Temelli: Kürt sorununun en birinci muhatabı Öcalan’dır

HDP Muş İl Örgütünü ziyaret eden HDP Eş Başkanı Sezai Temelli, “Bu sorunun en birinci muhatabı da İmralı’dadır, Sayın Öcalan’dır. Bir an önce bu tecride son verin” dedi.

HDP Eş Başkanı Sezai Temelli Muş’u ziyaret etti. HDP Muş İl Örgütü’nü de ziyaret eden Temelli bir konuşma yaptı.

Temelli şöyle konuştu: “Bugün sabah Muş’ta olacak ve bütün günü birlikte geçirecektik. Özellikle uzun süredir Muş’a gelmeyi çok istiyordum nasip bu güneymiş. Gecikmeli geldik çünkü sevgili Van Belediyesi Eş Başkanımız Bekir Kaya’nın duruşmasına katıldım. Size sözüm olsun en kısa sürede Muş’a daha uzun süre vakit ayırarak geleceğim. Vekillerimiz burada, il, ilçe yöneticisi arkadaşlarımız burada, hep birlikte sahada, yaşam neredeyse halkımız neredeyse biz de oralarda olup çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bugün hiç de istemediğimiz bir nedenden dolayı bir gecikme oldu. Bu duruşmaların hepsi Türkiye’de adaletsizliğin ne boyuta geldiğinin bir göstergesi. Bugünkü duruşmada da bunu gözlemledik. Akla hayale sığmayan iler tutar bir yanı olmayan hiçbir karşılığı olmayan iddianameler ile arkadaşlarımız cezaevlerinde tutsak. Geçen dönem eş genel başkanlarımızdan, milletvekili arkadaşlarımıza ve belediye eş başkanlarımıza kadar yüzlerce binlerce arkadaşımız salt demokrasi ve barış mücadelesi verdiği ve demokrasi sorumluluğu aldığı için, barış gelsin diye bu yükün altına girdiği için bugün hepsi tutsak. Bizler de onlar özgür kalana kadar ara vermeden mücadelemize devam edeceğiz. 7/24 çalışacağız.

HDP DEMOKRATİK SİYASETİN SESİ, TOPLUMSAL MUHALEFETİN ÖNCÜSÜDÜR

Bugünkü iddianameye baktığımız zaman, iddianamenin ne kadar boş olduğunu, yargının nasıl vesayet altında olduğunu gördük. İktidarın ve tekçi anlayışın saldırısı altındayız. Neden saldırıyor, neden demokratik siyasete tahammül edemiyor? Çünkü HDP demokratik siyasetin sesi ve toplumsal muhalefetin öncüsüdür. Bir ülkeye eğer demokrasi gelecekse bu toplumsal muhalefetin gücü ile gelir. HDP bunun farkında olarak mücadelesini sürdürüyor. İktidar bunu bildiği için sürekli olarak HDP ve HDP’lilere saldırıyor. Kimi saldırıları yargı üzerinden kimi saldırıları kayyumcu zihniyet üzerinden belediyelerimize kayyum atayarak, kimi saldırıları sabah akşam partimizi suçlayarak sürdürüyor.

İKTİDARIN VARLIK NEDENİ EN YAKIN ZAMANDA ÇÖKECEK

Bu tekçi zihniyet demokrasi ve barışa tahammül edemiyor. Yegâne varlık nedeni bu şiddet, bu savaş, düşmanlık ve nefret söylemidir. Bunun üzerine bir iktidar inşa etti ve onun üzerine oturmaya çalışıyor. Bunun toplumda hiçbir temeli yoktur. Bu temel çökecektir, hem de çok yakında çökecektir. Çünkü bu toplumun doğasına, kültürüne, tarihine, gelenek göreneklerine aykırıdır. Bu toprakların üzerinde bu tekçi zihniyetin yükseleceği hiçbir bina yoktur, geçmişte olduğu gibi bunlarda çöküp gidecektir. Bu topraklar bir arada yaşama iradesinin olduğu bir topraktır. Bu coğrafya, kadim halkların binlerce yıllık kültürü ile aklı ve siyasi iradesi ile beslenmiştir.

BU İKTİDARIN AMACI TOPLUMU BÖLMEKTİR

Bu irade kimseye teslim edilemez, hiç kimse gelip bunun üzerinde oturamaz. Bu tekçi anlayışın yarattığı şey kutuplaştırmak, toplumu bölmek, halkları karşı karşıya getirmek ve aslında bu ülkeyi bölmek ve parçalamaktır. Bu ülke çok kültürlü, çoğulcu yapının nasıl yönetilmesi gerektiğine dair bir iradeyi ortaya koydu. Bizi var eden de budur. HDP ve HDK bu siyasi irade üzerinde yükseldi. Bu irade demokratik toplumdur, demokratik ulustur, ortak vatanımızda demokratik cumhuriyeti var etmektir. İşte bu iradeyi kabul etmeyen tekçi anlayış her türlü demokratik hak savunusunu suça çeviriyor. Bugün Bekir Kaya duruşmasında da buna tanıklık ettik. Bekir Kaya ne yapmış, Van olmuştur, Van’ı sorunlarına sahip çıkmış ve çözmek için gecesini gündüzüne katarak çalışmıştır. Van deprem ile yerle bir olmuş Bekir Kaya, arkadaşları ile acıları sarmak için Van halkı ile birlikte mücadele etmiştir. Van için yoksullukla mücadele başlatmıştır. Van yoksul bir kenttir. Tıpkı Muş gibi. Ne yapmış Bekir Kaya, çocuklar ve gençler için yaşam merkezleri açmaya çalışmış. Çocuklar kadınlar mağdur ve bu mağduriyete karşı bu türden adımları atmak en önemli toplumsal çalışmalardır. Bunlar Bekir Kaya’nın iddianamesinde suç olarak gösteriliyor ve kendisi bu suçlamalarla tutsak. İşte aklın yettiği yerdir. Çünkü bu akıl iyi insanlara tahammül edemiyor. Kötülük mutlaka ama mutlaka yenilecek. Bu kötülük bütün yaşamsal haklarımızı yok ediyor.

Muş Ovası'ndan geçtik. Bu ova neredeyse Türkiye’yi besler. Eğer siz demokrasi anlayışına sahipseniz, bu ortak zenginliği hepimizin yararına kullanmak istiyorsanız, hakça ve adilce bölüşmek istiyorsanız, doğayı korumak istiyorsanız tarım politikalarını geliştirirsiniz, o zaman Muş Ovası Muş’a da Türkiye’ye de yeter. Ama bu zihniyetin böyle bir çabası yok. Bu zihniyet Muş’u da Türkiye’yi de Ortadoğu’yu da yangın yerine çevirir. Gidip bakın, bütün bu coğrafyada yaşayan, bu toplumsal barışı zedeleyen her türlü hamlenin arkasında bu iktidar ve zihniyeti var. İşte o yüzden arkadaşlarımıza ve hakikatin sesine tahammül edemiyorlar. Asla susmayacak, asla bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Muş’ta işsizlik ve yoksulluk diz boyu. Her türlü iktisadi, toplumsal ve siyasi anlamda bir kriz var. Her yerde var. Ama biz Van, Muş, Mardin ve Hakkari’ye gittiğimizde bunun ne denli katmerlendiğini görüyoruz.

Bunun arkasında bu iktidarın ayrımcı politikaları var. Bu iktidar Kürt sorununu kabul etmiyor Kürt sorunu yok diyor. Çözümsüzlük üzerinden yol almaya çalışıyor. Kürt sorunu vardır, Kürt sorunu çözülmediği müddetçe bu ülkeye barış da gelmez, Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Ortadoğu’ya da barış gelmez.

ÇETELERE DAHA ÇOK EK SÜRE VERDİLER

Bakın İdlib üzerinden insanların aklını karıştırmaya devam ediyorlar. Hani 15 Ekim'e kadar silahtan arındırılmış bölgede bu silahlı gruplar silahlarını teslim edecek ve bölgeyi terk edecekti? Şimdi açıklanıyor ki ek süre vermişler. Daha çok ek süre verirler. Efrin’de olduğu gibi bu silahlı grupların ve bunlarla yapılan anlaşmaların hiçbir yararı ne Suriye halkına ne de Türkiye’ye vardır. Bu gruplar çetedir. Bu grupların orada olmasının nedeni vekalet savaşıdır. Bir ülkeyi savaş cehennemine çeviren bu anlayıştan kurtulmanın yolu tüm dış güçlerin Suriye’den çekilmesine bağlıdır. Dış güçler, Amerika’sı, Türkiye’si, İsrail’i, İran’ı, Rusya’sı Suriye’den çekilirse Suriye halkları ve Suriye yönetimi bir masa etrafında toplanır ve mutlaka bir çözüm bulur. Ama dış güçlerin böyle bir derdi yok. Bütün bu olan bitenin üzerini örtmek için, yok Fırat’ın doğusu mu, batısı mı, Minbic’te ne olacak… Bu mudur bizim sorunumuz?

KÜRT SORUNUNDA BİRİNCİL MUHATAP ÖCALAN’DIR

Bırakın Suriye halkları Suriye’nin geleceğine karar versin. Siz gelin bu ülkenin sınırları içindeki hakların sorunlarını çözmek için kafa yorun. Gelin bu ülkenin de ortasına bir masa kurun ve muhatapları bu masanın etrafında buluşturun ve Kürt sorununun çözümü için adım atın. Bunun muhatapları buradadır. Bu sorunun çözümünü istiyorsanız muhatapları ile çözeceksiniz. Bu sorunun en birinci muhatabı da İmralı’dadır, Sayın Öcalan’dır. Bir an önce bu tecride son verin. Bu tecrit sürdüğü sürece, demokratik siyasetin önünü de tıkıyorsunuz, bu ülkenin sorunlarının çözümüne ilişkin atılacak adımların tamamını engelliyorsunuz. Bu sorunlar devam ettiği sürece günlük hayatınızda da hiçbir sorun eksilmez, tam tersine her gün artar. Bunlar birleşik kaplar misalidir. Bir yerde sorun varsa bilin ki o sorun gelip sizi bulur ve her yeri sorun yumağına çevirir.

‘Gelin bütün sorunlarımıza çözüm bulalım’ diyoruz. Meclis'e sesleniyoruz, muhalefet partilerine ve iktidar partisine sesleniyoruz: kendinizi Saray vesayetinden kurtarın ve gelin toplumsal barış için adım atalım, bu terörle mücadele kanunundan kurtulalım. Bu kanuna göre herkes terörist. Nereye gitsek, kanundan yetkisini alanlar herkese terörist gözüyle bakıyor. Çünkü devlet o denli sağlıksız bir yapının üzerinden kendini var ediyor, o denli korkak ki, kendi vatandaşını potansiyel terörist olarak görüyor. Akşam yatıyor terör, sabah kalkıyor terör. Bu memleketin en temel sorunu demokrasidir, işsizlik ve yoksulluktur. Bunu çözmenin yolu toplumsal barıştır. Ama bunu nasıl yapacağız, bunu Parlamento'da yapacağız, Bunu yerel demokrasi içinde, kent meclislerimizde önümüzdeki seçimlerde, yerellerde iktidara gelerek belediyelerimizde kendimiz çözeceğiz. Bu iktidar bir şey bekleyerek değil, bizatihi inisiyatif alarak bunu yapacağız. Bu ülkeyi bu tekçi anlayıştan, bu kayyumcu zihniyetten kurtaracağız ve bütün kayyumları söküp atacağız.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE ETMİYOR

Muş’taki en temel problem uyuşturucu. Aslında Türkiye’nin her yerinde var ve gittikçe yayılıyor. Türkiye en yaygın uyuşturucu kullanan ülkeler arasında. Bu denli bir felaket var. Gençlerimizin geleceğini yok eden bir felaket. Uyuşturucu ile hep birlikte mücadele etmeliyiz. Ama önce İçişleri Bakanlığı bununla mücadele etmeli. Bu ülkenin her yerinde suç fışkırıyor İçişleri Bakanlığı kendine bu işlerden vazife çıkarmıyor. Bakın Suruç hala orada, 3 arkadaşımız Suruç mezarlığında adalet bekliyor. Şenyaşar ailesi adalet bekliyor. 17 fail var ama bir tanesi bile gözaltına alınmadı. Kim yapacak İçişleri Bakanı. Bu İçişleri Bakanı ne yapıyor? Sabah akşam HDP’yi suçluyor HDP ile konuşuyor.

Bir Erdoğan konuşuyor bir İçişleri Bakanı. Sürekli HDP’yi suçlayan akıldışı bir senaryo ile bizi suçluyor. En son dile getirdiği şu: efendim biz belediyeleri alınca… Alıncaya kadar olan ismi kısmı doğru çünkü alacağız. Geri kalanı şöyle: Bir oğlunu işe alacakmışız bir oğlunu da dağa gönderecekmişiz. Biz dağcılık federasyonu muyuz? Ne alakası var. Artık iyice aklını yitirmiş. Daha kış gelmeden kafasını bu kadar üşüteni iki üç ay sonra nasıl zırvalayacağını varın siz tahmin edin. Bu denli zırva dille siyaset yapanlar neden bu haldeler? Aslında yaptıklarının siyaset olmadığını onlarda biliyorlar. Çünkü halkın iradesini gasp etmek peşindeler ve bunun için de sürekli halka yalan söyleyip, algı yaratmaya çalışıyorlar. İşte halk burada, adayını da burası belirleyecek, belediyesini de burası yönetecek. Bu halkı bu türden suçlamalarla korkutamazsınız, baş eğdiremeyeceksiniz. Kendisini de kentine de sahip çıkacak bir halk var karşınızda. Mardin’de de Şırnak’ta da Muş’ta da her yerde bu halk size gerekli cevabı verecektir. Hiç kuşkunuz olmasın.

