1 Kasım sivil faşist darbesiyle iktidarı gasp eden AKP hükümeti de, tıpkı 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi gibi, Kürdistan’ı yeniden işgal ediyor. Katliam ve göçertmeye dayalı mevcut saldırılar, kelimenin tam anlamıyla açık bir soykırım oluyor. Özgürlük ve yurtseverlik bilincinin geliştiği ve belli bir demokratik ulus örgütlülüğünün gerçekleştiği mahalle ve kasabalardaki toplumsal örgütlülük dağıtılmaya ve ezilmeye çalışılıyor. Bu temelde AKP, Kürt halkının geliştirmeye çalıştığı demokratik öz yönetimlere karşı çok yönlü bir kuşatma ve ezme operasyonu yürütüyor.
AKP’nin uyguladığı bu soykırım saldırısına karşı, Kürt halkının kadınlar ve gençler öncülüğünde geliştirdiği bir özgürlük direnişi var. Demokratik öz yönetimlerin inşası ve savunulması biçiminde şekillenen bu direniş, tam bir kahramanlık çizgisinde sürüyor. Kürt halkı, kendisine dayatılan soykırıma karşı güçlü bir varlık ve özgürlük direnişi yürütüyor. Tabi böyle bir direniş çok ağır bedeller ve büyük acılar temelinde gerçekleşiyor.
AKP soykırımı ve Kürt halkının varlık ve özgürlük direnişi, bugün Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Şırnak ve Kerboran başta olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın tüm kasaba ve kentlerinde yoğunlaşmış bulunuyor. Faşist özel savaş güçleri bu kent ve kasabaları kuşatarak sokağa çıkma yasağı ilan ediyorlar; ardından da tüm ağır silahlarla halkın evlerini dövdükleri gibi, kara yüzlü faşist çetelerini sokaklara sürerek dehşet verici yöntemlerle sivil halkı katlediyor ve göçertmeye çalışıyorlar.
Söz konusu faşist-sömürgeci saldırılarda küçük çocuklar, çocuğu karnında kadınlar, kız-erkek gençler, yetmiş yaşındaki ihtiyarlar, kısaca her yaştan ve her cinsten insanlar vahşice katlediliyorlar. Katledilenlerin cenazeleri haftalarca vuruldukları yerde veya kaldırıldıkları buzluklarda kalıyor, bazen araçlara bağlanarak sürükleniyor, bazen kadınlar çıplak olarak teşhir ediliyor, bazıları toprağa gömülme hakkı elde etmeye çalışıyor, gömülenlerin mezarlıkları da savaş uçakları ve karadan saldırılarla tahrip ediliyor. Yani AKP Kürdün dirisine de, ölüsüne de saldırıyor. Dünyanın gözü önünde ve çok açık bir biçimde insanlık suçu işliyor.
Şimdiye kadar geçen beş buçuk aylık süre içerisinde bu biçimde katledilen Kürt insanının sayısı üç-beş yüze ulaşmış bulunuyor. On binlerce, belki de yüz binlerce de evinden göçertilmiş insan var. En son 4-5 Ocak gecesi Silopi’de üç kadın devrimci, DBP Parti Meclisi Üyesi Sêvê Demir, Silopi Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır ve KJA eylemcisi Fatma Uyar isimli üç halk önderi kadın birlikte katledilmiş bulunuyor.
Öncelikle bu üç özgürlükçü ve yurtsever kadını ve onlar şahsında söz konusu AKP saldırılarında katledilen tüm özgürlük ve demokrasi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Kanlarının yerde kalmayacağını, anılarının yaşatılacağını ve amaçlarının başarılacağını burada bir kez daha belirtiyoruz. Bütün zalimler gibi AKP zulmünün de döktüğü kanda boğulacağını ve özgürlük iradesinin mutlaka zafer kazanacağını bir kez daha açıkça ifade ediyoruz.
