KCK Ekonomi Komitesi üyeleri Emin Aram ve Roni Rohat, ekonominin devlet dışı bir model olarak toplumsal zeminde örgütlendirilmesi gerektiğine vurgu yaparak; “Öz savunmanın olmadığı bir yerde ekonomi de olmaz” dedi.
KCK sisteminde ekonomi alanında nasıl bir model ve örgütlenme öngörüldüğünü; Kürdistan’daki özyönetim ilanlarının, toplumsal inşa açısından ne anlama geldiğini değerlendiren KCK Ekonomi Komitesi Üyeleri Emin Aram ve Roni Rohat, Kürdistan’da özyönetim ilanlarıyla başlayan direnişlerin toplumsal inşa açısından da birçok gelişmeleri gündeme getireceğini belirti.
KCK Ekonomi Komitesi Üyeleri Emin Aram ve Roni Rohat ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kapitalizmin ekonomi tanımına karşı siz ekonomiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Emin Aram: Önder Apo’nun da belirttiği gibi ekonomi; ilk önce kadın ve toplum içerisindeki kadının işi, görevi ve sorumluluğudur. Ekonomi, bir kesimin diğer bir kesim üzerindeki herhangi bir egemenliği demek değildir. Fakat tarihsel olarak baktığımızda, eşitlikçi neolitik toplumun çözülmesiyle erkek egemenliğinin ortaya çıkarak, zamanla iktidarlaşması, Sümer döneminde kurumlaşması, ekonominin bir sömürü aracına dönüşmesine yol açmıştır. Ekonominin toplumsallıkla bağının koparılması, günümüze kadar boyutlanarak devam etmiştir. Bugün ABD’nin ekonomi konusundaki genel mantığı ile Sümerler dönemindeki ekonomi anlayışı arasında zihniyet ve öz itibariyle fark yoktur. Sadece araçlar değişmiştir. Sömürünün gelişmişlik hali, inceltilmiş ve manipüle edilmiş haliyle fark vardır.
KOMÜNAL MİRASIMIZ ÜZERİNDEN YÜKSELECEĞİZ
Alternatif ekonomi olarak geliştirmek istediğimiz ekonomi de; toplumun ilk hücrelerinde gizli olan, öz itibariyle kalıntılarını günümüze kadar sürdüren, özellikle Ortadoğu ve Kürt toplumunun içerisinde canlılığını koruyan tarihi mirastan kaynağını almaktadır. Geliştirmek istediğimiz ekonominin temel ayağı budur. Önderliğin de belirttiği gibi hiç yaşanmamış, yeni bir şey ortaya çıkarma ya da yaratma değildir. Var olan, geçmişte binlerce yıl süre yaşanmış, günümüzde de kendisini kültürel olarak toplum içinde yaşatmaya çalışan bu sistemin toplumsallaştırılması, yeniden bir kültür haline dönüştürülmesidir. Bu anlamda toplumun ortaya çıkardığını, yaşadığını daha sistematik, daha bilimsel bir şekilde sisteme kavuşturulmasıdır. Şu andaki sistem düzeyinde değildir, bir geleneği ve kültürü var. Kürdistan toplumu içerisinde, özellikle şehir kültüründen, bürokrasinin, devletin egemenliğinden uzak kalan bir kesimin içerisinde hala devam etmektedir. Önemli olan bunu bir sisteme kavuşturmaktır. Bu gerçekleşirse toplumun kendi kendisini yönetmesi, kendi ihtiyaçlarını giderme, kendi üretimini yapma doğal hale geldiği zaman, ekonomiye dayalı olarak geliştirilen egemenlik ve sömürü ortadan kaldırılabilir.
‘ADRESİMİZ ÖNDERLİKTİR’
Özgürlük hareketinin 40 yılı aşkın bir tarihi olsa da, Önderliğin bir sistem olarak ortaya koyduğu boyutuyla ekonominin örgütlülüğe kavuşturulmasının başlangıç aşamasındayız. İki yıllık bir çalışma geçmişimiz var. Önderlik demokratik ulus perspektifini geliştirdi. Bu temelde demokratik ekonomi inşasının geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Bu konuda yeterli deneyim oluşturulmamıştı. Bu çalışmanın temelleri örülmeye başlandı. Her zaman adresimiz Önderlik oldu. Ekonomi üzerine ne yapmamız konusunda belli tartışmalar yürütüldü. Konferans niteliğinde genişletilmiş bir toplantıyla, demokratik konfederalizm çerçevesinde çalışmalar başlatıldı.
Nasıl bir ekonomi öngörüyorsunuz?
YERELİN GÜCÜ AÇIĞA ÇIKARILMALI
E. Aram: Devlet ve iktidar zihniyetinden kopulmadıkça yeni bir inşanın yaratılması mümkün değildir. Eğitim ve akademi faaliyetlerimiz bu temelde örgütlendirildi. Öngördüğümüz sistem, devlet ve iktidar dışında bir modeldir. Ekonomimiz de bu temelde örgütlendirilecektir. Demokratik, komünal, toplumsal ekonomiyi inşa etmeyi amaçlıyoruz. Toplumdan kopuk, toplumun dışında bir ekonomi örgütlemesi, bir ekonomi değildir. Ekonomiyi ancak toplumla birlikte örgütleyebilirsiniz. İktidara ve devlete kaymadan sağlam yere basmak istiyorsanız, demokratik komünal ekonomiyi toplumla birlikte örgütlemeniz gerekiyor.
Bu süreçte hem Rojava’da hem de Bakur’da bu çerçevede çalışmalar başlatıldı. Özellikle Rojava devrimiyle birlikte, devrimin kazanımlarını topluma mal ederek yerelin gücünü açığa çıkartan, kendi kaynaklarını işleyebilen bir toplumsal ekonomi inşası devam ediyor. Bu anlamda ilk deneyimlerdi. Belli bir mesafe alındığı söylenebilir. Onlarca kooperatif oluşturuldu. Bunun yanında tamamlayıcı nitelikte komünler, meclisler ve akademiler de oluşturuldu. Akademi- komün-meclis ve kooperatifler örgütlendirilip faaliyet yürütebildiği oranda bir sonuç alınabilir. Bu temelde her alanla ortak bir çalışma yürütülmelidir.
Hem Bakur’da, hem Rojava’da Kürt halkının buna ilgi duymasını önemsiyoruz. Bu konuda ilgi ve istek oldukça fazladır. ‘Bu benim kendi sistemimdir, benim talebimdir’ demek sahiplenmenin boyutlarını ortaya koymaktadır. Kürtler olarak zaten komünal bir kültürümüz ve geleneğimiz var. Bunu daha da güçlendirmek gerekiyor.
PKK HER ZAMAN KOMÜNAL BİR ÖRGÜT OLMUŞTUR
PKK de çıkışından beri komünaldir ve komünal yaşamaktadır. PKK her zaman komünal bir örgüt olmuştur ve bu anlamda önemli bir tecrübemiz var. En önemli noktalardan birisi de Önderliğimizin perspektif gücü var. Bu bizim açımızdan çok önemli bir avantaj, güç ve dayanaktır. Kapitalist moderniteye karşı toplumumuz da aslında bunu kültürel ve gelenek olarak yaşıyor, yaşamak istiyor. Kaybettiği zaman bunun özlemini de duyuyor. Bu özü kaybedersem insanlığımı kaybederim, diyor. Doğrudur, insanlık kaybediliyor. Mesela; PKK içinde bir gerillanın sahip olduğu bir kumaş parçası bile kendisinin özel mülkiyeti değildir. Değer verdiği oranda kendisine aittir. O da topluma, doğaya ait olan bir şeydir. Bu anlamda bireyci, açgözlü ya da kapitalist modernitenin denetiminde bulunan insanlarla karşılaştırıldığı zaman devrimsel düzeyde bir yaşam biçimi var. Hem de olağanüstü bir devrimsel düzeydir. Herhangi bir ülkenin, bir devrimcinin yaşam biçimi değildir.
