Kürtsüz Türkiye sadece kendini bitirir

Türkiye’nin sorunu enerji kaynaklarının azlığı değil, AKP-MHP faşist iktidarının yürüttüğü Kürt düşmanı soykırım politikalarıdır. O halde AKP-MHP'nin Kürt düşmanı soykırımcı politikalarının yıkılması Türkiye’nin sorunlarını çözecektir.

Faşist şef Tayyip Erdoğan, iki gün boyunca propaganda edip toplumu beklettikten sonra, nihayet ‘tarihi müjdesini’ açıkladı: Türkiye Karadeniz’de zengin bir doğal gaz yatağı bulmuş. Kuşkusuz böyle bir maddi imkân Türkiye açısından belli bir öneme sahiptir. Fakat “Tarihin akışını değiştirecek bir olay” olarak sunulması faşist demogoji ve psikolojik savaştan başka bir şey değildir. Aslında bu durum Erdoğan-Bahçeli faşist yönetiminin gerçek yüzünü ve ne denli sıkışmış olduğunu göstermektedir. Böylesi propagandalarla toplumu aldatarak ve oyalayarak iktidar ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.

Çünkü Türkiye yoksul ve verimsiz bir ülke değildir. Yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları bakımından zayıf ve güçsüz değil, tersine zengin ve güçlü bir ülkedir. Hem Türkiye toplumunun ihtiyaçlarını karşılayacak çeşitte ve düzeyde üretime sahiptir ve hem de dışarıya ihraç edecek türden ve düzeyde önemli üretim kaynakları vardır. Her alandaki toprakları tarıma, hayvancılığa, ziraata uygundur. Yeterli tahıl ve hayvan kaynağına sahip olduğu gibi, sebzecilik ve meyvecilik için de kaynakları zengin ve verimlidir. Yeraltı zenginlik kaynakları da önemli düzeyde vardır. Petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynağı şimdiye kadar sınırlı olarak açığa çıkartılabilmiştir. Fakat akarsuları çoktur ve barajlara dayalı enerji üretimi yoğundur. Yine kıtalar arası enerji geçiş yollarına da sahiptir.

Demek ki sorun, Türkiye’nin yoksul ve verimsiz bir ülke olması değildir. Tersine yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından zengin ve verimli bir ülkedir. Kendine göre önemli enerji kaynaklarına ve yollarına da sahiptir. O halde esas sorun kaynak ve verim zayıflığı ve yetersizliği değildir. Peki ya nedir? Çok açık ki bu kaynakların işletilme biçimidir. Onları işleten politikaların durumudur. Yani 21 Ağustos günü saat üçteki açıklamasında faşist şef Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri doğru değildir. Sanki Türkiye çok zayıf ve verimsiz bir ülkeymiş de, Karadeniz’de doğal gaz yatağı bulununca zengin bir ülke haline gelmiş! Tayyip Erdoğan durumu böyle göstermeye çalışmıştır ki, gerçeğin böyle olmadığı açıktır. Esas sorunun AKP-MHP faşist yönetiminin izlediği politikalardan kaynaklandığı ortadadır.

Peki nedir bu politikalar? Çok açık ki, sermaye sahibini daha zengin yapan, işçi ve emekçiyi ise sürekli fakirleştiren kapitalist sömürü politikalarıdır. Kendi yandaşlarını kayıran ve onlara her türlü imkânı tanıyan politikalardır. Haraç almaya dayanan ve ayakkabı kutularında para kaçıran politikalardır. Kürtlere karşı yok etme savaşı yürüten ve Türkiye’nin tüm zenginliklerini bu savaşa harcayan politikalardır. Herkese iş verip kaynaklardan yararlanmasını sağlamak yerine, insanları aç, yoksul bırakan ve isyan etmesinler diye de üzerlerinde her türlü baskı ve zulüm uygulayan, ülke zenginliklerini bu baskı ve zulüm uygulamaları için kullanma politikalarıdır. Özellikle de kadına karşı taciz, tecavüz ve katliamları uygulama politikalarıdır.

Kuşkusuz bütün bu politikaların temelinde Kürt sorunu denen Kürt halkını inkâr ve imha politikası vardır. Her alanda Kürt düşmanlığı yapma ve Kürtleri soykırıma tabi tutma zihniyet ve siyaseti tüm bu politikalara kaynaklık etmektedir. Eğer bütçenin hepsi savaşa harcanıyor ve tüm düşünce yoğunluğu silah ve cephane tutarları üzerinde oluyorsa, bunun Kürt soykırımını başarmak için Kürdistan’da yürütülen topyekûn özel savaş nedeniyle olduğu açıktır. Eğer Türkiye’de ağır bir ekonomik kriz yaşanıyor ve durmadan para pul oluyorsa, sürekli liradan sıfırlar atmak zorunda kalınıyorsa, bunun nedeninin de Kürdistan’da yürütülen soykırım savaşı olduğu ortadadır.

