Doğduğu Brüksel’de AB’yi nasıl yönetecek?

Ursula von der Leyen, yıllar önce babasının ateşe olarak görev yaptığı Avrupa Komisyonu’na başkan olarak seçildi.

Sadece Almanya’da değil, Avrupa’da da Angele Merkel’den sonra en çok tanınan kadın politikacılarının başında gelen Ursula von der Leyen için siyaset “baba mesleğiydi”. Ernst Albrecht’in kızı olan Von der Leyen, babasının siyasi çizgisinden de şaşmadı ve genç yaştan itibaren Hıristiyan Demokratlar Birliği (CDU) içinde yer almaya başladı. Albrecht’ler, son 300 yılda Almanya’nın bilinen elit ailelerinden. İsimleri hem ticaret hem de siyaset dünyası da zikrediliyor.

1976-1990 yılları arasında Aşağı Saksonya Eyaleti’nde başbakanlık koltuğunda oturan Albrecht, 1950’li yılların ortasında ise Belçika’nın başkenti Brüksel’de Avrupa Komisyonu’nda ateşe olarak çalışıyordu. 1958’de kızı Ursula dünyaya geldi. 13 yaşındayken Almanya’ya dönen Ursula lisedeyken arkeoloji eğitimini aldı, üniversite eğitimini ise ekonomi alanında yaptı. Ancak 1980’li yılların başında tıp eğitimine başladı ve 1987’de bunu tamamladı.

Ursula, 1986’da Prof. Heiko Von der Leyen ile evlendi ve bu evlilikten 7 çocuk dünyaya geldi. Albrecht’ler gibi Von der Leyen’ler de Almanya’nın elit ailelerinden. Bir dönem kadın kliğinde asistan doktor olarak çalışan Ursula von der Leyen, 1990’da CDU üyesi oldu ve parti içindeki yönetim basamaklarını hızlıca çıktı.

2004’de CDU’nun yönetim kurulu, 2010’da ise genel başkan yardımcısı olan Von der Leyen, partisinin 2005’te Angele Merkel’in başbakanlığında iktidara gelmesinden bu yana bütün hükümetlerde yer aldı. O bir anlamda Merkel’in “dava arkadaşı”…

SAVUNMA BAKANLIĞI’NDA ZORLU GÖREVLER!

2005-2009 yılları arasında Aile, Yaşlı İnsanlar, Kadınlar ve Gençlik Bakanı, 2009-2013 arası Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı, son iki Merkel hükümetinde ise Savunma Bakanı olarak görev yaptı. Özellikle 2015’te mültecilere kapıyı açtığı için partisinin içinde istifaya zorlanan Merkel’in koltuğu için en fazla onun ismi geçti.

Ancak 2018’de Merkel, partinin genel başkanlığı görevini bıraktığında ve artık bir sonraki dönem başbakanlık yapmayacağını açıkladığında ismi pek telaffuz edilmedi. Çünkü başında olduğu Savunma Bakanlığı sürekli skandallarla gündemdeydi. Ordunun savaşa girmesi halinde teçhizatının eksik ve arızalı olduğu orta çıktı, dahası askeri harcamalar şişirilmişti. Bunlar yetmezmiş gibi kışlada yuvalanan aşırı sağcıların varlığına yıllarca göz yumulmuştu.

Bir şekilde Savunma Bakanlığı ve ordu içindeki krizlerin üstesinden gelmeyi başaran Von der Leyen, Almanya’nın DAİŞ ile mücadele koalisyonunda da yer almasını ısrarla isteyen isimlerden biri oldu. DAİŞ çeteleriyle ile mücadelede Kürtlerin yalnız bırakılmaması gerektiğini söyledi, Peşmerge’ye eğitim ve silah desteğinin verilmesine öncülük etti.

Hem Savunma Bakanlığı’nın sürekli gündemde olması hem de Merkel’in siyasi çizgisinde olduğu için partisinde ismi bir süre rafa kaldırıldı. Ta ki geçtiğimiz Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Alman Hıristiyan Demokratların Avrupa Komisyonu Başkanlığı için aday gösterdiği Manfred Weber’in kötü performans sergilemesine kadar.

AB İŞİ MACRON İLE GÖRÜŞMEDEN SONRA MI BAŞLADI?

CDU’nun ‘kardeş partisi’ CSU’lu Weber tutucu ve muhafazakar bir çizgideydi. Kimilerine göre Avrupa Birliği’nin “motor gücü” Almanya ve Fransa’ya göre Weber kapsayıcı değildi ve Avrupa Parlamentosu’nda Avrupa Komisyonu Başkanlığı için aday gösterilseydi, seçilme şansı olmayabilirdi. Bild gazetesinin iddiasına göre 17 Haziran’da Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron-Von der Leyen görüşmesinden sonra süreç başladı.

