Kobanê: Bu saatten sonra kimse bizi yenebileceğini hayal etmesin

QSD Genel Yönetimi üyesi Haki Kobanê 2017 yılında askeri anlamda ciddi bir başarı elde edildiğini, sistemlerinin değişip yenilenerek daha da profesyonelleştirildiğini ifade etti.

Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Yönetimi üyesi Haki Kobanê, QSD’nin 2017 yılında nasıl bir mücadele yürüttüğü, 2018 yılına nasıl bir bileşim, sistem ve planlamayla girdiğine ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

‘YÜRÜTÜLEN SIRADAN VE KOLAY BİR MÜCADELE DEĞİLDİ’

2017 yılının QSD ve Kuzey Suriye açısından temel özelliği neydi?

2017 yılını çok büyük ve ağır bedellerle bir başarı yılına dönüştürdük ve böyle kapattık. Bu temelde Şehit Rustem şahsında tüm Qereçox şehitlerini, yine Minbic Askeri Meclisi Komutanı Ebu Emcet şahsında tüm Reqa ve devrim şehitlerini anıyoruz.

2017 yılı bizim için çok önemli bir yıldı. DAİŞ şahsında insanlık, özgürlük ve kadın karşıtı zihniyet ve güçlere karşı çok büyük bir savaş yürüttük. Tüm Suriye halklarının mücadelesiyle DAİŞ’in kurduğu korku imparatorluğunun başkentini düşürdük ve korku efsanesini bitirdik. Tabi ki Reqa kurtarıldı ama Dêra Zor’da savaş devam ediyor. Tabi insan “2017 yılında DAİŞ’in toprak egemenliği ve kendisi tümden bitirildi” diyemez. DAİŞ’le her açıdan mücadelemiz devam ediyor.

Fakat DAİŞ başta kadın şahsında tüm topluma karşı 5000 yıllık erkek egemen sistemin en geri temsilcisiydi. 2017 yılında bunun sonlara doğru getirilmesi Arabı, Kürdü, Süryanisi, etnik ve dini tüm kesimler ve yine kadınların büyük bir başarısıydı. Yine 2017 yılında yürüttüğümüz mücadele sadece Kuzey Suriye ve Suriye açısından değil tüm Ortadoğu ve dünya açısından önemliydi. Aslında teröre karşı bir dünya mücadelesi yürüttük. QSD dünya insanlığı adına başardı. Bu açıdan manevi olarak bizler açısından çok önemli ve değerliydi.

‘ASKERİ AÇIDAN BİR BAŞARI YILIYDI’

Askeri açıdan 2017 yılında yürüttüğünüz bu savaşları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabi askeri açıdan da bedelleri çok ağırdı. Bu da kendi başına bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Devletlerin karşısında başarılı olamadığı, Suriye’nin büyük bölümünü ve Musul gibi bir şehri birkaç saat içinde ele geçirmiş olan DAİŞ’e karşı savaşmak öyle kolay değildir. Kimsenin karşısında duramadığı DAİŞ’e karşı YPG, YPJ ve QSD şahsında büyük bir savaşla, öldürücü darbeler vuruldu. 2017 yılında DAİŞ’in elindeki en büyük ve en önemli şehirlerde DAİŞ’e karşı uluslararası koalisyonla bir koordinasyon içerisinde büyük bir savaşla yürütüldü ve tüm insanlık adına başardık.

Tabi Reqa Hamlesi’nin resmi bilançosu verilmişti. Kürt, Arap, Süryani, Türkmen vb. halklardan toplam 655 arkadaşımız şehit düştü. 450 bin sivil insan kurtarıldı. Dêra Zor’un resmi bilançosu henüz hazırlanmamış fakat şunu biliyoruz ki 200’e yakın arkadaşımız şu ana kadar Cizre’nin Fırtınası Hamlesi’nde şehit oldu. Tabi orada da yüzbinlerce sivil insan kurtarıldı ve kurtarılmaya devam ediyor. Hem bu savaşın yürütülmesi hem de DAİŞ’in rehin aldığı sivillerin kurtarılabilmesi için güçlerimiz birçok taktik kullandılar. Savaş içinde ciddi tecrübeler kazandılar.