Tabi aynı durum düşünce ve politika açısından da geçerlidir. Kürt halkına karşı topyekûn faşist bir soykırım savaşı yürütülürken Türkiye’de özgürlük ve demokrasi olamayacağı ve Türkiye toplumuna yönelik de faşist baskı ve terörün uygulanacağı açıktır. O halde bütçenin önemli bir kesimi de Türkiye toplumu üzerinde faşist baskı ve terör uygulayacak güçlere ve araçlara harcanmaktadır. Bu nedenle toplumun eğitimi, sağlığı, refahı için kullanılacak para kalmamakta ve Türkiye bu nedenle zayıf ve yoksul bir ülke görünümü vermektedir.

Demek ki Türkiye’de yaşanan sorunlar verimsizlik ve zayıflık nedeniyle değil, zenginlik kaynaklarını kullanan AKP-MHP politikaları nedeniyle ortaya çıkıyormuş. O halde mevcut AKP-MHP faşist politikaları değiştirilmez de aynı politikalar izlenmeye devam ederse, o zaman Karadeniz’de bulunan doğal gaz yataklarının işletilmesi de mevcut durumda herhangi bir değişiklik yapmayacaktır. Söz konusu doğal gaz yataklarının işletilmesi de zengini daha zengin ve yoksulu daha yoksul yapacak, elde edilen kazanç da Kürtlere karşı savaşta ve Türkiye toplumuna yönelik faşist baskı ve terör uygulamasında kullanılacaktır.

Açıkça görülüyor ki, tüm sorunlar AKP-MHP faşizminin Kürt düşmanı soykırımcı politikalarından ve Kürt halkına karşı yürüttüğü savaştan kaynaklanmaktadır. Kürdistan’da savaş sürdükçe Türkiye ekonomik krizden kurtulamayacaktır. Kürt halkına karşı soykırım yürütüldükçe Türkiye demokratik olamayacak ve faşist baskı ve teröre maruz kalacaktır. Kürdistan’da hiçbir hukuk ve ahlak kuralı tanımayan savaş sürdükçe Türkiye’de de hukuk ve ahlak işlemeyecektir. Kısaca Kürtsüz Türkiye özgür ve demokratik olarak var olamayacak ve sadece kendisini tüketecektir. Özgür Kürtsüz demokratik Türkiye olmayacaktır.

Demek ki mevcut durumda Türkiye’nin sorunu enerji kaynaklarının azlığı değil, AKP-MHP faşist iktidarının yürüttüğü Kürt düşmanı soykırım politikalarıdır. O halde Karadeniz’de doğal gaz bulunması değil, AKP-MHP yönetiminin Kürt düşmanı soykırımcı zihniyet ve politikalarının yıkılması Türkiye’nin sorunlarını çözecektir. Kaldı ki Karadeniz’de ne kadar gaz bulunduğu da gerçek anlamda tam belli değildir. Belki de geçmişte yapılan hayali ihracatlara veya temel atmalara benzemektedir. AKP-MHP faşizminin yaşadığı çöküş süreci ve sıkışmışlık dikkate alınırsa, olayın böyle olma ihtimalinin daha güçlü olduğu rahatlıkla görülür. Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın olayı bu denli propaganda konusu yapması da söz konusu ihtimali daha çok güçlendirmektedir.

Açık ki bu tür demogojilere ve psikolojik savaş oyunlarına karşı uyanık olmak, hiçbir zaman aldanmamak gerekir. Gerçekleri Türkiye halklarına götürüp aldatılmalarına izin vermemek gerekir. Bu temelde, AKP-MHP faşizminin artan baskı ve zulmüne karşı mücadelenin zayıflatılmamasını, tersine daha da geliştirilip güçlendirilmesini sağlamak gerekir. Özellikle kadınların ve gençlerin, söz konusu özel savaş oyunlarının bozulmasında ve faşist saldırganlığa karşı öz savunma direnişinin geliştirilmesinde öncü rollerini mutlaka oynamaları önemlidir. Mevcut faşist tecavüz rejimine karşı direnişin sürekli büyütülmesi hayati öneme sahiptir.

O halde başta Kürtler olmak üzere Türkiye halkları için verilebilecek en önemli müjde, ancak Kürt düşmanı AKP-MHP faşist yönetiminin yıkılması olabilir. Antifaşist direniş her alanda ve güç birliği edilerek geliştirilirse, tüm demokratik güçler AKP-MHP faşizmine karşı demokratik çözüm alternatifini birlikte ortaya çıkartırsa böyle bir müjdenin verilme olasılığı da yakındır. Dolayısıyla şimdi yapılacak şey faşizmin demogojilerini dinlemek değil, AKP-MHP faşizmini yıkmak için tüm demokratik güçleri birleştirip her alanda faşizme karşı demokratik direnişi yükseltmektir. Doğru ve sonuç alıcı tek politika budur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika