AKP'nin soykırımcı saldırılarına karşı akademi çevrelerinin tepkileri sürüyor. "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye destek veren Medya Savunma Alanları'ndaki akademiler, "Bu bildiri aynı zamanda Türk-Kürt kardeşliğini onurlu bir barış ve eşit yurttaşlık temelinde savunma anlamına da gelmiştir" dedi. Açıklamada, AKP ve Erdoğan faşizminin politikalarına karşı insanlık onurunun korunması gerektiğine dikkat çekildi.
Kuzey Kürdistan'da, AKP ve Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla devlet güçlerinin saldırılarına tepkiler ve halkın öz yönetim direnişine destekler sürüyor.
Binlerce Türkiye, Avrupa ve Amerikalı akademisyenin "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı barış bildirisinden sonra, Medya Savunma Alanları'ndaki akademiler de bir açıklama yayımladı.
'KÜRT TOPLUMU TANKLARLA, TOPLARLA TESLİM ALINMAK İSTENİYOR'
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, Şehit Sefkan Kültür Akademisi, Şehit Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi, Ş. Gurbetelli Ersöz Basın Akademisi ve Şehit Mazlum Doğan Kadro Okulları’nın ortak açıklaması şöyle:
"AKP hükümeti 14 yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin iktidar gücüdür. Son yıllara kadar Kürdistan’da örtülü ve gizli yöntemlerle uyguladığı imha ve inkâr siyasetini 7 Haziran seçim yenilgisi ardından aktif bir soykırım çizgisine taşımıştır. Kürt halkının varlığını bir statüye kavuşturarak demokratik bir ortamda eşit ve özgür vatandaşlık ekseninde yaşamak istemesi talebine karşı tahammülsüzlüğünü kadın, çocuk, yaşlı demeden toplumun tüm kesimlerini hedefleyen pervasız bir katliama dönüşmüştür. Tüm toplumu özgür kimlikli yaşam idealinden vazgeçirebilmek için Kürt toplumunu tanklarla-toplarla imha sürecine alarak teslim almak istemektedir. Bunun için de neredeyse tüm Kürdistan’daki yaşam sokağa çıkma yasakları, keskin nişancıları, işkencecileri, Kontraları ile 12 Eylül faşizminin oluşturduğu Diyarbakır Zindanı'na çevrilmek istenmektedir. Bunlar da yetmiyormuş gibi Kürdistan kentleri yeni bir tehcir politikasıyla boşaltılmaktadır. Okullar, hastahaneler karakollara dönüştürülürken, camiler yıkılarak, cenazeler sokaklarda bekletilerek toplumsal inanç ve değer yargıları ayaklar altına alınmaktadır. Duvarlara yazılan faşist sloganlarla katliamın-yakıp yıkmanın amacı bir bütün olarak ortaya konulmaktadır. Sokakları-evleri kana bulayan bu faşist güruh yanlarına aldığı birkaç beyaz Kürdü de şakşakçı olarak kullanarak güya yapılan katliamı örtbas etmeye çalışmaktadır.
'KÜRT KENTLERİ ÖZGÜRLÜK KALESİ OLACAK'
Kürtlere dayatılan bu soykırıma karşı çıkan aydınlara karşı saldırılarak da Kürtler yalnız bırakılmak istenmektedir. Önce Tahir Elçi'yi katlederek tüm yurtsever ve demokrat Kürtleri teslim almak isteyen faşist iktidar şimdi de açıklama yapan aydınları sindirerek Kürt Özgürlük mücadelesi üzerindeki karalama kampanyasına dünya kamuoyunu da inandırmak istemektedir. Ama Erdoğan ve çetesinin ne Sur-Cizre-Nusaybin-Silopi sokaklarındaki saldırıları ne de hapishaneler, tehditler, faili meçhulleri, ne sürgünleri ve ne de kentsel dönüşüm projeleri Kürt Özgürlük Mücadelesi'ni durduracaktır. Kürt kentleri artık tek tek özgürlük kalesi ve özyönetim merkezleri olacaktır. Unutulmamalı ki, karanlık ne kadar güçlü olursa aydınlıkta o kadar göz alıcı olur. İşte böylesi bir süreçte Türkiyeli akademisyen ve aydınların Kürdistan’da uygulanan soykırım siyasetine karşı “Bu suça ortak olmayacağız” adıyla başlattıkları kampanyayı bizler Medya Savunma Alanlarında faaliyet yürüten, Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, Şehit Sefkan Kültür Akademisi, Şehit Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi, Ş. Gurbetelli Ersöz Basın Akademisi ve Şehit Mazlum Doğan Kadro Okulları olarak faşizme karşı duruşun önemli bir adımı, aklı, yüreği olarak gördüğümüzü belirtiyor ve destekliyoruz. Türkiye toplumunu bir bütün olarak akıldan yoksun bırakarak bir yasaklar toplumu haline dönüştürmeyi hedefleyen AKP- Erdoğan faşizmine karşı akademisyen ve aydınların bu bildiri ile içine girmiş oldukları bu duruş gerçek bir Türkiye yurtseverliği duruşudur. Bu bildiri aynı zamanda Türk-Kürt kardeşliğini onurlu bir barış ve eşit yurttaşlık temelinde savunma anlamına da gelmiştir. Bu bildiri ile sadece yaşanan katliamlar ve sürdürülen kirli savaş lanetlenmemiş aynı zamanda yeni Osmanlıcıların yeni Sevrler yaratma politikasının da önüne geçilmek istenmiştir.
