“Ulus devletçi sosyalizm yenilgiye, Demokratik Toplum Sosyalizmi zafere götürür”
Mayıslar güzeldir. Her mevsimin kendine has bir güzelliği vardır ama mayıs hepsinden güzeldir. Diğer ayları kıskandırırcasına güzelliğini herkese duyurur. Gulan diyoruz ya güzel kurmancimizde, gül kaplar her yanı, gül mevsimidir, güller mevsimidir. Güzlerin bize verdiği hüznü söküp alırcasına güzeldir ve coşku oluşturucudur. Gül açar bu aylar. Gelincikler, papatyalar sarar her yanı. Devrim gülleri açar. Darağaçlarında üç fidan gül verir. Tüm anlamlar Mayıs gülleri olur açılır hakikat bahçesinde. Kemal Pir olur, Deniz Gezmiş olur, Haki Karer olur, Mizgin olur müjde verir bize. Ve bundan dolayı da biliyoruz ki, Mayıslar devrimcilerle güzel.
Yine mayıs günlerindeyiz, mayıs güllerindeyiz. Yıl 2025. Yılın ilk çeyreği tamamlanmak üzere. Önceki yüzyılın son çeyreği ile bu yüzyılın ilk çeyreğine rengini veren bir anlam inşacıları çağından geçiyoruz. Ve farkındayız diyoruz bu defa.
Takvimler 5 Mayıs’ı gösteriyor. Bulutlu bir havanın alacakaranlığında yola çıkıyoruz. Serin rüzgâr vuruyor terli alınlarımıza. Bu serinliği seviyor her gerilla. Ve bir dağın kalbine doğru oyulmuş olan şikeftten içeri giriyoruz. Ağacın yaprağından köküne doğru bir yolculuğu anımsatıyor bana. Dar koridorlardan geçiyoruz, epey bir yürüdükten sonra ferah ve aydınlık bir koridora giriyoruz. Üst başımızı düzeltiyoruz, gözlerimiz kamaşıyor. Ve işte yoldaşlarımız tam karşımızda…
Bir selam faslı başlıyor. Selamlaşmalarda bir ağırlık var. Herkes tarih yapıcı anlara tanık olduğunun bilincinde. Ağırlık diyorum ya, yorgunluk değil bir yoğunluk var. Ağır geliyor her şey. Her şey kendi ağırlığının çok üstünde gibi. Bakışlar, selamlaşmalardaki kısa sözler ve gülümsemeler, çantamızın yan ceplerinde su matarası, omzumuzda şemsiyemiz. Herşey ve herkes adeta bir çağa veda ederken yeni bir çağın tam tanımlanmamış olan yükünü omuzlamış. Önder Apo talimatıyla PKK 12.kongresi toplandı. Ve bizler de bu tarihi zamanlara tanıklık etme sorumluluğunda olan çağın özgürlük savaşçılarıyız.
27 Kasım 1978’de resmi olarak kurulan Partiya Karkerên Kurdistan-PKK’nin varlığını tamamlayıp 12.Kongreyle sonlandırması kendisinden taşan büyük anlamları barındırıyor. Bu anlamları anlatıyor, hatta haykırıyor. İçimde karmaşık duygularla kongre salonuna giriyorum.
Gözlerimin benden öte bir şeylere baktığını fark ediyorum. Zira gördüklerimi ilk bakışta algılayamadığımı düşünüyorum. Gözlerim, duvarlarda asılı fotolara değil, o fotoğraflara bakarken titrek adımlarla ilerleyen yoldaşlara gidiyor. Bir kadın arkadaş takılıyor gözüme. Yazılmış tarihsel sözlere mi bakıyor, harflerin kıvrımlarına takılıp mı kalıyor tam kestiremiyorum. Sonra başkası, bir başkası… Tek bildiğim şu; her kes baktığı şeye derin bakıyor. Baktığının derinine bakıyor. Yüzeye bakıp geçmiyor hiçbir yoldaş. Geçemiyor. Geçmiş nasıl geçip gitmemişse, bu fotoğraflar da, yansıttıkları suretlerin ve kelimelerin anlamlarının geçip gitmediğini, yüreğimizin tam ortasında durduklarını bir kez daha gösteriyor. Ve her yoldaş biliyor ki baktığı kendisinin yoludur. Yürüdüğü yol, öğrendiği yol. Yaşamı, mücadeleyi, aşkı, intikamı öğrendiği yoldur baktığı. O harflerde kendi hakikati var. Kendini inşa ettiği, anladığı, tamamlandığı anlamlar var. Her bir renkte kendi terinden, kanından ve nefesinden mana var.
