Venezula’dan toplu kaçış var, neler oluyor?

Amerikan ambargosu altında olan ve ağır bir sınıf mücadelesinin yaşandığı Venezuala’dan her gün onbinlerce kişi kaçıyor.

Venezuela’da Simon-Bolivar köprüsü, kaçısın sembolü haline gelirken, bu kaçı beraberinde komşu Kolombiya’da da benzeri görülmemiş bir insani krize neden oldu.

Euronews’e göre her gün 45 bine varan Venezuelalı Simon-Bolivar köprüsünden Kolombiya’nın Cucuta kentine geçiyor. Bu yoksullar açısından temel kaçış noktalarından birini oluştururken, aynı zamanda bir umut kapısı olarak de görülüyor.

Ülkede ağır sıkıntılar nedeniyle ekonomik bir çöküş yaşanıyor. Kaynağını ise temel olarak ambargo ve dış baskılardan, ama aynı zamanda toplumsal sorunlara yeterli yanıt veremeyen iç siyasetten alıyor.

Venezuela’da resesyon beşinci yılını yaşarken, şimdiden 30 milyon nüfuslu ülkenin 4 milyonu ülkeyi terk etmiş durumda. ABD destekli sağcı muhalefet bu durumu rekabetin olmayışı ve hükümetteki yolsuzluğa bağlıyor.

KAPİTALİZMİ ZAN ALTINDA BIRAKMANIN BEDELİ

Ancak özellikle ABD ve Avrupa, kapitalist sistemi zan altında bırakma yönündeki tüm teşebbüsleri bir tehlike olarak görüyor. Venezuela da Avrupa tarafından bu nedenle bir “korku rejimi” olarak sunuldu.

Temmuz 2017 yılına kadar Venezuela’da sağ ve aşırı sağ sıkıntılar ve ekonomik durumdan faydalanarak, yeni bir şiddet dalgası başlattı ve Nicolas Maduro iktidarını devirmeye çalıştı. Le Monde Diplomatique dergisinin eski yazı işleri müdürü Maurice Lemoine, Lavamedia dergisine verdiği mülakatta, sokağa çıkan bu kesimleri şöyle tasvir ediyor: “Venezuela’daki muhalif eylemcilerin yüzde 75’i faşist değil. ‘Yüksek ve ortanın altı ’ sınıflardan oluşan bir orta sınıfa aitler. Bunlar yaşam biçimleri ile burjuva olarak kendilerini kimliklendiriyor ve ‘elit’ tabakaya dahil olmayı arzuluyorlar.”

Bir de sert ve aşırı sağcılar var. Bunlar Venezuela’daki solcu rejimi ne pahasına olursa olsun devirmek istediklerini açıkça ortaya koyuyorlar.

Latin Amerika’nın en zengin ülkesi olan Venezuela, 15 yıl içerisinde nasıl en fazla zorluklara sahip olan ülke haline geldi? Lemoin, hayatını kaybeden eski Cumhurbaşkanı Hugo Chavez’in son yıllarında sertleşmesini ise şöyle izah ediyor: “Chavez çok değerlendirdi. Sağın hiçbir şekilde reform kabul etmeyi reddetmesinin sonucu olarak radikalleşmeden önce ‘üçüncü bir yol’du.”

Venezuela’da hükümetin çok iyi yanıt geliştiremediği ciddi sorunların olduğu biliniyor, ancak özünde bu ülkeye yönelik açılan ekonomik savaş ve istikrarsızlaştırma politikaları zorlukları ağırlaştırdı.

Lemoine, geçen yıl yaşanan sokak eylemleri ve şiddet için, “Venezuela’da ister şiddet, ister sıkıntılar ve zorluklar olsun, şu an yaşanan her şey Venezuelalılara yönelik değil, uluslararası topluma yöneliktir” diyordu.

VENEZUELA NEDEN SALDIRI ALTINDA?

Peki Venezuela neden bu kadar saldırı altında? Lemoine’a göre, “birinci neden herkesçe bilinen kaynaklar meselesi: Venezuela dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip. Sadece petrol değil, aynı zamanda su, altın ve farklı bir çok mineral var. İkinci neden, ölümünden sonra bile halen var olan Chavez’in eylemleri ve havası ile birlikte Venezuela bir sembol haline geldi. Maduro’yu düşürmek, Chavezciliği de düşürmektir.”

Sonuç olarak ülkede ekonomik bir çöküş yaşanıyor. Enflasyon geçen yıl yüzde 2600’ü açtı. Uluslararası Para Fonu IMF’ye göre 2018 yılında enflasyon yüzde 13.000’i (On üç bin) aşacak. Mayıs ayındaki seçimlere yeniden adaylığını koyan Cumhurbaşkanı Maduro, ulusal para bolivardan üç sıfır silmeye karar verdi.

Kapitalist pencereden bakan bazı gözlemciler de yaşanan durumdan Chavez’in politikalarını sorumlu görüyor. Bu bakışa göre, Chavez’in petrol gelirlerinin çoğunu devletin ulusal bütçesine eklemesi, ekonomik felaketi hızlandırdı.

Venezuela bu çerçeveden bakıldığında Suudi Arabistan’ın Güney Amerika versiyonu olarak sunuluyor. Kapitalist mantık, Venezuela’dan kendilerine uygun bir ekonomik model oluşturmasını istiyor.

VENEZUELA’DA NASIL BİR EKONOMİ?

Sonuç olarak iç ve dış nedenlerin buluşmasıyla birlikte Venezuela, ekonomisi büyük oranda petrol gelirlerine bağımlı hale getirildi. 1998’de Chavez’in iktidara gelmesinden önce petrol ülke ihracatlarının yüzde 74’ünü temsil ederken, günümüzde yüzde 95’ini temsil ediyor. Ambargo ve petrol fiyatlarının, müdahalelerle düşürülmesi Venezuela’da krizi derinleştirdi.

Venezuela sık sık ekonomisini çeşitlendirmemekle suçlanıyor. Peki bu gerçekten böylemi? Lemoine şöyle bir açıklama getiriyor: “Efsaneye göre Venezuela petrol ülkesi olarak kalmak istiyor ve kendi ekonomisini asla çeşitlendirmek istemiyor (...) Ulusal üretimin yüzde 84’ü petrolden değil, fabrikalardan, hizmet servislerinde, ticaretten ve tarımdan geliyor. Ama bunlar sanayi ülkesi olmak için yeterli değil. Ekonomide çeşitlilik olmadığı sonucuna varan ekonomistlerden hiçbiri bir çözüm önermiyor. Oysa, uluslararası alana bakıldığında hangi ülke kendi kalkınma modelini değiştirebildi ki? 1990’lı yıllarda Asya kaplanları bunu yaptı. Peki ne kullandılar? İşte karşılaştırmalı avantajları: Emek gücü, maliyeti minimuma indirgenerek sömürüldü. Aynı durum Meksika’da işlenen alanlar için de geçerli. Taşeron fabrikalar kuruldu. Latin Amerika sol hükümetlerinin bakış açısı bu değil.”