‘ÖZGÜR BASININ DA BU HAMLELERDE GÖSTERDİĞİ FEDAKARLIĞI SELAMLIYORUZ’

Yine Reqa ve Dêra Zor’da yürütülen hamlelerde özgür basının da önemli şehadetleri oldu. Reqa’da YPG basınından Xerib, Firaz arkadaşlarımız şehadete ulaştı. Yine Türk devletinin Reqa Hamlesi’ni sabote etmek amacıyla Qereçox’a düzenlediği hava saldırısında YPG basınını ve radyoyu hedef aldı. Rewan, Haki ve Şilan arkadaşlar şehit oldular. Yine Dêra Zor’da DAİŞ’in bir intihar saldırısı sonucunda Dilişan, Hogir ve Rizgar arkadaşlar şehit düştü.

Her türlü zorlu koşulda, sıcak savaş içerisinde kameralarını ve haberlerini silah yaparak halkın sesini ve savaşçılarımızın kahramanca mücadelesini tüm dünyaya duyuruyorlardı. Onları da fedai insanlar olarak hatırlıyoruz. QSD olarak onlar şahsında tüm basın şehitlerini de bir kez daha saygı ve hürmetle anıyoruz.

Yine DAİŞ birçok defa sivilleri canlı bomba saldırılarıyla hedef aldı. Bu saldırılarda yaşamını yitiren sivilleri de bir kez daha saygıyla anıyoruz. Arkadaşlarımızın, basın emekçilerinin ve sivil halkın şehadetleri karşında mücadelemizi daha güçlü yürüterek intikamlarını alıyoruz. Cizre’nin Fırtınası Hamlesi halen devam ediyor ama bu hamleden de zafer haberinin gelmesine az kaldı.

‘ÖZGÜRLEŞTİRDİĞİMİZ TÜM ALANLARIN SAVUNMASINI DA YAPIYORUZ’

Minbic, Tabqa, Reqa gibi özgürleştirilmiş alanlarda ve Dêra Zor’un kurtarılmış alanlarında nasıl bir rol üstleniyorsunuz?

Şu anda YPG, YPJ ve QSD olarak özgürleştirdiğimiz tüm alanlarda üzerimize aldığımız temel görev DAİŞ terörüne karşı savaşmak ve halkımız ve tüm insanlık adına DAİŞ’i bitirmek. DAİŞ henüz bitmedi. Yine Minbic gibi alanlarda Türklerin “Fırat Kalkanı güçleri” olarak adlandırdığı çete güçleri var. Bunlardan vahşet anlamında DAİŞ’ten az sayılmazlar. Yine rejim zihniyeti de DAİŞ zihniyetinin bir başka rengi. Yani QSD’nin görevi halkın değerlerine ve özgürlüğüne karşı geliştirilen her türlü saldırı karşısında savunma görevini yerine getirmektir. Bu DAİŞ, Türk devleti, rejim, El Nusra, diğer çeteler vb. olsun hepsi için geçerli.

Biz şu anda Efrin, Şehba, Minbic, Reqa vb. tüm özgür alanlarda savunma görevimizi yerine getiriyoruz. Tabi alanlarımızı nasıl savunacağımız noktasında bir sistemimiz var. Örneğin Minbic’te bir tarafta Türk devleti ve çeteleri, diğer tarafta rejim var. Burada arkadaşlarımız gece gündüz mevzilerdeler ve tüm saldırılara karşı cevap verip savunma görevini yerine getiriyorlar. Yine arka cephe birlikleri dediğimiz birliklerimiz de var. Sınırı koruyan güçlerimiz de var. Eğitimdeki güçlerimiz de var. QSD’nin buna göre bir sistemi var.

‘KOORDİNASYONUMUZ SAYESİNDE TEK BİR SİVİL KAYBI OLMADI’

Koalisyon güçleriyle bir ittifakınız var. Bu ittifak 2017 yılında nasıl gelişti ve şu anda nasıl devam ediyor?