Başbakan Merkel’den de tam destek alan Von der Leyen ismine hem Alman solcuların hem de aşırı sağcıların sert şekilde karşı çıkmasını bir kenara koyarsak, Brüksel için adaylığı Hıristiyan demokratlar/sosyal demokratlar içinde rahatsızlığa neden oldu. Fakat son birkaç haftada Merkel hükümetinin ortakları konsensüs sağladı ve dün Von der Leyen Avrupa Parlamentosu’nda yapılan seçimlerde aldığı 9 fazla oyla doğduğu Brüksel’e Avrupa Komisyonu Başkanı olarak döndü.

Ancak Avrupa basınının isminin yanına “Merkel’in yedeği” yazdığı, Merkel’den sonra Merkel’in Avrupa’daki çizgini sürdüreceği isim olarak gördüğü Leyen’in işi Brüksel’de hiç de kolay değil… Başkanlığı döneminde Avrupa Birliği’nin çıkmazları olarak görülen, şu baş döndürücü sorunlarla nasıl baş edeceği merak ediliyor:

AKDENİZ’DEKİ TRADEJİ: AB’nin en önemli can alıcı sorunlarının başında Akdeniz’de yaşanan mülteci trajedisi geliyor. Von der Leyen’in İtalya’nın sınırlarını yardım gemilerine kapatması ardından mülteci ölümlerinin arttığı Akdeniz’de mülteci trajedisine nasıl son vereceği bilinmiyor.

KAÇAK GÖÇMEN AKINI: Akdeniz’deki mülteci ölümleriyle bağlantılı olarak kaçak göçmen akını da Avrupa’nın çıkmazlarından biri. Von der Leyen ABD devlet başkanı Trump’ın yaptığı gibi AB sınırlarını sıkı sıkıya kapatmayı mı deneyecek, yoksa Avrupa çapında ortak bir mülteci politikasının belirlenmesine öncülük mü edecek? Burada Brüksel’in İtalya ve Yunanistan’ın mülteci yükünü nasıl azaltacağı, mültecilerin bütün AB üyelerine nasıl eşit dağıtılacağı ve mültecilerin ilk ayak bastığı ülkeye gönderilmesini öngören Dublin anlaşmasının nasıl sorunsuz işletileceği de muamma.

AB’NİN KÜSLERİ BARIŞACAK MI: Dört Orta Avrupa ülkesi Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Slovakya’nın 2004’te AB’ye girmelerine rağmen, bu ülkelerin daha önce üyesi oldukları Visegrad Grubu’nu yeniden canlandırmaları Brüksel’de kaygıyla izleniyor. Macaristan başbakanı Viktor Orban’ın öncülük ettiği Visegrad Grubu AB’nin “yaramaz çocukları” olarak biliniyor. Peki Von der Leyen Brüksel’e isyanı mülteci kotasına karşı çıkarak başlatan ve ondan sonra küsen bu dört ülkeyi barıştırıp AB’nin birlikteliğini güçlendirebilecek mi?

ORTAK EKONOMİ VE DEV ŞİRKETLERLE İLİŞKİLER: Her ne kadar ortak para birimi yıllardır yürürlükte olup ulusal sınırlar kaldırılmışsa da AB Euro’ya geçmeyen ülkeler yüzünden ekonomi alanında parçalı bir tablo halinde. Bu yüzden de Von der Leyen’in ekonomi alanında göstereceği performans merak ediliyor. Özellikle de bu dönemde üye ülkelerde geçerli olan asgari ücretler arasındaki uçuruma ve doğudan batıya doğru kayan ucuz iş gücüne bir çözüm bulunacak mı? Hala Euro krizinin etkilerini hissedilen güneydeki ülkelerle yardım süreci devam edecek mi? Ayrıca bir başka sorun da dev internet şirketleri nasıl bir çerçeveye alınacak? Örneğin ABD menşeli Google ve Facebook gibi şirketlerle nasıl bir hukuk kurulacak?

ERDOĞAN REJİMİYLE İLİŞKİLER: Şüphesiz şimdiden Von der Leyen’in çekmecesinde bulunan sorunlarından birisi de Erdoğan rejimiyle ilişkiler ve yılan hikayesine dönen Ankara’nın üyelik süreci. Bir önceki başkan Lüksemburglu politikacı Jean-Claude Juncker, Türkiye’de Erdoğan’ın liderliğinde kurulan baskıcı rejime, OHAL yasalarına ve biten hukuk devletine rağmen Ankara ile yürütülen üyelik sürecinin sona ermemesi için büyük çaba sarf ediyordu. Peki bu durum yeni başkanla değişecek mi? En önemli soru da şu; Erdoğan rejimine para akıtan musluklar kapatılacak mı?