GÖRÜNTÜLÜ

Maraş Katliamı dolayısıyla Cenevre'de panel ve basın açıklaması

Cenevre Basın Kulübü'nde Mereş Katliamı’nın tarihsel, siyasal ve çevresel faktörlerinin anlatıldığı bir panel düzenlendi. Ardından yapılan açıklamada, yeni katliam ve işgal tehditlerine karşı özsavunma temelinde örgütlenmenin önemine işaret edildi.

500’den fazla Mereşlinin MİT’in planı ile faşistler tarafından katledildiği Mereş Katliamı’nın 46. yılı vesilesiyle İsviçre’nin Cenevre kentindeki Basın Kulübü'nde panel, ardından Nation Meydanı’nda protesto düzenlendi.

Moderatörlüğünü Selda Kavak Torunoğlu’nun üstlendiği panele Tarihçi ve Yazar Mehmet Bayrak, Av. İbrahim Sinemillioğlu, Gazeteci Elif Sonzamancı, Prof. Beyza Üstün, katliam tanıklarından Fidan Yıldırım ve MARDEF Eşsözcüsü Mehmet Üstek konuşmacı olarak katıldı. 

BAYRAK: LOZAN’IN BEDELİ KÜRTLERE ÖDETİLDİ

Panel öncesi Mereş Katliamı’nda yaşamını yitirenler anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Ardından Mehmet Bayrak, “Katliama Giden Süreç, Neden Maraş” başlıklı bir sunum yaptı. Osmanlının son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yaşananları kronolojik olarak sıralayan Bayrak, “Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Kürtlerden yardım isteyen Kemalistler, sonra Kürtleri soykırımdan geçirdi. Lozan’ın bedeli Kürtlere ödetildi. 1967’de Elbistan’da ciddi bir katliam yapıldı. Çünkü artık Aleviler söz sahibi olmuştu. Daha sonra 1973’te Hatay’da ve Maraş merkezde, Malatya da 1975’de, 1996’da Gazi Gazi katliamı gerçekleşti. Ankara Gar Katliamı da bir Alevi katliamıdır. Birçok belgede Aleviliği yasaklayan kararlar var. Bütün baskıların altında devlet var. İster derin devlet deyin, ister açık; Maraş Katliamı’nı MİT planladı. Bunun belgesi de Ecevit’in arşivinde ortaya çıktı. Mereş Katliamı olurken ben TRT’de muhabirdim. Çok acı haberler geliyordu ama bu haberler verilmedi” dedi. 

SİNEMİLLİOĞLU: YAŞANANLAR KORKUNÇTU

Av. İbrahim Sinemillioğlu sunumunu, “19-24 Aralık 1978: Katliam ve  Yaşananlar” başlığıyla yaptı. Katliamın ardından yaşadıklarını anlatan Sinemillioğlu, “İstanbul Barosu’na ve BM’ye başvuru yaptım. Sonra gözlemci olarak Maraş’a gittik. Yaşananlar korkunçtu. Ben sıkıyönetim komutanına hassas davranmasını söyledim ama komutan bana, ‘yaşlı bir kadını katledip mezara kafa aşağı koyan bizi dinler mi’ dedi. Hamile bir kadını katledip karnını kesen ve çocuğu katleden bir zihniyet vardı. Resmi rakamlarda 111 kişinin yaşamını yitirdiği belirtilse de bazı gençlerin aileleri korkudan dolayı yaşamını yitirenleri açıklamadı” dedi.

Mereş öncesi ve sonrası da halkların inançlarından dolayı baskı altına alındığına işaret eden Sinemillioğlu, “Çatısı altında olduğumuz BM’nin bu tarz olaylara karşı duyarlı olması gerekir” diye konuştu.  

FİDAN YILDIRIM: ÇOCUKLUĞUMU ÇALDILAR

Fidan Yıldırım ise, katliam sırasında henüz çocuk olduğunu belirterek, şunları anlattı: “Komşumuz olan dönemin CHP milletvekili adayı Musa Funda, eşi ve çocuklarıyla birlikte bize sığınmıştı. Mahalle güvenli olmaktan çıkmış, her yandan saldırılar başlamıştı. Bir gece Musa Fundaların evi basıldı. Silah sesleri ve çığlıkları duyuyorduk. Musa Funda, komşulara yardım etmek için ölüme koştu. O evde Musa Funda ile birlikte yedi kişi öldürüldü. Hamile olan bir kadın da karnındaki bebeğiyle birlikte vahşice katledildi.

Adliye binasında da saldırılar başlayınca askerler bizi güvenlik amacıyla kışlaya götürmeye karar verdi. Sıra halinde yürütülüyorduk ama yine de saldırılar devam ediyordu. Can havliyle kışlaya doğru koştuk. Kışlada herkes perişandı. Bir kadın ağıt yakıyor, herkes ağlıyordu. Kaçıncı gündeydik bilmiyorum, zaman kavramı karışmıştı. Maraş yanıyor, tam anlamıyla bir savaş yaşanıyordu.

Katliamın son gününde bizi bir otobüse doldurup köylere götürdüler. Her yerde insan feryatları ve çaresizlik vardı. Biz sağ kurtulmuştuk ama birçok yakınımızı kaybetmiştik. Maraş artık bizim için yoktu. Bir süre sonra Pazarcık, Narlı, Antep, Mersin gibi şehirlere dağıldık. Yıllarca Maraş’a dönemedik. Zamanla unutmaya çalıştık ama unutmak mümkün değil.”

