Efrîn’i Hatay’a bağladı, etnik temizlik uyguladı-II

Efrîn, iki yıldır bir Türk kenti gibi Hatay Valiliği ve olağanüstü şartlarla MİT tarafından yönetiliyor. Türk devleti kurduğu mekanizmalarla Kürtlere etnik temizlik uyguluyor, işbirlikçi Kürt’ü bile barındırmıyor.

İşgalci Türk devleti, 18 Mart 2018’de Efrîn’i işgal ettikten sonra varlığını meşrulaştırmak için oluşturduğu askeri ve siyasi mekanizmalara rağmen iki yıldır Hatay Valiliği ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile yönetiyor. Efrîn’de kalmakta direnen Kürtlere dönük tam bir etnik temizlik uyguladı ve uygulamaya devam ediyor. Efrîn içinde işgale ortak olmuş ENKS’li Kürtlere bile işkence yapan Türk devleti, kendi kurduğu mekanizmalarda yer alan Kürtleri bile göz altına alıp tutukluyor.

Türk devletinin işgal saldırısı öncesinde Kürtler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Êzidîler, Aleviler ve Sünniler, Demokratik Özerk Yönetim bünyesinde bir arada yaşıyor ve yönetimde yerlerini alıyordu. Türk devleti, 20 Ocak 2018’de işgal saldırısı başlattığında Efrîn halkı da QSD güçleriyle birlikte direndi. İşgalciler ağır bombardıman ve katliamlarla ilerledikçe Efrîn halkı şehir merkezine doğru göç etmek zorunda kaldı. Türk ordusu, 18 Mart 2018’de Efrîn kent merkezi çevresine ulaştı ve saldırılarını yoğunlaştırdı. Sivil yerleşim yerleri bombalanarak katliam gerçekleştirildi. Demokratik Özerk Yönetim’in aldığı karar doğrultusunda Efrîn halkının yaklaşık yüzde 80’i şehirden çıktı. Büyük bölümü Şehba alanına geçen Efrînlilerin bir kısmı ise Halep ile Rojava’nın Cizîr ve Kobanê kantonlarına göç etti.

ÇETELER EFRÎN’İN HER YERİNDE

İşgalci Türk devleti 18 Mart 2018’de Efrîn’i tümden işgal ettikten sonra “güvenlik” adı altında yerel halk üzerine baskı mekanizmaları kurdu. Yine şehri çeteler arasında paylaştırdı. Birçok defa güdümündeki çetelerin Efrîn şehir merkezinden çıkacağı ve savaş cephesi olan Efrîn kırsalına geçeceği propagandası yapmasına rağmen şehir merkezinde neredeyse işgale katılan tüm çeteler bulunuyor. Şimdilik Efrîn’in nahiyeleri bazı çetelerin kontrolüne bırakılmış durumda.

Şiyê: Sultan Murat Tümeni, Hamzat Tugayları, Sultan Süleyman Şah Tugayları, Liwa El Weqas ve Semerkand Tugayı.

Cindirês: Feylaq Şam, Ahrar El Şam, Ahrar El Şarqiye.

Bilbilê: Feylaq Şam, Liwa Siqur El Cebel, Muntasır Billah Tugayı (Türkmen), Hamzat, Nuxba güçleri, Sultan Murat Tümeni, Ehfat El Resul ve Siqur El Şam.

Mabatê: Sultan Muhammed Fatih Tugayı, Muntasır Billah Tugayı, Ehwad Tugayı, Hamza Tugayları, Semerqand, Sultan Süleyman Şah Tugayı ve Cephe El Şamiye.

Raco: Hamza Tümeni, Sultan Murad, Feylaq El Şam ve Ahrar El Şarqiye.

Şera: Sultan Murat Tümeni.

Şerewa: Feylaq el Şam, Hamza Tümeni, Ahrar El Şam ve Ahrar El Şarqiye.

GENÇLERE ÇETELERE KATILIM BASKISI

Efrînliler hatta Efrîn’e taşınan yerleşimciler birçok defa bu çetelerin hırsızlık ve talan çatışmaları arasında kalıyor. Yine çeteler tarafından baskı, işkence, fidye için kaçırılma uygulamalarıyla yüz yüzeler.

Kaynaklarımız, son birkaç aydır Serêkaniyê ve Girê Spî işgali, ayrıca Libya savaşına katılmak için Efrîn’den çıkan çete elemanlarının yerini doldurmak için Efrînli gençlere büyük baskılar yapıldığını aktardı. Elde ettiğimiz bilgilere göre; MİT, 25 Aralık’ta Efrîn’deki tüm çetelere talimat vererek hepsinin 15 tecrübeli elemanını Fırat’ın doğusu ve Libya için ayırmasını, bunlar yerine 15 yeni elemanı bünyesine katmasını istedi.

Şu anda MİT gözetimindeki çetelerin işkence, fidye ve katılım baskıları nedeniyle gençler kaçıyor.

DİĞER BASKI MEKANİZMALARI

Türk devleti tarafından Efrîn’in işgali ardından Türk askeri ve çetelerine ek olarak ‘güvenlik’ için üç mekanizma daha kuruldu. Bu üç mekanizma da tıpkı çeteler gibi Efrînli Kürtleri ve yerli halkı baskı, zor ve işkenceyle şehirden göç ettirmek için kullanılıyor.

Siyasi güvenlik (istihbarat): Ana merkezi Efrîn’de olup, ilçelerde çeşitli şubeleri vardır. Baskın ve kaçırma operasyonlarına katılıyor.

Askeri polis: Kente taşınanlardan ve çetelerden seçilen kişilerden oluşan bu grubun genel merkezi Efrîn şehir merkezindedir. Genellikle özerk yönetim ile bağlantısı olan Kürtlere yönelik baskın ve adam kaçırma eylemleri gerçekleştirir. Emir el Ghobari lisesi ve ezher Efrîn okulunu kendileri için merkez olarak kullanıyorlar.

Sivil polis: İlk oluşturulduğunda içinde ENKS’li Kürtler de yer alıyordu fakat bunların çoğu zamanla çetelerin baskılarından dolayı Efrîn’den ayrıldı ya da çeşitli gerekçelerle bu mekanizmadan çıkarıldı. Baskın ve adam kaçırma olaylarına katılıyorlar.

İŞGAL MECLİSİ BİR AY DAYANMADI

İşgalci Türk devleti Efrîn’in işgaliyle birlikte sadece “güvenlik” mekanizmaları değil, aynı zamanda kendini meşrulaştırmak şehirdeki halk üzerinde hakimiyet kurmak için “sivil” ve “siyasi” mekanizmalar da oluşturdu.

Efrîn’in işgal edildiği gün olan 18 Mayıs 2018’de Antep’te MİT koordinasyonunda 100’e yakın Efrînlinin katıldığı iddia edilen bir toplantı gerçekleştirildi ve “Afrin Kurtuluş Kongresi” ismiyle basına deklare edildi. Toplantı sonucu olarak “Efrîn Yerel Meclisi”nin kurulduğu ilan edildi. Bu oluşumun sözcülüğüne ise Rojava Devrimi sürecinde Efrîn’de kontra faaliyetler ve bazı patlamaların talimatını veren kişi olan Hasan Şindi’yi getirdi.

Böyle bir kongre ve oluşumla amaçlanan, yeminli PYD düşmanlarını bir araya getirip Efrîn’de kendine bağlı bir yönetim oluşturmak; “Efrîn kendi kendini yönetiyor” propagandasını yapmaktı. Şindi ve sözcülüğünü yaptığı meclis, Efrîn’de bir ay dayanmadı. Türk devleti tarafından hiçbir şekilde ciddiye alınmayan, Efrîn yönetiminde pay verilmeyen ve çeteler tarafından sürekli taciz edilen meclis üyelerinin çoğu Avrupa, Türkiye, Güney Kürdistan gibi alanlara kaçtı.

TÜM YETKİ MİT VE HATAY VALİLİĞİNDE

Efrîn yönetimi, Mart 2018 sonunda Hatay Valiliğine bağlandı ve Hatay’ın bir ilçesi gibi ele alınmaya başlandı. Türk devleti Nisan 2018’de ise kendine bağlı sözde bir sivil meclis oluşturdu. Şehir merkezi de dahil toplam 7 nahiyeden oluşan Efrîn’in her bir nahiyesinde Türk devletine bağlı bir meclis oluşturuldu.

Bu meclisler yerleşimcilerden, bazı yerel halklardan, özellikle Araplardan ve ENKS’nin bazı üyelerinden oluşturuldu. Başlangıçta bu meclislerin kendisi de MİT kontrolündeki Suriye Muhalif ve Devrimciler Ulusal Koalisyonu (SDMK) bünyesindeki Halep Yerel Meclisine bağlanacağı belirtildi fakat meclislerin kontrolü direkt MİT ve Hatay Valiliğine bağlandı. Türk devletinin bu meclisleri kurmasındaki amaç Efrîn’in kendi kendini yönettiği propagandasını yapmak ve bu meclisler yoluyla halk ve bölge üzerinde hakimiyetini kurmaktı. Faka plan tutmayınca bu sefer farklı yöntemler kullanmaya başladı.

Bu meclislere sadece sivilleri sayma, Türk kimliği ve Araplara kâğıtlarını çıkartma, Türkiye ve Katar’dan gelen bazı sözde yardım kuruluşlarına yardımcı olmak gibi görevler verildi. Efrîn’in yönetiminde ise hemen hiçbir rol ve misyonları olmadı, tüm talimatlarını MİT ve Hatay Valiliğinden alıyorlar.

Nahiye meclislerin görevlerinde kimi değişikliklerde olabiliyor. Örneğin Bilbilê’de meclisin yaptığı şey, Türk, Arap ve Türkmen arasında sayım; arazi ve mal paylaşımı yapmak. Bu malların bir bölümü ilçenin güvenlik sorumlusu olan Sultan Murad çetesine, diğer bölümü ise MİT’e gidiyor.

MİT’İN GÖZÜ MUHTARLAR

Efrîn’e bağlı 365 köyün hepsinde ise muhtarlar belirlendi. Bu muhtarlar MİT’in o köydeki gözü olarak görevlendirildi. Bu muhtarların hepsine 600 TL maaş bağlandı. Süreç içerisinde bazıları değiştirildi. MİT son dönemde bu muhtarları parça parça Türkiye’ye taşıyıp bazı eğitimlerden geçiriyor.

MİT, ayrıca Efrîn’de birçok kişiyi ajanlaştırarak tıpkı muhtarlar ve yerel meclis gibi onlardan da kendilerine daha önce Efrîn Demokratik Özerk Yönetimi’yle çalışmış kişileri ihbar etmesini istedi.

HİÇ HRİSTİYAN KALMADI

İşgalden önce Efrîn’de 250 Hristiyan aile yaşıyordu. Bölgede 20 adet kilise ve tapınakları (manastır) bulunuyordu. Bu kiliselerden en büyüğü Rai Salih Kilisesi, Nisan 2011’de ibadete açılmıştı.

İşgal saldırısıyla birlikte hem bombardımanlar hem de çetelerin ‘kafirlerin kafasının kesilmesi’ tehdidi üzerine bölgede kalan 250 Hristiyan aile de Halep’e göç etti. Kiliseler ve kutsal mekanları yerle bir edildi. Savaş uçakları, Hristiyanların kutsal mekanları olan Qedîs Maron Şefî türbesi ve dünya üzerindeki en eski kiliselerden olan Jolyanos’u bombaladı. Öte yandan Sultan Murad ve Ceyş El-Şerqiyê çeteleri, kutsal yerlerde talan gerçekleştirerek elde ettikleri ‘ganimetleri’ aralarında bölüştü.

SÜNNİ İSLAM DAYATMASI

İşgalden önce bölgede Êzîdîlere ait 15 adet türbe ve kutsal mekan bulunuyordu. Bununla birlikte Özerk Yönetim tarafından açılan din eğitimi okulları da vardı. Efrîn şehir merkezinde bulunan Êzidî Birliği dahil olmak üzere 10’dan fazla türbe imha edildi. Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nün verilerine göre; işgalden önce Êzîiî Kürtlerin Efrîn’de toplam 22 köyleri vardı ve sayıları 25 bindi. Fakat bugün yapılan işkence ve hak ihlallerinden dolayı Efrîn’de sadece 7 bin Êzidî kalmış durumda. Êdidî köylerinde camiler yapıldı. İşgalciler Êzidîlere işkence ederek İslam dinini kabul etmeye ve camilere gitmeye zorladı. Bu uygulamalar ilk olarak Basûfan köyünde başladı ve giderek tüm köylere yayıldı. Efrîn’in Qibare köyü sakinlerinden Ömer Memo Şemo, İslam dinine geçmediği için katledildi.

İşgalden önce Efrîn’deki Alevilerin sayısı 20 binden fazlaydı. Alevilerin birçoğu 18 Mart 2018’de Türk devletinin Efrîn’i tümden işgal etmesiyle şehirden ayrıldı. Şehirde kalan Alevilerin evleri yağmalandı. Alevilere de Sünni İslam dayatıldı. Yağmalanan 3 binden fazla ev çeteler tarafından camiye ve şeriat okuluna dönüştürüldü. Hamzat çetesi, Mabata ilçesindeki Kaxre köyü okulunu yalnızca İslami konuların işlendiği bir şeriat okuluna dönüştürdü. Efrîn İnsan Hakları Örgütü, şu anda Efrîn’de kalan Alavilerin sayısının çok çok az olduğunu belirtiyor.

İŞBİRLİKÇİ KÜRT BİLE İSTENMİYOR

İşgale rağmen Efrîn’de kalmakta direnen yurtsever Kürtlerin büyük bölümü daha sonra katledilme, işkence, fidye, tutuklanma vb. nedenlerle ayrıldı. Türk devleti, Efrîn’de kendisiyle işbirliği içerisindeki Kürtlere bile tahammül edemedi. Efrîn’de MİT ve Hatay Valiliği güdümünde kurulan meclislerde yer alan Kürtlerin hepsi işgale ortak olan ENKS üyesi kişiler olmasına rağmen onlar da MİT gözetimindeki çetelerin baskı ve işkencelerinden paylarını aldı. İşbirlikçi Kürtlerden de birçok kişi bu baskılar nedeniyle Efrîn’den kaçarak Halep, Türkiye, Avrupa ve Güney Kürdistan’a gitti.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nden aldığımız bilgilere göre; yazın 64 Kürt öğretmenin işlerine siyasi gerekçelerle son verildi. Son 15-20 günde Efrîn’de yerel meclislerde bulunan birçok kişi tutuklandı ve bunlardan bazılarının akibeti belli değil. Tutuklananların çoğu meclislerde yer alan Kürtler. 29 Aralık 2019’da tutuklananlar arasında Mühendis Hemid Yusuf, Sekwan Hesen, Bangin adında genç bir kadın var. Bunlar hepsi Efrîn Sivil Meclisi üyesiydiler. Ardından aynı meclis üyeleri Basil Ereb ve Mihemmed Ebdil de gözaltına alındı ve şu ana kadar da akıbetleri belli değil.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü, Türk devletinin süreç içerisinde “Afrin Meclisi” içindeki Kürtleri bir şekilde tasfiye ederken daha çok Türkmen ve Arapları yerleştirdiğini belirtiyor.

Efrîn’deki AKP görevlisi Selçuk isimli kişinin meclise gelerek, “Tüm Kürtler PKK’lidir. Siz zorunluluktan bizimle birliktesiniz” dediği söyleniyor.

ŞİYE’DE HALKTAN HARAÇ

İşgalci Türk devleti ve çeteleri, Efrîn’in yerlilerini göçe zorlamak için kaçırma, işkence, fidyenin yanı sıra her yöntemi deniyor. Süreç içerisinde işgale rağmen Efrîn’de kalan Kürtlerin önemli bir bölümü de soykırım uygulamaları nedeniyle göç etti. Şiye ilçesinde ise durum biraz daha farklı. Şiye’den çok fazla göç olmadı, işgal sürecinde çıkanların ise bir bölümü geri döndü.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nden edindiğimiz bilgilere göre Sultan Süleyman Şah çetesi, yılbaşından itibaren ağırlığı Kürtlerden oluşan Şiye nahiyesinde maddi durumu iyi olanların kendilerine her ay 15 bin Suriye lirası, normal olanların ise 10 bin Suriye lirası vermesi gerektiğini belirtti. Yerel kaynaklar, Sultan Süleyman Şah çetesi elemanlarının, bazı yerlerde kira olarak bazı yerlerde ise “PKK burdayken O’na yardım ediyordunuz. Şimdi de buraların savunmasını biz yapıyoruz, bize yardım edeceksiniz” dediğini aktardı.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü Başkanı İbrahim Şêxo bu uygulamanın Şiye’deki Kürtleri göçe zorlamak nedeniyle yapıldığını belirtiyor. İşgalci Türk devleti tüm sınır hattında olduğu gibi Şiye’ye de kendisine bağlı Türkmen aileleri yerleştirdiğini söylüyor.