Saray'ın 6. seferinin ardından Silvan
Silvan halkı, Saray'ın 6. seferinin yarattığı tahribatı onarmaya çalışırken, kalanlar kalmakta, gidenler dönmekte kararlı.
Silvan halkı, Saray'ın 6. seferinin yarattığı tahribatı onarmaya çalışırken, kalanlar kalmakta, gidenler dönmekte kararlı.
Silvan halkı, Saray'ın 6. seferinin yarattığı tahribatı onarmaya çalışırken, kalanlar kalmakta, gidenler dönmekte kararlı.
Saray'a bağlı özel kuvvetlerin 6. kez sefer düzenlediği Silvan'da, kuşatmanın ardından geriye kalan görüntüler tanıdık.
Bu kez 12 gün süren sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının 3. gününde dolaştığımız Mescit ve Tekel mahallerinde kurşun isabet etmeyen tek bina yok neredeyse. Kimi binalar tamamen kullanılmaz halde.
Her iki mahallede bu savaş görüntüsünün dışında ilk dikkati çeken ise bir sessizlik ve yorgunluk hali. Bazı sokaklarda belediyenin ekipleri çalışmalar yapıyor, insanlar sokaklarda dolaşıyor, yakılan yıkılan binaların fotoğraflarını çekiyor. Ancak her şey alabildiğine sessiz ve sakin. Bu sakinliği bozan ise fotoğraf makinesini görünce zafer işareti yapan ya da gülen çocuklar.
Duvarlara yazdıkları isimle "Esedullah Tim"leri katliamın yanı sıra yağmaya da girişmiş. Bu konuda Silvanlılar çokça olayı anlattı. Bunlardan biri; Mescit Mahallesi'ne ana giriş noktalarından biri olan Bitlis Caddesi üzerindeki bir internet kafenin özel harekat timleri tarafından yağmalanması. Kafenin sahibi "denetimli serbestlik" ile cezaevinden çıktığı için konuşmak istemiyor.
Konuşmak istemeyenler aslında çok. Kameralar kapandığında devletin uyguladığı vahşet çok net anlatılıyor. "Başımıza bombalar, kurşunlar yağdı. Bunu Erdoğan, AKP yaptı" diye cümleler ardı sıra dökülüyor.
"Ne olur ne olmaz" halet-i ruhiyesi var konuşmak istemeyenlerde. En son yaşadıkları 6. kuşatmaydı ve 7.'sinin gerçekleşmemesi için hiçbir neden yok. Aksine, Saray'ın ve AKP'nin söylemleri yeni saldırıların olacağını gösteriyor.
İki mahallede konuştuğumuz herkes, meselenin "hendek meselesi" olmadığının farkında. Yaşadıkları bu vahşetin nedenini de çok iyi tarifliyorlar: Kendi kimliğimizle, kendi irademizle yaşamak istedik. Devlet irademizi tanımadı.
Halkın anlattığı, daha doğru bir ifade ile serzenişte bulunduğu konu ise; Silvan'ın diğer mahalleleri ile başka kentlerden yeterli desteğin gelmemesi. Bu durumun, halkta bir yalnızlık duygusunu yarattığını söylemek yanlış olmaz.
SOKAKLARDA HALA ZIRHLI ARAÇLAR DOLAŞIYOR
Saray'ın özel kuvvetleri mahalleden tamamen ayrılmış değil. Sokaklarda sık sık zırhlı polis araçları dolaşıyor. Bazı noktalarda suikast silahları ile özel harekat polisleri arada bir görünüyor. Evlerdeki kurşun izleri, kurşun kovanları yetmezmiş gibi devlet askeri gücü ile de varlığını bir gölge gibi hissettirmeye devam etmek istiyor.
BELEDİYELER TADİLATA BAŞLADI
Silvan Belediyesi ve Amed Büyükşehir Belediyesi onarıma başlamış durumda. Silvan Belediye Başkan Vekili Zuhal Tekiner, ilk olarak oturulabilir durumda olan evlerin pencere ve kapı tamiratına başladıklarını söyledi. Sokaklarda görevliler, elektrik kabloları ve su boruları da döşüyor.
Mahalleden ayrılırken yağma yapan Saray'ın özel kuvvetlerinin giderken elektrik kablolarını kesmesi, su borularını patlaması da kirli savaş programının yeni unsurları haline gelmiş durumda.
Belediyenin yaşamı normalleştirme çabasına karşın mahallelerden taşınanlar da var. Bunun nedeni ise daha çok belirsizlik durumu. Ancak bu ayrılış, 1990'lardaki gibi bir terk edişe benzemiyor. "Ara vermek" gibi görünüyor. Çünkü Silvan içerisinde bir başka mahalleye yerleşiyorlar. Ancak bunu yaparken de, "Terk etmek zor" diyorlar ve hemen ardından ekliyorlar: Ortam düzelince hemen döneceğiz.
Belediye Başkan Vekili Tekiner de, taşınanların mahalleyi tamamen terk etmediklerinin, bir başka mahalleye ya da akrabalarının yanına gittiklerinin altını çiziyor.
Sokaklardan evlere girildikçe bina dışlarındaki tahribatın evlerin içinde de olduğu görülüyor. Girdiğimiz her evde görülen kurşunlar ile evlerin iç duvarlarında açılan gedikler kullanılan ağır silahlara dair de bir fikir veriyor.
Harabe hale getirilen evlerden birinin giriş holünde oturan yaşlı bir adamın söyledikleri tüm olanları özetliyor. Yaşlı adam, "Erdoğan, DAİŞ'in başkanı olmuş" diyor.
Yaşlı amcanın oğlu, çok konuşmak istemiyor. Evindeki savaş izlerini, mermi çekirdeklerini gösteriyor. Anlattığına göre, 3. kuşatma sırasında keskin nişancının kurşunlarından şans eseri kurtulmuş. Bir yeri işaret ederek, "Kendimi şu tarafa atmasaydım, belki de bugün sizinle konuşuyor olmayacaktım. Kendimi şu tarafa attım ve duvara ses çıkartmadan pıt pıt seslenen kurşun seslerini duydum."
3 GÜN LAHANA YAPRAĞI YEDİK
Tekel Mahallesi'nde sokakta karşılaştığımız 83 yaşındaki Mehmet Şerif Coşkun'un anlattıkları da son 12 günlük kuşatmada yaşananları özetliyor.
Coşkun, yeğeni Engin Gezici'yi kurtarmaya çalışırken katledilen İsmet Gezici'nin cenazesinin mahalleden çıkartan 5-6 kişiden biri: "Bir bendim, iki çocuğum ve eşim. Aldık cenazeyi. Bir de giderken bağırdım. Gelin Allah için, biz insanız. Biz Müslümanız. Yetmez mi o kadar ölüm, acı? Yetmiyor mu? O tepenin karşısından mermi geliyordu. Top sesi geliyordu. Rüzgar gibi mermiler arkamızdan geliyordu. Burada ne yapalım? Ya bizleri tamamen imha etsinler ya bu son olsun."
Sonra evini göstererek, "Ben bu evde üç gün üç gece aç kaldım. Lahana yaprakları var ya, üç gece yediğimiz içtiğimiz lahana yaprakları oldu. Su yoktu. Elektrik yoktu. Kurşunlardan bu depoları delinmişti."
Sadece Silvan'da değil, Saray'ın özel kuvvetlerinin 7 Haziran'dan bu yana kuşatma altına aldığı tüm bölgelerde cenazelerin mahallerden çıkartılmasına, yaralıların hastanelere sevk edilmesine izin verilmedi. Halk, yeni can kayıpları vermeyi göze alarak cenazelerini defnetti.
Silvan'da yas havası hakim, taziyeler de sürüyor. Son kuşatmanın 7. gününde katledilen Yakup Sinbağ'ın ailesinin evi dolu.
'HEP BARIŞ İSTEDİK HALA DA BARIŞ İSTİYORUZ'
Anne Fatma Sinbağ Kürtçe ağıtlar yakıyor, teselli için gelen kadınlar gözyaşı döküyor.
"12 günde bize bir katliam yaşattılar" diye başlıyor söze Anne Sinbağ. Evladını kaybedeli birkaç gün olmasına karşın "Her şeye rağmen barış istiyoruz" diyor: "12 günde, bir katliam yaşattılar bize. Bizler kaçtık ancak çocuklarım kaldı. Biz gittikten sonra bir çocuğum öldürüldü. Bunu televizyondan öğrendim ve mahalleye geldim. Her yerden top atışları yapılıyordu. Her yerden silah sesleri geliyordu. Çığlıklar yükseliyordu. Biz de bunlar nedeniyle üstüne gidemedik, sonradan hastaneye kaldırdılar. Polisler bana oğlumun ne yaptığını sordu. Ben de çocuğumun hiçbir şey yapmadığını, sivil olduğunu, evinde olduğunu söyledim. Çocuğumu, evinde öldürdüklerini söyledim. Benim çocuğum evinde yaşayan sivil bir gençti. Burada 'terörist' diye hep sivilleri öldürdüler. Vicdan ve adalet kalmamış. Onların çocuklarına böyle yaklaşılsa kabul ederler miydi? Oğlumuzu suçsuz, günahsız bir şekilde evde öldürmelerini kabul etmiyoruz. Bizim yaptığımız herhangi bir şey de yoktu. Eğer yapsaydık dağa çıkardık. Bizler hep barış istedik, hala da barış diyoruz. Biz ne gerilla annesi, ne asker annesi, ne de polis annesinin ağlamasını istemiyoruz. Genç fidanları her gün katliamdan geçiriyorlar, sadece Kürt olduğu için insanları tarıyorlar. ‘Terör' adı altında yaşlıları gençleri evlerinde öldürüyorlar."
Bir evladını Saray'ın savaşına kurban veren Fatma Sinbağ, Bir evladını Saray'ın savaşına kurban veren Fatma Sinbağ, "Bundan sonra ne yapacaksınız?" sorusuna, "Biz evde 12 kişiyiz. Ekonomik durumumuz zaten yok. Eğer insanca yaşama olanaklarını bize verirlerse, burada geçiniyoruz. Buradan ayrılmak da istemiyoruz. Devlet zorluyor, gidersek de sefalete bile bile gideceğiz" yanıtını veriyor.
'PAYLAŞARAK AYAKTA KALMAYA ÇALIŞTIK'
Rabia Ekici de katliamın tanıklarından: "Günlerce evden çıkamadık. Ne gıda, ne elektrik ne su vardı. Biz de komşularımızla paylaşarak ayakta kalmaya çalıştık. Fakat komşuların durumları da bizden iyi değildi. Çatışmalar sırasında hastalarımıza bakamadık. Çocuklarımıza yemek veremedik. İlaç tedavisi için yardım istedik, o bile mümkün olmadı."
Rabia Ekici, "Devlet neden size saldırıyor?" sorusuna ise "Herkesi 'terör' adına öldürüyorlar. Böylece büyük bir yalan yayıyorlar" yanıtını veriyor.
'BİZ DEĞİL ONLAR ÇIKMALI'
Ekici'nin ardından sözü Makbule Güneş alıyor. Eşinin hasta olduğunu anlatıyor ve "Hiçbir koşulda evimi bırakıp gitmem" diyor.
Birçok yerde olduğu gibi kadınlar daha kararlı görünüyor. Güneş anlatmayı sürdürüyor: "Bizleri topraklarımızdan, evimizden kimse çıkaramaz. Eğer bu topraklarda birileri çıkacaksa onlar çıkmalıdır. Biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız. Bize yapılan bu saldırıların nedenini bilmiyoruz. Biz onların çocuklarını mı öldürdük bize bunu yapıyorlar. Bizler ‘terörist’ değiliz. Kendi evimizde ve topraklarımızda yaşayan insanlarız. Eğer terörist arıyorlarsa. Bize tankla topla saldıranlar teröristtir."