İdlib'teki son cihatçılar da satılırken...

Yarınki Soçi toplantısında gündem, İdlib'e operasyon yapılıp yapılmayacağı değil, operasyonun zamanlaması üzerinde yürüyecek...

Suriye'de siyasal, diplomatik ve askeri gelişmeler, 2019 yılında çok yönlü bir şekilde yoğunluk kazandı ve sahadaki tüm aktörler hamle ve karşı-hamlelerini sıklaştırdı. Bu hamle ve karşı-hamlelerin daha da sıklaşacağı bir sürece de giriliyor.

2016'nın ortalarından beri Suriye sahasındaki iki büyük aktör ABD ile Rusya arasında ikili oynayan ve bu oyundan konjonktürel de olsa kimi "kazanımlar" elde eden Türkiye, bu ikili oyunu bir süre daha devam ettirmek için yoğun bir çaba sarf ediyor.

ABD'nin gündeme getirdiği "güvenli bölge" hamlesine hemen "evet, varız" diyen Türkiye, Rusya'nın gündeme getirdiği "Adana Mutabakatı" karşı-hamlesine de "işimizi görür, zaten Esad'la alt düzeyde görüşüyoruz" yanıtını verdi.

Ortada çok karışık bir denklem olsa da Türkiye, bir süre daha ikili oynamaya edeceğe benziyor. Ama dikkat edilirse, Türkiye bu ikili oyunda her fırsat bulduğunda kameraların önüyle de sınırlı olsa ABD'ye çemkirirken, Rusya konusunda çok dikkatli bir dil kullanmaya gayret ediyor. Bu da ABD'ye bağlılık testinden geçmiş olmasıyla alakalı olsa gerek...

PUTİN-ERDOĞAN-RUHANİ GÖRÜŞMESİ

Kasım 2015'te Rus savaş uçağını düşürdükten sonra gerilen Türkiye-Rusya ilişkileri, Erdoğan'ın Putin'e yazdığı bir özür mektubu ile düzelmeye girmiş ve Türkiye, Suriye iç savaşı başladığında önüne koyduğu hedeflerden diyet ödeye ödeye Rusya ile ilişkilerini belirli bir seviyeye getirdi.

Ağustos 2016'daki özür mektubundan bu yana Erdoğan ile Putin 18 kez yüz yüze ve 38 kez de telefonla olmak üzere 56 görüşme gerçekleştirdi. Putin ile Erdoğan ikilisi İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin de katılımıyla yarın Soçi'de bir araya geliyor. Yani Astana görüşme serilerinin devamı niteliğindeki yeni bir toplantılardan biri...

ANA GÜNDEM İDLİB OLACAK

Suriye'deki silahlı grupların Türkiye eliyle tasfiyesinin toplantı serileri olan Astana ve Soçi görüşmelerinde şimdiye kadar tasfiye edilen tüm gruplar İdlib'e toplandı. Yarınki toplantının ana gündemi de İdlib olacak.

Zaten birkaç gün önce Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Türkiye'nin İdlib konusundaki taahhütlerini yerine getirmediğini dile getirdi. İran Dışişleri Bakanı Cewad Zarif de benzer sözleri dile getirdikten sonra, "İran ve Rusya'nın Türkiye ile Suriye rejimi arasında arabulucu olabileceğini" belirterek, Soçi masasının gündemini önceden belirlemiş oldu.

OYUN KURUCULUKTAN KULLANIŞLI APARATLIĞA

İdlib meselesi 23 Ocak'taki Erdoğan-Putin görüşmesinin de temel gündemiydi. Ancak o görüşmeden sonra Türkiye'nin ABD ile "güvenli bölge" görüşmesi olduğu için Putin, Türkiye'yi elinden kaçırmamak için biraz daha zamana oynamayı yeğledi.

Diğer bir neden de Suriye krizinin başına ülkeye cihatçı ihraç eden ederek "oyun kurucu" olduğunu sanan Türkiye'nin gelinen noktada bu cihatçı grupları temizlemek için çok kullanışlı bir aparata dönüşmesi.

SORUN OPERASYON DEĞİL, OPERASYONUN ZAMANLAMASI

Edinilen bilgilere göre, Erdoğan o görüşmede Putin'e "Yerel seçimlere kadar İdlib'e dokunmaması için ricada bulundu." İdlib'in tamamıyla El Nusra öncülüğündeki Heyet Tehrir El Şam'a bırakılması ve Türk medyasının İdlib konusundaki tutumuna baktığımızda İdlib'e operasyonun önüne geçilemeyecek, sadece zamanlaması için kimi itirazlar var.

Yarınki görüşme İdlib'e operasyon yapılıp yapılmayacağı üzerinden bir tartışmadan çok zamanlaması (31 Mart sonrası için) üzerine görüşmeler yapılacak. Görünen o ki, "Suriye ile alt düzeyde görüşmelerimiz var" noktasına çekilen Erdoğan'a bu jest, "dostu Putin" tarafından çok görülmeyecek.

Zaten El Kaide Lideri Eymen El Zavahiri de geçtiğimiz hafta yayınladığı ses kaydında, El Nusra'yı Türkiye'ye güvenmeleri konusunda eleştirmiş ve operasyonun yakında yapılacağını dile getirmişti. Taliban'ın fikir adamlarından Hani Sibai de cuma hutbesinde benzer ifadelerde bulunarak, İdlib'e operasyonun an meselesi olduğunu belirtmişti.

DİĞER BİR SORUN İRAN'IN VARLIĞI

Astana'nın diğer bileşeni İran'ın da İdlib'e yerleşmemesi ve Suriye'nin batı sınır hatlarından uzak durması için yoğun bir tazyik, başta ABD ve İsrail olmak üzere Batı ülkelerinden de var. Bu da operasyonun gecikmesinde Türkiye'ye nefes aldıran bir durum.

Adana Mutabakatı'na "olur" vererek "Suriye rejimini tanıma" ve bunun bir gereği olarak "rejime karşı güçleri tasfiye etme" etme yükümlülüğü altında girmeye yarım ağız da olsa yeşil ışık yakmış olan bir Erdoğan, Putin tarafından kolay kolay elden bırakılmak istenmeyecektir. O yüzden de bu görüşmede, Rusya tarafından Türkiye'ye sert bir tutum alınmama ihtimali yüksek.

MİNBİC MESELESİ

Önceki günlerde, İdlib konusu gündeme gelince gündemin önemli başlıklarından biri de Minbic yapılmaya çalışılmış ve Türkiye'nin Minbic karşılığında İdlib'i rejime teslim edebileceği yönünde ayakları pek de yere basmayan kimi yorumlar yapılmıştı.

Burada es geçilen noktalardan biri Minbic ile İdlib'teki muhatapların farklı oluşuydu. Minbic'te direkt ABD taraf iken, İdlib'te taraf olan Rusya'ydı. Herhalde bu da ABD'nin "çekilme" taktiğinin etkisiyle Suriye sahasının tamamıyla Rusya'ya bırakılacağı aceleci yorumlarıyla izah edilebilir.

ÜÇ AŞAMALI PLAN UYGULANDI

Minbic'te taraf olan ülke ABD'ydi ve Minbic operasyonu başlamadan önce İncirlik'te Minbic Askeri Meclisi yetkilileri, ABD'liler ve Türk yetkililerin katıldığı bir toplantı vardı.

O toplantı sonrası ABD ile Türkiye arasında Minbic konusuna varılan anlaşmaya göre, "sınır hattında bağımsız devriyelerin yapılması", "ortak devriyelerin yapılması" ve "kentin, Minbic sakinlerinden oluşan sivil bir idare tarafından yönetilmesini" öngören üç aşamalı bir plan vardı.

MÜDAHALE İÇİN BAHANE

İlk ikisi zaten yapıldı. Üçüncüsünde ise Türkiye, "suyun başındaki kurdun, suyun altındaki kuzuya suyumu bulandırıyorsun" misali, sorun çıkarıyordu. Kentteki tüm YPG/YPJ ve QSD güçleri çekilmesine rağmen Türkiye, müdahale gerekçesi yaratmak için yoğun bir çaba sahibi oldu. Ancak Türkiye'nin müdahale bahaneleri Minbic Sivil Yönetimi tarafından bir bir elinden alındı.

Edinilen bilgilere göre, Minbic'e müdahale için bahane yapılan isimlerden hiçbiri şu anda orada değil. Zaten bu daha önce YPG tarafından yapılan açıklamayla da duyurulmuştu. Buna rağmen bir saldırı gelişirse o zaman bölgedeki taraflardan biri olan ABD'ni başka pazarlıklar yaptığını düşünmek gerekir.

'GÜVENLİ BÖLGE' MESELESİ

Trump'ın bir tweetle gündeme taşıdığı "güvenli bölge" meselesine gelince tarafların (Türk devleti ile Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi) pozisyonu zaten belli. Türk devleti derinliği 32 kilometre, uzunluğu ise 500 kilometreye yaklaşan bölgenin kendisine devredilmesini istiyor, Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi ise Türkiye'nin içinde olacağı hiçbir güvenli bölge projesini asla kabul etmeyeceğini belirtiyor.

"Güvenli bölge" olarak zikredilen alan Rojava'nın tamamını kapsıyor. Yani Kürt bölgeleri ile Arap bölgeleri arasında sınır sayılan Uluslararası yolun kuzeyi. Rojava kentlerinin hepsinin neredeyse sınır hattına sıfır noktada olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda böyle bir plan, Kürtler ve beraber yaşadıkları halklar, devrim ve Rojava'nın tasfiyesi anlamına geliyor.

TÜRKİYE'NİN İÇİNDE OLDUĞU HİÇBİR PLAN KABUL EDİLMEZ

Bu plan ve Türkiye'nin içinde olacağı hiçbir bir plan kabul görmeyeceğinden yeni planlar üzerinden çalışmalar yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde DAİŞ karşıtı koalisyon ülkelerinin toplantısının ardından ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo İngiltere, Fransa, Almanya, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün dışişleri bakanları ile ayrı bir toplantı yaptı.

Bölgeye yönelik yeni planın ayrıntıları hakkında net bilgiler olmasa da bu ülkelerin garantörlüğünde Türkiye'nin "sınır güvenliği" bahanesinin önüne geçmek için sınır hattında kimi tedbir amaçlı oluşumlar olabilir. Bunun ayrıntıları net değil, ama bazı ara çözümlere gidilebilir. Tabi bunların hiçbirinde Türkiye'nin olmaması şartıyla.

DAİŞ SON GÜNLERİNİ YAŞIYOR

Öte yandan Demokratik Suriye Güçleri (QSD) bu hafta içerisinde muhtemelen, DAİŞ'e son darbeyi indirecek ve DAİŞ'in Fırat nehrinin kuzey-doğu yayı üzerindeki tüm varlığına son vermiş olacak.

Başta Kürtler olma üzere bölge halklarının karanlığa ve faşizme karşı kazanmış olacağı bu zafer, birçok gelişmeyi de beraberinde getirecektir. Fakat bu bir gerçek ki DAİŞ'in kalıntıları, uyuyan hücreleri, tahribatları ve yaratmış olduğu zihniyet çok uzun soluklu ve çok boyutlu bir mücadeleyi gerektirecek.

PEŞ PEŞE HAMLE VE KARŞI-HAMLELER DÖNEMİ

Özetle 2019 yılında Suriye sahasında peş peşe siyasi, diplomatik ve askeri hamleler ve karşı-hamleler yapılıyor. Uluslararası ilişkiler açısından duruma bakıldığında Suriye gibi yoğun çatışmalı süreçlerin yaşandığı bölgelerde bir anda siyasi, askeri ve diplomatik hamlelerin böyle peş peşe gelmesi siyasal çözüme dair ümitleri arttırsa da, tam tersi durumların -yani çözümün bir süre rölantiye alınma- örnekleri de çokça fazla.

O yüzden sahadaki tikel gelişmeler üzerinden tümel olana ilişkin erken yargılara varmak ve hatta daha da ileri giderek strateji oluşturmaya kalkışmak bugüne kadar birçok kişiyi yanılttığı gibi bizleri de yanıltma potansiyelini fazlasıyla içinde barındırır.

Örneğin yapılan yorumlara bakıldığında herkes durduğu pozisyona göre, "rejim birçok bölgeyi ele geçirdi", "QSD, DAİŞ'in sonunu getirdi", "ya rejim ile Kürtler anlaşacak ya da rejimle Türk devleti anlaşacak", "ABD çekilecek", "Rusya savaşın kesin kazananı", "İran'a bölgeden çıkarılacak" vs. görmek istediği tabloya göre analizler yapıyor. Bunların hepsinin de çok erken yorumlar olduğunu söylemek gerek.