Şengal Katliamı: 21. yy’ın ortasında tarifi imkânsız bir vahşet!

3 Ağustos 2014 tarihi sıradan bir tarih değil. Özelde Kürtler genelde insanlık için utanç silsilesinin en unutulmaz anlarından biri kabul edilebilir...

Sadece bir soykırım girişimi ve 21.yy’ın ortasında insan kanını donduracak bir yönelim değil; anlatılması da güç bir tarih aralığıdır.

3 Ağustos 2014 nedir?

Êzidî halkına 73. Ferman girişimidir. Tarihlerinde, kültür ve inanç kimliklerinden dolayı sürekli egemen güçlerin katliamına maruz kalan Êzidîler, bu kez de "modern zamanların" vahşet örgütü diye de adlandırılan DAİŞ'in soykırım girişimiyle karşı karşıya kaldı.

3 Ağustos günü KDP peşmergelerinin Şengal'den çekilmelerinin ardından bölgeye giren DAİŞ çetelerinin katliam yapmaya başladığı gündü. DAİŞ çetelerinin Til Izer köyünde aynı aileden 12 kişiyi katlettiği öğrenildi. İlk gelen haberler böyleydi.

DAİŞ çetelerinin Şengal bölgesine girmelerinin ardından katliam yapmaya başladıkları da gelen diğer haberler oldu ve maalesef doğruydu.  Tam da o gün DİHA'ya konuşan YNK Musul Basın Sözcüsü Xeyri Şengali, Til Izer köyünde IŞİD çetesi üyelerinin aynı aileden 12 kişiyi katlettiğini söyledi. Çok sayıda kadın ve genç kızın da çete üyeleri tarafından kaçırıldığını belirten Şengali, IŞİD-DAİŞ çetelerinin Şengal merkezde de katliam yapmaya başladığını ancak ölü ve yaralı sayısının netleşmediğini açıkladı.

Aslında bugüne gelinmeden önce kısa bir hatırlatma ile 2014 öncesine biraz gidilebilir.
Kürdistan’ın en küçük parçası/bedeni olan Rojava, 19 Temmuz 2012’de Kobanê’den tüm dünyaya Rojava Devrimi’ni armağan etti. Suriye’de var olan iç savaşta taraf olmayan ve bunun yerine 3. taraf olarak kendini tarihsel bir misyon ile dayatan Rojava halkı, özgür yaşamın inşasına başlayarak Kobanê, Cizîr ve Efrîn kantonlarını ilan ettiğini duyurdu. Başta yerel güçler olmak üzere, uluslararası saldırılara maruz kalan Rojava; öz savunma ile saldırılara karşı koydu. Bu saldırıların boyutu sadece askeri değildi; hukuksal, sosyal, basın-yayın, insanî açıdan da hedef yapılarak yalnızlaştırılmak istendi. Askeri saldırıların genelini Irak Şam İslam Devleti (IŞİD - DAİŞ) adı ile bilinen insanlık dışı çeteler yaptı.

Tüm dünya tarafından izlenen ve 10 Haziran'da Musul'u tek kurşun sıkmadan işgal eden IŞID, yönünü direk Kürdistan’a çevirmiştir. Kobanê’de direnci kırılan çeteler önce 2 Ağustos’ta Rabia’da işgallere başladı ve bir gün sonra yani 3 Ağustos'ta Ezidi Kürtlerin yaşadığı Şengal'e saldırarak ele geçirdi. Yüzbinlerce insan, kaçabilen, hızlıca yerlerinden çıkmak zorunda kaldı. Çok geçmeden Birleşmiş Milletler denetimdeki Maxmur Kampı’na da top atışları ile saldırı başladı. Yaklaşık 15 bin kişinin siyasi saiklerle kaldığı kamp boşaltıldı. Şengal ile başlayan yerinden kopuş-göç dalgası, Maxmur ile kat be kat arttı.

En korkunç görüntüler Şengal’dan gelmeye başladı. İnanılması güç bir trajedi başlamıştı. İnsanlığın gözleri önünde kadınlar ganimet diye alınıyordu. Köylerde yaşlı çocuk demeden öldürülüyordu. Ve bunlara karşı koyması gereke Şengal’den sorumlu güvenlik olan KDP peşmergeleri, araçlarına binerek, arkalarına bakmadan gidiyordu.

DAİŞ, Şengal'i işgalinden yaklaşık bir ay önce Şengal'in güney yönündeki ovalık alanda bulunan Girzerik, Tilbenat, Siba Şeyh Xıdır, Tilizer gibi köylerin 200-300 metre yakınlarına kadar gelmiş ve buralarda hendekler kazarak saldırı hazırlığı yapmıştı. Zaman zaman Êzidî köylerine havan toplarıyla saldıran DAİŞ çeteleri 3 Ağustos gecesi saat 02:00 sularında ağır silahlarla Şengal'e saldırdı. Köylerinin etrafında mevzilenen Êzîdîler ise tüm kutsallıklarına dayanarak sabah saatlerine kadar Şengal'in çevresindeki köylerini savundular. Êzidîler, cephanelerinin bitmesiyle birlikte Şengal şehir merkezine çekilmeye başlayınca, DAİŞ çeteleri de arabalarla köylere ve şehir merkezine girdi. Şengalliler mecburi dağlara çekilirken, Şengal'e ulaşamayan çok sayıda kadın, erkek, çocuk ise DAİŞ çeteleri tarafından rehin alındı. Dağlara çekilen halk DAİŞ çeteleriyle yer yer şiddetli çatışmalara da girmek zorunda kalırken, DAİŞ çeteleri kısa bir sürede Şengal ve güneyindeki tüm köyleri işgal etti. Sadece Koço köyünde yaklaşık 600 sivil Êzidi katliamdan geçirildiği ortaya çıktı.

3 Ağustos’ta barbar DAİŞ çeteleri Şengal'e kendi kontrollerine alarak, buranın ibadet mekânlarını yok ederek işgal etti. Saldırı karşısında KDP peşmergelerinin geri çekilmesi nedeniyle savunmasız kalan Şengal sakinleri, katliam tehdidi karşısında dağlara sığındı. Êzidî köylerinde katliama başlayan çeteler, kadınları ve çocukları kaçırıp erkekleri de katletti. Binlerce insan da dağlara sığınmak zorunda kaldı. Yalın ayaklarla aç-susuz kaçan ve çoğunluğunu kadın ile çocukların oluşturduğu Şengal halkı, dağlarda hayat mücadelesine başladı. Çöl iklimi içinde temel yeme-içme ihtiyacını karşılayamayan çocuklar anne-babalarının kollarında yaşamını yitirdi. Diğer illere sığınabilen ve pasaport/araçları olan aileler ise kendini Duhok, Zaxo, Laleş, Silopi, Cizre, Midyat, Nusaybin, Roboski, Batman, Amed’e atabildi.

Tabi ihanet içinde ihanet de oluyordu. Özellikle erkekleri katliamdan geçiren çeteler, Êzidîlerin öldürülmesini "dini bir görev" olarak görüyordu. Bölge'de yaşayan bazı Arap aşiretlerin Êzidîlere ihaneti ise, unutulmayan bir acı olarak Êzidî ağıtlarına yansıdı. Yıllarca birbirleriyle komşuluk yapan, evleri birbirine bakan kimi Arap aşiretlerin Êzidîlere karşı giriştiği ihanet, KDP'nin Şengal'i savunmasız bırakması ardından ikinci bir ihanet olarak görüldü. Kaçan Êzidîlerin evlerini talan eden Araplardan bazıları ise IŞİD saflarına katılarak katliama ortak oldu.

Şengal dağı ve yolunda uzun uzadıya yalın ayakları ile kuyruklar oluşturulanların çığlıkları basın tarafından dünyaya duyuruldu. Kadınlar kızlarının kaçırıldığını, kocalarının ise öldürüldüğünü söylüyordu. Zaman geçtikçe binlerce kadının kaçırıldığı ve pek çok köyde cesetlerden geçilmediği ortaya çıktı. Köylerinde toplu katliamların yapıldığı Şengal’de vahşetin tablosu henüz tam olarak netleşmiş değil. Bu durumun yarattığı gerçeklik ile Şengal merkez başta olmak üzere etraf köy ve ilçelerin hemen hemen hepsi boşaldı. Sadece üzerlerindeki elbiseleri alan, her şeylerini geride bırakarak çıkan ailelerin sayısı bir hafta içinde 500 bine dayandı. Göç dalgasının en yoğun olduğu yerlerden biri de Rojava oldu. YPG güçleri tarafından açılan güvenli koridor ile Rojava’ya geçirilen kişi sayısı kısa sürede 100 bini aştı.

Diğer önemli bir göç dalgası ise Maxmur kampının boşaltılması oldu. PKK ve YPG tarafından saldırı öncesi boşaltılan kamp, güvenli yerlere transfer edilmişti. Kamptan çıkarılan halkın bir kısmı yine Rojava, bir kısmı Ranya ve bir kısmı da diğer güvenli bölgelere yerleştirilmişti.

Bu iki iç göç sırasında KDP güçlerinin Şengal halkını korumaması üzerine IŞID ile savaşmak için Kandil’den Maxmur ile Şengal’e gelen PKK gerillaları pek çok siyasi dengenin değişmesine yol açtı.

Şengal işgali ile tanımı zor bir vahşet ve kıyım yaşanıyordu ve dünya izliyordu. Sadece Şengal dağında olanların tarifi yoktu. Şengal dağında açlık ve susuzluktan öldükleri ve dağın bu cenazelerden dolayı koktuğuna dikkat çekildi. Êzidi kadınlarının çetelerin eline geçişine ve geride kalan yaşlıların katledildiğine tanık olanlar geriye dönemeyecekleri yurtlarında sadece acı ve kan izlerinin bulunduğunu belirtiyordu. Yol boyunca anlatılanlar, Şengal'de daha önce tarihte örneklerine az rastlanır trajedilerin yaşandığını gösteriyordu. Kurtulabilenler, çok sayıda kadının çetelerin eline düşmek yerine intihar ettiğini anlatıyordu. İntiharlar çoktu. Hamile kadınların çektiği zorluklar karşısında kimsenin hiçbir şey yapamaması ise yürüyüşü daha da katmerli kılıyor, birçok Êzidî kadını çocuklarını çöl yolunda doğurmak zorunda kalıyordu.

