Sarıkaya: Bu bahar, halkların baharına da dönüşecek

Açlık grevi eylemcisi Mustafa Sarıkaya: Avukatların İmralı’ya gitmesi, faşizmde büyük bir gedik açmıştır. Mayıs ayındayız. Kış mevsiminde eylemimiz başladı ve şimdi bahardayız. Toplumumuzun baharına katkı sunacak, bir eylem süreci yaşıyoruz.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride karşı başlayan açlık grevi eylemine Strasbourg’dan ses veren Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi üyesi 14 devrimcinin eylemi 150. gününe ulaştı. Eylemciler arasında yer alan Kürt siyasetçi Mustafa Sarıkaya, geride bırakılan 5 aya ilişkin olarak değerlendirmelerde bulundu. İmralı’da yapılan avukat görüşmesini ”faşizmde açılan büyük bir gedik” olarak değerlendiren Sarıkaya, eylemin kendi baharını yaşadığını kaydederek, ”halkların baharına” dönüşeceğini ifade etti.

Eyleminiz beşinci ayını geride bıraktı. Direnişin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

An itibariyle Strasbourg’daki eylemimiz 5’inci ayını geride bıraktı. Bu eylem başlarken, somut talepler ve bu somut talepler doğrultusunda net bir amacı hedefledi. Esas talep elbette ki, Önder Öcalan üzerindeki tecridin kırılmasını ve bitirilmesini sağlamak. Buna odaklanan, buna kilitlenen ama aynı zamanda tecridin kırılmasının neleri ortaya çıkaracağını da öngören bir eylem. Bu beş aylık süreç içerisinde, sömürgeci–soykırımcı rejimin geliştirmiş olduğu karşı hamleleri göğüsleyerek, boşa çıkararak, ilerleyen bir hamle oldu.

Aynı zamanda hem Kuzey Kürdistan ve tüm Kürdistan’da, Önder Öcalan ve Özgürlük Hareketi’nin ortaya çıkardığı, düşmanın teslim alamadığı direniş ruhunu, kendisine yeni kanallar açarak gelişmesinin de önünü açtı. Bu açlık grevi hem bu damarla buluştu, hem bu damardan beslenerek gelişti. Bu damardan beslenerek seçim zaferi, Rojava hamlesinin Dêrazor zaferi, yine baharla birlikte gerillanın çıkışı, bunların hepsi bir anlamda, özgürlük hareketinin sürekli başarıyı hedefleyen özgürlükten vazgeçmeyen direnişinin, yeni alanlar açmasını, yeni imkanlar yaratmasını ve bu imkanlar üzerinden kendisini ilerletmesini getirdi. Bu açıdan eylemin birçok şeyi başardığını görüyor ve gözlemliyoruz.

Kuşkusuz somut talepler anlamında alınması gereken yol var. Ama bir yönü çok önemlidir. Belki de birçok çevrenin anlamadığı, hesaba katamadığı –buna sömürgeci, soykırımcı rejimin şefleri de dahil olmak üzere- Kürt halkı kendi içinden çıkardığı Önder Öcalan gibi bir önderlik ve onun var ettiği bir hareketle ayrı bir yaşam, algı, strateji, taktik ve yürüyüş biçimi yaşıyor. Kendine özgü bir diyalektiği var. Bunu anlamayanlar tabi ki, direnişin yol açabileceği sonuçları da, çok fazla öngöremiyorlar. Bu açıdan bakıldığında bir kez daha Önder Öcalan’ın, kendi önderlik tarzının, adeta diyalektik kodlarının yerleştirmiş olduğu ya da beslemiş olduğu Özgürlük Hareketi’nin direniş temelinde sürekli, hamleci, çıkış yapabilen, bu hamle ve çıkışı sonra kendisine dayandıran, -başka etmenlere çok bel bağlayan ve ona göre kendisini ayarlayan değil- kendi özgücüne dayanan, kendi muhasebesini yaparak, kendi çıkışını da kendi öz dinamiklerine dayandırarak yapan bir karakteri var.

Bu Önder Öcalan’ın tarzıdır. 46 yıldır başarı ruhu ve başarı grafiği de buradan besleniyor ve gelişiyor. Bu direniş bir kez daha bunu ispatladı. Bu eylemin gelişmiş olduğu tarihsel süreç ve konjonktür de önemlidir. Ortadoğu’da büyük bir paylaşım savaşı yürütülüyor. Ve bu paylaşım savaşının merkezi nerdeyse, Kürdistan’dır. Bu paylaşım savaşının merkezinde kalan ülke Kürdistan’da da, bu en temel siyasi aktörü ve önderliği Rêber Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Dolayısıyla, böylesine karmaşık bir ortamda direniş gündeme geldi. Bu bir çok dengeyi, bir biçimiyle etkiledi.

