin bunu net bir şekilde görmesi gerekir. Soykırımın inkarı demek; soykırımın devamı demektir. Ayrıca soykırım sadece insanların öldürülmesi değildir. Soykırım, kendinden farklı etnik, dini ve diğer grupları zorla eritme ve kültürel varlıklarını yok etmenin de adıdır. Süryanilerin geriye kalan kilise, manastır ve topraklarının gasp edilmesine işte bu çerçeveden de bakmak lazım.”

Süryanilerin topraklarının gasp edilmesinin yeni olmadığını ve gasp olaylarının 1915 soykırımından beri devam ettiğini belirten Atman, "Süryanilerin kilise, manastır ve topraklarının gasp edilmesi olayı, binlerce yıllık hak ve hukukumuza indirilmiş bir darbedir. Süryanilere verilen mesaj çok açıktır. Onlara, 'biz bu Türkleştirme potasında sizi yok etmek ve eritmekte biraz geciktik, buralardan toz olun' denilmektedir" diye konuşuyor.

'GASBA İZİN VERMEYECEĞİZ'

Tur Abdin bölgesinin, Avrupa, Amerika ve Avustralya’da yaşayan yüz binlerce Süryaninin kalbinde ve hayalindeki coğrafya olduğunu dile getiren Atman, devamla şunları söylüyor:

“Bunların çoğunun çocukluğu Tur Abdin’de geçti. Duygu ve düşünceleri buradadır. Fırsatını bulan her sene bir iki aylığına da olsa burayı ziyaret eder, anılarını tazeler ve dönerlerdi. Yanlarında küçük bir incir ve üzüm ağacı getirir, kaldıkları ülkelerde ekerlerdi. Ancak ne var ki bu ağaçlar bu yeni ülkelere bir türlü yeşermezlerdi. Bunun farkına varan Süryaniler, duygu ve düşüncelerinde hep Tur Abdin’i yaşatmışlardır. Fırsat geçtiğinde oraya yönelmişlerdir. Ne yazık ki son gasp olayı bu duygu ve düşüncelerine bir balyoz gibi düşmüştür

Türkiye’de muhalefet eden kurum ve temsilcileri çok açık bir şekilde, Türkiye de hak, hukuk ve adaletin olmadığını dile getiriyorlar. Bu uğurda binlerce kilometre yürüyorlar. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı Kılıçdaroğlu ortaya çıkıp, 'Süryani kilise ve manastırlarının gasp edilmesi doğru değildir' diyemiyor. Sürekli bir şekilde İslam dini barış dinidir diye vaaz veren bir hoca veya müftü ortaya çıkıp bu yaptığınız haramdır dinimizde yeri yoktur, diyemiyor. Ancak herkes susuyor. Bize göre bu gasp olayı ırkçı, Türkçü, farklılıklara ve ötekilere tahammülü olmayan, soykırım zihniyetinin bir ürünüdür. Bu bağlamda insan haklarından, hak, hukuk ve adaletten yana olan herkesin duyarlı olmasını ve üzerine düşeni yapmasını, istiyoruz."

‘HERKES SUSUYOR; SESSİZ KALMAYACAĞIZ’

Almanya ve Orta Avrupa Asur Federasyonu Eş Başkanı Şhabo Hadiko da yapılan uygulamayı Süryanilere yönelik ‘son darbe’ olarak tanımlayarak, “Türkiye’de devletin Süryanilere ait Manastır, Kilise, Mezarlık, Vakıflar ve mal mülklerin gasp girişimini 1915 Soykırımının bitmediğini, hala devam etmekte olduğunu gösteriyor. Bu gasp eylemiyle Türkiye Cumhuriyeti, biz Süryanilere son darbeyi indirerek Türkiye’deki varlığımıza son vermesi anlamını da taşıyor” dedi.