Peki AKP, bu kadar vahşi zulmü, terörü, katliamı niçin uyguluyor? Çok açık ki, Kürt halkının varlığını kabul etmiyor; bu halkı katliam, göçertme ve asimilasyonla yok etmek ve Türkleştirmek istiyor. "Kürdü inkar ve imha sistemi" dediğimiz bu oluyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir zihniyet ve siyaset üzerine kurulmuş bulunuyor. AKP de bu devletin son hükümeti olarak söz konusu stratejiyi hayata geçiriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üstüne basarak "Kürt sorunu yoktur" demesi bu anlama geliyor. Yine sürekli "Tek millet, tek devlet, tek dil, tek bayrak" tekerlemesini dillendirmesi bunu ifade ediyor.
Yani öncelikle AKP’nin yürüttüğü bu saldırının amacının iyi bilinmesi gerekiyor. Bazıları artık bunu açıkça söylüyor. Silvan duvarlarına "Türksen övün, değilsen itaat et" diye açıkça yazmadılar mı? Bazıları böyle açık davranıyor, ama bazıları ise hala maskelemeye ve söz konusu vahşi saldırıların amacını muğlaklaştırmaya çalışıyor. Böylece Kürdistan’da yaşananların Kürdü inkar etmek ve imha etmeye çalışmaktan kaynaklı saldırılar olduğunu gizleyerek, uydurma bir biçimde "Teröre karşı mücadeleden" söz ediyor. Bir kere bu gerçeği iyi görmek ve anlamak gerekiyor.
Diğer yandan, bu kadar vahşi bir saldırıyı AKP niçin yürütüyor? Çok güçlü, 1 Kasım seçimini kazandı da onun için mi? Hayır, tersine çok zayıf olduğu için; 1 Kasım’da seçim kazanmadığı, tersine iktidarı gasp ettiği için; hükümet olma hakkını Kürtler üzerinde soykırım saldırısı yürütme karşılığında elde ettiği için; iktidarda kalmasının mevcut soykırımı başarıya götürmesine bağlı olduğu için. Yoksa güçlü olan ve seçim kazanmış bulunan bir hükümet, yönetmekle sorumlu olduğunu söylediği bir halka yönelik niçin böylesi katliamlar uygulasın! Demek ki AKP, güçlülüğünden değil, zayıflığından ve yıkılmak üzere olmasından dolayı mevcut vahşi katliamları yürütüyor. İkinci olarak da bunu iyi görmek ve anlamak gerekiyor.
Peki mevcut katliam ve göçertmelerle AKP hükümeti Kürtleri yok edeceğini mi hesaplıyor? Hayır, kırk milyonu aşan bir halk olarak Kürtlerin böyle yok edilmesi mümkün değildir. Ne katliamlar Kürt halkını bitirebilir, ne de göçertmeler yok edebilir. Nitekim 12 Eylül 1980’den beri Kürtleri metropollere ve yurtdışına göçertmek için her şeyi yapıyor; ama yine de her yerde Kürt toplulukları var ve yaşamlarını sürdürüyorlar. O halde bu denli gözü dönmüş vahşi saldırılar niye? Bunun iki amacı var: Birincisi Kürdün özgürlük iradesini kırmak, ikincisi ise ulusal toplum olma özelliğini yok etmektir. Kürt soykırımını bu temelde sonuca götürmek istiyor. Üçüncü olarak da bunu iyi görmek ve anlamak gerekiyor.
Belli ki ortada çok ciddi bir irade savaşa var. TC devleti ve AKP hükümeti Kürt halkının var olma ve özgür yaşama iradesini kırmak ve Kürt soykırımını bu temelde tamamlamak için saldırıyor; Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi de devletin ve AKP hükümetinin "Kürdü yok sayan ve yok etmeye çalışan" soykırımcı iradesini kırmak ve bu temelde Kürt sorununu çözüme götürmek için direniyor. AKP’nin psikolojik savaşa bu kadar önem vermesi ve yine katliamlarını DAİŞ gibi dehşet verici yöntemlerle yapması, her türlü savaş aracını sivil halka karşı kullanması ve her yaştan ve cinsten insanı katletmesi buradan kaynaklanıyor.
Dikkat edilirse, AKP bütün iç ve dış politikalarını da buna göre ayarlıyor. Bir yandan Kürdistan’da açık bir soykırım saldırısı yürütürken, diğer yandan "Sivil anayasa yapmaktan" söz ediyor. Eğer Kürt direnişini bastırırsa, onun üzerinden yeni bir faşist anayasa yapacağı kesindir. Fakat şimdi aslında Kürdistan’da işlediği insanlık suçunu gizlemek, gündemi değiştirmek ve dikkatleri farklı yöne çekmek için tüm bunları yapıyor. O halde AKP’nin bu çabalarına alet olmamak ve bunları teşhir etmek gerekiyor.
Yine Rusya’nın tutumu ile DTK’nin demokratik özerklik projesini "Eski Sovyet politikaları" olarak yorumluyor ve oraya bağlamaya çalışıyor. Niçin? ABD-Sovyet çelişki ve çatışması içerisinde var olmuş mevcut TC sistemi yine aynı çelişki ve çatışmayı arıyor da ondan. Dikkat edilirse, yeniden bir ABD-Rusya çelişki ve çatışması yaratabilmek için AKP her türlü çabayı harcıyor. Varlığını ancak böyle bir çelişki ve çatışma içerisinde sürdürebileceğini biliyor. Çünkü bir yirminci yüzyıl imalatıdır ve ulus-devlet statükoculuğunun en önde gelen temsilcisidir. Kendisini değiştirme ve demokratikleştirme gücünü gösteremiyor.
Aynı zamanda mevcut soykırımcı varlığını ancak Kürtler arası çelişki ve çatışmayı körükleyerek sürdürebileceğine inanıyor. Bu nedenle PKK ile diğer Kürt örgütlerini karşı karşıya getirebilmek için, Kürdistan parçalarındaki Kürtleri birbirine karşıt kılabilmek için her şeyi yapıyor. Diyarbakır’daki Kürt'ü soykırımdan geçirirken, Hewlêr’deki Kürt'e "Bayrağını kabul ediyorum" diyor. Bu politika Kürtleri parçalama ve mümkünse çatıştırma, onları parça parça zayıf düşürüp yok etme stratejisi oluyor. Tüm Kürtlerin bu politikayı iyi görüp anlaması ve asla buna alet olmaması gerekiyor.
TC Devletinin ve AKP hükümetinin Kuzey Kürtlerine karşı olduğu kadar, Güney, Batı ve Doğu Kürtlerine de karşı olduğu, onun esasında Kürt varlığına karşı olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bugün Kuzey Kürtlerini ezerse, ardından diğer parçaları da rahatlıkla ezebileceğini düşünmekte ve hesap etmektedir. Bu nedenle, Kuzey Kürdistan’daki bu irade savaşı, gerçekte tüm Kürtlerin varlığını ve özgürlüğünü ilgilendiren bir irade savaşıdır. Dolayısıyla tüm parçalardaki Kürtlerin bunu görmesi ve Kuzey direnişini desteklemesi gerekir.
Aslında beş buçuk aydır yaşanan demokratik özyönetim direnişiyle AKP’nin bütün bu hesapları çok büyük ölçüde bozulmuştur. Bir kere AKP, hesabını mevcut Kürt direnişinin olamayacağı üzerine kurmuştur. Ancak kentlerde gelişen öz yönetim direnişi AKP’nin planlarını bozarak büyük bir çıkmaz içerisine sokmuştur. Mevcut ulus-devletçi statükoculuğunu ve soykırımcı gerçeğini günümüz dünyasına kabul ettirmesi de çok zordur. Bütün oyunları bozulmuş, en yakın dostları olan ABD ve AB bile mevcut saldırılarını durdurup müzakere masasına dönmesini istemiştir.
Dahası Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın eğittiği Kürt gençleri ve kadınları, büyük bir cesaret ve fedakarlık kazandıkları gibi, müthiş bir özgürlük iradesi de edinmişlerdir. Mevcut AKP saldırıları değil bu iradeyi kırmak, tersine daha da bilemektedir. Bunu Kürt gençlerinin kahramanca savaşı ile Kürt kadınlarının özgürlük haykırışları açıkça göstermektedir. Dolayısıyla pek yakında AKP de kendinden önceki hükümetler gibi döktüğü kanda boğulacak ve özgürlük iradesi kazanacaktır.