Xelîl: Devletlerin umudu da direniş

TEV-DEM Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar Xelîl, “Türklerle düşmanlık istemiyorlar, çünkü DAİŞ, Erdoğan’ın perspektifiyle hareket ediyor. Büyük ticari/ekonomik ilişkiler var. Hepsi birlikte NATO üyesidir. Mülteci tehdidi altındalar” dedi.

Efrîn’e yönelik 10’uncu günde devem eden işgal saldırılarını değerlendiren TEV-DEM Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar Xelîl, Türk devletinin, Reqa, Dêrazor ve diğer bölgelerde yenilen DAİŞ’i, farklı bir kimlikle Efrîn’de yeniden canlandırmak istediğini kaydetti.

Türk ordusu ve bünyesindeki 'cihatçı' çetelerin, 11’inci günde devam eden saldırıları değerlendiren TEV-DEM Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar Xelîl, "NATO’nun ikinci büyük ordusu, elindeki son teknolojiyle birlikte 10 gündür bir köyü geçemiyor. Bu Efrîn’de tarihi bir direnişin olduğunu ve Türk devletinin başarı ihtimalinin de olmadığını ortaya koyuyor” dedi.

Uluslararası güçlerle son günlerde birçok görüşme gerçekleştirdikleri bilgisini veren Xelîl, “Mektuplar gönderildi, belli bir diyalog gelişti. Hepsi Erdoğan’ın yaptığını insanlık dışı bir faaliyet olarak değerlendirerek, Suriye’deki planlarına zarar verdiğini belirtiyor. DAİŞ’in yeniden canlanması için yol açtığını ifade ediyorlar. Bunların hepsi değerlendirme olarak dile getiriliyor, ancak pratik olarak net bir karar alamıyorlar" dedi.

ERDOĞAN’IN DAİŞ’İNDEN KORKUYORLAR

Aldar Xelîl, bunun sebeplerini de şöyle anlattı:

* Kimse Türklerle düşman olmak istemiyor, çünkü Türk devletinin zarar vermek isterse bunu birçok farklı yol ve yöntemle yapabileceğini biliyorlar. DAİŞ, Erdoğan’ın perspektifiyle hareket ediyor. Erdoğan’ın saldırı talimatı vermemesi için karşı karşıya gelmek istemiyorlar. İngiltere bir kere bir mesaj verdi, Erdoğan yanıt verdikten sonra harekete geçen DAİŞ, Londra’da birkaç saldırı gerçekleştirdi. Fransa’ın küçük bir tutumu karşısında Paris, DAİŞ’in hedefi oldu. Almanya’da göçmenlerle ilgili gündem oluştuğunda, Türk devleti tehditte bulundu. Erdoğan, elinde bulundurduğu bu ve benzeri kozları bu güçlere karşı kullanıyor.

* Bu devletler ve Türkiye arasında büyük ticari/ekonomik ilişkiler var. Hepsi de ekonomik çıkarları için sessiz kalıyor.

HEPSİ BİRLİKTE NATO ÜYESİDİR

* Bu devletler de Türkiye de NATO üyesidir. NATO üyeleri, üye bir devletle savaşa girmeyi kolay kolay göze almıyor. Zaten Türkiye’nin kullandığı silahlar NATO’nun silahlarıdır. Özellikle Almanya’nın silahları kullanılıyor sivil insanlara karşı. Almanya’da ne yapacağını bilmeyen bir pozisyona düşmüş. Bir taraftan satış anlaşmasının gereklerine aykırı olarak silahları sivil insanlara karşı kullanılıyor. Öte yandan ikisi birlikte NATO içerisinde yer alıyor. Bu kendi başına büyük bir çelişki.

* Erdoğan mültecilerle Avrupa’yı tehdit ediyor. Yani 'bana göre hareket etmezseniz ellimde bulunan 3 milyonun üzerinde mültecinin yönünü Avrupa’ya çeviririm, başınıza bela olmalarına yol açarım' diyor. Bu mültecilerin içerisinde kuşkusuz DAİŞ’liler de olacak.

Devletler, bu hesapların hepsini yaptıkları için çok temkinli yaklaşıyor. Bu güçlerin hepsi, umudunu direnişe bağlamış. Bu direnişten çıkacak sonucu bekliyorlar.

