PKK yasağı politik iklime göre şekillendi

Düsseldorf Davası avukatı Berthold Fresenius, PKK yasağının tarihi Kürtler, Kürt organizasyonları için çok farklı biçimlerde şekillendi. Sebebi yasaların değişimi ya da PKK yasağının olması değildi. Zira bu hep politik iklime bağlı olarak şekillendi.

Almanya’da son iki yılda Kürtlere yönelik artan bir devlet baskısı var. Neredeyse saldırılmayan, yasaklanmayan eylem kalmadı. Eylemlerde sayısız ön yasaklar listesi var, sembollerden dolayı sayısız ev baskınları oldu. Özellikle son iki yılda PKK yasağı oldukça yoğun bir şekilde uygulandı.

FEHMİ KATAR / BERLİN

PKK yasağı öncesinde Almanya’da açılan ilk büyük dava olan Düsseldorf Davası, PKK’nin kriminalize edilmesi amacını taşımaktaydı. Ancak mahkemede ortaya konulan duruş, bu planı boşa çıkarınca 22 Kasım 1993 yılında PKK Almanya’da yasaklandı. 26 Kasım 1993 yılında da gerçekleşen dernek baskınlarıyla yasak ilan edilmiş oldu.

Aralarında Ali Haydar Kaytan, Duran Kalkan’ın da bulunduğu Düsseldorf Davasından günümüze Kürtler dernek yasasına muhalefet, 129b yasası gibi birçok yasa maddesi gerekçe gösterilerek cezalara çarptırıldı. Yasağın başladığı ilk günden bugüne yasaktaki değişiklikleri, Almanya’nın Kürtlere yönelik tutumunu Düsseldorf Davası avukatlarından Berthold Fresenius, Almanya’nın Kürt meselesini tanımadığını ifade etti.

Düsseldorf Davasının avukatlarındandınız. Neden PKK’ye dava açıldı? 

1989’un sonlarında Düsseldorf’taki bölge yüksek mahkemesindeki ana davada 20 kişi PKK adına yasadışı eylem yapmak suçlamasıyla yargılanmaya başlandı. İddianamenin çoğunluğu daha o dönem Türk devletinden edinilen bilgilerle oluşturulmuştu. Alman adli kavuşturma kurumları Türk kurumları ile çok yakın bir ilişki içinde, beraber çalıştılar. Yargılananlar ve örgüt ile ilgili dosyalar ve bilgiler aldılar. Bu PKK ile ilgili Almanya’daki ilk büyük yargılamaydı. O dönem medyada ve kamuoyunda ilerici ve davaya eleştirisel yaklaşan bir yaklaşım hakimdi.

Tarihe bakıp 1989’u hatırlamalıyız. Türkiye’deki Kürtler için çok zor bir yıldı. Açık bir savaş yaşanıyordu. Yüzbinlerce Kürt zorla yerinden edilmiş, binlerce köy yakılıp yok edilmişti. Alman medyası o zaman bunların hepsini haberleştiriyordu. Haberlerde Kürtler bu savaşın kurbanları, zarar görenleri olarak gösteriliyordu, terörist ya da suçlu taraf olarak değil. Bugün bu değişen iklimden çok farklı bir yaklaşım vardı o zaman. Bu dava dört yıldan fazla sürdü. Davada durdurma kararları, sonlandırma kararları alındı. Ceza kararları ile sona erdi.

25 yıllık PKK yasağı dünden bugüne sizce nasıl bir değişiklik gösterdi?