TOPLUMSAL İNŞAYA AKTİF KATILIM OLMALI
Tarihin, toplumun, doğanın sistemli olarak örgütlendirilmesi o yüzden hayati önemdedir. Ekonomi olarak belirtsek de genel anlamda bir toplumun yeniden inşasına gereken önem ve emeğin verilmesi gerekiyor. Bunun pratiği güçlü örülmelidir. Ayakları yere basan bir faaliyet daha da güçlendirilerek topluma mal edilmelidir. Bu konuda nasıl bir pratik politika üretilmeli? Sistemin sömürü ve talanına dayalı ekonomisine karşı bizim komünal demokratik ekonomi modelimiz bütünlüklü olarak kendi kurumlaşmasını daha da geliştirecektir. Doğadan gücünü alan, tohumunu kendisi üreten, doğal üretim sistemini inşa eden, üretimle toplum arasında organik bir ilişki ağı örülmesi gerekiyor.
Birbirini tamamlamak, bu anlamda sistemin oturtulması açısından önemlidir. Parçalılık ortadan kaldırılarak, tarımsal üretime dayalı kooperatifçilik geliştirilmelidir. Tohum üretiminden, toplumsal pazarın örgütlendirilmesine kadar bütün üretim süreçleri toplumun her kesimine yayılmalıdır. Komünal ekonomi aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Bunun için belli bir zihniyet dönüşümüne de ihtiyaç var. İdeal olanı en iyi şekilde yaratmanın çabası içerisindeyiz. Kürtler, komün ve meclislerde kooperatiflerde kendisini örgütlemeli ve toplumsal inşaya en aktif biçimde katılmalıdır.
KOOPERATİFLER FEDERASYONLAŞMALI
Kooperatiflerin, birlik ya da federasyonlara dönüşmesini öngörüyoruz. Birbirleriyle güçlü ilişkileri olması gerekiyor. Sadece mesleki anlamda değil, ideolojik, örgütsel ve politik olarak da; daha iyi bir üretim ve bölüşüm sistemi için Kürtlerin, Kürdistanlıların yaşadığı her toprak parçasında, konfederasyon ve komünal biçimde örgütlenmeler geliştirilmelidir. İlk etapta kooperatifler federasyonu, federasyonlardan konfederasyonlar biçimlerine kadar; Kürtlerin, demokratik toplumsal hareketlerin olduğu her yerde örgütlenerek güç birliğinde bulunabiliriz. Birbirimizle dayanışma içerisinde alternatif ekonomiyi örgütleyerek yayabiliriz. Sömürülen, sürekli talana maruz kalan Kürdistan coğrafyası en fazla kendisini örgütlemeye ihtiyacı olan bir coğrafyadır. Kim ben sömürülmek, talan edilmek istiyorum, diyebilir? Önder Apo’nun özgürlük paradigmasının örgütlenmesi ve yaşama geçirilmesi mücadelemizin esasıdır. Bu başarımızın da ölçüsüdür.
EKONOMİ TANIMI TERS YÜZ EDİLMİŞTİR
Roni Rohat: Klasik ekonomi sisteminde; ‘doğanın sınırlı kaynaklarıyla sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılayan bilim dalı’ olarak ekonominin genel bir tanımı vardır. Beş bin yıllık devletçi egemen sistemin tanımı budur. O tanımı tersten okursak, doğanın kıt kaynakları deniliyor. Doğa gerçekten kaynaklarında kıt mıdır? Öyle olmadığını biliyoruz. Doğa her bahar kendisini yeniliyor. Doğa doğurgan ve besleyicidir. Adaletli bir sistem kurulursa görülecektir ki, doğa kıt kaynaklı değil, herkese yetecek kadar üretkendir. Egemen sistemin tanımında insan ihtiyaçları için ‘sınırsız’ ifadesi kullanılıyor.
Halbuki insan ihtiyaçları sınırlıdır. Düz bir mantıkla bile bakılsa, bir insan maddi anlamda ne kadar yiyip içebilir? Sınırsızlık dedikleri şey nedir? İnsanın egosudur, ihtiraslarıdır, açgözlülüğüdür, güç ilkesidir. Bu tanımlar ters yüz edilerek resmi tarih anlayışıyla günümüzdeki ekonomi anlayışı toplumun içlerine kadar oturtulmuştur. Yedi bin yıllık hiyerarşik sistemin ortaya çıkışı, beş bin yıllık devletli sistemle bu sağlanmıştır. Peki, nasıl başarılıyor? Beş bin yılın getirdiği önemli tarihsel birikim ve tecrübeleri var. Kapitalist sistem gücünü, iktidar deneyimi, birikimi ve örgütlenmesinden alıyor. Karşısında duran çizgi nedir? Direnişçi, demokratik, doğal-halkçı kültürün çizgisidir. Bu kültür yok mu olmuştur? Hayır, yok olmamıştır. Egemen sistem var olan gücünü, bu toplumsallığı parçalamaktan almıştır. Bunun karşı çizgisi dediğimiz, o kutsal hat dediğimiz demokratik çizgi toplumsallaşamadığı için egemen sisteme güç getirememiştir. Bu konuda Marks da analizlerinde hata yapmıştır. İktidarı iyi çözümleyememiştir. Reel Sosyalizm, bir umut vadetti ve o da iki kutuplu dünyada çöküşe gitti.
ÖZ YÖNETİM KENDİ KENDİNİ YÖNETEBİLMEKTİR
Ekonomi deyince günümüzde ne anlaşılıyor? Aklımıza para ve maddiyat geliyor. Banka, alım-satım vb. geliyor. Ya da ekonomi belli bir kesimin uzmanların işidir, gibi düşünülüyor. Oysa öyle değildir, sadece algı öyle oluşturulmuştur. Ekonomi, devletin belli bir kesiminin ya da uzmanların işi değildir. Bu büyük bir çarpıtmadır. Önderlik savunmalarında bunu belirtiyor. Ekonomi, toplumun işidir. Kadın merkezlidir, doğal toplumdan ele alıyor. Yapmamız gereken bunu görüp örgütlemedir. Toplumun bu soy damarını görüp bunu doğru temelde nasıl anti-kapitalist ekonomi sistemi olarak inşa edeceğiz? Topluluklar ekonomisi, ekolojik ekonomi ya da demokratik komünal ekonomi olarak isimlendiriyoruz. Özünde halkçı ve paylaşımcıdır. Toplumun kendi kendine yeten, kendi kendine üreten, kendi kendini yöneten, karar alan bir mekanizmaya kavuşmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Bunun adı öz yönetim oluyor.
MECLİS, KOMÜN, KOOPERATİFLER VE AKADEMİLER
Önderliğimiz savunmalarında ekonominin dört ayağından bahsediyor. Meclis, komün, kooperatifler ve akademiler üzerinden bir inşadır. Bunun dünya örnekleri de vardır. Tarihte buna benzer girişim ve oluşumlar da yaşandı. Dünyada kooperatif örnekleri, Latin Amerika ve Avrupa’da girişimler de var. Tarihsel bir deneyim olarak Sovyetlerdeki kolhozlar verilebilir. İspanya’nın Bask bölgesindeki kooperatif sistemleri, Latin Amerikada MST, topraksız işçi köylü hareketleri de benzer örneklerdir. Böyle bir direniş hattı sürüyor. Ancak bu örnekler tam olarak sisteme alternatif bir paradigma düzeyinde bir gelişme düzeyi ortaya çıkaramamıştır.
KÜRDİSTAN’I YENİDEN İNŞA ETMELİYİZ
Önderliğimiz, 2013 Newroz’unda demokratik ulus ve özgür yaşamı inşa hamlesiyle birlikte boyutlardan bahsetti. Ekonomi, sosyal, diplomasi vb. Böylece bu boyutlarda bir çalışma da başlatıldı. Henüz topluma yansıyan boyutu zayıf kalsa da kendi komünal ekonomi sistemimizi inşa çalışmaları, daha da güçlü bir biçimde örgütlenecektir. Zamanla topluma yayılıp bir sisteme de bürünecek. Kapitalist ekonomi sistemine karşı bir mücadele hattı genişleyecektir.
Bugün özyönetim direnişlerine bu kadar saldırı varsa, Kürdistan’ın tarihi yerleri, camileri, şehitlikleri bombalanıyorsa, bunun anlamı, Kürdistan’da yaşanacak bir yaşam alanı bırakmamak içindir. İnadına kendi yaşam alanlarımızı terk etmeyerek Kürdistan’ı yeniden inşa etmeliyiz. Toprağımıza, suyumuza, enerjimize, komünlerimize sahip çıkarak özgür yaşamı inşa hamlesine katılalım.
EKONOMİ TOPLUMUN İŞİDİR
KCK sisteminde ekonomi nasıl bir yer teşkil ediyor?
E. Aram: Dünyada reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte tek kutuplu hegemonya sistemi egemen oldu ve bir tıkanma yaşanıyor. Kapitalist modernite sistemine karşı mücadele, Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde yürütülüyor. KCK sistemi ise Demokratik Modernite’nin inşası açısından oluşturulmak istenen toplumsallığın adı, ideolojik ve politik öncüsüdür. Bunun için sorumluluğu çok derinlikli ve güçlüdür. Topluluklar içerisinde demokratik ulusta, demokratik özerklikte, demokratik özerk ekonomiyi nasıl inşa edebilirsin? Bugün 9 boyuttan bahsediyoruz. Ekonomi de bu boyutlardan biridir. Ve ekonomi toplumun işidir, yaşam felsefesidir. Sistem zaten gasp, sömürü ve talan üzerinden gücünü alıyor. Toplumun değerlerini çalıyor. Toplumun gerçek öz gücünü açığa çıkarıp, kendini yönetebileceği, kendisini tartışabileceği, kendisinin karar alabileceği, kendisini projelendirebileceği, yönetebileceği bir sisteme gereksinimi vardır. Biz buna öncülük yapıyoruz.
Son bir yıldır yürüttüğünüz çalışmalar nelerdir?
Emin Aram: Bakur ve Rojava’da oluşturulan komitelerin planlamaları doğrultusunda faaliyetler yürütüldü. En son Rojava’da faaliyetlerin değerlendirilmesi, önümüzdeki süreçlerde yapılacaklara ilişkin bir ekonomi konferansı gerçekleştirildi. Özellikle Rojava’da komün, meclis, kooperatif ve akademi oluşturulması çalışmaları yürütüldü. Bunlar 2015 yılı itibariyle büyük oranda gerçekleştirildi. Hemen hemen komün ve meclisin oluşturulmadığı bir mahalle, köy kalmadı. Rojava devriminin inşası açısından kalıcı olabilecek çalışmalar devam ediyor. Bakur alanı açısından da benzer çalışmalar yürütülüyor. Var olan çalışmaların eksikliklerinin değerlendirilmesi ve önümüzdeki yıllarda neler yapılabilir, şeklinde faaliyetler sürmektedir. Ekonominin birçok boyutu var ve bunların hepsinin birbirini tamamlaması çok önemlidir. Kadın ve gençliğin öncülüğü olmadan komünal bir ekonomi inşa edilemez.
R. Rohat: Ayrıca Güney Kürdistan’da da Maxmur eksenli çalışmalarımız var. Biz özgüce ve öz üretime dayalı bir ekonomi sistemi inşa etmeye çalışıyoruz. Toplumun dışındaki finans kapitalin, para sisteminin arz-talep, spekülasyon, kar yasaları ve tekel olgularına karşı iç toplumsal örgütlenme ne kadar güçlüyse bunların etkileri içe yansımaz. Çünkü dışarıya bağımlı değilsin ve sömürgeleştirilmemişsindir.
2015 yılı çok yoğun savaşların ve insan göçlerinin yaşandığı bir yıl oldu. Bu savaş ve göçlerin Kürdistan’da yarattığı ekonomik etkileri nasıl dile getirebilirsiniz?
