Rumine Sarayı’nda ‘1923 Lozan, Kürtler neredeydi?’ paneli

Lozan Antlaşması’nın 100. yılı etkinlikleri kapsamında Lozan Antlaşması’nın imzalandığı Rumine Sarayı’nda bir panel düzenlendi.

"1923 Lozan, Kürtler Neredeydi?" başlığı altında düzenlenen panele Zürich Üniversitesi’nde Tarihçi Hans-Lukas Keiser, Tarihçi Oliver Adad, Tarihçi Sedat Ulugana ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Adar konuşmacı olarak katıldı. 

Moderatörlüğünü Céline Misiego'nun yaptığı panelde ilk olarak Zürich üniversitesi tarih profösörü Hans-Lukas Keiser konuştu.

KEISER: ERDOĞAN’IN AMACI SINIRLARINI GENİŞLETMEK

Keiser "Lozan antlaşması yapılırken Kürtler neredeydi? sorusunu sorarak başladığı konuşmasında, Türk devletinin azınlık hakları derken sadece dini inancı referans aldığını belirterek, şunları söyledi: "Türkiye, Lozan Antlaşması’nda Kürtleri yok sayarak temsilci gönderdi. Kürtler adına Lozan görüşmelerine İsmet Paşa katılmıştır. Kürtler sürekli olarak asimile edildi. Ankara Kürtleri yok saymıştır. Azınlık hakları tanınmış ama azınlıklar dini esaslara göre belirlendiği için yok sayılmıştır. Yahudilere yönelik katliam yapılmadı ama diğer halklara soykırım uygulandı. Devletin gözetiminde 1 milyon Ermeni katledildi, sürgün edildi. Bütün bu yapılanlardan Almanya'nın etkisi büyüktür. Kürtler ve Asuriler katliama maruz kaldı. Avrupalılar demokrasi götürme iddiasındaydı ama katliamdan sonra onu da yapmadı. Kürtler de bu antlaşmaya girmek istemedi. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şimdi Lozan Antlaşması’nın yeniden gözden geçirilmesini istiyor. Ancak onun amacı sınırlarını genişletmektir. Yoksa halklara hak verme gibi bir derdi yok."

AYDAR: TÜRK DEVLETİNİN SALDIRILARI LOZAN’IN SONUCUDUR

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, Kürtlerin 100 yıl önce yapılan Lozan antlaşmasıyla yok sayılarak dört ayrı ülkeye bölüştürüldüğünü hatırlattı. Aydar, "Sevr'de Kürtler bir çözüm oluşturmak istedi. Rojhilat’ta Simko var. Fransa ve İngiltere, Rusya’da gelişen devrime set oluşturmak için Kemalistlerin önünü açtı. Sevr Antlaşması’nda Kürtler ve Ermeniler var ama Lozan'da yok. Biz Kürtler için Lozan ne anlama geliyor? Bazı insanlar burada toplanmış ve ülkemiz hakkında kararlar almışlar. Bıçağın altına bizi yatırmışlar. Kürtler için Lozan soykırımdır. 100 yıldır bunu yaşıyoruz. Türkiye’de etnik bir temizlik yapılmıştır. Lozan’dan sonra KUrdistan da serhildan başlıyor. Ağrı, Sason, Şêx Saîd, Dersim'de başlayan  ve daha sonra Efrîn, Rojava, Serêkaniyê, Başûr ve Bakur’da süren saldırılar bu antlaşmanın sonucudur" dedi.

DR. OLIVER ADAD: TAKRİR-İ SÜKUN YASASIYLA BEYAZ KATLİAM YAPILDI

Daha sonra konuşan tarihçi Dr. Oliver Adad ise Asuriler açısından Lozan Antlaşması'nın 100. yılının anlamını üzerine bir sunum yaptı. 1924 yılında Hakkari bölgesinde yaşayan Süryaniler yönelik bir katliam yapıldığını dile getiren Adad, "1924 yılında Hakkari bölgesinde yaşayan Süryaniler ya katledildi ya da Irak'a sürgüne gönderildi. Bu operasyonlarda binlerce kişi hayatını kaybetti, yüzlerce köy yerle bir edildi. Bunlardan sadece birkaç köy kaçtı. Yine 1924-25 yıllarında Urfa yöresinden Süryaniler de zorla Suriye'ye sürüldüler ve çoğunlukla Halep'e yerleştiler veya Lübnan'a gittiler” aktarımında bulundu.

 4 Mart 1925'te "Takrir-i Sükun" yasasının yürürlüğe girdiğini, bu yasayla Kurdistan'ın tümüyle tahakküm altına alındığını belirten Dr. Oliver Adad, Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Süryani halkının da her yönüyle asimilasyona tabi tutulduğunu belirtti. Adad, şöyle devam etti: "1928'de kalan son Süryani okulu kalıcı olarak kapatıldı. 3 Kasım 1928'de Arap alfabesi yerine Latin alfabesi yürürlüğe girdi. Asur alfabesinin kullanılması kalıcı olarak yasaklandı. ‘Vatandaş, Türkçe konuş’ propagandası 1 Ocak 1929'dan itibaren takviye yasa haline geldi ve Türkiye'nin her tebaası Türkçe konuşmaya zorlandı. Türkçeden başka dillerin konuşulması yasak olduğu gibi bazıları da cezalandırıldı.

VARLIK VERGİSİ GAYRİMÜSLİMLERİ AÇLIĞA MAHKUM ETTİ

1932'de Süryani Ortodoks Kilisesi’nin Patriği Mar İlyas Şakir sürgüne gönderildi ve Hindistan'da öldü. 21 Haziran 1934'te Soyadı Kanunu yürürlüğe girdi. Bununla birlikte her Türk vatandaşı, Türk isim ve soyadlarını almaya zorlandı. Bu yaptırımla asimilasyon arttı. Bu tarihten itibaren köylerimizin adları da etkilendi ve Süryanice adları Türkçeye çevrildi. 1942 yılında Varlık Vergisi yürürlüğe girdi. Bu, sermaye vergisi veya zorunlu servet vergisi olarak anlaşılabilir. Bu, normal bir vergi ödemesi değildi. Tüm Hristiyan gayrimüslim vatandaşlara uygulanan bir yaptırımdı.  Bu, gayrimüslim Türk vatandaşları için başka bir travmaydı. Çoğunlukla para toplayamayanlar, mülklerini o zamanın arazi değerinin çok altında satmak zorunda kaldılar.  Bu beklenmedik ağır vergiler, tüm Hıristiyanları ve Yahudileri sefil bir hayat sürmeye yöneltti.

1980'DEN İTİBAREN İKİNCİ BİR BASKI DALGASI GELİŞTİ

1980'den itibaren Süryaniler üzerindeki baskı arttı, ülkelerini terk etmek zorunda kalan on binlerce kişi çoğunlukla Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya'ya göç etti. Bir kısmını bırakmak istemeyenler öldürüldü, bir kısmı da ağır muamelelere maruz kaldı. O günlerde 50 kadar insanın öldürüldüğünü biliyorum. Mallarını bırakanlara iradeleri dışında el konuldu. Yalnızca Turabdin'de Hristiyanların sayısı 250 binden birkaç bine düştü. 1997 yılında Turabdin’deki her iki manastır da Süryani dilinin ve Hristiyan ayinlerinin öğretilmemesi için kapatıldı. 2008 yılında devlet, yakın köylerin yardımıyla Mor Gabriel manastırının arazisine el koymaya çalıştı."

Adad, konuşmasının sonunda Türk devletinin baskılarına karşı başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ni göreve çağırdı.

ULUGANA: KÜRTLER YENİDEN SAHNEYE ÇIKTI

Panelde son olarak Berlin Üniversitesi Öğretim Görevlisi tarihçi Dr. Sedat Ulugana konuştu. 1. Dünya Savaşı’nın Kürtlerin savaşı olmadığını belirten Ulugana, "Sevr döneminde Kürtlerin kolektif bir talebi vardı. O dönem iki ülke Kürtlerin istem ve taleplerinin önüne set çekti. Bu devletler Fransa ve İngiltere idi. Fransa'nın bir konsolosluk misyoneri Kürtleri tanıyordu. Lozan Antlaşması’nda da yer aldı. Lozan'da önce Kürtler gözden çıkarıldı. Kürtler üzerinde her zaman bir kriminalizasyon vardı. Kürt Özgürlük Hareketi ile Kürtler özne olarak tarih sahnesine yeniden çıktı" dedi.