Tamamlanmış olan salona ilk girdiğimde karşımıza çıkan duvarda “Ulus devletçi sosyalizm yenilgiye, demokratik toplumcu sosyalizm zafere götürür” sözü yazılı. Bu söz Önder Apo’nun çağı anlatma biçimi. Hem biten hem başlayan çağı anlatıyor bu söz. Hem bizi, hem tüm diğer dünya halklarını. Devletçi olan ve devlet dışı olan tüm halkları. İşte bizim Önderimiz, işte bizim hakikatimiz, hakikat ışığımız, sebebimiz ve hakikatimizin kendisi diyorum.
Önder Apo’nun Kürtçe yazılmış olan bu sözünü okuduktan sonra omuzlarımdaki yükün hafiflediğini fark ediyorum. İçimde bir kuş kanat çırpıyor. O büyük Önder ki, bize rağmen bizimle, bize rağmen bizi yürütüyor, bize rağmen yolu inşa ediyor ve aydınlatıyor. Artık biliyoruz ki, Önder Apo’nun önderlik konumu evrenseldir, enternasyonaldir, bizi çok çok aşmaktadır. Bu gerçeklik bizi Ona daha çok bağlıyor, yakınlaştırıyor. Yüreğimizde ona daha büyük yer açıyoruz. Onun fikirlerine, Onun yarattığı anlamlara, Onun anlattıklarına, Onun tarihe bakışına ve Ona dair her şeye.
Hakilerin, Saraların, Kemallerin, Zilanların, Hayrilerin, PKK’yi, partimizi, gözümüzün bebeği olan evimizi-yuvamızı, dilimizi öğreten anamızı, bizi koruyan bize her zamanda ve her koşulda barınak olan, onunla büyüdüğümüz ve onunla var olduğumuz, onunla insan olduğumuz PKK’yi kuran önder yoldaşların suretlerini görüyorum tam karşımda. Önlerinde saygıyla eğiliyorum. Onlara kalbimin derinliklerinden şükranlarımı sunuyorum. İyi ki var oldular, iyi ki varlar, iyi ki durulmaz bir şelalenin dalgalarına atılacağımız akışlar yarattılar. Kalbimin orta yerinde onların hep var olduğunu bilmek kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Salt kutsal-ruhani bir duyguyla değil, bize öğrettikleri mücadele yöntemleriyle, özgürlük aşkıyla onlar bizim her şeyimiz, dünümüz, bugünümüz ve yarınımız.
Ve Kongremizi anısına atfettiğimiz PKK Kurucu Önderlerinden Rıza Altun ve Ali Haydar Kaytan yoldaşların resimlerini görüyorum. Fuat yoldaşın resmi önünde duruyorum. Onun insana baktığında derini, çok derini gören, yaşamı hiçbir zaman yüzeyden algılamayan, derinlerdeki anlam kırıntılarını, duygu parçacıklarını toplayarak adeta tanrısal bir güçle, ilahi bir enerjiyle birleştirerek bizde düşünceler oluşturması, bizi inşa ettiğini söylediğimiz parametreleri oluşturması gerçeği karşısında, onun yanımızda değil de fotoğrafta oluşunun verdiği burukluk, doldurulamaz boşluk içimi acıtıyor. Gözlerime yaşların hücum ettiğini fark ediyorum. O ise, fotoğrafta gülümsüyor. “İşte hayat bu, işte hakikat bu!” dercesine gülümsüyor bize.