İzlemeyen ve harekete geçen HPG gerillaları oldu. Fakat onlara da engel olacaklar vardı: KDP!

12 gerilla alana ulaşan ve her şeyi değiştiren kişilerdi. Çağın modern havarileri ve Derwêşleri idi bunlar. Êzidî halkını katliamdan kurtaran 12 kişilik grupta yer alan Serxwebûn Azadî, o günleri anlattığı bir röportajında “Tarihte 12 havariler var, 12 imam var, Gir Zerik’in 12’si var, ama bizler de çağdaş 12’ler idik. Biz de günlerce yol yürüdük. Gizli yollardan saatlerce yol yürüdük ve Şengal Dağı’na ulaştık. Böylece daha büyük bir katliamın önü alındı. Öyle kolay mı burayı bırakmak” diyor.
(Bu gruptan 3 kişi KDP tarafından gözaltına alınarak tutuklanırken, 9 kişi sağ salim Şengal Dağı’na ulaşmayı başarmıştı)

Şengal Dağı eteklerine gelen on binlerce kişinin peşini bırakmayan ve soykırım yapmak isteyen çetelere ilk müdahale ise daha önce bölgeye gönderilen 7 kişilik gerilla birimi tarafından yapıldı. O günü anlatan ve saldırıdan aylar önce Şengal'de halkın arasında bulunan HPG gerillalarından biri olan Munzur Dersim, DAİŞ'in Şengal saldırısı öncesini, sonrasını ve gerillanın kutsal Şengal Dağı'nı nasıl koruduğunu DİHA'ya anlattı. Konuşmasının başında KDP'nin katliamdaki sorumluluğuna işaret eden Dersim, Şengal halkının, KDP'nin kendilerine verdiği söz ve güvenceye inandığını belirterek, KDP'nin Êzidî halkının örgütlenmesinin önüne de geçtiğine vurgu yapıyor.

DAİŞ çetelerinin kente girmekte hiç zorlanmadığını belirten HPG'li Dersim, PKK'nin aylar önce DAİŞ tehdidini görerek hazırlıklar yaptığını ve örgütleme yaptığını söyledi. Saldırı gününü anlatan HPG gerillası Dersim, DAİŞ'in şehir merkezine saldırısı ardından Şengal Dağı'na çıkışların önünü de kesmeye yönelik hamleler yaptığını belirtti. HPG'li Dersim, "Eğer daha önceden halkın ve KDP'nin bir hazırlığı olsaydı, kesinlikle bu durumda olunmazdı. Örgütlü bir güç olmadığı için IŞİD rahatlıkla Şengal'e girdi" sözleriyle katliama yol açan nedenlere dikkat çekti. Kendilerinin de bu saldırı karşısındaki hazırlıklarının yetersiz olduğunu dile getiren Dersim, Şengal'de örgütlenmelerinin önüne geçildiğine işaret ediyor. KDP'nin Şengal'de direnmesi durumunda bugünkü tablonun yaşanmayacağının altını çizen HPG gerillası Dersim, en büyük sorun olarak "DAİŞ karşısında durulamayacağı" propagandasının yapılmış olmasını örnek gösteriyor.

Şengal’e varan bir başka HPG’li özgürlük savaşçısı o anı şöyle anlatıyor:
“Biz yol alırken arabaların içine üst üste binmiş, bagajları dahi doldurmuş, çöllerin yoğun tozundan bembeyaz olmuş yüzleri, saçları, elbiseleriyle binlerce Şengalli ile karşılaşıyorduk. Her birinin korku dolu gözler ile bakması insanlığa nasıl güvensizleştiğinin kanıtı idi. O anda duygularından, düşüncelerinden bir kesit almak istedim. Ama gözleri kelimelerin anlatamaya gücü yetmeyeceği duygular akıtıyordu. Kimi zaman yaş, hüzün, öfke olarak... İnsanlığa öfkenlenmişlerdi. İnsanım deyip sessiz kalanlara, bu duruma göz yumanlara öfkeliydiler. Onlar için tek insan olan hayat kurtarıcıları, onları o durumdan kurtaran yiğit evlatları Apocular dedikleri yiğit evlatları idi. Çünkü onlar kurtarıcıları olmuştu. Herkesin arkasını döndüğü, ölüme, uçuruma terk ettiği bir anda Apocular gitmiş ve onlara ışık olmuştu. Bu onları inanılmaz mutlu kılmış, duygulandırmış, güven vermişti.”