Koalisyonla Reqa ve Dêra Zor’daki hamleye başlamadan önce de ilişkimiz ve birlikte çalışma düzeyimiz vardı. Fakat bu şekilde değildi. Bu ilişki Kobanê savaşında başladı. Kobanê savaşında YPG ve YPJ savaşçıları ellerindeki en küçük imkanlarla Suriye, Irak devletinden ele geçirdiği yine Türk devletinin verdiği tank, top, füze ve her türlü ağır silahlarla saldıran DAİŞ’e karşı büyük bir direniş gösterdi. Bütün dünyanın dikkatini üzerine çekti. Koalisyon da o süreçte bu direniş üzerine bizimle çalışmaya başladı. Ama bu ilişki yardım düzeyindeydi.

Fakat zamanla bu ilişki ve birlikte DAİŞ’e karşı savaşma şeklinde bir sisteme girdi. Buna göre de gerçekleştirdiğimiz operasyonlarda merkezi anlamda koordine düzeyinde bir ilişkimiz var. Çünkü sadece karadan savaş yürütülmüyor, DAİŞ’e karşı hava saldırıları da yapılıyor.

Tabi bu savaşta birbirinden haberdar olunması ve koordine içinde olunması gerekiyor. Güçler nerede ilerliyor, nerede DAİŞ var, bir yerde siviller var mı yok mu? Bunun bilgi iletişimi böyle bir koordinasyon düzeyinde sağlanıyor.

Rejimin ilerlediği alanlarda rejimin ilerlediği alanlarda bu noktada asker, sivil ayrımında titiz davranmamasından dolayı çok sayıda sivil yaşamını yitirdi. Ama Koalisyon güçlerinin bizimle işbirliği yaptığı ve bizim ilerlediğimiz alanlarda bir tek sivil insan yaşamını yitirmedi. Neredeyse 2-3 yıldır koalisyonla böyle bir koordinasyon içinde çalışıyoruz siviller noktasında tek bir yanlışlık bile olmadı. Bu da aslında QSD’nin insanlık savunması adına koyduğu hedefe ne kadar bağlı ve duyarlı olduğunu yine bu koordinasyonun ne kadar güçlü bir örgütlenmeyle yürütüldüğünü gösteriyor. Yine birçok arkadaşımız sivilleri DAİŞ’in elinden kurtarabilmek için kahramanca şehadete ulaştı.

‘TÜRK DEVLETİ BİR TERÖR MERKEZİDİR’

Peki Türkiye’nin 2017 yılında bu ilişki düzeyini yine Koalisyonun QSD’yle çalışmasını engellemek için birçok çabası ve kara propagandası oldu. Bunlar sahada birlikte çalışmanızı ve verilen desteği etkiledi mi?

Hayır sahada hiçbir etkisi olmadı. Çünkü esasta terörü temsil eden Türkiye. Daha başlangıçtan bu yana Türkiye Suriye’de bir huzur ve demokratikleşmenin gelişmemesi için elinden ne geliyorsa yaptı. Daha başlangıçta Liwa Tevhid, Ahrar u Şam gibi İhvan-ı Müslümin guruplarını destekledi. Bunlar radikal guruplardı. Türk devleti Osmanlı zihniyetini sahada bu gruplarla gerçekleştirmeye çalıştı. Özgür Suriye Ordusu içinde toprağına bağlı ve gerçekten özgürlük isteyen diğer gruplar ise ya mecbur kalıp kendini bunlara yaklaştırıyordu. Ya da bu ortalıkta kalıp bu işin kurbanı oluyorlardı.

Sonra Cephet El Nusra’yla sonra DAİŞ’le hedeflerini gerçekleştirmek istedi. Ama bizim mücadelemiz sayesinde Suriye politikaları boşa çıktı. Şimdi de politikasını tamamıyla Kürt karşıtlığı temelinde kurmuş. Aslında bu da tüm Suriye halklarına ve onların geleceğine düşmanlıktır.

