Paksoy ailesi: Devlet ölmesini bekledi

14 Ocak'ta devlet güçlerince taranarak yaralanan ve hastaneye kaldırılması 4 gün boyunca engellenen 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy'un ailesi cenazeyi teşhis etti.

Cizre'de süren soykırım saldırılarında 14 Ocak'ta devlet güçlerince taranarak yaralanan ve hastaneye kaldırılması 4 gün boyunca engellenen 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy'un ağabeyi Nadir Paksoy, kardeşinin kan kaybından ölmesinin beklendiğini söyledi.

Paksoy, özyönetim direnişindeki gençlerin kendilerine yaralı alınana kadar hiç bir şekilde ateş açılmayacağı garantisini verdiğini ancak devlet güçlerinin bunu kabul etmediğini belirterek, "Ben işçiyim 9 nüfusa bakıyorum. Devlet gelip kardeşimi öldürdü, evimi yıktı. Benim bu devlet ile tek bağım bir yeşil karttır. Onu da alsınlar istemiyorum. Kürt halkının başı sağ olsun, Kürdistan sağ olsun."

Şırnak'ın Cizre ilçesinde süren soykırım saldırılarında 14 Ocak'ta devlet güçlerince taranarak yaralanan ve hastaneye kaldırılması 4 gün boyunca engellenen 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy'un ailesi cenazeyi teşhis etti. Devletin 4 gün boyunca kardeşinin ölmesi için bekletildiğini hatırlatan ağabey Nadir Paksoy, kardeşinin vurulması haberini aldıktan sonra bölgeye ambulans gitmesi için birçok girişimde bulunduklarını ancak sonuç alamadıklarını söyledi.

‘DEVLET İZİN VERMEDİ’

Kardeşinin vurulma haberini duyduktan sonra HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ı aradıklarını söyleyen Paksoy, "Akşam saat 16.30 ile 17.00 arasında bize bir haber geldi, Hüseyin'in eve gidip bakarken vurulduğunu söylendi. Bizler de bunun üzerine vekilimiz Faysal Sarıyıldız'ı aradık. Ambulansın gelmesi için uğraştı. Ambulans geldi de. Ama izin vermiyorlardı. Güvence vermiyorlardı. Vekilimiz emniyetle, devlet yetkilileriyle görüşmelere başladı. Ama hiçbir güvence vermediler" dedi.

'DİRENİŞÇİLER GARANTİ VERDİ’

Paksoy, özyönetim direnişindeki gençlerin tek taraflı olarak ateş açılmayacağı garantisini verdiğini ancak devlet güçlerinin bunu kabul etmediğini kaydederek, "Mahalledekiler de bu taraftan hiçbir ateş olmamasının garantisini milletvekiline verdiler. Vekilimiz de devlet yetkilileriyle görüştü. Ama bir sonuç almadı. İzin vermediler. Birkaç kişiyi gönderelim alsınlar dedik ona da izin vermediler. Ambulans yola çıkacak dediğimiz saatlerde bilinçli bir şekilde obüslerle, tanklarla o bölgeyi taramaya başlıyorlardı" ifadelerinde bulundu.

'AMBULANSLAR YOLA ÇIKTIĞINDA OBÜSLERLE VURUYORLARDI’

Sarıyıldız'ın bölgeye ambulans gitmesi için Meclis'i dahi aradığını ancak sonuç almadığını söyleyen Paksoy, devletin kardeşinin orada ölmesini beklediğini dile getirdi. Ambulanslar yola çıktığı anda devlet güçlerinin bölgeyi obüslerle vurmaya başladığını kaydeden Paksoy, "Sabah saat 04.00'a geldiğinde de hala görüşüyorduk ama bir sonuç alamadık. Ertesi gün de Faysal Sarıyıldız Ankara'daki Meclis'i aradı yine sonuç alamadı. Nokta belli değil diyorlardı. Ambulanslar yola çıktığı anda o bölgeyi obüslerle vurmaya başlıyorlardı. Orada ölmesini istiyorlardı" diye konuştu.