Fuat arkadaşın PKK için yazdığı dizeler bir şiir, edebi eser olmakla birlikte bunun çok ötesinde bir arı hakikat ifadesi. Onun o sadeliğini hiçbir arınmanın bozamayacağı, en arınmışın işte tam oraya gelebileceği bir güzellikteki dizelerine dokunuyorum. Fotoğrafın ve dizelerin yerleştirildiği yeşil zemine dokunduğum an, o dizelerin içimde bir PKK yeşerttiğini, bir anlam inşa ettiğini, bir yemyeşil Apocu baharı müjdelediğini fark ediyorum. İşte heval Fuat diyorum, uzakta bile yanımızdasın heval. Onun Önder Apo için söylediği “size şah damarınızdan yakındır” sözü şimdi onun için de geçerli oluyor. Bize nefesimiz kadar yakınsın. Var olduğumuz müddetçe var olacaksın.
Fuat Arkadaşın fotoğrafları, heybeti salonu doldurmuş. Bunu hissetmemek mümkün değil. Onun heybetine, hakikat derslerinden dinlediğimiz sesini yüreğimizin derinliklerinden çıkarıp getirerek eşlik ediyoruz. İşte biz, buyuz, Onun hakikat derslerinden geriye kalanlar, anladıklarıyla var olma mücadelesi veren hakikat arayışçılarıyız. Önder Apo perspektifleri doğrultusunda, Kürt ölmedi sözünün ekosunda hakikati arıyoruz. Genç yaşta başladığımız yolculuğumuza işte hayatımızın olgunlaşan biyolojik zamanlarında devam ediyoruz. Tüm enerjimizle, tüm anlam inşalarımızla, tüm güzellik ve özgürlük arayışımızla. Tüm özgür toplum sevgimizle… Tüm şehit yoldaşlar bu hakikatin en güzel inşacıları. Hepsinin fotoğraflarına tek tek bakıyorum.
Kongre salonu sınırlı imkanlar kullanılarak büyük bir dikkat ve özenle dizayn edilmiş. Büyük sözler küçük harflerle yazılmış. Büyük emek verildiği göze çarpıyor. Emek veren her bir yoldaşın yüreğindeki Apocu ruhu, inceliği, derinliği ve yoldaşlık sevgisini, yol hakikatine dair kendinde yarattığı anlamları kattığı kendini belli ediyor. Zira sloganlara bakıyorum. Küçücük harflere keçeli kalemlerle gölgeler eklemişler. Her bir harfe defalarca dokunmuşlar. Kumaşlarda kalan parmak izleri, yapanlar kadar yakından bakanların da fotoğraflara, yazılı sözlere, renklere dokunduğunu gösteriyor. Herkes kendine bir şeyler alırken kendinden bir şeyler katıyor bu duvarlara. Zira orada tarih yazılacak, bunu tüm yoldaşlar biliyor.
Söylemesi kolay değil. Fesih kongresi ama “Bitti” kavramını telaffuz edemiyoruz. Çünkü bitmek ve başlamak arasındaki farkı biliyoruz. Yıllardır Önder Apo’nun demokratik uygarlık manifestoları üzerine eğitim gördük, yeni anlamlar inşa ettik, kendimizden anlamlar kattık birbirimize. Bitmek denilen eylemin yok olmak olmadığını biliyoruz. Bizi bekleyen riskler, sürecin tehlikeleri ve olasılıklar da var, bîhaber olduğumuz başlıklar değil bunlar. Ancak Önderliğimize olan bağlılığımız, Önderlik paradigmasına olan sevgimiz, inancımız bizlerde yeniyi inşa duygusunu da bu kongrede yaşatıyor. Hele hele Zeryan Arkadaşın “biz ölsek de kazandık” sözü kulaklarımızdayken hala…
Kuşkusuz duygu dolu anlar yaşanıyor, içli atmosfer de oluşuyor zaman zaman. Şehitlerimizin anısına saygı duruyoruz. Onları toprağa vermenin derin acısına, toprağa veremediklerimiz, hiçbir beden parçası kalmayanların hatırası eşlik ediyor. Hiçbir zaman, bir an olsun aklımızdan, yüreğimizden çıkmayacak olan ve işte bizim hakikatimiz dediğimiz şeyi oluşturan gerçekler bunlar. Tüm bunlarla birlikte gerçekleştiriyoruz Kongremizi. Elbette duygusal anlar da oluyor. Ancak aslolan tüm yoldaşların tarihsel bir bilinçle, Önder Apo’ya olan sarsılmaz inanç ve bağlılıkla, hatta Önderliği zamanında anlayamamış olmanın mahcubiyetiyle kongreye katıldığını belirtmek en doğrusu.
Şunu söylemeliyim ki ilk günlerde, henüz kongremiz başlamadan önce hazırlık aşamasında her bir fotoğraf asıldığında, yüreğimizde söz konusu şehit yoldaşı yeni yitirmişiz duygusuna kapıldık. Arada gidip gelip o fotolara, yazılmış sözlere baktıkça onların o duvarlara değil yüreğimize işlendiğini, yüreğimizin en güzel, en temiz köşelerine nakşedildiğini duyumsadık. Bir zaman müzesi gibi tamamlanmamış salonu gezerken bir fotoğraf önünde durup uzun uzun bakan, kiminde gizliden gözyaşını kurutmaya çalışan yoldaşları da gördük. Kuşkusuz yüreğe işlemek öyle rengarenk ve kolay olmuyor. Acıyla, kanla ve derin izler bırakarak oluyor. Parça parça yerleşiyorlar yüreğimize. Gün geçtikçe tamamlanıyor, gün geçtikçe çoğalıyor, artıyor ve toplamda bir hakikati inşa ediyorlardı.
Hazırlıklar tamamlanıp kongre başladığında hep birlikte hiç konuşmasak da birbirimizi anlar hale gelmiştik. Tüm eksikliklerimize rağmen, tüm kaygılarımıza, merak, endişe ya da farklı duygularımıza rağmen. Dile kolay derler, ama hiç de dile kolay değil. 52 yıllık mücadelemiz, partimiz PKK’nin ömrünü tamamladığını, tüm örgütsel çalışmalara-yapılanmalara son verdiğini belirtiyor. Önder Apo olmasa, değil bu gezegende, tüm kainatta ne kadar tanrı varsa, hepsi de gelse bizi ikna edemezdi. Bunu tüm dünya biliyor, bilmeli. Ve tüm dünya insanlığı kadar tüm dünya devletçi sistemleri de Önderliği böyle tanımalı, asla unutmamalı. Bu duygu ve düşünceler içinde kongremizi gerçekleştirdik.
Hepimiz biliyoruz ki farklı bir zaman aralığında olsaydık kongremiz daha farklı bir seyirde olurdu. Eleştiri özeleştiri, geçmiş pratiklerin değerlendirilmesi, yeni döneme yönelik alınacak kararların uzun uzun tartışılması gibi konular hep gündemimizdedir. Ancak bu defa kongrenin toplanmasını da, kongrenin konusunu da Önderlik belirledi.
Önder Apo’nun perspektifleri Kürtçe okundu, büyük bir dikkatle dinledik. Öncesinden okuyan arkadaşlar notlar aldılar. Geç gelip de ilk kez okuyanların “heval, paragrafı tekrar okuyabilir misin” şeklindeki taleplerinde de anlama kaygısı, anlara anlam yerleştirme arzusu vardı. Zamanlarımız farklı olsa da, saat farkları olsa da anlamların aynı parametrelerde durduğunu, çaldığını gördük. Tüm zamanlar toplumcu sosyalizme, kadın özgürlüğüne, demokratik toplumcu sosyalizme ayarlanmıştı. Birkaç dakika erken ya da geç gongun çalmasının önemi yoktu.
Perspektiflerin okunmasının ardından PKK Merkez Komite imzalı rapor okundu. Soykırım çemberindeki bir halkın varoluş ve özgürlük haykırışı olan sosyalist bir partinin raporu olmakla birlikte bu çağ insanlığına kendi derdini, özgür insan olma, özgür birey olma, özgür toplum olma derdinin sade bir dille anlatıldığı bir rapordu.