Kürdistan’da ve Türkiye’de de açlık grevi etrafında örülen bir direniş var ve özellikle annelerin direnişi devam ediyor. Eylemin etrafında örülen direnişleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette sadece açlık grevleri üzerinden gelişen sürece bakmıyoruz. Aynı zamanda Özgürlük Hareketi’nin birçok cephe ve alanda geliştirmiş olduğu mücadele ve direniş ile başarılıyor. Aynı zamanda bu eylem somut gelişmelere de yol açtı. Başladığı ilk günden beri önüne koyduğu somut taleplerde de, belli aşamalar katetti. Eylemin ilk zamanlarında Mehmet Öcalan’ın Önderlikle bir görüşme yapması ve sağlık durumu hakkında bilgi getirme şansına ulaşması, ardından direnişin öncüsü Leyla Güven arkadaşımızın tahliyesi, somut gelişmelerdi. Faşist–soykırımıcı rejimin toplumda sessizlik, suskunluk yaratmak için her türlü olanağını kullandığı bir ortamda, ciddi anlamda bir direniş arayışı ve direniş pratiği ortaya çıkardı. Bu anneler öncülüğünde gelişti. Aynı zamanda da tüm toplumda, bir sorgulamaya yol açtı.

Yani bir çok çevrenin beklediği gibi milyonların sokakları işgal ettiği, bir kampanya biçiminde olmadı ama milyonların “böyle gitmez, böyle olmamalı” dediği, bir noktaya getirdi. Aynı zamanda da baştan beri var olan, direniş dışında bir yolun olmadığı, ancak direnerek kazanacağımızı da gösteren, sonuçları oldu.

Leyla Güven’in tahliyesi sonrası, sokaklara yansıyan bir toparlanma ve direnişe yol açtı. Bunun etkisi seçimlerde de görüldü. En son ise iki avukatın Önder Öcalan ile görüşüp, onun kamuoyuna dönük mesajını getirmesine, ulaşıldı. Bütün bu gelişmelere bakıldığında bu eylemler süreci, direnişin başlardığı ilk günlerdeki öngörülerin ötesinde sonuçlar ortaya çıkardı. Tekrar ifade ediyorum: Kürdistan’da, Türkiye’de, dışarıda, açlık grevi, gerilla, Rojava, annelerin direnişi, topyekun bu direniş hamlesi, hemen hemen tüm güçleri yeni baştan bir durum değerlendirmesine itti. Bu topyekun direnişler sonucunda, Önderlik ile görüşme sağlandı. Önder Öcalan’ın, bir saat de olsa avukatlarla görüşmesinin sağlanması, kazanımlar açısından elbette önemlidir. Önderliğin açlık grevleri, Rojava, Kürtlerin ve Türkiye’nin genel gidişatına ilişkin kendi pozisyonunu ve öngörülerini, sürece nasıl yaklaşılması gerektiği ile ilgili görüşlerini yansıtması açısından da çok önemli oldu.

Bizim için zaten önemli olan da budur. Bu bir kez daha eylemin başlangıcında dile getirdiğimiz talebin, çok doğru ve isabetli olduğunu gösterdi. Önder Öcalan üzerindeki tecrit, sadece Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi’ne dayatılan bir tecrit anlamına gelmiyor. Tecrit, Ortadoğu ve Türkiye halklarına dayatılan bir tecrittir. Bu kırıldığında, tüm toplumsal dinamiklerin dayatılan bu tecrit girdabından kurtulma, aynı zamanda “özgürlük arayışında” yeni yol ve yöntemlerle kendisini daha ileri olanaklara taşıma imkanı sağlanacaktır. Önder Öcalan, özgürlük önderidir. Şahıs olarak böyle yaşadı ve halka da bunu hep bu şekilde verdi. Önder Öcalan aynı zamanda hep özgürlük alanlarını geliştirdi, özgürlük mevzilerini yarattı. Geldiğimiz an itibariyle, başta söylediklerimizin bir kez daha doğru olduğunu ve bunların teyit edildiğini gördük.

Sekiz yıl sonra avukatları Öcalan’la bir görüşme sağladı. Görüşme sonrasında avukatların okuduğu mesajı sizler nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eyleme başladığımız ilk günden beri şunu dedik: Tecrit sadece bir şahısa uygulanmıyor. Siyasi, ekonomik, psikolojik, ideolojik, sosyal ve de kültürel sonuçları olan ve Kürt halkı üzerindeki tecridi de aşan, Ortadoğu ve Türkiye halklarına da uygulanan, uzanan bir soykırıma, bir hiçleşmeye yol açıyor.

Önder Öcalan’ın mesajları dikkatle okunduğunda, halklar ve toplumların içinde bulunduğu bu boğulma halinden, nasıl kurtulacağının reçetesi sunuluyor. Toplumlara ve halklara ve de bireylere, umudun varolduğunu gösteriyor. Bu açıdan Önderlik aynı zamanda umudun önderliği oluyor.