AİHM'E BAŞVURU YAPILMIŞTI

Sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurduklarını hatırlatan Paksoy, "Onlar karar verdiğinde bunlar da artık ölmüştür diyerek aynı noktada almaya başladılar. Polisler ambulansla gidip o noktadan almış. Ama öncesinde 'nerede olduğunu bilmiyoruz' diyorlardı. Dalmış petrolün orada almışlar cenazeyi. Bizim orada bir akrabamız vardı. Zaten Hüseyin'in vurulduğu haberini de o verdi, bize. Sokakta olduğunu söyledi. 'Ben de alamıyorum. Siz gelip almaya çalışın' dedi. Ama devlet izin vermedi. Devlet çocuk olduğunu da biliyordu. Getirip tedavi etselerdi sonra kim olduğu zaten anlaşılırdı. Bakın işte içeride, morgda kimliği de yanında" dedi.

'DAVANIN PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ’

"Bu davanın peşini bırakmayacağız. Ne yapılması gerekiyorsa yapacağız" diyen Paksoy, şunları söyledi: "Bir çocuğun yaşam hakkı ihlali var. Bir çocuk ve üç gün boyunca kan kaybederek ölüyor. Bunun hangi dünyada hangi savaş kanununda yeri var? Kimse bunu kabul etmez. Her gün insanları, çocukları, kadınları öldürüyor. Mesela dün de taziye evini vurdular. Ama Türk medyası görmüyor. Mesele Kürt olunca ölsün diyorlar. Evimizi barkımızı yıkıyorlar. Bizler muhacir olduk kendi toprağımızda."

'KARDEŞİMİ ÖLDÜRDÜKTEN SONRA NE YAPAYIM SENİN EVİNİ’

AKP rejiminin sıkıyönetim uygulanan yerlerdeki hasarları karşılayacağı yönündeki açıklamalarına da tepki gösteren Paksoy, "Şimdi kalkmış 'size ev yapacağız' diyorlar. Sen kardeşimi öldürdükten sonra bana bin tane ev yapsan neye yarar? Ne yapayım senin evini. Evimizi yıkma yeter. 'Hasarlarını karşılayacağız' diyorlar. Sen maddi olarak hasarı karşılayabilirsin ama manevi hasarı nasıl karşılayacaksın?" diye sordu.

BM'YE MÜDAHALE ÇAĞRISI

Dünyanın bu zulme sessiz kalmamasını isteyen Paksoy, şunları söyledi: "Artık dünya bu zulme sessiz kalmamalı. Birleşmiş Milletler'e çağrı yapıyorum: Daha ne kadar susacaksınız? Gelsinler incelesinler. Eğer biz haksızsak 'siz haksızsınız' desinler, biz de susalım. Ben işçiyim 9 nüfusa bakıyorum. Devlet gelip kardeşimi öldürdü, evimi yıktı. Benim bu devlet ile tek bağım bir yeşil karttır. Onu da alsınlar istemiyorum. Artık yeter diyoruz. Allah'a havale ediyorum. Kürt halkının başı sağ olsun, Kürdistan sağ olsun."

'VEKİLİMİZ UĞRAŞTI AMA…’

Paksoy'un babası Mehmet Paksoy ise yasağın 32'nci gününde Cizre'den çıkmak zorunda kaldığını belirterek, "Oğlum orada eve bakıyordu. Sonra yaralandığı haberi geldi bize. Vekilimiz Faysal Sarıyıldız'ı aradım. Ben şahidim Faysal heval akşamdan sabaha kadar Hüseyin'i almak için uğraştı. Emniyet müdürünü, şurayı burayı hatta İçişleri Bakanı'nı dahi aradı. Kimse hiçbir yanıt vermedi" dedi.

'AMBULANSI VURURUZ’

Oğlunun yaralı halde 4 gün boyunca yerde kaldığını söyleyen Paksoy, "Birinci gün izin çıkmadı, ikinci gün de izin çıkmadı. Üçüncü gün ambulans Dalmış Petrol'e doğru yola çıktığında, ambulansı arayıp 'çabuk dön yoksa vururuz' demişler. O da dönüp geliyor. Ta düne kadar. Dört gün oldu artık. Sonra gidip orada alıyorlar. Gelin teşhis edin diyorlar. Yeğenim gidip teşhis etmişler" diye konuştu.