TARIMI BİTİRDİLER

Muş’un sorunu saymakla bitmiyor. TİGEM. Bu ülkenin en temel meselesi tarım meselesidir. Bu sorunu çözdüğünüzde işsizlik ve yoksulluk sorununu da çözersiniz. Oysa iktidar tarımı bitirme peşinde. TİGEM kapalı, şeker fabrikası gitti, pancar üreticisi perişan. Tekel kapatıldı. Bölgenin en temel geçim kaynakları kurutuluyor, başta Muş ve diğer iller bütün topraklar neredeyse çölleştirildi. Bu zihniyet ile yürümek mümkün değil. Önümüzdeki dönem yerel seçimlerde göstereceğimiz başarının altında, yapacağımız en temel hamle tarım alanları olacak. Bölge halkı ile hayvancılığın geliştirilmesi, doğayla barışık bir tarımsal politikanın geliştirilmesi, önceliklerimiz arasında olacak. Bunları hep merkezden bekliyoruz. Merkezin tarım politikası ithalattır, oradan bir şey beklemeyeceğiz. Biz üreteceğiz, biz tüketeceğiz. Tarım en önemli alanlardan biridir ve başarılı sonuçlar alacağız. Bunu hayata geçirmek için bu projeleri sizlerin karşısına getireceğiz.

Bu iktidardan kimse bir şey beklemesin. Ekonomi çöktü. Diyorlar ki bakın dolar düşüyor. Dolar çıkarken ne kadar tahribat yaratmışsa inerken de o kadar tahribat yaratır. Bu dalgalanma herkese zarar verir ve bunun adı da hayat pahalılığı, işsizliktir. Ekonomiyi yönetemiyorlar. Dolar nasıl düşüyor. Rahip gitti diye mi. Rahibin gitmesi tutuklanması bir yargı ayıbıdır. Ama ekonomideki gidişatın müsebbibi bu iktidar ve ithalatçı anlayıştır. Aşırı borçlanmış, ülkenin iktisadi kaynakların çarçur etmiş bir özelleştirmeden başka hiçbir adım atamamış iktidar tabii ki ekonomiyi bu hale getirir. Dolar düşerken faiz oranı 7,5’e çıktı. Bugün dünyada en büyük ve aşırı yükle borçlanan ülke Türkiye’dir. Hazine ve Maliye Bakanı var. Bunların bütün bakanları bir alem. Damat diyor ki, "çok büyük talep geldi, 2 milyar dolarlık ihaleye çıktık, 6 milyar dolarlık talep geldi." Tabii ki gelir, sen ülkeni bu denli talana açarsan yüzde 7,5 faizle borçlanmaya açarsan herkes gelir. Bu fırsatı kim kaçırır. Bunun bedelini halklar ve emekçiler ödüyor. O yüzden 3’üncü Havaalanı'ndaki işçilere saldırıyor. Çünkü bu talanın, bu gidişatın bedelini emekçilere, kadınlara ve halklarımıza ödetme peşindeler. Tüm bunlara dur diyeceğiz. Nasıl ki 24 Haziran da o barajı 3’üncü kez başlarına yıktıysak, şimdi de hep beraber omuz omuza vererek bütün demokrasi güçleri ile tabanda güçlü ittifaklar yaparak, kadınların, emekçilerin ve halklarımızın kentini yaratmak için güçlü bir irade ortaya çıkaracağız.

BÜYÜK İNSANLIK ADINA İKTİDARA TALİBİZ

Sadece seçilmişlerle değil bütün halkımızla birlikte o kentleri biz yöneteceğiz. İnsanca bir yaşam için büyük insanlık adına bu iktidara talibiz. Üreten bizsek yöneten de biz olacağız ve halkın iktidarını var edeceğiz. Mahalle mahalle, sokak sokak birlikte çalışacağız. Hep birlikte bu kötü gidişata son vereceğiz. Bu bizim kaderimiz değildir. Demokratik bir yönetime sahip olmak için irademize sahip çıkacağız. Hepimizin yolu açık olsun.”