Her bir yoldaş değerlendirirken Önderlik talimatları karşısında duruşunu, tutumunu ortaya koydu, bağlılığını bir kez daha dile getirdi. Bu bağlılık doğrultusunda tüm yoldaşların ortak iradesiyle hazırlanan söz metni okundu ve Apocu paradigmaya sonuna kadar bağlılık yemini edildi. Biz söz verirken, fotoğraflardan bize bakan Fuat yoldaş elini yumruk yapmış göğsüne dayamış ve yeminimize katılmıştı. Onunla birlikte bir kez daha özgürlük için söz vermek, yemin etmek tüm yoldaşları büyük bir ortak ruha taşıdı. Ve Kongre salonu Bijî Serok Apo, Bê Serok Jiyan Nabe, Jin Jiyan Azadî sloganlarıyla dolup taştı. En sonunda da Bijî Partiya Karkerên Kurdistan sloganıyla PKK’nin ölümsüzlüğünü haykırdık. PKK ömrünü tamamlamış ve varlığına son vermişti. Ama bizler varız, ben varım ve PKK özü, Apocu gerçeklik olarak benimle, bizlerle, halkımızın en özgür yaşamlarıyla var olmaya devam edecek. Kuşkusuz kendini daha büyük, anlamlı ve özgür zamanlara taşıyarak. Son slogan atılırken birçok yoldaşın gözlerini sildiği de dikkatlerden kaçmadı.
Bu kongreye dair izlenimlerimi anlatırken bu salonun hazırlığında emeği olan, estetik dokunuşları yüreğindeki anlamlarla harmanlayarak yansıtan sanatçı yoldaşlara, iğneden ipliğe herşeyi az çok düşünen ve bu salona kadar taşıyan, günlük gereksinimleri tedarik eden emekçi yoldaşlara değinmemek olmaz. Hepsinin değerli emeğiyle bu çalışma yapıldı. Hepsinin emeğiyle Önderlik talimatı pratikleştirildi.
Kongrede büyük bir emeğin sahibi de özgür basın emekçileriydi. Salona gelen özgür basın emekçilerini görünce Gulistan Tara’nın, Seyit Evran’ın, Şaristan’ın, Koçero’nun, Militan Halepçe’nin ve onların komutanı olan Kasım yoldaşın bu salonda olmayışına bir kez daha hayıflandım. Yüreğim cız etti. Ama biliyorum ki, çalışma yapan özgün basın emekçisi yoldaşlar, hepsinin bileşkesi olarak çalışmalarını yürüttüler. Mazlum Doğan’dan Gurbetelli’ye, Gulistan’dan Kemal’e kadar tüm emekdaşlarının gücüyle çalıştılar, onların emeklerini tamamlama temelinde kendilerini kattılar. Tarihi bir çalışma yaptıkları ve bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığı, demokratik toplumcu sosyalizm çağının başlangıcını müjdeledikleri yüksek bilinçle işlerini yaptılar. Hepsinin emeği kutsaldır ve değerlidir.
Bu temelde 5 Mayıs’ta başlayan PKK 12.Kongremiz, 7 Mayıs’ta başarıyla tamamlandı. Tüm yoldaşlar, alınan kararların tüm halkımıza tüm dünya insanlığına başarıyla ulaşması ve demokratik toplumcu sosyalizm çağının başlangıcı olacağına inançla çantasını omuzlayarak karanlığı delerek yollara düştü.
Her bir delege, hiçbir halkın, hiçbir toplumun ve hiçbir bireyin varlığını kesinleştirme ve özgürlüğünü sağlama mücadelesinde, silaha başvurmak zorunda kalmayacağı bir dünya yaratma inancıyla katıldı, çalıştı ve iradesini ortaya koydu.
Kongreye katılan tüm yoldaşların varlığı, düşünceleri Önder Apo’nun emeklerini tamamlama temelinde bir demokratik uygarlık ırmağına karıştı. Bunu derinden hissettik.
Bu akışa ve özgür yarınlar için savaşanlara selam olsun.
PKK 12.Kongresi tüm insanlığa hayırlı olsun.
“İnsanlıkta ısrar, sosyalizmde ısrardır” diyenlerin yolu açık olsun.