Roboskî'yi 'hatırlamak ve hatırlatmak'!..

"İstenmeyen Çocuklar, Zarokên Nexwestî" adlı çalışmasıyla Roboskî katliamını "hatırlamayı ve hatırlatmayı" amaç edindiklerini söyleyen Müge Tuzcuoğlu, Roboskî'de yaşananları ve ortak mücadeleyi anlattı.

Roboskî'de 34 Kürdün katledilmesinin ardından katliamın faillerinin cezalandırılması beklenirken aradan geçen bunca zaman içinde tam tersi gelişmelere tanıklık ettik. Devlet açık biçimde işlediği katliamın hesabını vermek ve adaleti tesis etmek yerine Roboskî halkını susturmayı ve sindirmeyi seçti. "İstenmeyen Çocuklar, Zarokên Nexwestî" adlı çalışmasıyla Roboskî katliamını "hatırlamayı ve hatırlatmayı" amaç edindiklerini söyleyen Müge Tuzcuoğlu, Roboskî'de yaşananları ve ortak mücadeleyi ANF'ye anlattı. 

Roboskî'de 28 Aralık 2011'de 34 sivil Kürdün "terörist" bahanesiyle katledilmesinin üzerinden 1290 gün geçti. Aradan geçen bunca zamana karşı adalet arayışında bulunan Roboskîliler ise her fırsatta sindirilmeye, susturulmaya çalıştı. 

Son günlerde de devletin her türlü şiddet ve baskıyı mubah gördüğü Roboskî'de yaşananlara ilişkin "İstenmeyen Çocuklar, Zarokên Nexwestî" adlı derleme kitap çalışmasına imza atan Müge Tuzcuoğlu, hem katliama ilişkin çalışmasında yer alanları hem de bugün özelinde güncelde yaşananlara dair "hatırlamak ve hatırlatmak" üzerine sorularımızı yanıtladı. 

Her ne kadar 7 ay önce yayımlanmış olsa da kitabın asıl vurguladığı nokta olan "hatırlamak ve hatırlatmak" üzerinden Roboskî'de yaşananlar her daim güncelliğini korumaya devam ediyor, edecek!

Üzerinden seneler geçen katliamla ile ilgili olarak, öncelikle bunca zamandır gözlerden kaçmayacak derecede gizlenmeye, üzeri örtülmeye ve faillerin yargılanmayıp adaletin sağlanmamaya çalışıldığını görüyoruz. Bu noktada “hatırlamak” ve “hatırlatmak” ile başlayacak olursak neler söylersin?

Biz bu çalışmayı, aslında tam da, yaşadıklarımızı, yaşatılanları unutmamak üzerine kurduk. Unutmamak, hatırlamak ve hatırlatmak insanlık tarihi, toplumlar tarihi boyunca önemli tecrübeler. Tecrübeleri devam ettirebilmek ve daha daha insani bir hayat kurabilmek açısından. Bugünün dünyasında, bu kavramların denk geldiği çok farklı karşılıkları var. Biz artık “insan haklarını” tartışıyoruz. Aslında hala bunu tartışmamız bile çok acıyken, bir gün, aniden, köylülerimizin üzerine, yaşadığımız devletin uçakları bombalar atabilip, bir katliam yapabiliyor. Ve bunu önleyici hiçbir şey, ne adalet, ne siyaset, ne de onarıcı diğer güçler açısından yapılmıyor.