Politikaları boşa çıkınca bu defa da Reqa Hamlesini engellemek istedi. Bunu başaramazlar, DAİŞ’i bitirmek büyük devletlerin işidir şeklinde bir propaganda yürüttü ama başaramadı. Qereçox saldırısını gerçekleştirdi yine başaramadı.

Reqa’da başardık ve daha bu bitmeden Cizre’nin Fırtınası Hamlesi’ni başlattık. Çünkü QSD içinde bütün Suriye el ele vermiş ve yaşamını ve geleceğini savunuyor. Bugün Türkiye bir terör merkezidir ve bunu artık Koalisyon güçleri de tüm dünyada görüyor. Türkiye’nin korumaya çalıştığı tekçi ulus devletçi, baskıcı statükonun da artık zamanı dolmuştur.

‘REJİMİN SURİYE HALKLARINA ÖZELEŞTİRİ VERMESİ GEREKİRDİ’

2017 yılı içerisinde bazen rejim yetkililerinin “DAİŞ’in bitmesi ardından Kürtlerle özerkliği görüşeceğiz” şeklinde açıklamaları oldu. Ama Cizre’nin Fırtınası Hamlesi’nde güçlerinize saldırılar gerçekleştirdiler. Yine yıl sonuna doğru Esat’ın QSD’yi hedef alan suçlayıcı açıklamaları oldu. Genel olarak 2017 yılında rejimle ilişkiler ve çelişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şunu baştan belirtmek gerekir ki şu ana kadar Suriye’de yaşanan tüm savaş ve yıkımın sorumlusu aslında rejim zihniyetidir.

Rejimin bize karşı çok çıkarcı yaklaşımları oldu. Eğer biz DAİŞ’e karşı savaşmasaydık her ne kadar Rusya ve Hizbullah yoluyla İran yardımcı olsa da Rejim DAİŞ karşısında ayakta kalamazdı ve mücadele de edemezdi. Bunu bildikleri içinde bize dönük çıkarcı yaklaşımları oldu.

Şimdi de Esad’ın yaptığı açıklamalar rejim eski zihniyetinde ısrar ettiğini gösteriyor. Şu ana kadar rejim zihniyetinden dolayı bu kadar savaş oldu. Bu kadar şehir yıkıldı, bu kadar ağır bedeller yaşandı. Milyonlarca Suriye vatandaşı mülteci olmak zorunda kaldı. Rejimin bunlardan ders çıkarması ve artık kendini demokratikleştirmesi gerekirken öyle açıklamalar yapıyor ki hiçbir değişimin olmadığını gösteriyor. Bunun yerine çıkıp Suriye halklarına öz eleştirisini vermeli ve gerçekten Suriye’nin bütünlüğü, halklarının özgür ve demokratik geleceği için bir demokratikleşme süreci başlatması gerekirdi.

DAİŞ’in sonlara doğru ilerlediği artık çözüm arayışlarının geliştiği bir süreçte aslında bir yandan çözüm masasına darbe vurmak istemidir rejimin bu açıklamaları diğer yandan da Türkiye ile içine girdiği konseptin göstergesidir. Erdoğan’ın Efrin’e, Şehba’yı tehdit ettiği açıklamalarla Esad’ın QSD’yi suçladığı açıklamaların eş zamanlı gelişmesi de bunun bir göstergesidir.

Ayrıca biz her ne kadar bu topraklarda çözümü esas geliştirecek güçler olan Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu güçlerinin davet edilmemesinden dolayı Cenevre görüşmelerimizden bir umudumuz olmasa da bu görüşmelerde gördük ki şimdiye kadar yaşananlardan ne rejim nede kendini muhalif olarak adlandıran güçler hiçbir sonuç çıkarmamış. İkisi madalyonun iki yüzü olarak Suriye halklarına ve geleceğine halen zarar veriyorlar. Kuzey Suriye halklarının elde ettiği kazanımları da ne Türkiye ne rejim ne de muhalefet hazmetmiş değil.

