Avrupa solunun yeni umudu Portekiz solu mu?

Portekiz’de 4 yıldır iktidarda olan PS 2010’lu yılların başında ekonomik kriz ve sağ iktidarın kemer sıkma politikalarına karşı durarak ekonomide ilerleme sağlaması, Avrupa’da kendi kendilerini bitiren Merkez sol partiler için de örnek olacak düzeyde.

Euro Bölgesi’nin ismi krizle anılan ülkelerinden olan Portekiz’de 2015 yılında iktidara gelen Başbakan Antonio Costa, Ekim ayında yapılacak seçimlerde de ipi göğüsleyeceğe benziyor. Bir önceki seçimlerde yüzde 32,3 oy oranıyla sağdaki Sosyal Demokrat Parti’nin (PPD/PSD) ardından ikinci olan PS, Sol Blok (BE) ve Portekiz Komünist Partisi (PCP) desteğiyle iktidara gelmişti.

HALKIN DESTEĞİ ARTIYOR

Başbakan Antonio Costa’nın 2011-2015 yılları arasında PPD/PSD’nin kemer sıkma politikalarının tersine dar gelirlileri ve çalışanları dikkate alan politikalara yönelmesi, halkın desteğinin artmasını beraberinde getirdi.

6 Ekim’de yapılacak seçimler öncesinde yapılan anketler, PS’nin 2015’e oranla oylarını yüzde 37-40 aralığına çıkaracağını ve 230 sandalyeli parlamentoda 100’ün üzerinde sandalye alacağını gösteriyor. Ancak Costa liderliğindeki PS’nin tek başına çoğunluğu yakalayabilmesi için en az yüzde 42-45 aralığında bir oy oranına ulaşması gerekiyor.

Aslında PS’nin tek başına iktidar olacak çoğunluğa ulaşamaması, bir manada son 4 yılda yetersiz de olsa uyguladığı sol politikaların devamını garanti edecek. Zira, PS’nin yeniden iktidar olabilmesi için kemer sıkma politikalarına kesin olarak karşı çıkan BE veya PCP’nin desteğine ihtiyacı olacak. Bu ise, Avrupa Birliği (AB), Euro Bölgesi veya uluslararası kredi kuruluşlarının baskılarına karşı sol politika izlenmesinin devamını sağlayacak.

AB VE EURO BÖLGESİ’NİN İSTEDİKLERİNİN TAM TERSİNİ YAPTILAR

2015’te sol partilerin parlamentoda çoğunluğu kazanması sayesinde PS’den Antonio Costa’nın başbakanlığında sol hükümet kurulmuştu. Costa’nın yaptığı ilk şey ise, AB ve Euro Bölgesi’nin tüm baskılarının tersine bir politika izledi ve sağcı Pedro Passos Coelho’nun kemer sıkma politikalarını önemli oranda gevşetti.

Ülke içindeki yatırımların yeniden canlandırılmasını sağlayacak adımlar atan Antonio Costa, asgari ücretin yükseltilmesinin yanı sıra işsizler veya dar gelirlilere sunulan sosyal yardımların kapsamını genişletti. Ayrıca orta gelir sınıfındaki mükelleflerin gelir vergisi oranları düşürüldü.

AB ve Euro Bölgesi’nin yanı sıra uluslararası kredi kuruluşlarının dayattığının tam tersinin yapılması sayesinde ekonomik büyüme yüzde 2’lerin üzerine çıktı. 2013’te yüzde 17,5 olan işsizlik oranı PS’nin iktidara geldiği 2015’te yüzde 12,5’te idi. AB’nin istatistik kurumu Eurostat’a göre, Sosyalistlerin iktidarında ise bu oran yüzde 6,7 gibi düşük bir orana geriledi.

‘MUCİZE’ DEĞİL, OLMASI GEREKENİ YAPTILAR

Portekiz’de ve kısmen de Yunanistan’da sol Syriza tarafından uygulanan politikaların etkisini özellikle işsizlikle mücadelede gösterdiği anlaşılıyor. Her ne kadar Syriza, işsizlik oranını yüzde 25’ten seçimi kaybettiği bu yıl içinde yüzde 17’lere kadar düşürse de kısmi olarak verdiği tavizler nedeniyle kimi seçmenini kaybetmişti.