'ORTADA UNUTAMAYACAĞIMIZ BİR TABLO VAR'

Evet, biz bu çalışmayla unutturmamak istedik. Ama nasıl hatırlayacağımıza dair de bir kurgu yaptık. Yani bir katliamı nasıl hatırlayacağız? Ağlayarak mı? İçimiz sızlayarak mı? Başarısızlık, ölüm, parçalanmış bedenlerle mi? İnsanlık var olduğu müddetçe, kendi cinsini katleden bir tür olarak sürekli bunlar yaşanmış, savaşlarda ve savaş durumları dışında bile. Peki biz bütün bunları nasıl hatırlamalıyız? Sorumuz tam da buydu. Sonuç olarak; hatırlamayı güçlü bir eylem olarak koyup, bütün olarak, yani içindeki dayanışma ağları, ailelerin politikleşmesi, mücadelesi, insanların ortak acıda buluşabilmesi olarak hatırlamak gerektiğini düşündük. Dolayısıyla ortaya, hep beraber hatırladığımız, daha önce hatırlamamız gereken olayların insanları ile birlikte unutmayacağımız bir tablo çıktı. 

Bir de politik olarak hiç unutma şansı ve nefes alanı da bırakmadılar ki! Katliamın hemen gecesi, köylüler üzerindeki baskılar başlamıştı. Daha sonra köylülere davalar açıldı, eylemlerine müdahale edildi, gözaltılar vs. İlginçtir Roboskîliler; biber gazıyla ilk kez, katliamdan sonra tanıştılar! Asker baskınlarında, katledilen 34 kişinin fotoğraflarının bulunduğu çerçevelerin kırılması, katliamın bittiğini gösterebilir mi? Ve bugün hala o köyde, katırlar beşer onar katlediliyor. Yani bizim hatırlama çabamız dışında da, sürekli bir hatırlatma çabası var. Bu çaba, katliamı an be an devam ettiriyor. O çerçeveyi rahatça kırdıramamak, o katırların canına istedikleri gibi kıyamamaları için biz de hatırlamalıyız. Onların hatırlatma çabası ölümle çoğaltılırken, bizim hatırlama çabamızın yükselmesi, yükseltilmesinin bir şeyleri değiştireceğine inanıyorum.

'HERŞEY ORTAK, HATIRLAMAK DA'

Aslında kitapta yer alan ve bugün kamuoyunda da benzer bir ortaklığı içeren bir yaklaşım var. Kürtlere yönelik katliamları yaşamış gerekse de tanık olmuş/benzer acıları yaşamış kimselerin düşüncelerinin ortaklığı karşılığını nasıl buluyor? 

Bu yazılar, sadece bu kitabımızda var. Yazarlardan, bu kitabın kurgusu içinde, hem Roboskî’yi ve aynı zamanda içinde kendi hikayelerini de anlattıkları yazılar yazmalarını istedik. Bir isim, daha evvelinden katledilen babasını anlatırken Roboskî’yi anlatsın, kaybettiği çocukları ile Roboskîli çocukları buluşturabilsin istedik. Az önce anlattığım ortak hatırlama ve ortak acı ile hatırlayabilelim diye. Çünkü dünyanın her yerinde katliamlar birbirine benzer. Katliamları yapanlar ve yaşayanlar şaşırtıcı derecede çok benzerdir. Yapanlar, bir erk’i temsil ederken, katledilenler de her zaman, kimlikleriyle farklı olan, muhalif olan, varlıklarıyla sıkıntı yaratan kişilere, kitlelere, halklardır. 

Devletler, toplumlar ve hatta insanlık tarihi boyunca katliamları alt alta sıraladığımızda, zaman’ın, mekan’ın değişmesine karşılık, amacının hiç değişmediğini çok net bir şekilde görürüz. Dolayısıyla Roboskî aslında 2 Temmuz’un devamıdır. Halepçe nitelik olarak bir aydının katledilmesinden ayrı görülemez. Dersim’de yaşananlar anlaşılmadan, Türkiye’deki cumhuriyet tarihi boyunca militarizminden siyasal İslam’ına kadar insanlarımıza, halklarımıza yaşatılan hiçbir şeyi anlamamız mümkün değildir. Zaten yazılarda da bu çok net görülüyor. Acı, tekrar ediyor. Düştüğü yeri yakıyor yakmasına, ama yanı başımızdaki acının içimizi yaktığı ve daha çok yaktıkça içimizin yanmayacağı, yakılamayacağı zamanlar dileğiyle hatırlamamız gerektiğine inanıyorum. 

Yaşananlar karşısında kaleme alınan yazılar ve yaklaşımlar aynı ortak mücadele ruhuyla bugün de vücut bulabiliyor. Bu noktada hem kitapta yer aldığı kadar hem de yürütülen mücadele ölçeğinde nasıl ele alırsın?

Neşe Özgen'in yazısında bu katliam, sınırı yeniden okuma, belirleme çabası olarak anlatılıyor. Çılgınca, bir halkın köylülerinin bombalanmasının, bir sınır meselesi olduğu kadar, aslında katliamın hedeflendiği uzaktaki bir köyün çok çok dışında da anlamı var. “Ben vatandaşım olan köylüleri kafalarına bomba yağdıracak kadar güçlüyüm” imgesi, aslında bombalananlar ve dışındakilere de çok güçlü bir mesaj, bir simge. Katliamlar ve acılarla örülmek istenen bir tarih! Ne için? Kendi erk’ini, iktidarını devam ettirebilmek uğruna. Hem de en sözünü geçiremediği bir halk olan Kürtlere karşı. Ve “yanında durursanız bomba ne ki daha fazlasını sizin de başınıza getiririm” mesajını verdiği komşu tüm halklara karşı! Kürt sorununun Türkiye ve Ortadoğu için bir turnusol olması meselesi tam da buradan geçiyor. 

'ACIYI MÜCADELE EŞLİĞİNDE ANIMSAYABİLİRİZ'

Bütün bunların içinde, hatırlama ile birlikte mücadele ve iyileşme’ye yeniden bakmamız gerektiğine inanıyorum. Bizim mücadele tarihimizde, hatırlama ve iyileşme ile ilgili acıklı bir tarafımız var. Yenilmişlikler ve başarısızlıklar üzerinden kuruyor, karşılığında da intikam ve acı bir romantizmi geliştiriyoruz. Bu hepimizde çok fazla var. Farklı şekilde hatırlamalıyız. Roboski, daha önce de söylemiştim, Kürt katliamları içinde belki de en fazla yanında yer alınan katliam oldu. Bunda birçok etmen var kuşkusuz. Ancak bu, yanında olabilme durumu, hem mücadele açısından hem de acımızı iyileştirebilmesi açısından çok olumlu. Bu noktayı ilerletmeliyiz. Acıyı, düştüğü yeri yakan bir şey olmaktan çıkarıp, mücadele eşliğinde, anımsayabilmeliyiz. Bu şekilde, hatırlama, etkin bir arayış olma konumuna geçip, dünyayı ve hayatımızı daha insani kılacaktır. 

'BİR İLK OLDU'

Kitabın basıldığı İletişim Yayınevi’nin ilk Kürtçe kitabı oldu. Bu açıdan da çok değerli. İyi ve değerli yayınevlerinin, çok dilli yayıncılığa geçmesi açısından çok değerli buluyor ve bu adımı attıkları için yeniden teşekkür ediyorum. Bu kitap elbette Kürtçe olacaktı, çünkü bu katliamı birebir özetliyor. Katledenler, dili Kürtçe olanları seçmişti ve katledilenler Kürtçe konuştukları için bir nevi hedefteydi. Eğer, bir simge olarak bu sınır meselesi hedef seçilmişse, bunun karşılığında biz de kendi simgelerimizi yaratarak bunun cevabını vereceğiz kuşkusuz. Katliama karşı sesimizi çoğaltarak. Hem de hangi dilde katledildiysek o dilde…

- Roboskî 3 yıldır unutturulmaya çalışılırken "biz hatırlayıp, hatırlatıyoruz" diyorsun, bu önemli. Bu noktada her ne kadar seçim sonrası hükümet senaryoları ile geçse de neticede bir "çözüm süreci" var ve bir de bu pencereden bakıldığında özellikle de yüzleşme ve adalet ekseninde neler söylersin, özelde Roboskî genelde Kürt coğrafyasında Kürtlere yönelik katliamlara dair? 

Öncelikle katliamların da bir politika, siyasetin bir parçası olduğunu unutmamamız lazım. Katliamlar ile birçok şey hedeflenmişken, dünya üzerinde bile birçok katliamın gerçek adalet ile sonuçlanamadığını görüyoruz. Darbe süreçleri, soykırımlar hala bugün bile içten içe kaynayan meseleler…

Toplumsal travmalarda, hakikat işin ilk ayağıdır. Yüzleşme ile birlikte ortaya çıkması ve kabullenmesi gereken. Biz daha bu kabullenmeyi yaşayamıyoruz ki, adalet ve onarım yani iyileşme gelsin. Yani biz hala bu katliamların kabul edilmesi, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını, toplum nezdinde hesaplaşılması sürecini başlatamadık.

'SEÇİM SONRASI FİKİRLER DEĞİŞTİ'

Çözüm sürecine buradan da bakmak gerek. Yani bu sürecin, siyaset, diplomasi, bürokrasi ayağı var. Bu ayakta, görüşmeler, gerilimler, hesaplar yapılabiliyor. Ancak işin bir de toplumsal ayağı var. Bir barış ve demokrasi ortamına geçmek için bu zamana kadar düşmanlaştırdığımız kesimleri bir araya getirme meselemiz var. HDP’nin seçim barajını aşmasını, bu sürece çok katkı yaptığı kanısındayım. Çünkü hemen seçim ertesi insanların fikirleri, bakışları değişmeye başladı. Tabi bizim de! Biz de çok değiştik. 

Katliamlar da bu sürecin toplumsal ayağının en önemli parçalarından biri. Mutlaka siyaseten bu katliamlara şerh koyulması lazım, sadece Roboskî değil, onlarca katliam var bu topraklarda yaşanan. Sineye çekerek ilerleyebilecek değiliz hiçbirimiz. Yine de bunları en adaletli ve insani şekilde karşılık verecek kısmı da toplumsal anlamda bu katliamlarla yüzleşmekten geçiyor kanısındayım. Roboskî’deki pilotlara 50 yıl ceza vermenin, bir daha böyle olayları engellemeyeceği, Roboskîlilerin içini ferahlatmayacağı gibi birçok etken düşünüldüğünde hiçbir anlamı yok. 

Yani adalet de iyileşme de ve genel olarak siyaseten çözüm sürecinin ilerlemesi de biraz toplumsal olarak içimizde barışı ve eşitliği yaratmaktan geçiyor. Bu yüzden biz hala savaşıyoruz, diyebiliriz. Biz hala nefret ediyoruz, ayrıştırıyoruz, ötekileştiriyoruz, sevmiyoruz. Ne zaman ki hak ve eşitlik temelinde karşımızdakine yaklaşmaya başlayacağız, o zaman zaten katliamların hesabını bu vicdanlar soracaktır!

Hatırlamak ve hatırlatmak adına önemli bir çalışma olan "İstenmeyen Çocuklar / Zarokên Nexwestî" içim aradan geçen 7 ay içinde ilgi ne düzeyde ya da olumlu, olumsuz tepkiler nedir?

Olumsuz bir tepki almadık. Hem iki dilli olması, hem birçok insanı bir araya getirmesi açısından insanlar beğendiler. Dediğim gibi hatırlama üzerine bir yöntem tartışması yapmak istiyorduk; bu açıdan çok başarılı olduk denemez. İşin bu yönüyle daha fazla tartışılmasını istiyorduk. Henüz birinci baskıda ayrıca. Yayınevinin açıklaması “biz zaten Roboskî’yi biliyoruz, çok okuduk” algısının insanlarda hakim olması. Yine de tarihe not düşmek adına, bunlar yaşandı ve biz böyle bir araya getirdik anlamında değerini ortaya koyan tepkiler alıyoruz.