Eylemimizin 150. gününde. Yine başta da belirtmiştik, İmralı işkence sistemini ve azabını, Kürt halkı sırtında taşımamalı, tecrit bitirilmeli, dedik. Elbette tecride karşı 20 yıldır halkımızın, hareketimizin, dostlarımızın bir direnişi var. Ama her seferinde parçalı sonuçlar alındı. Bu sefer de mutlak şekilde bitireceğimizi söylemiyorum ama tecrit ve soykırım saldırısını –ki bu tecrit soykırım saldırısının önemli bir ayağını oluşturuyor- ciddi şekilde darbelemek, Önder Öcalan’ı özgür, sağlıklı, çalışır ve yaşar konuma getirmek gerekiyor. Bunun zamanı geldi. Dolayısıyla eylemimiz bunun kapısını aralamalı. Uzunluğu, ısrarı, kararlılığı, en son 30 arkadaşın “Ölüm Orucuna” başlaması, binlerce insanımızın bu kampanyada aylardır hücre hücre erimesinin temel nedeni de budur. Bu sefer başarmak zorundayız.

Eylem kuşkusuz, toplumsal hareketlilik yarattı. Kendi özgücümüzle direnerek, sonuç alınacağı algısı ve bilincini bir kez daha ortaya koydu, bunları görünür kıldı. Bütün bunlar toplumda bir inanç ve umut yarattı aynı zamanda. Eylemimiz bunların tümünü başardı.

Aynı zamanda bu eylem, kendi talepleri anlamında da, bir çok çevrenin –hatta eylemi yürütenlerin bile bazen- çok farkında olmadığı, bir sonuç ortaya koyacaktır. Eylem, halklarımız açısında önemli sonuçlar yaratabilecek bir noktaya doğru ilerliyor. Eylemde ısrar, doğru zamanda, doğru müdahale, kararlılıkla eylemi sürdürme, bizi böyle önemli bir aşamaya getirdi.

Mayıs ayındayız. Kış mevsiminde eylemimiz başladı ve şimdi bahardayız. Toplumumuzun baharına katkı sunacak, bir eylem süreci yaşıyoruz. Toplumumuz, halklarımız ve insanlık açısından, güzel sonuçlar yaratabilecek bir eylem kampanyası yaşıyoruz.

Şunu da belirtmek gerekiyor. Faşizm ortamında direnilebilir, faşizm yenilebilir. Saldırgan olmaları, üst perdeden bağırmaları, çok güçlü olmasından kaynaklanmıyor. Bir devlet çok saldırganlaşıyorsa çok zayıf demektir. Belli çapta etkili olan bu eylemin bile, AKP–MHP faşizmini sarstığı görüldü.

Bu eylem aynı zamanda direniş ne kadar büyütülürse, halkımıza giydirilmek istenen, ülkemizin başına getirilmek istenen yıkım, defedilebilinir de gösterdi. Kendi değerleriyle, özgür yaşam istemiyle barışık, iradeli, güçlü bir yaşamın inşası mümkündürü anlattı.

Eylemimiz kararlı şekilde, devam ediyor. Kendi somut talepleri etrafında, Önder Öcalan ve yoldaşları –özellikle de Önder Öcalan- tamam demeyinceye kadar devam edecektir. Direnişin önderliği İmralı’dır. Bütün açlık grevi eylemcileri, Önder Öcalan’ın direnişine katıldık. Direnişin ve bu hamlenin öncülüğü İmralı’dır.

Temel amaç Önder Öcalan’ın, özgür, sağlıklı, çalışır noktaya gelmesinin koşullarının sağlanmasıdır. Herkesin kendisini, böyle hazırlaması gerekiyor. Yani düşman bazı adımlar atmak zorunda kalıyor. Attıkları adımları, oyun olarak değerlendirmiyorum. Bunlar direnişimizin kazanımlarıdır. Düşman böyle hesaplar içerisinde olabilir ama bütün bunlar direnişlerimizin kazanımlarıdır. Kendi kazanım hanesine küçük küçük şeyler yazıyor. Direnişimizin amacı da budur, karşı tarafı çözüm noktasına getirmektir. Yani açlık grevi eylemi ile sömürgeci ve soykırımcı rejim, Kürdistan’dan kovulacak değil. Kimse bu iddiada olmadı, böyle bir değerlendirmede bulunmadı. Her cephede direnişlerle bu rejim geriletilebilir. Halkımızın kendine ait değerleriyle yaşayabileceği yaşam alanları genişletilebilir, mevziler kazanılabilinir ve faşizmin başarma umudu kırılabilir. Eylemin geldiği aşamada bunu başardığını söyleyebilirim. Sömürgeci faşist ve çete AKP–MHP  rejiminin, başarma, kazanma umudu kırıldı.

Avukatların İmralı’ya gitmesi, faşizmde büyük bir gedik açmıştır. Beşinci ay bu konuda bir sürü insanı coşturan, sevindiren, mutlu kılan sonuçların açığa çıktığı bir zaman dilimi oldu. Annelerimiz, halkımız bu iyi sonuçları, zaferi çokça hakediyor. Mevsim bahar. Eylem kendi baharını yaşıyor, devrim de ve halkımızda. Bu bahar, halkların baharına da dönüşecektir.