E.Aram: Göçler ve diaspora gerçekliği, Kürdistan’ın dört parçasında hiç eksik olmamıştır. Bunun toplumdaki kültürel, sosyal ve ekonomik yansımaları, tabii ki ağır olmuştur. Kürdistan’da halkımız önemli oranda ‘mevsimlik işçilik’ yaparak yaşamını idame etmeye çalışıyor. Fakat şunu artık görmek gerekiyor. Kürtlerin eskisi gibi asimile olma, kendisini örgütleyememe, her ferdin kendi başına kalması gibi bir gerçekliği, özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle ortadan kalkmaya başlamıştır. Devlet, göçe zorladığı toplumumuzla artık fazla oynayamıyor. Türkiye ya da Avrupa’ya göç eden toplumumuz artık örgütlüdür. Halkımız birbirini ulusal olarak sahipleniyor. Buna rağmen göç ettirilen insanlarımızın mağduriyet yaşamadığını söyleyemeyiz. Nereye olursa olsun, bu göçler bir zorlanma ve mağduriyet yaratıyor. Bunu engellemenin yolu da ekonomik örgütlülüğü arttırmaktan geçiyor.
ÖZ SAVUNMANIN OLMADIĞI YERDE EKONOMİ OLAMAZ
Savaş ekonomisine göre toplumun kendisini örgütlemesi gerekliliği göz ardı edilmemelidir. Toplum bu eksende kendisini geliştirmelidir. Eğer insanlar sadece kar etme güdüsüyle hareket ederlerse esas sorun burada başlar. Bunun engellenmesi gerekiyor. Kentlerin, bölgelerin farklılık ve özgünlüklerine göre ekonomik politikalar uygulanması lazım. Her alanda aynı çalışmayı uygulamanız imkansızdır. Eğer Kürdistan’da doğru ekonomik politikalar uygulanırsa, hem dışarıya ve hatta içeriye göçleri engellemiş olursunuz. Doğru ekonomik politikalarla, savaş gerçekliği içerisinde birbirini tamamlama ve ihtiyaçlar temelinde örgütlemeler sağlanmalıdır. Şunu da belirtmek isterim; öz savunmanın geliştirilmediği yerlerde, toplum kendi ekonomisini oluşturamaz. Toplumun kendi ekonomik politikalarını uygulayabilmesi için öncelikle kendi öz savunmasını oluşturması gerekir. Bu anlamda dokuz boyutun birbirini tamamlayacak şekilde uygulanması, inşa edilmesi lazım.
KÜRDİSTAN’DA EMEK GÖÇÜ YAŞANIYOR
R. Rohat: Toplulukların göçertilmesi, yerinden yurdundan edilmesi, Kürdistan’da uzun yıllar süre gelen bir teslim alma yöntemidir. Bu sistem içine çekip eritme, asimile etme politikasıdır. Bu durum bireyin kendisine ve toplumuna yabancılaşmasıyla sonuçlanıyor. Kürt halkına inkar ve imha politikaları 2015 yılında daha da yoğunlaşmıştır. Kürtler kendi sistemlerinin inşası mücadelesi yürütmektedir. Önderlik; toplumsal inşanın temeli ekonomidir, der. Onun için ekonomisi çökmüş bir toplum, teslim alınmış bir toplumdur. Peki, Kürt toplumu, bugüne kadar kendisini nasıl ayakta tuttu? Doğal toplum kültüründen, Ana kültüründen gelen, paylaşımcı, kolektif ve dayanışmacı değerleriyle kendisini ayakta tutturmuştur. Kürdistan’da açlıktan ölen bir insan duydunuz mu? Dedelerimize baktığımızda ciddi ekonomik sorunları yoktur, çünkü ağırlıklı olarak köy toplumuydular. Baktığımızda eski dönemde, siyasal vb. sorunlar olsa da, ekonomik sorun hiç gündemlerine girmemiştir. Açlık olayı yaşanmamıştır. Çünkü insanlar toprağa dayalı bir yaşam sürüyorlardı. Ama şu an dünya gündeminde sömürgeciliğin yarattığı işsizlik gerçekliği var. Ve bu en çok da Kürdistan’da yaşanan bir durumdur. Önderliğimiz işsizlik için şu değerlendirmeyi yapmıştır: “ Dünyanın en küçük varlıklarından olan karınca bile işsiz değildir, sürekli çalışıyor, dünyanın en muhteşem varlığı olarak gelişmiş insan varlığı nasıl işsiz oluyor? Bu doğaya aykırı bir şeydir” Bizim burada yapmamız gereken; tarım, endüstri ve hayvancılığı kullanıp ana yurtta, Kürdistan’da, özelde Kürt halkı olmak üzere burada yaşayan tüm toplulukların kendi yurtlarında kendi üretimlerini yapabilecek örgütlülüğü açığa çıkarmaktır.
Göçler üzerine çalışmalarımız var. Ancak buna tamamen engel olabilmiş değiliz. Halen traktörler arkasında Kürdistan’dan emek göçü yaşanmaktadır. ‘Mevsimlik işçi’ adı altında müthiş bir sömürü vardır. Bunu doğru politikalarla engellemek lazım. Bir ailede, bir birey dahi gelir elde ederse, biz o aileyi Kürdistan’da tutabiliriz. Göçe yönelme olamaz. Bizim “kendimiz üretebiliriz” inancını insanlara verebilmemiz lazım. Tarıma, insan emeğine dayalı ekonomiyi inşa etmeliyiz. Kendi toprağımızı işlememiz, üretmemiz gerekirken neden başka şehirlere gidip (Karadeniz, Akdeniz gibi) başka yerlerde ekip biçelim. Türk toplumunda da tarıma dayalı ekonomi bitirilmeye çalışılıyor, bunu da görmek lazım. Üretim politikaları bitirilmeye çalışılıyor.
GÖÇ ETMEK KURTULUŞ DEĞİL, YOK OLUŞTUR
Bugün Güney Kürdistan’da hemen hemen hiç üretim yok. Bu anlamda dışarıya bağımlılık kendi özünü yitirmeye yol açar. Bunu engellemeye dönük ekonomik projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Eğer toplum kendi ekonomik sistemini oluşturursa ona yönelik saldırılara karşı kendisini daha iyi koruyabilir. Bu şekilde dışarıya emek göçü de engellemiş olursunuz. Bir Kürt genci böyle bir süreçte yönünü asla dışarıya vermemelidir. Göç etmek kurtuluş değil bitiştir, yok oluştur. Önderlik “Bir birey kendi toplumundan uzaklaştıkça, kendisine yabancılaştıkça, artık o toplumun bireyi olmaktan çıkar” değerlendirmesini yapıyor. Bu açıdan ne olursa olsun bizim Kürdistan’ı terk etmememiz lazım.
EKONOMİ KADINA GERİ TESLİM EDİLMELİ
Kapitalist modernite ekonomiyi tamamen erkek eksenli ele almakta ve bugün dünya ekonomisi erkekler tarafından yönetiliyor. Ancak tarihe baktığımızda ekonominin çıkış noktası da kadın emeğiyle gerçekleştirilmiştir. Sizce günümüz dünyasında ekonomi alanında kadına nasıl bir rol biçilmiştir?