Fakat bizde onlara en küçük imkanlarla ve en dar ilişkilerle başladık ve büyük bir mücadeleyle büyüdük tüm Suriye halklarına mal olduk ve büyük kazanımlar elde ettik diyoruz. Büyük bir alanı özgürleştirdik ve savunmasını yapıyoruz. Bu saatten sonra kimse mücadelemizi kesintiye uğratacağını ve bizi yeneceğini hayal etmesin. Güçlerimiz tüm Kuzey Suriye halklarının gönüllü katılımıyla 50 bini geçmiş durumda ve her koşulda ülkemizi ve halklarımızın geleceğini savunacağız. Fakat umut ediyoruz ki artık onlarda süreci doğru okur ve doğru yaklaşım sergilerler.

QSD’nin sayısının 50 bini aştığını söylediniz. Bu yıl katılım düzeyini nitelik ve nicelik olarak nasıl okuyorsunuz?

Kuzey Suriye’nin her yerinden tüm halklardan katılım oluyor. QSD’ye kadın katılımı önceki sürecin 10 katı fazladır. Yine Arap ve Süryani arkadaşlarımızın katılımı da öyle. Bunun nedeni de hem başarılı olmamız hem de halklar ve kadınların QSD içinde kendi değerini ve değerlerinin savunulduğunu görmeleridir.

YPJ zaten bir kadın gücü olarak QSD’nin bir bileşeni, yine YPG içinde kadın arkadaşlar var ve onlarda YPJ’li. Ayrıca QSD için de YPJ’den etkilenerek YPJ’nin bir uzantısı olarak profesyonel kadın birlikleri kuruldu, kuruluyor. Dêra Zor Kadın Taburu yine Şehba Kadın Savunma Cephesi bunlara bir örnek.

Coşku ve katılım 2017 yılında her dönemde fazla oldu, 2018 yılında da böyle olacağına eminiz. Düşünün Suriye’nin diğer bölgelerinden Rejimin, Türk devleti ve çetelerinin zulmünden kaçıp Rojava ve Kuzey Suriye’de kamplarda yaşayan insanlarımız bile gelip QSD’ye katılmak istiyorlar. Çok büyük bir ruh ve moralle çektiği acıların çözümünü QSD’ye katılıp ülkesini savunmakta buluyor.

Araştırabilirsiniz hem QSD’ye hem de MSD ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu sistemine büyük katılımlar var. Örneğin Humus’tan rejimin denetimindeki alandan kaçıp özgürleştirdiğimiz alanlara sığınmışlar gelip QSD’ye katılıyorlar. Yine Hama, Humus, İdlib gibi böyle birçok mıntıkadan bizimle iletişime geçiyorlar ve oralara da gitmemizi istiyorlar.

‘SİSTEMİMİZİ DAHA YENİ VE PROFOSYONEL BİR HALE GETİRDİK’

QSD, 2017 yılında sisteminde bir değişikliğe gitti mi, şu anda sisteminiz nasıldır?

QSD ilan edildiğinde 13 birlikten oluşuyordu. Daha sonra savaşın ve hamlelerin gelişmesiyle birçok diğer gurubun da katılımı oldu. Biz de tabi sistemimizi bir daha gözden geçirdik. Askeri olarak daha disiplinli bir sistem oluşturmamız gerekiyordu.

Askeri sistemimiz daha çok ayrı ayrı birlikler şeklindeydi. Ama son süreçte bir toplantıyla sistemimizi gözden geçirdik. Şu anda sistemimiz sahalara göre alaylardan, tabur, takım, tim şeklinde aşağı kadar örgütleniyor. Buna göre operasyonlara ve alanları savunmaya bir katılım var.

Bu sisteme göre sınır güçlerimiz var. Yine cepheden bu yana savunma yapacak güçlerimiz var. Yine güçlerimizi eğitimden geçiriyoruz. Yine merkezi bir karargahımız var, karar aldığımız bununla beraber tüm saha ve alanlarda karargahlarımız var ve bu şekilde güçlerimizi mevzilendiriyoruz.

