PKK’nin tarihi direnişi

Bir grupla başlayan hareket bugün dünyanın en dinamik toplumunu ve direniş gücünü yaratmıştır. Direniş ve özgüç eksenli yürüyüş daha büyük tarihi sonuçları ortaya çıkarmaya devam edecektir.

PKK’nin kuruluşu üzerinden kırk yıl geçti. 22 genç insan 26-27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis Köyünde mütevazi bir evde gizlice bir araya geldiler ve parti kurma kararına vardılar. Dönemin devrimci hareketlerinden esinlenerek ve emek hareketini esas alarak partinin adını Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkerên Kurdistanê-PKK) olarak belirlediler. Toplantı ve kuruluş iradesini ortaya koyma kırk yılı geride bıraktı. 41. Yıla gireceğiz. Bu günlerde PKK’nin kuruluşu Kürdistan’ın dört bir yanında ve yurtdışında Kürtlerin olduğu her yerde kutlanıyor.

Önder Apo bir kuyumcu titizliğiyle Kürt ve Kürdistan olguları etrafında araştırmalar yaptı, beynini ve yüreğini buna adadı. 1973’lerde Kürdistan sömürgedir belirlemesini yaptıktan sonra görüşlerini yaymaya başladı. İlk grup toplantısını Ankara Çubuk barajında Newroz’dan bir süre sonra yaptı. İdeoloji oluşturma ve yayma giderek etkinlik kazandı. Birçok devrimci gruptan bir grup olarak fazla dikkat çekmedi ve öyle varsayıldı. Grubun adı veya bir yayın organı yoktu. Ama grup fark edilir olmuştu. Önderliğini Önder Apo yaptığı için grup onun adıyla giderek anıldı. Apocular olarak tanındı. Bu isim giderek Kürdistan’da yayılmaya başladı.

1976 yılbaşından sonra Ankara Dikmen’de yapılan toplantıyla grubun Kürdistan’a dönmesi kararı alındı. Ülkeye dönüş, ülke topraklarını esas alma tarihi bir adım ve yeni bir yürüyüşün başlangıcıydı. Devrimci bir grubun özgücü esas alması ve fedaice varlığını ortaya koyması önünde durulmaz bir gelişim ortaya çıkardı. Devlet Kürtlüğü mezara gömdüğünü varsaydığı için böyle bir gelişme beklemiyordu. Halk da asimile ve inkar sürecine alındığı için gerçekliğinden oldukça uzaklaştırılmıştı. Ayrıca Kürtlük ateşten bir gömlekti. Devlet kimsenin bu soruna yaklaşmasına izin vermiyor ve yanarsınız diyordu. Bu konuda devletin hiç şakası ve acıması yoktu.

Grup gönüllü ve amatördü ancak havariler gibi Kürdistan’a daldılar. Hiçbir engel ve olmazı tanımadılar. Grubun şekillenmesi ve ruhiyatı önder Apo’nun kurduğu ilişkiler temelinde oluştu. Oldukça atak, iddialı ve gözü pektiler. Arkalarında herhangi bir güç ve destek yoktu. Hayalleri ve idealleriyle adeta gökyüzüne merdiven dayadılar. Aileyle, bireysel çıkar ve düzenle iplerini kopardılar. Enerjilerini tümüyle devrimci çalışma yolunda harekete geçirdiler. Önder Apo’nun ciddiyeti, ısrarı ve yaratıcı yaklaşımı grubu hep ayakta tuttu ve büyük bir güven ve bağlılık içinde pratiğe yöneltti. Apocular dediğini yapan insanlardır anlayışı ve güveni ilişkide olunan çevrelerde yayıldı.

Bir grup üniversiteyi terk etmiş, aydın genç Kürdistan’da fırtına gibi esmiş, 1978’e geldiğinde büyük bir kitle ve sempatizan güce sahip olmuştu. Devlet tehlikeyi fark etmiş ve giderek yönelmeye başlamıştı. 27 Kasım 1978’de kongre yapılmış, partileşme kararı alınmıştı. Ancak düşmanın yönelimleri dikkate alınarak partinin kuruluşu ilan edilmemişti. Türkiye kanlı bir girdaba alınmıştı. Devletin kontra güçleri 1 Mayıs 1977’de İstanbul’da kitleye saldırmış, onlarca insanı katletmişti. Artık darbenin taşları döşenmeye başlamıştı. 1978’in sonunda da Maraş katliamı tezgahlandı ve Kürdistan’ını önemli merkezlerinde sıkıyönetim ilan edildi. Ardından 12 Eylül 1980’de faşist askeri darbe kabus gibi Kürdistan ve Türkiye’nin üzerine çöktü. Zindan direnişleri ve yurtdışı hazırlıkları, devrimde ısrar ve iradeyi ortaya koyma gerilla savaşına süreci taşıdı. Önder Apo tarihi bir duruş ve irade sergiledi. Hareketlerin dağıldığı ve mültecileştiği, savrulmaların olağanlaştığı bu zor yıllarda bir kararlılık abidesi olarak durdu. Hareketi toparladı, eğitti ve Kürdistan dağlarına yerleştirdi.

Türkiye gerilla ve bu tarihi direniş karşısında fazla ayakta kalamazdı. Nitekim kalamadı, ancak NATO ve özellikle ABD Türkiye’yi destekledi ve ayakta tutmaya çalıştı. Bu açıdan Kürdistan devrimi NATO ve kapitalist sistemin tümüne karşı direnen bir devrim karakteri kazandı. 15 Şubat 1999’da da dünya önder Apo’ya kapatılarak Türkiye’ye teslim edildi. Tam yirmi yıldır önder Apo İmralı gibi çürütücü bir adada izolasyon ortamında tutuluyor.

Önder Apo zindan koşullarında da devrimi derinleştirme ve geliştirme çalışmasını sürdürdü. Demokratik ulus çözümünü geliştirdi. Ekolojik, kadın devrimi eksenli konfederal sistemi teorik olarak derinleştirdi. Kapitalist moderniteyi yeniden yorumladı. Teorik, ideolojik ve felsefik bir sıçrama yaptı. Kürdistanlıların kafasındaki sınırları yıktı. Gerillaya dört parçadan kadın erkek binlerce insan katıldı. Fiili olarak da sömürgecilerin çizdiği suni sınırlar kaldırıldı. Öyle ki, Türk devleti dünyanın üçüncü büyük duvarını yaptı. Suriye sınırlarındaki mayınlar ve tel örgüler yetmedi şimdi de duvarlarla kuşatmışlar. İran tarafını da duvarlarla öreceklermiş. Kürtler birbirine kavuşmasın diye Türkiye etrafına duvar örüyor, adeta kendisini hapse alıyor.

PKK Ortadoğu’da etkin bir güç haline geldi. Türkiye onu durdurmak için varını yokunu ortaya koymuş durumda. Bölgede ve dünyada Kürtlere karşı tüm güçlerle ittifaklar kurmaya çalışıyor. Tarihinin en ırkçı ve faşist yönetimini kurmuş durumdalar. Tüm bunlara rağmen Kürtlerin direnişi ve gelişimi durdurulamıyor. Bir grupla başlayan hareket bugün dünyanın en dinamik toplumunu ve direniş gücünü yaratmıştır. Direniş ve özgüç eksenli yürüyüş daha büyük tarihi sonuçları ortaya çıkarmaya devam edecektir. Bugünleri yaratanları, öncülük yapanları ve emek verenleri minnetle anıyoruz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika