Türk devletinin Kürt soykırımı konsepti-1

Türk devletinin, Lozan'ın yıl dönümü olan 24 Temmuz 2015’te Kürtlere ilan ettiği topyekün savaş, 5 yıldır sürüyor. Tarih boyunca zayıfladığında Kürtlere yaslanan, güçlendiğinde ise Kürtleri tasfiyeye yönelen Türk devleti savaşı nasıl başlattı?

Türk devletinin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından 2013 Newroz deklarasyonuyla başlattığı çözüm sürecini bitirmesi ve Kürtlere topyekün savaş ilan etmesinin üzerinden 5 yıl geçti.

AKP-MHP faşist koalisyonunun dümeninde bulunduğu Türk devleti, Rojava devrimi ve HDP'nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde elde ettiği başarıyı hazmedemeyerek, 24 Temmuz 2015 tarihinde Kürt halkına yönelik topyekün saldırılarının startını verdi.

LOZAN'IN YIL DÖNÜMÜ'NDE SOYKIRIM STARTI

Savaşın başlatıldığı tarih ise manidar. Türk devletinin kuruluş senedi sayılan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması'nın yıldönümü. Yeni Türk devleti kurulurken, Kürtlerin "asli unsur" sayıldığı Lozan Anlaşması...

Lozan'ın 92'nci yıl dönümünde, yeşil Türk egemen sınıfı (AKP, Cemaat vs.) ile Beyaz Türk egemen sınıfı, yani Gladyocular (ulusalcılar, Ergenekoncular, Kemalistler MHP'liler) el ele vererek Kürtlere karşı savaş başlattı.

Oysaki; Türkler, 1071'de Malazgirt'te Kürtlere dayanarak Anadolu'ya ayak basmıştı. Yine Osmanlı'nın resmen yıkıldığı Birinci Dünya Savaşı sırasında da Türkler, ancak Kürtlere dayanarak Anadolu'da tutunabilmişlerdi.

'ZAYIFSAN YASLAN, GÜÇLÜYSEN EZ' POLİTİKASI

Başka bir deyişle Türk devleti, zayıf olduğu zamanlarda Kürtlerle ittifaka girmiş, güçlendiğini hissettiği zamanlarda da Kürtlere yönelik inkar, imha ve asimilasyon politikasının en şedit haline başvurmaktan geri durmamıştı.

2015 tarihinde de özellikle neo-Osmanlıcı politikanın hakim olmasıyla tüm bölgeye hegemonyasını kurmak istedi. Bunun için de Kürtlerle ittifak kurmak yerine savaşmayı tercih etti.

Çözüm süreci yılları olarak anılan 2013-2015 yılları arasında Türk devletinin başvurduğu politika, tarihsel olarak 1921 ile 1924 yılları arasındaki politikaya yakın benzerlikler taşır.

TARİHİN TEKERÜRÜ

Kurtuluş savaşı sırasında Kazım Karabekir'in Mustafa Kemal'e çektiği telgrafta "Kürtleri din kardeşliğiyle şerbetledim" diyor ve Lozan masasına İsmet İnönü gibi bir Kürt gönderiliyor.

Lozan'ın imzalandığı günlerde ise Mustafa Kemal'in Dersim mebusu Hasan Hayri Bey'den Kürt kıyafetlerini giyerek meclise gelmesini istiyor.

Ama Lozan'ın imzalanmasından sonra, Kürtlerin haklarını da garanti eden 1921 anayasası devre dışı bırakılıyor ve 1924 anayasasında Kürtler yok sayılıyor.

Buna tepki gösteren Kürtler ise başta Hasan Hayri Bey olmak üzere, 1925 yılında Şêx Seîd isyanı bahane edilerek soykırımdan geçiriliyor.

ERDOĞAN'IN 'KIYAMETE KADAR SÜRECEK' SAVAŞI

İnkar, imha ve asimilasyonla geçen 90 yılın ardından 2013 yılında Öcalan tarafından başlatılan çözüm sürecinde ise bunların düzeltilmesi imkanı vardı.

Ancak Türk devletinin yeni icracıları, atalarının Birinci Dünya Savaşı sonrası, Kürt-Türk ittifakını yok saydığı gibi, 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe Mutabakatı'nı da yok saydı ve çözüm masasını devirerek Kürt savaşını başlattı.

Erdoğan, o günlerde "Hak ile batıl arasındaki mücadelenin Habil ile Kabil’den beri sürdüğünü ve savaşın kıyamete kadar süreceğini" söyleyerek, niyetini açıkça dile getiriyordu ve bugünlerin Türkiyesi'nin nasıl olacağının da sinyalini veriyordu.

SAVAŞ SÜRECİNE NASIL GELİNDİ?

Peki Erdoğan'ın "Habil ile Kabil’den beri sürdüğünü ve kıyamete kadar süreceğini" dile getirdiği, o savaş sürecine nasıl gelindi?

Ortadoğu'da değişim rüzgarlarının esmeye başlattığı 2000'li yılların başında, uluslararası sistem bölgeye yeni bir proje sunuyordu. O projenin adı "ılımlı İslam"dı ve model olarak da Tayyip Erdoğan'ın AKP'si seçilmişti.

Tarihler 2010'u gösterdiğinde Ortadoğu'da kimilerinin adına "halkların baharı", kimilerinin "turuncu devrim", kimilerinin "dış mihrakların kışkırtması" ve kimilerinin de "Arap baharı" dediği yeni bir süreç kapıya dayanmıştı.

Tunus'ta başlayan isyan dalgası 2011 yılının başlarında Mısır ile Libya'ya da vardı. Mısır'da İxvan-ı Müslim'in (Müslüman Kardeşler) AKP'yi model alarak devrime konmak istiyordu.

Nitekim bu durum AKP'nin de İslam'ın hakim olduğu Ortadoğu coğrafyasında kendine bir hat çizmek istediğini gösteriyordu. O hat da İxvan-ı Müslim hattıydı.

ORTADOĞU'DA YAŞANAN ÇALKANTI

Erdoğan ve AKP yetkililerinin Ortadoğu için devamlı olarak dile getirdiği "mirasımız", "ata yadigarı" kavramları ve Erdoğan'ın "Ben Ortadoğu projesinin eşbaşkanıyım" sözleri bunu gözler önüne seriyordu.

"Arap Baharı" süreci, kapıya, yani Suriye'ye dayandığında, AKP ile Fethullah Gülen cemaatinin dümeninde olduğu Türk devleti, Ortadoğu üzerindeki emellerini daha da açık etmeye başladılar.

Suriye'de "muhalefet" adı altında hareket eden grupları İhvan ve El Kaide öncülüğünde Antalya'da toplayan Türk devleti Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) ilan etti ve silahlı savaşın startını verdi.

Ancak bu süreçte hala tam olarak hesaba katılmayan bir faktör vardı. O faktör de Sykes-Picot Anlaşması ile dörde bölünen Kürdistan'ın en küçük parçası Rojava Kürtleriydi.

ROJAVA DEVRİMİNE DÜŞMANLIK

19 Temmuz 2012'de Rojava'da devrimin fitili ateşlendiğinde, başta Erdoğan olmak üzere Türk devlet yetkilileri, bunu asla kabul etmeyeceğini söyledi. Devrimden sonra Türk devletinin ilk tepkisi, "tampon bölge ederiz" tehdidi olmuştu.

Tehdidin büyümesi ve gerillaya yönelik saldırıların artması üzerine HPG ve YJA-STAR gerillaları, 2012'de Colemêrg'in Şemzînan ve Çelê ilçeleri ile Şirnex'in Elkê ilçesinde "Devrimci Operasyon" ismiyle bir operasyon başlattı.

Diğer yandan Türk devleti, Rojava devrimini tasfiye etmek için ÖSO, El Kaide, El Nusra ve DAİŞ gibi tüm çete yapılarını sırasıyla Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî ve Kobanê'nin üzerine saldı.

Serêkaniyê ve Kobanê bu savaşlardan en büyükleriydi ama devrimi boğmaya çalışan bu çete yapıların hepsi tek tek bozguna uğratıldı.

'ÇÖZÜM SÜRECİ' NASIL BAŞLADI?

12 Eylül 2012'de binlerce PKK'li ve PAJK'lı tutsak, açlık grevleri eylemlerini başlattı. İçeride hem de dışarıda iyice zorlanan Türk devleti, Öcalan ile yeniden diyaloga başlamak zorunda kaldı. 28 Aralık 2012 tarihinde Oslo sürecinden beri ilk defa görüşmeler yeniden başlamış oldu.

3 Ocak 2013 tarihinde ise siyasi heyetler, (dönemin DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Elih Milletvekili Ayla Akat Ata) İmralı Adası'na gitmeye başladı ve böylece çözüm sürecinin ilk adımları atılmaya başlandı.

Görüşme ve ateşkese rağmen Amed'in Lice ilçesinde 11 gerillanın katledilmesi ve Paris'te PKK'nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız ve beraberindeki iki kadın siyasetçinin katledilmesine rağmen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, çözüm iradesinden vazgeçmedi.

ERDOĞAN'IN DEVRİM DÜŞMANLIĞI

Ancak aynı şey Türk devleti için söylenemezdi. Erdoğan, 25 Şubat 2013 tarihinde Birleşik Arap Emirliği dönüşü uçakta sarf ettiği şu sözlerle niyetini açık bir şekilde dile getiriyordu:

"Suriye’nin kuzeyde ne otonom ne legal ne illegal bir oluşum bütünlüğü bozar. Biz bütünlüğü bozan herhangi bir oluşuma müsaade edemeyiz. O olduğu zaman farklı bir sıkıntı meydana gelir."

ÖCALAN'IN 2013 NEWROZ DEKLARASYONU

2013 tarihi Newroz deklarasyonunda da gönderdiği mektupla milyonlara seslenen Öcalan, siyasetin konuşacağı yeni bir dönemin başladığını vurgulayarak, siyasi çözüm iradesini şu sözlerle dile getiriyordu:

"Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor."

GERİLLA ÇEKİLMEYE BAŞLADI

Tarihi çağrıdan sonra Kuzey Kürdistan'daki gerilla birliklerinden bir kısmı 8 Mayıs'ta Medya Savunma Alanları'na çekilmeye başladı.

Ancak devletin adım atmaması ve hasta tutsakların tahliyesi meselesini sürüncemede bırakması üzerine çekilme durduruldu.

Tarihi Amed Newroz'undan sonra BDP (sonradan HDP oldu) siyasilerden oluşan heyetler ve devlet kanadından oluşan bir heyet İmralı'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile çözümün yol haritasını hazırlamak için görüşmelere başladı.

Ancak Türk devletinin Rojava hazımsızlığı devam ediyor ve Rojava'ya saldıran her güce açık-gizli destek vermeye devam ediyordu.

ÖCALAN: ROJAVA BENİM DE KIRMIZI ÇİZGİMDİR

İmralı'daki görüşmelerde Erdoğan'ın Rojava için sarf ettiği "kırmızı çizgimiz" sözünün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a aktarılması üzerine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, "Siz de Tayyip Bey'e söyleyin Rojava benim de kırmızı çizgimdir" sözü görüşmelerin hem düğüm hem de çözüm noktasını apaçık gözler önüne seriyordu.

Görüşmelerin sürdüğü bu süreçte Türk devletinin aktif olarak desteklediği DAİŞ çeteleri, Musul'u düşürüp, Şengal'de binlerce Êzidî Kürd'ü katledip binlercesini kaçırmasından sonra 15 Eylül 2014 tarihinde yönünü Kobanê'ye çevirmişti.

Başka bir deyişle Türk devleti, Kürtlere yönelik savaşını, Kuzey Kürdistan'da durdurmuş olsa da Rojava ve Başûr'da DAİŞ üzerinden devam ettiriyordu.

ERDOĞAN'IN 'KOBANÊ DÜŞTÜ DÜŞECEK' SEVİNCİ

YPG/YPJ güçleri öncülüğünde Kobanê'de 21. yüzyılın en büyük direnişlerinden biri sergilerken; Erdoğan'ın Antep'in İslahiye ilçesine yaptığı konuşmada "Kobanê düştü, düşecek" diyordu. Erdoğan, Kobanê özgürleştiğinde ise "O sözü ben söylemedim Obama söyledi" diyecekti.

Bu sözler ve çözüm sürecindeki samimiyetsizlik Kuzey Kürdistan'da öfke patlamasına neden oldu. Daha sonra 6-8 Ekim serhildanları olarak tarihe geçecek eylemler, Erdoğan'ın bu sözleri üzerine başladı.

6-8 EKİM SERHILDANLARI

5 Ekim günü Karlıova'da başlayan Kobanê eylemleri 6-7-8 Ekim tarihlerinde tüm Kürdistan ve Türkiye metropollerine yayıldı. Eylemlerde 40 aşkın eylemci olmak üzere 50 kişi hayatını kaybetti.

Şüphesiz Türk devletinin çözümdeki samimiyetsizliği sadece bununla sınırlı değildi. Çözüm sürecinin başlaması ve gerillanın çekilmesiyle Türk devleti topyekün savaş hazırlıklarına başladı.

30 EKİM MGK'Sİ VE ÇÖKTÜRME EYLEM PLANI

2013-2015 yılları arasında Kürdistan'da bin 600'den fazla karakol ve kalekol yapıldı. Mezarlıklara karşı saldırılar başladı, gözaltı ve tutuklama furyaları aralıksız bir şekilde devam ediyordu.

6-8 Ekim serhildanı sonrası cumhuriyet tarihinin en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı (10 saat 20 dakika) 30 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirildi.

Kürtlere savaş kararının alındığının daha sonra itiraf edileceği MGK'de Kürtleri tasfiye etmek için sunulan Çöktürme Eylem Planı kabul edilmişti.

24 Eylül 1925 tarihli Şark Islahat Planı'nın daha kapsamlı bir hali olan Çöktürme Eylem Planı, daha önce AKP yöneticileri ve medyası tarafında dile getirilen Sri Lanka modeliyle de benzerlik taşıyordu.

İLK BARİKATLARIN KURULMASI VE ÖCALAN'IN MÜDAHALESİ

Devletin hazırlanan soykırım planlarıyla yoğun bir gözaltı, tutuklama ve infaz furyasına başlaması üzerine Ocak 2015'te Silopi ve Cizre'de ilk barikatlar kuruldu. Cizre'de 6 Ocak'ta Ümit Kurt isimli çocuk katledildi.

14 Ocak günü, devletin provokasyon peşinde olduğu Cizre'ye giden dönemin DTK Eşbaşkanları Hatip Dicle ve Selma Irmak, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "provokasyonlara karşı dikkatli olunması" gerektiği yönündeki mesajını Cizre halkına iletildi.

Ancak daha heyet kentten ayrılmadan Nihat Kazanhan isimli çocuk, polisler tarafından katledildi. Buna rağmen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın mesajı sonrası hendek ve barikatlar kapatıldı.

28 ŞUBAT MUTABAKATI

O güne kadar ağır aksak da olsa yürüyen çözüm süreci, 28 Şubat 2015 tarihinde okunan mutabakat metniyle yeni bir aşamaya evrilme seyrindeydi.

Dolmabahçe Sarayı'nda imzalanan metnin kamuoyuna takdimine devlet adına dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, dönemin AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kürt Halk Önderi Öcalan’la görüşmeleri yürüten eski MİT başkan yardımcısı, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu katıldı.

Kürt tarafı olarak da İmralı Heyeti’nden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken katıldı ve mutabakat metni Sırrı Süreyya Önder tarafından okundu.

ERDOĞAN ÖNCE 'HASRETLE BEKLEDİĞİMİZ ÇAĞRI' DEDİ, SONRA İNKAR ETTİ

HDP'nin 7 Haziran seçimlerine parti olarak gireceğini açıklaması ve seçim sathı mahaline giren Türkiye'de anket sonuçlarını gören Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatından haberi olmadığını iddia etti.