BEYZA ÜSTÜN: EKOLOJİK KIRIMIN NEDENİ ÖZSAVUNMANIN OLMAMASIDIR

Prof. Beyza Üstün, “Demografik Değişimin Tamamlanma Süreci: Ekolojik Kırım” başlıklı sunumunda, toplumda özsavunmanın eksik olmasından dolayı kapitalizmin kar hırsıyla her şeye el koyduğuna işaret etti. Beyza Üstün, şöyle konuştu: “Yaşamın yeniden örülmesi gerekir. Toplumun yok edilen özsavunmasının yeniden örgütlenmesi gerekir.  Kapitalizm günümüzde kendini “yeşil kapitalizm” olarak tanımlıyor. Ancak bunu yaparken kar hırsından vazgeçmiyor. Devlet doğayı tahrip ederek insansızlaştırıyor. Mezopotamya coğrafyasını barajlarla geri dönülemez hale getiriyorlar. Dünyayı yorumlamak yeterli değil, değişim yaratmak gerekir.”

ELİF SONZAMANCI: DEVLETİN İNSANSIZLAŞTIRMA POLİTİKALARI SÜRÜYOR

Gazeteci Elif Sonzamancı ise, katliam sonrası Maraş’da yaşanan göç üzerine konuşarak, “Maraş, katliamdan sonra çok yoğun göç verdi. Bu veriler resmi değil ama 50 bin ile 80 bin arasında olduğu varsayılıyor. Devlet bilerek göçü teşvik ediyor. Pasaport vererek bir  nevi coğrafyanın insansızlaşmasını sağladı. Yine Suriye’deki savaştan kaynaklı gelen göçmenlere Terolar köyünde kamp kurmak istediler. Alevi köylerin ortasına Selefi insanların yerleştirilmesi korkuyu ve göçü tetikledi. En son 6 Şubat depreminde binlerce insanımız yaşamını yitirdi. Yurtdışında binlerce Maraşlı var. Göç politikaları devam ediyor. Bu yeni bir politika değil. Ancak Maraş Katliamı ile başlayan insansızlaştırma politikaları devam ediyor. Depremde bile yardım götürülen köylerde Alevi-Kürt-Sünni diye ayrımcı politikalara tanık olduk” ifadelerini kullandı.

ÜSTEK: KENDİ TOPRAKLARIMIZA DÖNMEK İSTİYORUZ

Etkinliğe katılması planlanan Siyasetçi Mahmut Toğrul’un katılamaması nedeniyle MARDEF Eşsözcüsü Mehmet Üstek bir konuşma yaptı. Gecikmeli de olsa bir çağrı yapmak için BM binasında olduklarını söyleyen Üstek  “Biz burada çatısı altında bulunduğumuz BM’ye ve onun çatısı altında olan uluslararası kurumlara çağrı yapmak istiyoruz. İnsanlarımız katliamdan geçirildi. Kalanların da göçmesi sağlandı. İşte Suriye’de Esad sonrası iktidara gelenler, Alevi toplumuna soykırım uyguluyor. Alevi katliamına karşı herkes tavır almalıdır. İşte Maraşlılar dünyanın her tarafında var. Biz geri dönmek için koşulların yaratılmasını, geri dönecek insanlarımızın güvenliklerimin sağlanmasını istiyoruz” dedi.

PANEL SONRASI BM ÖNÜNDE AÇIKLAMA

Panel katılımcı ve konuşmacıları, daha sonra BM Cenevre Ofisinin önündeki Nation Meydanı’nda bir açıklama yaptı. Maraş Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarını taşıyan kitle adına basın açıklamasını MARDEF Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Torun yaptı. Aynı zamanda bir yazar olan Torun, Türkiye’de Aralık ayında yapılan katliamlara değinerek, “Bugün Maraş katliamı nedeniyle buradayız. 19 Aralık 2000 Ulucanlar Cezaevi Katliamı, 28 Aralık 2008 Roboskî Katliamı’nın da yıl dönümündeyiz. Biraz önce BM basın bürosunda bir sunum yapıldı. Bu katliamların tarihsel, siyasal ve çevresel faktörleri anlatıldı. Bizim bu katliamlarla hesaplaşmamız hala gerçekleşmiş değil. Her yeni gün yeni katliamlarla karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Yine güncel olan Rojava’ya dönük saldırılar, Kobanê’ye dönük saldırılar, Nusayrilere ve Êzidîlere dönük saldırılar, bize sorumluluk kuşanıp mücadele etmemiz gerektiğini gösteriyor. Eğer biz bu yaşanan katliamların hesabını sormazsak, bu devletler ve anlayışlar her gün bize katliamı dayatacaklar. Ve biz daha çok katliamla karşı karşıya kalacağız.

Önümüzde bir görev duruyor. Birleşmemiz gerekiyor, birleşerek örgütlenmemiz gerekiyor. Birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Maraş Katliamı’nda özsavunma ve örgütlülükten dolayı devlet ve kontrgerilla yapmak istediği büyük katliamı başaramadı. Bunun bilinmesini istiyorum. Eğer o katliam amacına ulaşmış olsaydı, şimdi on binlerin ölümünde bahsedecektik. Bundan söz etmiyorsak Yörük Selim ve Karamaraş mahallelerinde devrimcilerin, Alevilerin ve Kürtlerin ortak bir örgütlülüğe sahip olması sayesindedir. Devlet bu örgütlü güç sayesinde istediği katliamı yapamadı. Buradan yola çıkarak bizim katliamlara karşı ve devletin bize dayattığı politikalara karşı örgütlü olmamız, birlikte ve ortak mücadele etmemiz gerekir” dedi.