Şunu söyleyebiliriz; bütün PKK yasağının tarihi Kürtler, Kürt organizasyonları için çok farklı biçimlerde şekillendi. Sebebi yasaların değişimi ya da PKK yasağının olması değildi. Zira bu hep politik iklime bağlı olarak şekillendi. Alman hükümetinin Türk devleti ile daha yoğun ilişkiler içinde olduğu dönemlerde Almanya’da Kürtlere yoğun baskıların yapıldığı, dernek yasaklamalarının, baskınlarının, ev aramalarının, sayısız soruşturmanın yapıldığı dönemler oldu. Ama aynı zamanda çok az ev aramalarının yapıldığı, çok az soruşturmanın olduğu yıllar da oldu ki, bu yıllarda yasada hiçbir değişiklik de olmadı, yasalar aynıydı. Bu da yapılanların açık politik kararlar olduğunu, söz konusu dönemlerdeki politik duruma bağlı olarak ya PKK yasağının yoğun olarak uygulandığını ya da soruşturma kurumlarının geride kalarak yasağı hiç uygulamadıklarının da kanıtıdır. Son bir, bir buçuk yılda yine çok yoğun bir baskı oldu. Daha önceki yıllar kısmen sakin geçerken son iki yılda artan bir devlet baskısı var. Nerdeyse saldırılmayan, yasaklanmayan eylem kalmadı. Eylemlerde sayısız ön yasaklar listesi var, sembollerden dolayı sayısız ev baskınları oldu, özelikle YPG ve YPJ sembollerinden dolayı. Öcalan’ın resimleri yasaklandı ki, Abdullah Öcalan’ın fotoğrafları uzun süre yasak değildi. Sonuç olarak son iki yılda PKK yasağı oldukça yoğun bir şekilde uygulandı.

Belçika’da bir mahkeme PKK’nin ‘terör örgütü’ olmadığını çünkü yaşanların bir iç savaş olduğunu ve PKK’nin bu iç savaşın bir tarafı olduğuna karar verdi. Almanya’da savcılar ve hakimler PKK yasağını hangi argümanlarla, nasıl savunuyor?

Tabi burayı Brüksel’den ayıran büyük farklılıklar var. Birincisi, Almanya’da “yabancı bir terör örgütüne üye olmakla” yargılayan ceza yasası, 129b kanunu var. Bu kanuna göre yargılama bölge yüksek mahkemelerince yapılıyor. Bu yasaya göre PKK Türk devletine ve Türk ordusuna saldırıyor, bu “terörizmdir” ve bundan dolayı da cezaya tabi tutuluyor. Bu ceza davalarının farklı arka planları var ama prensip olarak Düsseldorf yargılamalarından beri özelikle de 129b yasasından beri savunma, ortada silahlı bir çatışmanın olduğunu ve bu çatışmanın Türkiye’de olduğunu bundan dolayı da bunun Alman ulusal hukukuna göre değil, uluslararası hukuka göre yargılanması gerektiğini, bundan dolayı 129b’den açılan davaların hatalı olduğunu ve düşmesi gerektiğini savunuyor. Alman federal mahkemesi hakimleri bu talebi reddettiler ve  normal bir suç gibi yargılamaya karar verdiler.

Almanya’da aynı zamanda PKK yasağı da var…

Evet, PKK yasağı 25 yıldan beri var. Bu yasaya göre yasak olan yapının faaliyetleri yasaktır ve bu faaliyetleri yürütmenin cezai yaptırımları var. Bu dernek yasasının çiğnenmesi durumunda ya bölgesel devlet güvenlik mahkemesi tarafından ya da bölge idari mahkemeleri tarafından dernek yasasına muhalefetten yargılama yapılıyor. Almanya genelinde sayısız duruşmanın yapıldığı zamanlar oldu. Şu an yine daha fazla yargılama yapılıyor. Bu yargılamaların büyük bir bölümünü YPG ve YPJ sembollerinden dolayı yapılıyor ve bu tip davalar oldukça arttı.

Savunma bunun oldukça absürt olduğunu savunuyor tabi ki. Çünkü bir taraftan DAİŞ’e karşı en büyük savaşı veren, onu yenilgiye uğratan, bir taraftan ABD tarafından da silahlandırılan YPG’ye Batı adına teşekkür edip, diğer taraftan sadece Türkiye istediği için ‘bunlar terörist ve biz bunları takip edeceğiz’ demek oldukça absürt. Bu politik olarak da rasyonel olarak baktığınızda da oldukça absürt bir durum. Bu tabi Almanya ve Türk devletinin uzun yıllardır sürdürdükleri politik ilişkilerin bir sonucudur. Türk devleti Almanya’dan Suriyeli Kürt örgütlerinin de yasaklanmasını ve terör listesine alınmasını istiyor.

Size göre Almanya’nın bir Kürt politikası var mı?

