Ölümsüzleşen isyandır Fîras
Sadece bir savaşçı değil, bir halkın hafızasında ölümsüzleşen isyandır Fîras. “Bu topraklara vefa borcum var” diyerek koştu kuşatma altındaki Kobanê’ye, oradan Minbic’e ve en sonunda ölümsüzlüğe…
Sadece bir savaşçı değil, bir halkın hafızasında ölümsüzleşen isyandır Fîras. “Bu topraklara vefa borcum var” diyerek koştu kuşatma altındaki Kobanê’ye, oradan Minbic’e ve en sonunda ölümsüzlüğe…
Her halk, toprağın derinliklerine bir evladını uğurlarken büyür. Kimi isimler kaybolur zamanın tozunda, kimileriyse yankılanır çağlar boyunca, unutulmaz bir haykırış gibi. Zaman, herkesin adını yazmaz taşlara. Ama halklar, uğruna can verenleri hafızaların en sağlam yerine kazır. Onlar sessiz gider ama bıraktıkları iz ses olur, söz olur, yol olur…
Kobanê, yalnızca sınırda bir kent değil, halkların namusu sayıldı bir zaman. Toprağı bombalarla, duvarları yeminlerle sarılıydı. Her taşında direnç, her köşesinde umut gizliydi. Kan ve gözyaşıyla yoğrulan sokaklarında, yaşanmışlıklar birer destan olmuştu. Düşman ateşi altında bile yılmayan yürekler, sevdayla ördü kenti; barışın ve direnişin simgesi oldu.
Böyle bir kentin kıyısındaki Dadêlî köyünde dokuz kişilik bir ailenin içinde ikiz kardeşiyle birlikte dünyaya geldi Rêber. Toprağın kokusunu, rüzgarın şırıltısını, Kürtlerin özgürlük mücadelesinin ezgilerini kulaklarında taşıyarak mazlumluğun suskunluğuyla büyüdü.
Rêber, köyündeki okul yolunda, daha çocuk yaşta taşıdığı büyük sorumluluğun ve inancın ağırlığını omuzlarında hissediyordu. Okulun o zorlu yollarında yürürken, birlikte büyüdüğü arkadaşlarının gözlerinde hem hayranlık hem de güven yaratmıştı. Kararlı duruşu, sade ama derin bakışları, daha o yaşta herkesin yüreğinde bir ışık yakıyordu. Bir özgürlük savaşçısının sesini taşır gibiydi; çocukluklarını sarıp sarmalayan köyün zorluklarına karşı dimdik durmanın, birlik olmanın önemini anlatırdı. Bu sayede hem öğretmenlerin hem de arkadaşlarının gözünde bir rehber, bir umut kaynağı olmuştu. Yani kısacası adı gibi Rêber olmuştu.
DOĞDUĞU TOPRAKLAR KUŞATILMIŞTI
2014 yılı, Kobanê için karanlık günlerin başlangıcıydı. DAİŞ’in amansız saldırıları, Rêber ve ailesinin dünyasını altüst etti. Aile tehditlerin gölgesinde çocuklarını koruyabilmek için Bakurê Kürdistan’ın Amed kentine göç etmek zorunda kaldılar. Ancak Rêber’in yüreğinde kopan fırtına dinmedi. Her gün Kobanê’nin kuşatıldığını duydukça, içinde büyüyen öfke ve vefa duygusu daha da derinleşti.
Bir sabah, ailesi ve komşularıyla vedalaşarak, “Bu topraklara vefa borcum var” diyerek sınırı aşmaya karar verdi. Ansızın, karanlık sınırları geçip doğduğu toprağa, direnişin tam kalbine döndü. Gözlerinde özgürlük ateşi, yüreğinde kırılmaz bir inançla direnişe katıldı. Rêber, adını Fîras dönüştürerek isyanın adıyla taçlandırdı.
Sadece bir silaha değil, onurun siluetine sarıldı ve isyanın yolunu seçti. Çünkü o, sadece yaşamaya değil; uğruna ölünecek değerlere adanmış bir ruhtu. Sadece savaşa değil, yemin edilmiş bir geleceğe yürüdü kararlı adımlarla… Her cephede, her siperin ardında sadece bir savaşçı değil, inancını tereddütsüz kuşanan bir halk evladıydı. Kobanê’nin sokaklarında silah sesleriyle karışan çocukluk anıları, artık direnişin yankısı olmuştu. Ama o, burada durmadı.
ÖZGÜRLÜK MARATONUNU SÜRDÜRDÜ
Kobanê düştü düşecek denilirken direnişle ayağa kalktıysa, bu, Fîras gibilerin inadın ve inancın zaferiydi. O zaferle yetinmedi Fîras. Direnişin ateşi dinmemişti; Kobanê’nin ardından yeni cepheler, yeni mücadeleler onu bekliyordu. Tişrîn Barajı’na doğru yola koyuldu, ardından Minbic... Her adımında halkı, toprağı ve onuru için yürüdü. Her hamlede, omuz omuza verdiği yoldaşlarına umut, halkına cesaret taşıdı.