Belçikalı Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Philippe Lamberts’e göre, Portekiz’de uygulanan politikalar bir ‘mucize’ değil. Lamberts, bu politikaların mantıklı olduğunun altını çiziyor. Lamberts’e göre, neo liberal teorinin kamu giderlerinin mümkün olduğunca kısılması ve bu sayede sermayeyi elinde tutanların güçlü kılınmasını öngören önerileri yanlış.

Lamberts, bunun yanlış bir teori olduğunu ve Portekiz hükümetinin bundan uzak durmasının faydalı olduğunun altını çizmişti.

DİĞER ÜLKELERDEKİ MERKEZ SOL BU YÜZDEN KAYBETTİ

Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Fransa’da Sosyalist Parti (PS) gibi birçok klasik kitle partisinin günümüzde yüzde 10-15 aralığında bir seçmen desteğine düşmüş olmalarının altında da bu neo liberal teorileri temel alan politikalar yatıyor. Her iki ülkede de milyoner ve milyarderlerin sayısı artarken, yoksulluk oranları ya aynı düzeyde kaldı ya da arttı. Almanya’da SPD, 2005’ten sonraki tüm seçimlerde yüzde 26’ının üzerine çıkamazken, Fransa’da PS, yüzde 5-7 aralığında dolaşıyor.

‘ZENGİNİ DAHA DA ZENGİNLEŞTİRİP İŞSİZLİĞİ DÜŞÜRME’ HAYALİ

Kabaca sermayeyi elinde tutan kapitalistlerin ülkeden kaçmasını önlemeye yönelik vergi indirimleri, şirketlere sunulan prim ödemelerinde indirimler gibi yıllık on milyarlarca Euro’yu bulan maliyeti düşürmek için dar gelirlilerin haklarına saldırılıyor. 2014 yılında Fransa’da dönemin Sosyalist Parti (PS) üyesi Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından şimdiki Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bakanlığı üzerinden devreye konulan CICE adlı program kapsamında şirketlere on milyarlarca Euro yardım sağlanmıştı. Ancak büyük oranda büyük şirketlerin yararlandığı bu program sayesinde işsizliğin düşmesi bir yana, işsizlik oranları artmaya devam etmişti. Bunun sonucunda ise Hollande 2017’de aday olmaktan vazgeçerken, aynı politikalar Emmanuel Macron döneminde devam ettiriliyor.

ÜSTTEN AKITILAN PARA GÜNÜN BİRİNDE YOKSULLARA KADAR GELİR Mİ?

Vergi ve prim indirimleri sayesinde şirketlerin daha fazla yatırım yapacağı ve ekonomik büyümeyle birlikte işsizliğin de düşeceğini öngören bu teoriler, başarısız kaldı. En tepeden piramit biçiminde dizilen bardaklara akıtılan suyun üstteki bardakları doldurduktan sonra, en alttaki bardaklara da akacağını öngören ‘Trickle-down’ adlı bir teoriden de etkileniyor, tüm bu politikalar. Yani zenginlere atkılına paralar, ‘günün birinde’ alt gruplardaki kesimlere de iş ve gelir olarak yansıyacaktı.

Üstüne üstlük tüm bu neo-liberal politikaların hayata geçirildiği bir dönemde dar gelirliler, öğrenciler, işsizler ve emekliler gibi on milyonları ilgilendiren sosyal yardımlarda kesintilere gidiliyor.

PORTEKİZ’DE KAZANILMASI DİĞER ÜLKELERE ÖRNEK OLACAK

Almanya’da SPD, Fransa’da PS veya Yunanistan’da PASOK örneğinde olduğu gibi kemer sıkma politikalarının sol veya merkez sol partiler tarafından dayatılması, seçmeni ciddi oranda bu partilerden soğutmuş durumda. Portekiz’de 6 Ekim’de yapılacak genel seçimlerde Antonio Costa liderliğindeki PS ile ittifak yaptığı BE’nin oylarını arttırması demek, yoksul oranını arttırmak ve zenginleri daha zengin yapmaktan başka faydası olmayan neo-liberal politikaların kaybettiği anlamına gelecek. Bu da Avrupa’daki diğer sol ve merkez-sol partilerin izlemesi gereken yolun ne olduğunu bir kez daha gösterecek.