RUS-TÜRK ANLAŞMASI SOÇİ’Yİ BİTİRDİ

Anlayış olarak nerede olursa olsun siyasi bir adım atılacaksa bunu güçlendirmenin, gelişmesini sağlamanın taraftarı olduklarını, Soçi’ye olumlu yaklaştıklarını hatırlatan Aldar Xelîl, şöyle devam etti: "Fakat Ruslar, çıkarları için ve farklı grupların Soçi’ye katılması için Türklerle anlaşma yaptığında bu plan altüst oldu. Soçi artık planlandığı ve tahmin edildiği gibi bir sonuç alamaz. Şekli bir girişim olarak kalacak.

Savaş uçakları, en istikrarlı en barışçıl bölgemizi bombalarken, saldırı altındayken nasıl barış görüşmeleri yapılacak. Bu şartlar altında Soçi gibi bir çalışmaya katılmak doğru olmazdı ve sonuç da almazdı zaten. Soçi’nin nasıl yönetilmesi gerektiği üzerine kendi aralarında bir plan hazırlamışlar. Cenevre ve diğer toplantılar nasıl sonuçsuz kalmaya mahkum olduysa Soçi de aynı akıbete uğrayacak. Bizim katılımımızın engellenmesi üzerine kurulan zemin, Soçi’nin başarısız kalması sonucunu da beraberinde getirdi.”

NE KUZEY NE DE KÜRTLERLE YETİNİYOR

Erdoğan yönetimindeki Türk devletinin saldırılarının, Kuzey Kürdistan sınırlarını aştığını, artık Kürdistan’ın diğer parçalarına da yaydığını belirten Xelîl, Güney Kürdistan’daki referandum sürecini hatırlattı. "Kürtlerin varlığı ve statüsünü hiçbir şekilde kabul etmiyor" diyen Xelîl, yalnızca Kürt halkına karşı değil, aynı zamanda Kürtlerin demokratik ulus ve halkların kardeşliğini esas alan çözüm projesine de karşı olduğunu söyledi.

Rojava’ya yönelik Türk devletinin saldırılarının, 2012’den devam ettiğini hatırlatan Xelîl, saldıran çetelerinin isimlerinin DAİŞ, El Nusra veya başka bir şey olmasının çok önemli olmadığını kaydetti. Kobanê’ye saldırının DAİŞ ismiyle yapıldığını, ancak esas saldırganın Türk devleti ve Erdoğan olduğunu anımsatan Xelîl, "Demokratik devrimimizi engellemek istediler fakat orada yenildiler. Ardından Reqa’yı özgürleştirme hamlemize müdahale edip engellemek istediler. DAİŞ’i korumak için her yola başvurdu. Reqa hamlesinin başarılı bir şekilde tamamlanması DAİŞ’e büyük bir darbe vurdu. DAİŞ, tam bir yenilgiye uğratmak için özelikle Dêrazor ve Irak-Suriye sınırı üzerindeki bölgede QSD’nin hamlesi devam ediyordu. Erdoğan, DAİŞ kalıntılarının da yok edilmek üzere olduğunu görünce müdahale etmek istedi. Böylece hem DAİŞ’i korumak hem de demokrasi projesinin gelişmesinin önüne geçebileceğini düşündü. Çünkü Erdoğan demokrasiyi kendisinin sonunu getirecek bir gelişme olarak değerlendiriyor. Demokratik bir sistemin oluşmasını kabul etmiyor. Bu nedenle Efrîn’e yönelik saldırılarını geliştirdi" şeklinde konuştu.

RUSYA DA UMDUĞUNU BULAMAYACAK

Efrîn saldırısına yol veren Rusya’nın, Türk devletiyle açıktan ittifak yaptığını fakat Türk devletinin Rusya’yı da kandırdığını savunan Aldar Xelîl, "Çünkü Efrîn üzerine ittifak yaptıklarında şunu amaçlıyorlardı; Erdoğan Soçi’nin başarılı olması için yardım edecek, muhalif grupların toplantıya katılmasını sağlayacaktı. Erdoğan ise Efrîn’e saldırıya başladıktan sonra verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Bu durum Türkiye ve Rusya arasında bir sorun haline gelecek" dedi.

