Zorba rejimler çürütür ve öldürürler

Halklar kendi yöneticileriyle hesaplaşmadıkça ve irade oluşturmadıkça soyulmaya ve ölmeye devam edecek... Bu sistem hem çürütüyor hem de öldürüyor

6 Şubat büyük depreminin üzerinden haftalar geçti. Yüz binlerce insanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Türkiye’deki faşist Erdoğan yönetimi can kayıplarını olabildiği kadar az göstermeye çalışıyor. Basına yansıyan haberlere göre, Suriye göçmeni olanlar kayıtlara geçirilmiyor. Ayrıca kimlik tespiti yapılmayanlar da kayıt dışı bırakılıyor. Arama kurtarma çalışmaları sonlanmadan Erdoğan hemen yeni binaların inşasına başlayacaklarını açıkladı. Kendi emrindeki basın ise halkın sesini, durumunu yansıtmaktan çok hükümetin yaptıklarıyla algı operasyonları yapıyor.

Mevcut duruma bakılırsa devlet gayet düzgün çalışıyor. Devleti yönetenlerin herhangi bir eksikliği ve sorumluluğu yok. Ama ortada yıkılmış yüz binden fazla bina var. Şehirler ve etrafı harabeye dönmüş. Sağ kurtulanlar da yaşama nasıl tutunacak, konutları oturulacak gibi değil. Bu binaların çoğu depreme dayanıklı binalar değildi. Ayrıca arama kurtarma çalışmaları geç başladı ve kurtarılacak olanların önemli bir kısmı da böyle ölüme terk edildi. Bütün bu yıkım ve ölümlere rağmen bir tek hükümet ve devlet yetkilisi istifa etmeyi düşünmedi. Devletteki çürümenin vicdanları ve yönetenleri de ne kadar çürüttüğünü gösteriyor.

Aynı şey Suriye’yi yönetenler için de geçerlidir. Bu felaketlerden dolayı hiç kimse sorumluluk almıyor. Ya kader ve Allah’la ya da halkın eksiklikleriyle açıklıyorlar. Halbuki bilim insanları bölgenin deprem kuşağında olduğunu biliyorlar, rapor haline getirmişler. Yönetimde olanların da buna göre önlem almaları ve yapılanmaları ona göre standartlara bağlamaları ve denetlemeleri gerekiyor. Ancak ortada sorumluluk duyan ve üzerine alan kimse yok. Bu da bir Ortadoğu klasiğidir. İstifa diye bir kurum bilinmiyor ve işletilmiyor!

Erdoğan "bana bir yıl tanıyın" diyor. Ardından seçimi erteleme planları yapıyorlar. Erdoğan ağzı kana bulanmış kurt gibidir. Ölümü düşündüğü yok. Önünde yüz binleri bulan ceset durduğu halde kendisini ölümüne iktidara ve vurguna bağlamış. Paranın kokusunu aldı. Artık kim onu durdurabilir! İstanbul belediye başkanlığı döneminde çalmayı ve kitabına uydurmayı çok iyi öğrendi. AKP’yi haram parayla kurdu. Basını çalıntı ve haram parayla satın aldı. Sonra devleti ele geçirince kendi zenginlerini yarattı. Halk yoksullaştıkça onlar palazlandılar. Suçlarını örtmek ve iktidarlarını korumak için devletin içini boşalttılar. Yani bütün kurumları ele geçirdiler ve ekonomik kaynakları yağmaladılar. Ülkeyi dolu dizgin faşizme götürdüler. Ne adalet ne demokrasi bıraktılar.

Tıpkı Hitler gibi ahlak, insani değerler ve hukuk kaygısı gütmeyen Erdoğan doğal olarak kriz ve kaostan beslenmeyi ve kurumları işletmemeyi bir yönetim tarzı olarak benimsedi. Korku ve şiddetten beslendi. Bunun içi Bahçeli ve Ergenekon, mafya ve bütün karanlık güçlerle birleşti. İçte savaş dışta savaş kuralını işletti. Muhalefeti yarışacak bir güç olarak görme yerine ezilecek bir karşı güç olarak devleti, istihbaratı, mahkemeleri ve basını üzerine gönderiyor.

Erdoğan’ın paranın kokusunu aldığını belirttik. Tam ona göre bir vurgun ortamı doğuyor. Tabi eğer halk yol verip iktidarda kalırsa! Ülke adeta bir şantiyeye dönecek. İş TOKİ ve Erdoğan’ın beşli çetelerine kalacak. En iyi bildikleri ve en örgütlü oldukları alan, ihale vurgunları dönemi açılıyor. Dışarıdan deprem yardımı için milyar dolarlar akacak. Bağışlar var, devletten de kaynak ayrılacak. Şehirleri yeniden ayağı kaldırıyoruz, yaraları sarıyoruz propagandaları eşliğinde milyarları iç edecekler. Yeter ki, para gelsin, Ruslara, Arap Emirlikleri'ne vb yaltaklanmaktan geri durmadıklarını izledik. Şimdi tümüyle kontrollerinde milyar dolarlar olacak, artık kim onları tutabilir?

Erdoğan niye demokrat olsun, demokrasiyi işletsin? Nefretle ve düşmanlıkla yaklaştığı Avrupa ilkelerinde böyle birisi cumhurbaşkanı olabilir mi? Sözde onları beğenmiyor! Orada böyle bir ihmal, suç ve yiyicilik olsa bir gün bile başta kalamazlar. Düşünün ABD’nin eski ve yeni başkanlarının evini FBI’ye basıyor ve gizli belgeler araması yapıyor. Savcılar bunun için karar verebiliyorlar. Türkiye’de kim böyle bir şey hayal edebilir? Savcı emir versin bakanların, Erdoğan’ın evleri aransın ya da onlara fezleke hazırlansın! 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında Erdoğan savcıları görevden aldı ve bütün belgeleri ortadan kaldırma kararı aldırttı.

Halklar kendi yöneticileriyle hesaplaşmadıkça ve irade oluşturmadıkça soyulmaya ve ölmeye devam edecek. Suriye’de ve Türkiye’de neden sivil toplum örgütleri istenmiyor? Dinamik, tartışan ve kendisini örgütleyen bir toplumu kendileri için tehlike olarak görüyorlar. Dikkat edilirse Diyarbakır halkı devlet dışında kendisini az çok örgütlemiş, duyarlılıkları gelişmiş. Ama Erdoğan Diyarbakır’ı düşürmek için yapmadığını bırakmadı. Belediye başkanlarını terörist ilan edip hapislere attırdı. Kurdistan’daki HDP belediyelerinin tümüne kayyumla el koydu. Faşizme ve kayyumlar sistemine son demek gerek. Çünkü bu sistem hem çürütüyor hem de öldürüyor. Unutmayalım sadece ezip yoksullaştırmıyor!

Kaynak: Ronahi Gazetesi