‘EĞİTİM SİSTEMİMİZ İKİ DİLLİ, PROFOSYONELLEŞMEYE VE AKADEMİLERE DAYALI’

Peki eğitim sisteminizi de biraz açar mısınız?

Biz gerçekten eğitime de en az savaş kadar önem veriyoruz. Eğitimsiz bir askeri güç hem savaşta başarılı olamaz hem de uğruna yola çıktığı hedeften sapabilir.

İki dilli bir eğitim sistemimiz var. Biliyorsunuz güçlerimize Arap halkından katılım çok fazla, yine Kuzey Suriye’nin diğer halklarının da ortak dili Arapça. Bu nedenle hem Arapça eğitim veren akademilerimiz var, hem de Kürtçe eğitim veren akademilerimiz var. Kim hangi dilde hakimse o dilde eğitime katılıyor.

Yeni savaşçı eğitimlerimiz var. Bize katılan herkes yeni savaşçı okullarımızda bir eğitim devremizden geçmek zorunda, aksi taktirde savaşa katılamaz. Yine komuta yetiştirmek için akademilerimiz var. Çünkü güçlerimiz sayısal olarak çok büyük hem de şehadetler oluyor. Komuta eksikliği oluşmasın diye sürekli komutan adaylarını da eğitip pratiğe gönderiyoruz.

Yine güçlerimizi daha fazla profesyonelleştirmek için suikast, sabotaj, ağır silahlar vb. branş eğitimlerimiz var. Bunlarında bir sistemi var. Gerek yeni savaşçılar gerek komuta akademileri gerekse branş okulları sürekli çalışıyor. Her eğitim devresinin ihtiyaca göre bir zamanlaması var. Yine özgün kadın akademileri var. Hem düşünsel hem askeri eğitim çalışmalarını yürütüyorlar.

Yine eğitimlerimizin konusu Suriye tarihinden, demokratik kültüre, taktik ve tekniğe kadar oldukça geniş.

Bu eğitimler de bir savaşçı ve komutanın duruşu nasıl olmalıdır, amacı nedir, nasıl bir taktik uygulamalıdır. Halka yaklaşım nasıl olmalıdır. Bunların hepsi eğitimimizin konularıdır. Çünkü amacımız sadece askeri başarı değil aynı zamanda güçlerimizin demokratik zihniyetle savaşması ve savaşını buna göre yürütmesi.

Şu ana kadar 17 binden fazla gücümüzü bu akademilerde eğittik. Gittikçe eğitim çalışmalarımızı ve akademilerimizi genişletiyoruz. 2018 yılında eğitim faaliyetimizi daha da geliştireceğiz.

‘HER TÜRLÜ SALDIRIYA CEVAP OLACAK ŞEKİLDE HAZIRLANIYORUZ’

2018 yılına nasıl bir planlama ve hedeflerle girdiniz?

Tabi 2017 yılının karakteri farklıydı. Çok büyük ve ağır savaşlar önümüzdeydi. Gerçekten büyük bedeller vererek de başarıya ulaştırıldı. Tabi 2018 yılının rengi biraz farklı. Aslında süreç değişiyor. 2018 yılı şu ana kadar elde ettiğimiz kazanımları en güçlü biçimde savunma yılı olacak.

2018 yılında kendimizi her türlü savaş ihtimaline karşı hazırlayacağız ki 2017 yılında da böyle bir hazırlığımız vardı. Türk devletinin tehditleri var. Yine DAİŞ farklı bir isimle yeniden sahneye çıkabilir.

2018 yılı bizden şehitlerimize bağlılık, saygı ve cevap olmanın gereği olarak bizden kurulan demokratik sistemin savunmasını güçlü yapmayı istiyor. Biz de buna göre hazırlandık ve hazırlanıyoruz.

Çünkü elde ettiğimiz her başarı aslında beraberinde daha büyük bir saldırı ihtimalini getiriyor. Çünkü statükocu güçler son dönemlerini yaşıyorlar ve ölüm aşamasındalar. Bu nedenle saldırılarını artırmaları çok olası.