Mutabakatın açıklandığı gün, "Bu hasretle beklediğimiz bir çağrıdır" diyen Erdoğan, 20 Mart 2015 tarihinde Ukrayna ziyareti öncesi "Ben gazetelerden okuyorum. Böyle bir şeyden doğrusu benim haberim yok" diyordu.

Oysaki Dolmabahçe'deki oturma düzenine kadar her şeyden Erdoğan haberdardı ve mutabakatın özellikle 28 Şubat tarihinde imzalanmasını da o istemişti.

Aynı Erdoğan, 23 Nisan 2016'da Adana'da yaptığı konuşmada, "Dün biri çıkmış Dolmabahçe mutabakatından bahsediyor. Böyle bir mutabakat yok. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir” diyordu.

HDP'NİN 7 HAZİRAN SEÇİMLERİNE PARTİ OLARAK GİRME KARARI

Dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da 21 Mayıs 2015 tarihinde yaptığı konuşmada "HDP barajı geçer, Ak Parti güç kaybederse çözüm süreci kalmaz" diyordu.

7 Haziran seçimlerine doğru gidilirken, HDP'ye yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyordu. 3 Kasım 2002 seçimlerinden 30 Mart 2014 seçimlerine kadarki tüm seçimler öncesi PKK'den ateşkes isteyen AKP, 7 Haziran seçimleri öncesi savaş istiyordu.

TENDÜREK PROVOKASYONU

Milliyetçi dalgayı yükseltmek için AKP'ni kana ihtiyacı vardı. Ancak bir yandan da kamuoyunda "süreci bitiren taraf" olmak istemeyen AKP, İçişleri Bakanı Efkan Ala eliyle Tendürek dağında bir provokasyon organize etti.

11 Nisan 2015 tarihli provokasyonda 2 HPG gerillası ve bir sivil katledildi, bazı askerler yaralandı. Ancak halk bedenini siper ederek, AKP'nin oyununu bozdu.

Seçim sürecinde HDP'nin Adana ve Mersin binalarına DAIŞ eliyle bombalar yerleştiren AKP, Karlıova'da HDP'nin seçim çalışmalarını yürüten Hamdullah Öge'yi katletti.

7 HAZİRAN SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI

HDP'yi baraj altında bırakmak için 5 Haziran'da HDP'nin Amed'deki final mitingi DAIŞ eliyle hedef alındı. Patlamada 5 kişi yaşamını yitirdiği onlarca kişi ise yaralandı.

Tüm bunlara rağmen HDP, aldığı yüzde 13.1 oy oranı ile parlamentoya 80 vekil gönderdi. 8 Haziran 2015'da dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar" dedi.

SURUÇ, CEYLANPINAR VE 24 TEMMUZ'DA SAVAŞIN BAŞLAMASI

Tarihler 20 Temmuz'u gösterdiğinde Kobanê direnişi ile dayanışmak için yola çıkan sosyalist gençleri hedef alan bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda 33 genç katledildi, 100'ü aşkın kişi ise yaralandı.

22 Temmuz 2015'te ise Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde 2 polis evlerinde ölü olarak bulundu. "Çözüm sürecini bitiren olay" diye servis edilen bu olayın o dönem iyice ayyuka çıkan AKP-Cemaat iktidar çatışmasının bir sonucu olduğu ise çok sonradan ortaya çıkacaktı.

KÜRT SAVAŞI, BÖLGE HAKLARINA SAVAŞA EVRİLİYOR

Türk devleti, 24 Temmuz günü, yani Lozan Anlaşması'nın yıldönümünde, savaş uçaklarıyla Medya Savunma Alanları'nı bombalamaya başladı. "400 sorti yaptık, inlerini başlarına yıktık" dedikleri o savaşa böyle gelindi.

Kürtlere yönelik olarak başlayan ve bugün Irak'tan Suriye'ye, Libya'ya, Yemen'e kadar tüm bölge halklarını hedef alan yeni Osmanlıcıların hegemonya savaşı boyutlanarak devam ediyor.

Yarın: Türk devletinin 5 yıldır Kürtlere yönelik sürdürdüğü topyekün savaş