E. Aram: Eril zihniyetli bir ekonominin günümüzdeki oluşumunun tarihsel boyutunu; erkek zihniyetinin iktidar olmasıyla birlikte, tarih içerisinde kadının düşürülüşü, tanrıçalardan tanrı kültürüne geçiş aşamasındaki mitolojilerde de görebiliriz. Gelişen köklü bir süreç var. Kadın düşürülünce, kadının yarattığı icatlar, kadından çalınıp, gasp edildikçe bu zihniyet inşa edildi. Günümüzdeki klasik ekonomi de bu zihniyete dayanarak gelişmiştir. Bu nedenle çok derinliklidir. Çarpıtılmış bir ekonomi zihniyeti ve anlayışı oluşturuldu. Oysa hiç alakası yok. Önderliğimiz; ekonomi nomostan geliyor, dedi. Ev işleri, ev yasası anlamına geliyor ve kadın bunun örgütleyicisidir. Devletli, sınıfcı, iktidarcı, mülkiyetçi bir ekonomi anlayışında ise bakıyorsunuz kadının yeri yok. Olsa da bu erkeğe benzeyen kadın tiplemesi biçimindedir. Önderliğimiz diyor ki; “ekonomi kadının işidir.” Ekonominin tekrardan kadına teslim edilmesi gerekiyor. Emek teorileriyle, arz talepleriyle, bilimsel pozitivist yaklaşımlarıyla, günümüz finans kapitaline kadar baktığımız zaman kadın bu sistemin içinde yoktur.
İNŞAANIN MERKEZİNDE KADINLAR OLMALI
Bir ana denilince aklımıza ne geliyor? Kutsallıklar geliyor. Ana değerlidir, kutsaldır. Zihnen bile aklımıza kötü şeyler gelmiyor. Peki, bir manken denilince aklımıza ne geliyor? Meta geliyor. İşte kapitalist sistemin aklımızda oluşturduğu zihniyet budur. Meta olgusuyla aklımızda sahte bir kadın oluşturmuştur. Ekonomi de öyledir. Ekonomi kadın işidir. Günümüz koşullarında eş güdüm içerisinde, eş yaşamın inşasında erkek de yer alacaktır; ama merkezinde kadın olmalıdır. Kadın daha paylaşımcı, eşitlikçidir. Kadın tarihteki hak ettiği yerini aldıkça, ekonomide gerçek rolünü oynadıkça, toplum eski huzurlu, cennetvari yaşamına geri dönecektir. Tabi burada gençlik de yer almalıdır. Her alanda olduğu gibi bu alanda da öncü, kadın ve gençliktir. Öngördüğümüz sistemde yediden yetmişe herkese iş vardır. Ekonomi, toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamadır. Herkes ekonominin içerisindedir. Kürt toplumunda, daha çok köylerde bu böyledir.
YENİDEN İNŞA DEVRİMİN EN ZOR GÖREVLERİNDEN BİRİDİR
Son olarak, 2016’ya yönelik projeleriniz nelerdir?
R. Rohat: Rojava’da, Bakur’da ve Kürtlerin yaşadığı her yerde çalışmalarımız sürecek. 2016’nın planlaması yapılacak. Mevcut örgütlülüğün tamamlanamayan boyutları tamamlanmaya çalışılacak. Kooperatif çalışmalarının yaygınlaştırılması, federasyon şeklinde örgütlendirilmesi her zaman gündemdedir. Tarımsal üretim, sanayi, ticaret, su gibi konularda da faaliyetlerin yürütülmesi gerekiyor. Toplumun, tahmin edilenden daha fazla komün ekonominin örgütlendirmesine ilgisi var. Siz Kürdistan’da hangi kente gidip halkla konuştuğunuzda; benim de evimi, köyümü, ilçemi örgütleyin, yaklaşımı olduğunu görebilirsiniz. Özyönetim direnişlerinde ortaya çıkan toplumun taleplerini bu temelde anlamak ve anlamlandırmak gerekiyor. Kürt halkı artık kendi kendisini yönetmek istiyor. Kendi ekonomisini, kendi eğitimini, kendi sağlığını ve güvenliğini kendisi sağlamak istiyor. Bu en doğal bir haktır ve böyle görülmelidir. Özyönetim direnişlerinin meşruluğu da gücünü buradan almaktadır. Kendi ekonomisini örgütleyemeyen bir toplum, kendi ayakları üzerinde de duramaz. Yeniden bir toplumun inşasına girişmek, devrimin en zor görevlerinden biridir. Ama biz bu zor görevi halkımızın tarihi direnişiyle ispatladığı gibi, devrimsel bir hamleyle başaracağız. Buradan özyönetim direnişlerinde yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor ve bu direnişi coşkuyla selamlıyoruz.