'AYDINLAR ZULME GEÇİT VERMEYECEK GÜÇTE'
Barış İçin Akademisyen ve Aydın Girişimi'nin açıklaması, Davutoğlu’nun tüm pişmanlık çağrılarına rağmen gelinen aşamada yeni sanatçı ve yazarları da içine alarak genişlemektedir. Yapılan bu açıklama dünya kamuoyunda da destek bulmaktadır.
Kürdistan’da katledilen insanlık gerçekliğine karşı Türkiye halklarının vicdani uyanışı olan bu duruş AKP –Erdoğan faşizmini korkutmuştur. Çünkü, geri adım atılmadığı taktirde toplumun doğal önderi olan akademisyen, aydın, yazar ve bilim insanları ve sanatçılar, dayatılan zulme geçit vermeyecek güce sahiptir. Onlar her zaman etkili olan toplumsal vicdanın ve aklın gücüdür. Aydın ve akademisyenlerin uygarlık tarihi boyunca toplumlara yol gösteren oldukları ve aydınlığı temsil ettikleri oranda topluma hizmet ettikleri bilinmektedir. Bunun için de resmi akademiler ya da üniversitelere bağlı kimlik sahibi olmak gerekmemektedir. Şu anda bu kimliği en etkili kullanan YÖK ve çeşitli üniversite yönetimleri iktidara yaranmak için faşizmin yanında yer alarak imzacıları okullarından atarak nerede durduklarını gösteriyorlar. Faşizmin savcıları davalar açıyorlar. Yani bugün Türkiye de özerk olması gereken akademiler ve bağımsız olması gereken yargı, toplumu doğru bilgilendirmesi gereken basın organları önemli oranda faşizmin hizmetine girmiş bulunmaktadır. O nedenle bildiri imzacıları aynı zamanda birer direnişçi olmaktadır. Faşizm de direnen değil çanak yalayıcı istemektedir. Bunun için de şimdi yaşamları tehdit edilen akademisyen ve aydınlar toplumun aklı, hissi ve vicdanı olma onurunu taşımaktadırlar. Bu anlamda Diktatör Erdoğan’ın akademisyenlere yönelik saldırıları anlaşılırdır. Malumun ilanıdır. Çünkü hiçbir yerde faşizm kendi dışındaki renklere, seslere ve kimliklere yaşam hakkı tanımamıştır. Akademisyen ve aydınların aklı ve yüreğine tahammül etmemesi bini aşkın aydının yaptığı açıklamaların terörizme destek suçu gibi gösterilerek susturulmak istenmesi, soruşturma ve görevden uzaklaştırma ile tehditle teslim alma girişimi AKP hükümetinin gerçek yüzünü göstermiştir. Sedat Peker de bu yüzü olduğu gibi tarif etmiştir. Kanla banyo yapan iktidar gerçeği faşizmden başka bir şey değildir.
'BOYUN EĞMEYECEKLERİNE İNANIYORUZ'
Özellikle son iki yüzyılın kangren halini alan ve artık çözümü dayatan Kürt halkının özgürlük sorunu vardır. Kürdistan’da öz yönetim direnişleri ile çözümü aranan ortak, eşit ve özgür kimlikli yaşam gerçekliğidir. Buna karşılık Türkiye’de duyarlı çevrelere üç maymunu oynamayı, deve kuşu gibi kafasını kuma gömmeyi dayatan AKP – Erdoğan faşizminin bu alçaltıcı politikalarına karşı insanlık onurunun korunacağı açıktır. Özyönetim direnişleri ile faşizme karşı yürütülen mücadele gerçekliğine ses veren başta aydın ve akademisyenlerin zulme karşı mücadelelerini daha fazla yükselteceklerine ve boyun eğmeyeceklerine inanıyoruz."