20 Haziran 2016... Minbic’i özgürleştirme hamlesi sürerken, Fîras bir kez daha en öndeydi. O gün, kurşunlar yalnızca bedene değil, bir halkın en parlak evladına isabet etti. Ama Fîras o gün "öldü" denilemezdi. O, halkının kalbinde, özgürlüğe açılmış bir kapı gibi yaşamaya başladı. Minbic özgürleşti; Fîras da…
Ölüm onu susturamadı. Çünkü o, ölümle değil, yaşamla yazılmıştı tarihe. Bugün onun adı, bir mezar taşında değil, her barikatta, her ağıtta, her çocuk bakışında yankılanır. O bir evladın ismi olmaktan çıktı bir halkın onuru, vefası ve sonsuz isyanı oldu…
FÎRAS’I ANNESİ ANLATIYOR…
‘Kürdistan çocuklarımızdan daha tatlıdır’. Bu söz şehid Fîras’ın annesi Caziya Hiso’nun dudaklarından dökülen bir yemin, bir inanç, bir halkın kaderini omuzlamış bir annenin haykırışıdır. O, Rojava’nın bağrında doğan bir yiğidi, özgürlük savaşçısı Fîras’ı toprağa veren, ama başı eğilmeyen bir direniş anasıdır.
Annesi şöyle anlatır, yere göğe sığdıramadığı fedai oğlunu:
‘‘Rêber, sıradan bir çocuk değildi. O, devrimin çocuklarındandı. Daha küçük yaşlarda, halkının acılarını ve özlemlerini duyumsayan bir bilince sahipti. Evimiz yıllardır özgürlük hareketinin gerillalarının uğrak yeridir. Rêber de henüz çocuk yaşlarda hevallerin hevali oldu. Her bir arkadaşla daha büyüdü, kararlılaştı. Silah sesleri ona korku değil, umut ve kararlılık fısıldadı. O artık bir çocuk değil, halkının geleceği için savaşan bir neferdi.
Bakurê Kürdistan’ın Amed kentinde çalışmaya gitmişti. Ardından DAİŞ saldırıları başlarken biz de gittik. Kobanê’de kuşatmanın gittikçe arttığını duyunca ‘Bu topraklara vefa borcum var’ diyerek sınırları aşıp doğduğu topraklara gitti. Bize söylememişti, ama bir ana olarak hissetmiştim onun uzaklığını. Her ana gibi kalbim titredi ama yüreğimde bir başka hakikati de taşıyordum. ‘Ben bu davayı ezbere biliyordum. Rêber, yolunu seçti. Artık o bir devrim savaşçısıydı’.
Fırsat buldukça beni arar ve tanık olduklarını anlatırdı. Aşağı ve Yukarı Şêxler’in özgürleştirilmesinin ardından sınıra geldi ve biz onu karşılamaya gittik. Büyük özlemle sarıldık. Henüz ona doyamadan yönünü bu kez Tişrîn’e verdi. ‘Ana bir genç olarak topraklarımı savunmalıyım. Ben bu topraklara söz verdim sözüme sahip çıkacağım’ dedi. Yola koyuldu. Önce Tişrîn’e oradan Minbic’e. Babası onu görmek için Minbic’e gitmişti. Döndüğünde hissetmiştim bir şeylerin olduğunu. Yüreğimde fırtınalar kopmuştu. Sonra öğrendim ki şehit olduğunu ve cenazesinin Kobanê’ye doğru getirildiğini. Rêber’i mi uğruna savaştığı toprağa defnettim. Bugün onun gibi fedailerin sayesinde özgürce yaşayabiliyoruz. Hep onların izinde olacağız. ’’
‘ONLAR SAYESİNDE ÖZGÜRCE NEFES ALIYORUZ’
Babası Silêman Omer de şehadetinin yıl dönümünde çocuğunu büyük özlemle anarak şöyle konuşur:
‘‘Fîras, sadece bir evladın adı değil. O, Rojava’nın özgürlük meşalesi, bir halkın kahramanı, bir ulusun onurudur. Annesinin gözyaşları umutla, babasının sözleri kararlılıkla doludur. Şehitlerimiz sayesinde biz kimlik sahibi olduk. Biz dilimizi, kültürümüzü, onurumuzu onlarla yaşatıyoruz. Onlar yeni nesillerin pusulası olacak. Bu bir vedanın değil bir çağrının hikayesidir. Fîras gibi binlerce genç, Kürdistan dağlarında, Kobanê sokaklarında, Rojava’nın özgürlük saflarında ‘Biz bu halk için varız, bu topraklar uğruna canımız feda’ diyerek yemin ettiler. Biz de büyük bir onurla ‘Heval Fîras, senin yolun yolumuzdur!’ diyoruz. ’’