Türkiye’nin katliam ve baskılarından dolayı Süryanilerin topraklarını bırakıp dünyaya dağıldığını hatırlatan Hadiko, şunları söyledi:

"Türkiye’nin biz Süryanilere uyguladığı dini ve etnik ayrımcılığı ve inanılmaz baskıları neticesinde yarım milyonun üzerinde Süryaninin Avrupa ülkelerine ve 3 milyonu dünyanın başka ülkelerine göç etmek zorunda bırakıldı. Halkımıza ait sivil mal-mülklere bölgemizdeki diğer halklar tarafından el konulmuş ve buna karşı devlet hiçbir şey yapmamışken şimdi de aynı devlet, halkımıza ait kilise, manastır, vakıf ve kamu kurumlarına el koymuştur. Bu talan, gasp ve saldırıdır.”

Türkiye’nin bu politikalarına karşı sessiz kalmayacaklarını, uluslararası kurumlar nezdinde girişimlerde bulunacaklarını ve bunu protesto ederek tepki koyacaklarını belirten Hadiko, “Türkiye devleti, daha önceki baskılarla, katliamlarla ve 1915 Soykırımıyla Türkiye’deki sayılarını 20 binlere düşürdüğü Süryanilerle uğraşmayı artık bıraksın. Süryanilere ait kilise, manastırın, vakıf ve kamu kurumlarını gasp etmekten vazgeçsin. Türkiye devleti bu gasp ve talanların aynı zamanda altına imza attığı uluslararası sözleşmelere ve özellikle Lozan Antlaşması'na da aykırı olduğunu hatırlasın. Devletin bize ve halkımıza karşı tutumunda değişiklik olmazsa, benzer saldırı ve talanları durdurmadıkça bizler de protestolarımıza devam edeceğiz” diye konuştu.

‘TEK TİP IRK YARATILMAK İSTENİYOR’

Almanya Gütersloh Asuri Derneği Başkanı Morris Dal da, "HDP eş başkanları, milletvekilleri, belediye ve siyasetçilerin tutuklanması ile belediyelere kayyum atanmasının ardından Süryanilerin inanç merkezlerinin gasp edilmesi, hükûmetin Türkiye halklarına bakışını da gösterdi. Türk devleti bütün halkları Türkleştirmek istiyor. Aslında Mezopotamya toprakları hepimize yeter de artar. Ama Türk devleti herkesi Türkleştirmek istiyor. Onun için katliam, baskı ve şimdi de mallarımıza el koyuyor. Bizce bu ikinci Seyfo’dur. Devlet bunda ısrar ederse biz dünyadaki Asuri-Süryaniler buna karşı tepkilerimizi ortaya koyarız” diyor.

‘KÜLTÜREL KATLİAM İKİNCİ SEYFO'DUR’

İsveçli Sosyal Medya Aktivisti Gabriel Ağırman Beth-Kathe ise, bu durumu devletin kendi içinde yaşadığı azınlıklara bakış açısına bağlayarak, “Devlet bugüne kadar azınlıkların yanında durmadı ve şimdi de durmuyor. Tarihte bir şekilde azınlık mallarına el konuldu. İsimlerini saysak uzun bir liste olacak. Çok sayıda kiliseye el koyup bunları camiye çevirdi. Yani bu düşünce şimdi ortaya çıkan bir düşünce değil. Tüm cumhuriyet boyunca bu böyle oldu. Devlet tek etnik-dinsel grubun olduğu bir Türkiye oluşturmak istiyor” dedi.

Gabriel Ağırman Beth-Kathe de yaşananların 1915 yılında yapılanların devamı olduğu görüşünde:

"Bu 1915 yılındaki katliamın bir devamıdır. Asuri, Süryani, Keldanilerin sadece kilise ve manastırlarına el konulmadı; bölgede bulunan ve köylerimize ait toprakların yüzde 60-70’ini de gasp ettiler. Ya devlet ya da yerel ağalar, Asuri, Süryani, Keldanilerin topraklarına el koydu. Kimisi hazine malı yapıldı. Bugün de yapılan kültürel katliamdır ve ikinci Seyfo’dur.”