"Bizim için önemli olan ise Rusya’nın, Amerika’nın ve diğer güçlerin ne yapacağı değil" diyen Xelîl, bunlara umut bağlamadıklarını vurguladı. Xelîl, şunları altını çizdi: "Biz ilk günden itibaren halkın gücünü esas aldık. Bu güçle de direniyor ve kazanıyoruz. Kuzey Suriye’nin diğer bölgelerinde nasıl kazandıysak Efrîn’de de kazanacağız."

KÜRTSÜZLEŞTİRMEK İÇİN SUÇ İŞLİYOR

Savaş uçakları ve ağır silahlarla yerleşim birimlerinin ve sivillerin bombalandığını; böylece yerleşim yerlerini Kürtsüzleştirerek/insansızlaştırarak kendilerine bağlı çeteleri Efrîn’e yerleştirmek istediğini kaydeden Xelîl, "Bölgenin demografisini değiştirmeye çalışıyor. Sivil insanları bombalayarak daha hızlı sonuç alabileceğini hesaplıyor. Savaş kanunları ihlal ediliyor, savaş suçu işleniyor. Köy, kent ve hastaneler, okullar; kadın ve çocuklar bombalanıyor" dedi.

DAİŞ’İ YENİDEN CANLANDIRMA GAYRETİ

Erdoğan’ın Efrîn’e saldırttığı çetelerinin hepsinin DAİŞ’li olduğunu; sadece renk ve biçim değişikliğine gidildiğini ifade eden Xelîl, "Reqa, Dêrazor ve diğer bölgelerde yenilen DAİŞ, farklı bir kimlikle Efrîn’de yeniden canlandırılmak isteniyor" diye konuştu.

Özellikle Şehit Avesta Xabur’un eyleminin tüm insanlığa ve özgürlükçü güçlere, “Biz buradayız ve direniyoruz. Kendi özgür irademizle mücadelemizi veriyoruz” mesajı verdiğini kaydeden Xelîl, şunları paylaştı: "Saldırılar 10’uncu günde ancak hala Efrîn sınırındalar. Zaman zaman sınır üzerinde bulunan bazı köy ve tepeleri tutuyor ama NATO’nun ikinci büyük ordusu, elindeki son teknolojiyle birlikte 10 gündür bir köyü geçemiyor. Bu Efrîn’de tarihi bir direnişin olduğunu ve Türk devletinin daha baştan yenildiğini gösterirken, başarı ihtimallerinin olmadığını da ortaya koyuyor."

TEV-DEM Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar Xelîl, Suriye rejiminin, Efrîn’e yönelik saldırıya sessiz kalarak egemenlik haklarından feragat ettiğini belirterek, şunları söyledi: "Rejim, egemenliğine sahip çıkmak istiyorsa en azından kendi sınırlarını koruyabilmeliydi. Biz federal bir sistem istiyoruz. Federal sistemde merkezi hükümetin görev ve sorumlulukları vardır. Ayrıldığımız ve bulunduğumuz bölgelerin savunmasından yalnızca bizim sorumlu olduğumuz anlamına gelmiyor. Suriye’den ayrılmamalısınız diyorlarsa o zaman herkesten önce kendi görevlerini yerine getirip Suriye topraklarının bir parçasına sahip çıkmalıydılar. Fakat sahip çıkmadılar. Bu şunu gösteriyor; kendi içlerine de bölgeyi Suriye topraklarının parçası olarak görmüyorlar.

Sınırları korumak isteselerdi bizim için sorun olmazdı. Hatta kimse buna itiraz etmezdi, çünkü işgal saldırılarına karşı sınırlarını korumak her devletin hakkıdır. Aramızda çelişkiler olup olmadığı, bu rejimi kabul edip etmediğimiz veya razı olup olmadığımız konusu Suriye’nin iç meselesidir. Suriye’nin topraklarını savunmak gibi bir görevleri vardı. Suriye rejimi şimdiye kadar da uluslararası alanda, ülke içinde ve askeri olarak bu işgal girişimine karşı hiçbir adım atmadı.