Korkarım hayır. Almanya Kürtlerden bahsederken sadece Kuzey Irak’tan bahsediyor. Kuzey Irak’ta da biliyorsunuz feodal ve gerici bir politik görüşse sahip olan KDP var. KDP’nin politik görüşü de zaten Alman hükümetine çok uzak değil. Avrupa tarafından sembolik Kürt olarak görünenler ve desteklenenler bunlar. Türkiye’deki Kürtler söz konusu olduğunda Alman hükümeti birkaç kültürel hakkın verilmesi ile sorunun çözüleceğini söylüyor. Alman hükümeti zaten Kürtlerin haklarının da verildiğini düşünüyor. Mesela ‘eskisi gibi dil yasağı yok belli haklar verildi’ diyor. Yani aslında Türkiye’deki Kürt sorununu Alman hükümeti tanımıyor. ‘Bir kaç kültürel hak, zaten bir kısmını verilmiş, bu sorun halledilir’ diyor.

Tam da Türk devletinin artık hukuku rafa kaldırdığı bir dönemde, Erdoğan meşruluğunun sorgulandığı bir dönemde Alman hükümeti daha önce kendisini Nazi olmak ile suçlayan Erdoğan’ı Almanya’ya davet etti, Kürtlere karşı baskıyı artırdı. Neden?

 Ben bunların daha çok dönemsel politik ilişkiler olduğunu düşünüyorum. Erdoğan hem Almanya’daki hem de Avrupa’daki genç Türk seçmenleri kazanmak için saldırgan bir tutum aldı, Merkel’e hırladı, Alman hükümetini Nazi metodlarını kullanmakla suçladı. Ben Alman politikacıların bile bunu gerçekten çok ciddiye aldıklarını sanmıyorum. Alman politikacılar bunun seçim dönemi için yapılmış bir şey olduğunu biliyorlar sonuçta. Yani bunu onaylamıyorlar ama anlaşılır buluyorlar. Bu tür tartışmalar ilişki kopmasına ya da temel anlaşmaların sonlanmasına götürmüyor. Devamlı olarak Türk devletinin NATO’dan dolayı partnerleri olduğu ve jeopolitik nedenlerden dolayı önemli bir müttefik olduğu dillendirildi. Yani aslında ortaklık hiçbir zaman gerçekte anlamda sorun edilmedi.

Tam da Erdoğan’ın Almanya’da en çok hakaret ettiği bir dönemde, Nazi olmakla itham ettiği dönemlerde burada baskılar arttı. Bunu şöyle açıklayabilirim; Alman hükümeti için Kürtlere baskı yapmanın bir riski yok, daha açık söylemek gerekirse maalesef Kürtlere baskı yapmanın bir gideri, bir tutarı da yok. Çünkü buna karşı büyük protestolar yok ya da fiziksel olarak, materyal olarak bir tutarı yok. Bundan dolayı da Erdoğan’a çok kolay şekilde ‘bak biz aslında partneriz, sizin düşmanınıza baskı yapıyor, Kürtlere baskı yapıyoruz’ diyor. Almanya’nın dediğim gibi Kürtlere baskı yapmasının kendine maliyeti yok ve Kürtlere baskı yaparak NATO partnerine ‘senin arkandayım’ diyor.

PKK yasağına karşı politik ve hukuksal olarak sizce neler yapılmalı?

Politik ve hukuksal mücadele farklı kulvarlar. Önemli ve belirleyici olan politik kulvardır. Daha önce belirttiğim gibi 25 yıllık PKK yasağının pratiği de bunu gösteriyor. Kürt hareketi maalesef Almanya’da çok izole edilmiş durumda. Büyük birlikler, Almanya içinde büyük toplum güçleri ile ilişkili değil Kürt hareketi. Yine maalesef Almanya’daki liberal ya da ilerici gruplar Kürt hareketine yönelen baskıyı göremiyorlar ve bu baskının aslında ifade özgürlüğüne karşı olduğunu ve kendilerine yönelebileceğini idrak edemiyorlar. Sonuç olarak yine belirleyici olacak olan politik kulvardır ama kısa sürede böyle büyük bir politik değişiklik yapacak bir imkan da görünmüyor maalesef.

KAYNAK: Yeni Özgür Politika